Rezervuar Köpekleri İle Testosteron’un Buluşması

 
Oyun Atölyesi, geçtiğimiz sezon sergilediği “Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler” adlı oyunla teatral dünyada fazlasıyla ses getirmişti. Tiyatro severler seyrine doyulmaz bir komedi ile Oyun Atölyesi’nin koltuklarını doldurmuşlardı. Grup, bu sezon oyun yazarı ve yönetmen Andrzej Saramonowicz’in yazdığı “Testosteron” adlı bir psikolojik yapıtla izleyenlerin karşısına geçti. Oyun, geçtiğimiz sezonun ‘başarılı Oyun Atölyesi’ çizgisini bir adım daha ileriye götürecek. Oyunun iç dinamiğinde, duygularının seyircilere ulaştırılmasında, teknik kısımlarında önemli başarılar bulunuyor. Ayrıca teatral bir yapıtın Quentin Tarantino’nun kült filmi “Rezervuar Köpekleri” ile aynı kefede izleyene sunulması, konunun evrenselliğini gözler önüne getiriyor. Sinematografi ile modern tiyatronun ayrılmaz birer ikili olduğunu görüyoruz.

Oyun bir nikah sahnesi ile başlar. Gelin nikahta “kocalığa kabul ediyor musun?” sorusuna “hayır!” diye yanıt verir ve toplanan erkeklerin arasından birisini kendisine eş gösterir. Bu durumu hazmedemeyen erkekler arasında kıyasıya bir kapışma, ki buna kavga desek daha mantıklı olur, başlar. 7 ayrı meslek grubundan bir araya gelen bu erkek yığını, içlerinde sakladıkları kadın motiflerini bir bir ortaya dökerler. Kadınlar üzerinde hakimiyet kurduklarını iddia eden bu erkek yığını, çok sonra kadınlar tarafından nasıl yönlendirildiklerini itiraf etmeye başlarlar. Kadına karşı harekete geçen “testosteron hormonu” nun, erkeği kadına karşı ne denli bağımlı hale dönüştürdüğünü görürüz oyunda.

Kadın /Erkek çatışması dünyanın varoluş felsefesinin temelini oluşturur. Kutsal kitaplarda bile yer alan bu çatışma, ilk insan olan Adem’e tarihinin en büyük hatasını yaptırır. Sonraları kurulan dünya düzenleri içerisinde erkek, içindeki hormonun verdiği elde etme arzusu ile kadın için dünyanın en büyük savaşlarına girişir. Truva Savaşı’nı düşünürsek eğer söylediklerimi gayet net anlarız. Sonraları kurulan devletler; oluşan milletler tarih boyunca erkeğin kadını elde etme arzularına şahit olacaktır. Aslında erkek kadını kendi gücüyle kontrol ettiğini sanır; ama asıl gerçek, kadının erkeği bütünüyle yönlendirdiğidir.

Freud ise, erkek için kadının cinsel organı var oluşunun temelidir, görüşünü savunur. Erkek akıl süzgecine sığdıramadığı duygularını -hormonlarını- kadın üzerinde baskıya dönüştürür. Elde etme etme arzusu o’nun hiçlik duygusuna adım attığı ilk andır. Erkek içinde sakladığı çözümsüzlüğü kadının yönlendirmesiyle sonuca ulaştırır. O’nu elde eder; fakat bunu yaparken kişiliğinden, karakterinden ve hatta yaşam felsefesinden ödün verir.

Oyunda düğün sahnesinden sonra bir araya gelen karakterler, birbirleriyle kavga ederek kadının toplumsal kimliğinin nerede durduğunu gösteriyorlar; Kadın bir seks aracı, erkeğin tatmin oyuncağıdır. Fakat erkek durumu böyle zannederken, kadının erkeği biçimlendirdiği gerçeği ortaya çıkar.

Rezervuar Köpekleri ile Testosteron

Quentin Tarantino’nun unutulmaz filmi olan ‘Rezervuar Köpekleri’ nde birbirini tanımayan 5 karakter yapacakları soygun için bir araya gelirler. Karakterler arası iletişim eksikliği bulunsa da onları birbirlerine bağlayan tek olgu vardır: Testesteron! Filmi izleyenler hatırlayacaklardır, o meşhur masa sahnesinde kahramanlar Madonna’nın “Like A Virgin” parçası hakkındaki psikolojik yorumlarını ortaya koyarken, parçanın aslında büyük penisler için bir metafor olduğunu vurgularlar. Ve filmdeki tek kadının öldürülmesini acımasızca gösterirler. Oyunda da birbirlerini tanımayan 7 ayrı karakter tek noktada buluşurlar: Testesteron! Erkeği erkek yapan bu hormonla birbirlerine kızarlar, bağlanırlar; kadınlar hakkındaki tezlerini sunarlar. ‘Rezervuar Köpekleri’nde de aynı durumla karşı karşıya kalırız. Oyunu Yöneten Kemal Aydoğan filmin görüntülerini arka plandan göstererek zekice bir iş yapmış. Çağdaş tiyatroyu sinematografik tekniklerle bütünleştirmiş. İki ayrı konuyu tek bir sahnede müthiş bir başarıyla birleştirmiş.

Oyunda çapkın babada Metin Coşkun; Kuş Bilimcide Fırat Tanış; Gazetecide Mert Fırat; Müzisyende Emre Karayel; Avukatta Timur Acar; Biyologda Ulaş Torun; Garsonda Tuna Kırlı görev alıyorlar. Kemal Aydoğan meslek gruplarının kadına bakış açısını iyi biçimde gözler önüne getiriyor. Kavga sahneleri, oyun içinde çalınan müzik aletleri oyunun sıkıcı giriş bölümünü unutturuyor. Kadına bağımlı karakterlerin geniş psikolojik tahlilleri de konunun ufkunu açıyor. yalnız duygusal avukat Timur Acar ile müzisyen Emre Karayel’in rollerini değiştirmeleri kanaatindeyim.

‘Rezervuar Köpekleri’ filminde olduğu gibi Testosteron oyununda da bolca küfür bulunmakta. Fakat konunun gidişatına göre edilen küfürler hiç sırıtmıyor. Abartıya kaçan hiçbir bölüm bulunmuyor. Oyunun teknik kısımları da ekip başarısına uyum sağlamış. Özellikle de Sahne Tasarımı’nda Bengi Günay’ı ve Işık Tasarımı’nda İrfan Varlı’yı çok başarılı buldum. Tolga Çebi’nin müziklerde zayıf kaldığı kanaatindeyim.

7 bağımsız karakterin bir nikah günü ile başlayan hikayeleri, erkeğin kadına karşı çaresiz kaldığı gerçeğini testesteron hormonundan yola çıkarak gösteriyor. Kemal Aydoğan’ın şahane yönetimi, Quentin Tarantino’nun kült filmi “Rezervuar Köpekleri” görüntüleri ile birleşince muhteşem bir oyun ortaya çıkıyor. Özellikle erkeklere tavsiyem bu sezon içinde mutlaka bu oyunu izleyin. İzleyin ki, kadına karşı nasıl çaresiz kaldığınıza bir kez de tiyatro sahnesinden şahitlik edin.

 Yaşam KAYA  (Sabah kültür – 20 Ekim 2008)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz