Kır emekçilerinin devrimci şairi; Ciğerxwin (Ciğerhun) ve şiirleri

CiğerxwinKimiz biz? Kimiz biz?
Çiftçi ile işçi,  köylü ile recber tümü proleter…

Sevgili dost, ağlama, aslan yatağıdır dağlar.
Yiğitlerin kelleleriyle örülür kurtuluşun duvarları.
Zorla, savaşla, güçle elde edilir yüceliş.
Boyun eğen esirdir, haydi, yücelere çıkalım.
Özgürlüğün sarayı çok yüksekte, yücelerdedir.
Kellelerimiz için iki yer vardır yalnızca.
Esirliğin kirinden pas tutmuş hançerim.
Kimse kansız kavuşmamış özgürlüğüne.
Derin koyaklarda uyusan bile, karabasanlar görürsün.
Keder kalır sana, korkaklık yorganını çekersen başına.
Bizler sağ ve yiğitken, düşmanın bağımızdan yemesi ayıp değil mi?
(“Kimim Ben?”, 1973) 


Cigerxwin (Ciğerhun),*”1903-1984 yılları arasında yaşamış bir Kürt şairidir. Doğum yeri Mardin’in Gercüş ilçesinin Hesar köyüdür. Asıl adı Şeyhmus Hasan’dır. Küçük yaşta önce babasız sonra anasız kalan Şeyhmus, evli olan kız kardeşine sığınır. Kız kardeşinin evi de yoksul bir evdir.Küçük Şeyhmus, bölgede bugün de pek çok yoksul çocuğun yaşadıklarını yaşar. Zengin evlere hizmetkar olarak verilir. On bir yaşına kadar ağa ve bey evlerinde, hodaklık, çobanlık, ırgatlık yapar. Sınıflararası çelişkileri yaşayarak öğrenir. 1. Dünya Savaşı’nın “Kaç Kaç” diye adlandırılan kargaşa günlerinde göçlerden birine katılarak, bugün Suriye sınırları içindeki Kamışlı’ya yakın olan Amud köyüne gider. Bu köydeki yaşayışı da, Mardin’dekinden farksızdır. Ancak çevresinde okula giden çocuklar vardır. Bu okullar dinsel eğitim veren medreselerdir. Bu medreselerde okuyan arkadaşlarından okuma yazma öğrenmeye, fırsat buldukça, el işinden kaçıp onlara katılmaya başlar. Okuma tutkusuyla bütünüyle kaçmasını engellemek için okumasına izin verirler. O da başladığı eğitimi inatla sürdürerek cami imamı olmasına olanak tanıyan bir belge alır. Köy köy dolaşarak yaptığı imamlık ona çevresini, köylülerin yaşam tarzını daha iyi öğretir.
Kuşkusuz, Cigerxwin / Ciğerhun’un şiirlerini besleyen önemli bir kaynaktır yaşadıkları. 1924 yılında yazmaya başladığı şiirlerine seçtiği imza olan “ciğerhun/ciğeri kanlı” nasıl çektiği acıların özeti ise, onun paylaşımcı bir dünya görüşünden yana oluşunun kaynağı da, kuşkusuz çocukluğundan başlayarak gördüğü, yaşadığı eşitsizliktir. Marksizmi ve Leninizmi okuyup öğrendikçe, bu konudaki inancı ve söyleyişi daha güçlenecektir.

Kitapları “divan” olarak adlandırılan Ciğerhun’un 8 divanı vardır: İlk divanı 1945 yılında basılmıştır ve Prisk u peti adını taşır, bunu Sewra Azadi (Özgürlük Devrimi, 1954), Kime Ez (Kimim Ben, 1973) Irak ve Suriye’de basılmıştır. Bunu izleyen Ronak (1980), Zend-Avısta (1981), Şefaq (Şafak, 1982), Hevi (Umut, 1983), Aşıti (Barış, 1985) adlı kitapları İsveç’te basılmıştır.

Ciğerhun’un şiirleri ile Türk okuru ilk kez 1976’da Gani Bozarslan’ın yaptığı bir derleme ile tanışma olanağı buldu: Lenin Şafağı. 1991’de A. Bali’nin derlemesi Kine Em? yayınlandı. Bu iki kitap, şiirlerin orijinallerini de içeriyor ve ozanın dünya görüşü ve imge dünyası ile ilgili ipuçları için yeterli olabiliyor.

Ciğerhun, şiirlerini dünya yoksulları için yazar. Savaşa karşı barışı önerir. Savaşların asıl galibinin zenginler olduğunu vurgulayarak, tüm ezilenleri birleşmeye çağırır. Bu birleşme tüm sömürücülere karşı olduğu kadar “cehennemi kalkan, cenneti kılıç gibi kullanan” ağalar, beyler, mollalar ve şeyhlere karşı da olmalıdır.

Ciğerhun, özgürlükten söz ettiğinde, sömürünün olmadığı bir özgürlüğü anlatır. Onun için gerçek özgürlük, sınırların olmadığı, çoğunluğun yani emeğin, emekçilerin yönettiği bir dünyadadır. Yaşadığı günlerin acılarını, böyle bir dünyanın özlemiyle dengeler. Şiirleri daha çok tanıdığı tarım emekçilerinin yaşadıklarını yansıtır. Yakından tanıdığı bu yaşamı anlatırken, bir anlamda, zaman ve mekandan kurtularak evrenselleşir:

“Gözyaşlarımızla sularız seni ey pamuk
Bu eller açtırır, bu adımlar güzelleştirir seni,
Elde kazma, elde kürek bütün işlerin bizim omuzlarımızda
Türküler çağırarak üretiriz seni.
Altın babalarına varırsın sonunda.
Pamuk! Bizim toprağın ürünüsün sen
Oysa biz çıplağız ve meteliksiz
Ne kadar yüksekmiş kıymetin bilememişiz
Cahil ve köylü olduğumuz içindir bu yoksulluğumuz
Yüzde bir kadarını da kazandık mı, razı geliriz.”

“Pamuk Bizim Ama Biz Çıplağız” başlıklı bu şiirdeki pamuk, şiir ilerledikçe yerini öteki ürünlere bırakır: “Bağların meyvesini onlar yiyor, bizse bekçileriyiz.”

Buğdayın, toprağın, suyun kardeşçe paylaşımı için, ağalığın ve beyliğin ortadan kalkması gereğini vurgulayarak biten bu şiir, yoksullara bir birleşme çağrısıdır: “Alkış ve sevinç sesleriyle hep beraber / Haykırın, deyin: Yaşasın, yaşasın birlik” (Bı çepuk ü lilandın, bı devken ü xwediti, hemi bejin bı hev re: biji, biji yekiti)

Ciğerhun için özgürlük önce emeğin özgürlüğüdür. Bu özgürlük, şairin yaşadığı bölgenin coğrafi öğeleriyle simgelenir. Bu simgelerin en önemlisi ortadoğunun en önemli gereksinmesi olan sudur. Su, kimi zaman özgürlüğün, kimi zaman gücünü kullanmasını bilmeyen halkın simgesi olarak yer alır şiirlerde. Kızıl Sel (Lehiya Sor), şiirin girişinde önce birleşmenin simgesidir: “Hey kızıl sel, güçlü sel / Tümünü sen doldurdun bu ova ve derelerin / Damlacıklarla, sızıntılarla inince sen / Yolun olmaz yukarıda yatağın olmaz / Ya birleştin mi / Korku bürür herkesin yüreğini /… / De, hangi önder eğitmiş böyle seni / Bu birliği nasıl öğrenmişsin / Biz de gidip onun yanında ders alalım / El ele verelim”.

Kızıl Sel, bir nehrin özellikleri anlatıldıkça yavaş yavaş, su damlacıklarının birleşmesiyle oluşan güç birliğinin, her zoru aşan birlikteliğin simgesi olmaktan çıkar. O yoksulların evini yıkan, zenginlere dokunmayan bir güçtür. Savaşa benzer: “Savaşlar her zaman zenginlere kâr getirir / Çeker zararı hep işçi, köylü ve fakir / Pamuk ile pirinci zengine sen verirsin / İşçi ve köylüleri ise talan edersin!”

Şair, bu bilinçsiz gücü, bir gün yararlı bir biçimde kullanma düşüyle geliştirir seslenişini nehre. Kızıl Sel arklarla toprağa dağılacak, toprak sulanacaktır. O zaman selin suları cam gibi berrak olarak akacak, kolları halı gibi yayılacak, tüm tohumlar yeşerecektir. Nehrin bu dizginlenişi insanlara eşitliği getirecektir: “İnsanlar eşit, kadın ve erkek farkı olmasın, / Tüm emekçiler kendileri için istekli çalışsın.” Kızıl Sel adını taşıyan nehir, selleşmekten, zorbalıktan vazgeçirilince, dünyada zorba da kalmayacaktır. Ancak şiir bir hayıflanmayla sonlanır: “Temiz ve uzağı görenler / benim ciğerim kan ağlarken / neden birleşmezler”.

Kızıl Sel, Ciğerhun’un üçüncü kitabı Kimim Ben’de yer alır. Aynı kitaptaki Habur şiiri de, özgürlük isteğini ve bunu gerçekleştirememeyi anlatır. Şiirde yine bir nehir imgesi egemendir. “Ey Habur, Habur! Ey Habur, Habur! / Dileğim gibisin, uzun ve derinsin / Dur durak bilmezsin , hep gürültüyle inlersin / Uyku bilmezsin, dinlenme bilmezsin / Her dem inildersin haykırarak inildersin / Bilen yok ne istersin! / Dileğindir güçlenerek ilerlemek / Yerin dardır, yatağını genişletmek gerek / Atılır öne dalgaların, yankılanır feryatların / Benim gibi, özgürlüğü arzularsın /Gücünle yırttın da göğsünü toprağın / Bilmem neden yükseklere doğru akamazsın? / Gücünü harcarsın boşuna / Atılırsın denizin sevgisiz bağrına /Ben de sana benzeseydim keşke, dertsiz, tasasız / Esenlikle yaşayan, yüreksiz ve akılsız. / Eğer sen de benim gibi Kürt olsaydın / Gücünün derde ve acıya dönüştüğünü görürdün.”

Ciğerhun’un şiirindeki özgürlük imgelerinden en ilginci güldür. Doğu şiirinin güzellik, sevgili simgesi gül, onun şiirinde hem güzel hem sevgili olan özgürlük imgesiyle örtüşür. Doğu’nun Gülüyüm (Gula Rojhılat Im) adlı şiirde, yine özgürlük imgesi olan su ile birleşen gül, “cennet bağının gülü” olduğunu bildirirken, adının Fırat olduğunu söyler. Bu kez su, ateşin özelliklerini de kazanmıştır.

Gülün özgürlük simgesi oluşu, en lirik biçimde Gül Satıcısı/Gülfiroş şiirinde görülür. Sosyalist, araştırmacı ve şair olan Cigerxwin, 22 Ekim 1984’te Stockholm’da yaşama veda etti.”
*Cigerxwin’da (Ciğerhun/ciğeri kanlı) özgürlük imgesi olarak su ve gül, Sennur Sezer

KIR EMEKÇİLERİNİN ŞAİRİ CİGERXWİN, Sadık Aytekin (Evrensel)
1903’te Mardin’in Hesar köyünde dünyaya gelen ve seferberlik yıllarında ailesiyle birlikte Suriye’ye göçen Cigerxwin’un şiirleri, yaşadığı döneme tanıklık eder ve Kürt yoksullarının karşı karşıya bulunduğu sorunları dile getirir. Kürt kırındaki yaşam zorlukları, özgürlük hasreti ve mücadelesi, Kürt yoksul köylülerinin (ırgat-rençper) ve işçilerinin sorunları ve umutları seçtiği başlıca konular arasındadır. “Sewra Azadi” (Şam-1945), “Kime Ez” (Beyrut-1973), “Reşoye-Dare” ve “Divan”ında yer alan şiirlerin ortak temasını Kürt tarihi, kültürü, gelenekleri, Kürt toprak ağalarına karşı ırgatların mücadelesi vb. oluşturur. Çocukluğu ve gençlik yıllarında çobanlık ve ırgatlık yapmış olması şiirlerindeki konu seçimini etkilemiştir. On yıllık din eğitiminden sonra cami imamı olarak “hocalık” yapmaya başlayan Cigerxwin, eşitsizliğin, ve sömürünün, Kürtlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarının farkına vardıkça şiirlerine de bu temalar egemen olur. Bir süre sonra da cami hocalığını bırakarak ağaların topraklarında yarıcılık yapmaya başlayacaktır.
Celadet Ali ve Kamuran Bedirhan kardeşlerle Hawar dergisini (57 sayı yayımlanmıştır) çıkarmaya başlar. Birçok şiiri bu dergide yayımlanır. Marksizm-Leninizm’i ögrendikçe şiirlerinde de işlemeye çalışır. Kürt işçi ve emekçilerinin kurtuluşunun dünya işçi ve emekçilerinin mücadelesine bağlanmaktan, onlarla birleşmekten geçtiğini gücü yettiğince anlatır. Amerikan emperyalizminin “Kürtlerin davası”ndan yararlanma politikalarına karşı durur. Truman’ın politikalarını ve McCarticiliği eleştirir.
Özgürlük için kavgayı zorunlu gören, barışın özgürlükten geçtiğini bilen ve söyleyen bir şairdir Cigerxwin. Vietnam-Kore-Angola-Hint halklarının yanında, emperyalizmin karşısındadır.
Cigerxwin’u diğer Kürt şairlerinden ayıran en önemli özelliği, işçi sınıfı devrimlerinin ve ezilen halkların kurtuluş mücadelelerinin yoğunlaştığı çağda yaşıyor olmanın bilincine varmış olmasıdır. Sınıf mücadelesinde durduğu yer, emekçilerin ve Bolşevik devriminin şahsında uluslararası proletaryanın safıdır.
O, şiirlerinde Kürt işçi ve yoksul köylülerinin Lenin ve Stalin’in devrimci yolunda yürümesini kurtuluş için tek umut ve tek yol olarak gösterirken, bağımlı geri toplumların karşı karşıya bulundukları nesnel zorlukların bu yürüyüş için daha fazla kararlılık gerektirdiğini söylemekten de kaçınmaz. “Güç bela yetiştik” der, “İşçilerin köylülerin safına.”, “Perda bındesti”nin (Tutsaklık Perdesi) yırtılması için “Ilhama mezin (Sewra Oktobır) ınqılabo sor” yolu göstermiştir. Ekim Devrimi, “Körleri göz nuruna kavuştur”muş, sağır kulakları” açmıştır!
“İlham ji şaireki Ermen” şiiri şu dizelerle başlar: “Ev rıya dırej me hınek kın kır xweş bı çuna xwe/ Lı şuna esfelt me ev re raxıst tev bı xwına xwe/ Ev rıya Markıs ev rıya Lenin me ji daye ser / ey nesle he be, ji bo te me heşt çend şop ü eser..”
“Yolun ta sonuna kadar” kararlı yürüyüşten yanadır Cigerhun. “Eniya me bılınd dıle me pır xurt guh nadın zore../ Me şev derbas kır ew şeva tari tıji zılm ü zor /Şefeq xwe hılda lı bakur u jor ew şefeqa sor /Em çun u dıçın, naye guhertın tu çarı ev re /Pıre jı me ra ava buye em ketın we pıre /Da insaniyet bı serbesti xweş te re derbas bi / Jı zor u zılmen koledaran zu zu xelas bi / Bı agıre dıl dili koleti bışewıtenin…”
“Kölecinin zorbalığından” insanlığın, işçilerle köylülerin, ırgatlarla yoksulların kurtulmaları için Ekim Devrimi’nin yolu açtığını, şafağın şavkının Kürtlere de vurduğunu düşünmektedir Cigerxwin. Stalin’in, Lenin’in ve Marx’ın eserinin sadık takipçisi olduğunu düşünür ve ölümünden sonra fırsat yakaladıklarını düşünen saldırganlara inat, Stalin için ağıt yazar. “Dınya ko te nebi bırçıbun, nebi get rıya / herkes ru bı ken; xweşe ev dınya, pır xweşe ev dınya/ Jı bo ve dınya em mane be kar em mane be mal/ Jı dorme revin hevalen kevnar ew qelseheval!../ Le em dıçın sere me bılınd, çaven me lı jor / Terej dane me şefeqa ronak we şefeqa Lenin / Şewqa xwe da Kurd, bıji Sıtalin, bıji Stalin.” Stalin’in ölümünü insanlık için büyük kayıp sayan Cigerxwin, “Seydaye mezın rebere insan / Nav ü xebata te bo me her man / Peşne te çarek neşım bıbejim / ne gewheri me duran brejim” dizelerinde içten bir iniltiyle duygularını dile getirir. Stalin’i “dört bir yana dal budak salmış barış ağacı”na benzetir ve düşmanların onu “sökme”yi başaramayacaklarını haykırır.
Ona göre bu “çok güzel dünya”da, “herkesin yüzü gülsün” diye, “dönekler kaçsa da”, kişi “evsiz barksız kalsa” da “Aydınlatıcı şafak”a doğru yürümektir gerekli olan. Cigerxwin, toplumsal hareketin yasalarının bilinciyle sorunlara yaklaşır, Kürtlerin, Arapların, Zencilerin, Hintlilerin, dahası bütün insanlığın boyunduruk altında bulunduğunu, bunun nedeninin sermaye sistemi olduğunu söyler, umudunun maddi dayanağını ezilenlerin hareketinde bulur, insanın kurtuluşunun sosyalizmde olduğuna içtenlikle inanır, bunu dizelerinde coşkuyla dile getirir.
“Koledar ü zorkeran” ne denli zulüm ve zorbalık yapsa da, yıkılmaktan kurtulamayacaktır. Çünkü “dünyanın döngüsü”, doğudan ve batıdan halkların ayağa kalkmasını kaçınılmaz kılmaktadır ve işçiler “artık uğraştalar.” “Tev dı ve re de dıbazın, wek pılıngan qore qor/ Her çıqa zore bıkın, wın me dajon ber bı peş / Pır nezike sewre rabi, leşgere Kurdı ü sor.” (Kime Ez-1973)
