Platon, ‘felsefenin kaynağı șașırmadır.’ der. Günümüzde içinde yașadığımız ‘postmodern çağ’da, artık hiçbir söz, davranıș ve herhangi bașka bir șey insanları șașırtmıyor. Şașırma duygusunu yitiren insan, kolay kolay tepki de vermez.
Aynanın sırları döküldüğünde, o artık cam olmuştur. İnsanın tüm sırları döküldüğünde, kalmadığında ise, o artık kişisel özelliğini ve değerini kaybetmiştir.
Bu dünyada hiçbir şey yoktur ki, biz denemeden çok önce birileri tarafindan denenmemiş olsun.
Eğer bir ülkede hapishane varsa, yönetimi ne olursa olsun o ülke özgür değildir.
Yabancılaşma, çağdaş insanın en büyük acısıdır. Asıl trajik olan ise insanların yalnızca birbirlerinden ayrıyken değil, birlikte iken bile birbirlerine yabancılaşmalarıdır.
Dünya tarihsel olarak, her gün yeniden inançlarla kurulup, inançlarla yıkılıyor.
Çoğu insan özgürlüğünü karnını doyurmak için satar. Oysa özgürlük, bazı insanlar için ekmekten daha değerlidir. Örneğin Brezilya’da sokakta yaşayan insanların uyuyabilecekleri ve ücretsiz karınlarını doyurabilecekleri enstitüler vardır. Ama sokakta yaşayanların çoğu zorunlu olmadıkça oraya gitmekten kaçınır. Çünkü sokaklarda özgürdürler ve özgürlüklerini ekmekle değiştirmek istemezler. Özgürlük, onu bilmeyenler için çoğu zaman bir şey ifade etmez, ama özgürlüğü bir kez tadanlar ondan asla vazgeçmek istemezler.
Kendi ayağına takılan pranganın zincirlerinin kısaltılmasına, özgürlüklerinin kısıtlanmasına sevinen, bunu kutlayan bir toplumun ruhu köleleştirilmiştir. Öyle bir topluma özgürlüğünü verseniz de, o gönüllü köle kalmayı tercih eder, çünkü köleliğini içselleştirmiş, ayaklarında zincirler olmadan, birileri kendisini çekip goturmeden yurumeyi bilmemektedir. Gönüllü köle, iki kere köledir. En kötüsü ayağındaki, beynindeki ve boynundaki hegemonik zincirlerinin şakırtısından mutlu olup, üstelik bununla gurur duyanların cogunlukta olduğu bir dünyada yaşamaktır.
İktidar kavramını iyi anlayabilmek, çözümleyebilmek ve yakın geleceğe ilişkin öngörüde bulunabilmek için yapılması gereken ilk şey, tekrar ve tekrar tarih okumaktır. Tarih yalnızca dünün değil, bugünün ve yarının öyküsünü de içinde barındırır görebilene. Bundan sonra neler olacağını kişilere değil, tarihe sorunuz, bütün yanıtlar orada zamanın tozlarının altında gizlidir.
Çoğu zaman insanları gözümüzde olduklarından daha fazla büyütür ve onlara dürbünün büyük gösteren tarafından bakarız. Sonra ise şu ya da bu nedenle, aynı insanlara, dürbünün ters, yani uzak gösteren tarafından bakarız. Sonuçta o insanlara ya onları gözümüzde büyüterek ya da küçülterek bakmış oluruz. Bu da bizim ikili ilişkilerimizdeki, yanılsama ve paradoksumuzdur.
Doğru, yanlıș kișinin ağzında bile doğruluğundan bir șey yitirmez.
Bu dünyada herkes varlığıyla bir boșluk doldurur, ancak yokluğuyla bir boșluk yaratacak hiç kimse yoktur ve olmamıștır da. Belki bazı kişiler için boșluk oluştursa da, hayatın kendisinde bir boşluk yaratmaz.
Platon, ‘felsefenin kaynağı șașırmadır.’ der. Günümüzde içinde yașadığımız ‘postmodern çağ’da, artık hiçbir söz, davranıș ve herhangi bașka bir șey insanları șașırtmıyor. Şașırma duygusunu yitiren insan, kolay kolay tepki de vermez. Öyleyse dünya insanlığı, șașırma duygusu ile birlikte felsefesini yitirmiș demektir. Felsefesini yitirmiș bir toplum, yolunu ve hayatın anlamını da yitirmiș anlamına gelir.
Yalnızlık nevrotiktir. Nevrotik olmak yaratıcı olmayı tetikleyebilir. Yaratıcı olmak ölümü kısıtlamaktır, onu kendi topraklarına çekilmeye zorlama girişimidir.
Sanal gerçeğe dönüşünce, sanal olmuyor artık; gerçek sanal oluyor.
Karanlık ve derin bir mahzende yüzyıllardır bekleyen kaliteli ve değerli bir şarap sanıyoruz kendimizi. Ama ne yazık ki, şişenin içinde bir damla bile şarap yok. Ama biz hâlâ çok değerli bir şarap olduğumuzu düşünüyoruz. Oysa yalnızca boş bir şişeden ibaretiz. Dışarıdan bakınca dolu görünen, ambalajı güzel, ama boş bir şişe. Bir gün şişe açıldığında ise, ne yazık ki yaşam serüvenimiz de sona ermiş oluyor.
Erol Anar
Aforizmalar