“Heval Pol Robson” başlıklı şiirinde şöyle seslenir:
“Ey heval Robson / Derde mın ü te ev dere gıran /Zordestıya ku hate nav cihan / Hın mezın, bılınd, dehqan, xanedan / Hın reben, bındest, mane, perişan /Jı vi derde me Markıs ü Ingıls / Bune du rezan, bun do hozan /Lenin, Sıtalin re şani me dan/ pale şıyar bun, xebat ü lebat / Roj hılat… roj hılat …„
Cigerxwin, sermaye egemenliğinin açlığın, yoksulluğun ve yoksunluğun nedeni olduğunu belirterek “bu cihanın hepimize yettiği”ni söyler ve halkların sermaye boyunduruğundan kurtuldukları özgür bir dünyada yaratılan zenginliklerin ve güzelliklerin paylaşılmasından duyduğu mutluluğu dile getirir.
“Heval Robson”da, “Burada kahvaltı edelim balla /Moskova’da öğle, Çin’de ikindi yemeği /Newyork’ta akşam, Londra’da yatı…/ karacıklar beyaz derililer /kirve olalım hepimiz/ Bir çırpıda kanatlanalım Merih’e /El ele verelim Şirin’le Zeliha’yla” ister. Bu dünyada “açlar”ın, “çıplaklar”ın, “öksüzler”in kalmamasıdır isteği Cigerxwin’un. “Ey heval Robson!/ ev cihana xweş/ besi teva ye, çı sıpi çi reş / dıve derbaskın ru bı kenü geş / dewlemend, serbılınd/ tev bı here rınd/ nemının şewi, bırçı ü tazi…” Yeryüzü cennetinde dünya insanlığının kardeşçe ve mutlu yaşamını istemektedir Cigerxwin. “Em hemi dost ü bıra bın da bıbi baxü bıhışt / Mın jı nav baxe cıhane, bax ü bustanım bes e” Ancak bunun gerçekleşmesi için, “esenlik ve kurtuluş” için düşmana karşı birleşmek ve mücadele etmek gerekmektedir. Şiirlerinde Cigerxwin’un yoğun biçimde işlediği temalardan biri budur.
Cigerxwin, Kürt yoksullarının ezilmesi ve sömürülmesinde Kürt toprak sahipleri ve burjuvalarının rolünün farkındadır ve bu durumun degişmesi için Kürt emekçilerinin birleşip mücadeleye atılmasını istemektedir. “Axa bı deh gunden xwe ve, /Bawer dıke Keyxusrew e /Talanker ü dız ü keleş / Wi daye ser reça gure. /Hale me kurmanca ev e, / Em de çılo serbest bıjin..”
“Onların derdinden” başlıklı şiirinin ilk dizeleri şöyledir: “Kurmanc hemi axa ü beg ü mir ü mela ne, /Hikmet ev e her dem ko belengaz ü geda ne./ Axa ü began deste sıtem danıye ser wan; / Talanker ü dız ü keleş ü be ser ü pa ne…”
Kurtuluş için Kürt işçi ve emekçilerinin birleşip mücadeleye atılmalarından başka bir yol olmadığını dile getirir. ‘Daha ne kadar köle kalacağız’ böyle ‘ayaklar zincirli, kollar boyunduruklu’ diyerek zincirlerin kırılması ve özgürlüğün elde edilmesi için ayağa kalkılmasını ister. “Ta kengi kole bın em /Pi dı bend ü mıl dı nır /Tımlı benda koledaran/ Wer bımenın destegır
Ev dema azadi ye /Ev dema azadi ye
Ger bı kustin wer bı hıştın /Yan xweşı ü yan reşi
Her dıvi em bıbne yek
Her dıvi em bıbne yek
Wek bıra bın wek bıra..”
“Ne güne dek ağa ve beylerin işçileri olacağız
Ne güne dek köpeklerin ayakları arasındaki kemik?” diye öfkeyle sorar ve devam eder: “Ta kengı eme kole ü rıswa ü ebıd bın /Bındeste mıroven weki Bayar ü Seid bın / Ta kengi li sınora weki bırç ü kılid bın / Ta kengi jihevre hemi merxas ü egid bın /Ey karker ü cotkar bes e dem hatiye rabın..” O, işçilere ve ırgatlara sermayeye ve ağaların zulmüne karşı birleşmeleri için seslenmekle kalmaz, mücadeleci kadınları selamlar ve dünya gençlerini zorbalara karşı birleşmeye çağırır. “Rabın bı ben/ deng ü qıran /Awaze xweş/ Rabın..” “Zorbalara karşı birleşin hepiniz /Truman’a söyleyin, Makkarti’ye / Suman’a söyleyin Çörçil’e /Hitler gibi olmayın, savaş istemiyoruz biz” ve devam eder “Bıbın yek hemi zana ü reban / Bışkenın qeyd ü zencir ü kepen /Herın dıl bı kul, werın rü bı ken / Ey wefde selam, wey wefde weten..”
Köleligin ve zorbalığın son bulmasının başka bir yolu yoktur onun için.
Bundandır ki köleliğin ve zorbalığın temsilcileri onun şiirlerinin duyulmaması için çaba göstermiş, Kürt burjuva milliyetçileri de, bu işçi ve emekçi şairinin dizelerinde özenle işlediği sınıf mücadelesine kulaklarını kapatmışlar, onu yalnızca “Kürt olan yanı”yla görmek istemişlerdir. Cigerxwin, “cinayet ve zindanla yok olmaz ki Kürt milleti” diye seslenirken “Kes bı lavlav ü bı dilek vi beri nabın seri” demekten geri durmayacak kadar özgürlüğün “yalvarma ve temenniyle” kazanılamayacağının da farkındadır.
Yaşamı zorluklar içinde, sürgün ve zorunlu göç yollarında, ırgatlık ve çobanlık yaparak, ağaların ve ulusal baskı uygulayan hakim sınıfların zorba yönetimi altında geçen bir şairin dizelerinde kır yaşamını, Kürt köylülerinin durumunu, ırgatların “sefil halleri”ni dile getirmesi anlaşılır bir durumdur. Ama Cigerxwin, ‘düşünce sistematiğini’ kendini çevreleyen bu ‘dar koşullar’la sınırlamamıştır. Dünyadaki gelişmelerin, kapitalist sistemin çelişkilerinin, emperyalistlerin halkları zorba yöntemlerle köleleştirmelerinin ve bundan kurtuluşun kaçınılmaz olduğunun bilinciyle ırgatlara, işçi ve köylülere seslenmekten geri durmaz. Sovyet Devrimi’nin insanlığın kurtuluşu için açtığı yolu görmüştür, yakarmayla, temenniyle kimsenin özgür olamayacağını, dahası zulüm, sömürü ve zorbalığın yeryüzünden kaldırılamayacağını ısrarla söylemektedir. Böylece o, devrimci “Kürt şairi” olma sınırlarını aşar ve bir “yeryüzü şairi” olmaya yönelir. 1984’te İsveç’te ölen Cigerxwin ve onun şiirleri yalnızca şiirle ilgilenenler için değil, her türden gericilik ve emperyalizme karşı mücadele içindeki işçi, emekçi ve gençler için de öğrenmeyi gerektirir değerdedir!

Yengeç Uçamaz

Yükseldi doğan göğe
Etrafında birkaç yengeçle.
Toz dumana karışınca
Bıraktı yengeçler kendilerini aşağıya,
Yürekte korkuyla ve yakınmayla.
Dönerek yalpalaya yalpalaya
Bu ahmak yengeçler
Bir bataklığa düştüler.
Kıskanıp haset ettiler
O güçlü doğana,
Tükürmek için ona
Kaldırdılar başlarını.
Doğan yücelerde uçardı,
Geri döndü tükürükleri kendilerine.
Sonra bu beceriksiz yengeçler
Aslanın yanına gittiler.
“Ey yüce aslan” dediler
“Doğanı şikayete geldik sana.
Sensin karaların ve suların şahı
Ama senden önce almış o bu şanı.
Her yere ulaşabiliyor o doğan.
Sen neden uçmuyorsun ki”
O bunamış yaşlı aslan sordu:
“Deyin: var mıdır bunun bir önlemi? ”
Yengeçler dedi ki: “Dağlara çıkalım
Biz de güçlü olalım”
Çıktılar yassı kayalara ve doruklara.
Vardılar doğan kuşunun yuvasına.
Aslan dedi ki: “ey sivri kuyruklu doğan
Nasıl uçarım ben? ”
Doğan dedi ki: “Efendim, üç taklayla
Bırakacaksınız kendinizi aşağı.
Ardınızda duran bu yengeçleri de
Geçirin pençelerinize,
Aşağıya indiğinizde
Tarumar olmayasınız.
O kafasız yengeçler
Başladılar ağlamaya:
”Uçamayız bizler,”
Koca kafalı yaşlı aslan
Dedi ki: “niçin ağlaşırsınız?
Bu yassı kayalar ve taşlar nedir ki
Hemencecik ineriz aşağıya”.
“Adam gibi tutunun” diyen aslanın
pençelerine düştü yengeçler.
Yaralı ve dertli gönülleriyle
Yukardan düştüler boşluğa.
Çark gibi dönerek sonra,
Düştüler yere, oldular mevta.
Leş yiyen kuşlar yedi cesetlerini,
Gagalarıyla çullandılar üzerlerine.
Bu zavallı yengeçler
Doğan olabilir mi hiç?
İçerler halkın kanını,
Ölüme giderken sürüklerler yanlarında aslanları.
Ey kara yürekli kıskanç
Doğan kuşunun gücü ve yüreği yoksa sende,
Alnın açık olamaz senin,
O cılız ve kör gönülle
Çıkamazsın yücelere.
Ey kötü yürekli! Tükürmeye çalışırsan doğana
Döner tükürüğün sana,
Düşer gözünün çatısına.
Budur Cegerxwîn’in doğru sözleri
Demeyin olmuş bu adam deli.

(1954) Cegerxwîn
Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy

Gül Alışverişi

Uykudan uyandığımda bir gül taciri gördüm,
Gülü yüreğe değiştirdiğine çok sevindim,
Gülü yüreğe değiştiriyordu.

Sayrılık ve yara dolu bir yüreğimiz vardı,
Önce inanmadım gülü yüreğe değiştirdiğine.
Gülü yüreğe değiştirdi.

Pazarlık yaptık, dedi ki: takas etmem.
Güle tapıyorsan canı ve yüreği de verirsin üstüne.
Canını ve yüreğini de verirsin.

Dedim ki, kim değişir canını ve yüreğini bu gülle?
Pazarlık budur, dedi. Yaralı yüreği veriyorsun.
Yüreğin yaralı.

Canımı ve yüreğimi verdim, seslendi yüreğim:
Dedi ki: “Ey Cegerxwîn, değiştirdin yüreğini bir gülle.
Bir gülle değiştirdin yüreğini.

Cegerxwîn (1903-1984)
Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy

Gulfiroş

Ez ji xew rabûm, gulfiroşek dî,
Pir gelek şa bûm, gul bi dil didî.
Gul bi dil didî.

Hebû me yek dil, tev jan û kul bû,
Ne bûme bawer, gul bi dil bidî.
Gul bi dil bidî.

Bazar me kir go, ser bi ser nadim,
Ê gulperest bî, can û dil didî.
Can û dil didî.

Min go kî didî, can û dil bi gul,
Go: ev bazar e, dil bi kul didî.
Dil bi kul didî.

Min can û dil dan, dil kiriye qêrîn,
Go ho Cegerxwîn, dil bi gul didî.
Dil bi gul didî.

Cegerxwîn (1903-1984)

Çocuklar İçin

Aslan ve kaplan birlikte giderken
Buldular bir miktar peynir.
Bir o yedi peynirden, bir öbürü.
Sonra başladılar birbirlerini sopalamaya.
Biri dedi ki öbürüne
Gidelim vahşi hayvanların üstadı tilkinin yanına.
O bulur bizim aramızı.
Vardılar her ikisi de tilkinin huzuruna.
Sofu bir derviş gibiydiler,
Anlattılar davalarını
Yürek ve ciğer dağlayan sözlerle.
Tilki hemen kalkın dedi,
Getirin bana bir terazi.
Getirdiler önüne bir teraziyi.
Koydu kefelere tilki peyniri.
Birine fazlaca koydu, ötekine az.
Dengelemek için ağırından ısırdı,
Öbür taraftan daha da hafif oldu o taraf.
Bir sağ kefedeki peynirden yedi tilki,
Bir sol kefedeki peynirden,
Ortada peynir kalmayana dek.

(1945)

Cegerxwîn (1903-1984)
Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy

Bülbül

Kapıma geldiğinde bakmadım yüzüne
Gittiğinde yüreğim de gitti peşinden
O kara gözler, o pembe yanaklar nerede
O rayiha, o yüzdeki renk nerede

Seslendi bana sevdiğim: ey çılgın bülbül
Niçin ağlayıp figan edersin
Ovaları ve dağları kokusuyla güzelleştiren
Sevdiğin burada işte, gözün önünde

Ey bülbül artık biliyorsun kim olduğumu
Özgürsün hep, tutsağım ben
Çıktım dinden imandan, yurtsuzum, yuvasızım,
Adım Cegerxwîn, bir Kürt genciyim.

Cegerxwîn (1903-1984)
Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy

Bılbıl

Hate ber derî min lê nanerî
Le gawa ew çu min dil daye du
Ka ew çawen reş,ka ew demên geş
Ka ew bihna xweş ka ew reng u ru

Yar min bankir ey bilbilê dîn
Lê ser çi digrî qerîn u nalîn
Yar’a te waye,lê ber çawaye
Ew deşt u çiya tew xweş kir bi bihn

Bilbil tu zanî gelo ez kime
Tu tim serbestî lê ez girtîme
Bê lis u hêlîn bê ol u bê din
Ezim cigerxwin xorte kurdime

Cegerxwîn (1903-1984)

Habur Irmağı

Ey Habur, Habur, ey Habur, Habur…
Arzum gibi çok uzun ve çok derinsin.
Hep gürültülü ve çağıltılıdır çaban.
Aklına gelmez mi dinlenmek ve uyumak?
Hep inildersin, çığlıkla, haykırışla,
Ne ki duymaz kimse ne istediğini.
Amacın güçlenmek ve ilerlemektir.
Dar yatağını genişletmek istersin.
Dalgalarla atılırsın ileri, bağırışla ve feryatla.
Sen de benim gibi hasretsin özgürlüğe.
Toprağın bağrını yırttığın halde
Niçin yükselmediğini bilemem.
Bu denli güçlü olsan da,
Düşersin sevdasız denizin bağrına.
Senin gibi dertsiz ve yarasız olsaydım keşke.
Neşeli, beyinsiz ve yüreksiz yaşıyorsun.
Benim gibi olsaydın, Kürt olsaydın, görürdün
Gücünün derde ve yaralara dönüştüğünü.

(“Kimim Ben?”den, 1973)

Cegerxwîn (1903-1984)
Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy

Xabûrê

Ey Xabûr, Xabûr, ey Xabûr, Xabûr…
Wek daxwaza mın, pır dırêj û kûr
Kêferata te, xum xum, û lew lew
Nayên bîra te, ne razan, ne xew
Her dem dınalî, bı qîrîn, gazî
Lê kes nızanî ka çı dıxwazî?
Armanca te ye, xurtî, pêşveçûn
Cıhê te tenge, dıvê fırehbûn
Pêlan dıdî xwe, qîr û fıryadî
Tu jî wekî mın dıvê azadî
Sînga vê erdê te çırand bı zor
Nızanım çıra tu naçê berjor?
Ev çende xurtî, bê daxwaz û vîn
Dıkevî sînga Derya bê evîn
Xwezka mın bı te, bê derd û bê kul
Dıjî bı şadî, bê mejî û dıl
Tu jî wekî mın, ger bıbûna Kurd
Ev xurtîya te dıbu kul û derd.

(“Kîme Ez?”, 1973)

Cegerxwîn (1903-1984)

Dırevım

Hevalê hêja megrî çıya cıhê şêra ne
Dîwarên rûmetê jı serê xurte mêra ne
Bılındî ava bûye bı xurtî, kotek, zor
Berjêr meçe, bındestî ye, fermû, em herın jor
Eywana serbestî, gelek bılınd û gelek bala ye
Cıhê serê mın û te tenê têde nıha vala ye
Xencera mın zıngar gırtîye jı qerêja bındestî
Ne bı xwînê bî kesek carek naghê serbestî
Lı newalên dı kûr razî xewnên xerab dıbênî
Cılıka gıdîya bıdî serê xwe, xemnak dımênî
Zînhar, nebî jı doza xwe ve bî ta her û her saxî
Ma na şerme, em sax û gernas, û dıjmın bıxwın vî baxî?

(“Kîme Ez?”, 1973)

Kızıl Sel

Ey kızıl sel, güçlü sel
Bu ova ve dereleri sen kapladın

Damla ve sızıntılarınla inince sen
İlk önce varlığını duyumsatmazsın
damla ve sızıntılarınla inince sen

Bir araya geldin mi bir kez,
Küçük büyük demeden ezer yıkar
yüreklere korku salarsın.

Neye çarpsan hemen kırarsın,
Şehir ve köyleri tümden yıkarsın.

Düşman önünden çığlıklarla kaçar,
Silahsız ve elleri boş yere yıkılır.

Hangi önderden böyle ders almışsın?
Nereden bu birliğe ulaşmışsın?

Biz de gidip onun yanında ders alalım,
El ele tutuşup birbirimizi görelim.

Arzumuz odur ki senin gibi birleşelim,
Önümüze çıkan düşmanları kırıp, geçelim.

Burjuvazinin yüreğine salalım korkuyu,
Naralar atarak saldıralım.

Zengin ve sömürgecilerin başlarını eğelim,
Ayaklarımızın altında ezelim yılanın başını.

Sen milletin düşmanı zenginlerin dostusun,
Hiç kimse senin gibi dinsiz, imansız olmasın.

Bu yoksul ve ezilenleri önüne kattın,
Sevinç ve gülmelerini kursaklarında bıraktın.

Bu kerpiç ve ağaçlar, bu tahta ve oluklar
Üst üste yığılıp birer köprü oldular.

Sen, Ayzinhover ve Timurlenk gibi katı yürekli
Neden anlamsız bir savaş istersin sürekli?

Bu fakir ve kimsesiz yetimler
Duvar diplerinde ağlaşırlar.

Savaşlar her zaman zenginlere kâr getirir,
Çeker zararı hep işçi, köylü ve fakir…

Sen verirsin pamuk ile pirinci zengine
İşçi ve köylüleri talan edercesine!…

Senin belan bize, kârın ise onlara,
Başımıza musallat olmuşsun
dönmüşsün pehlivanlara.

Bugünün onlara, yarın doğar bizim günümüz,
El ele verdiğimizde işte o gün görürsünüz!

Senin akışını zenginlerin başı gibi dağıtacağız,
Seni kanallarla donatıp toprağa akıtacağız…

Her yer artık seninle yeşersin,
Toprağın yüzü aydınlanarak gülsün.

Ne zaman arkadaşın zenginleri öldürsek!
O an dünya cennet gibi daha da güzelleşecek.

Savaşlara izin verilmeyecek,
Herkes esenlikle, kardeşçe yaşayacak.

Bu taht ve sınırlar aradan kalkacak,
Tüm uluslar birlikte özgürce yaşayacak.

Böylece demire egemen olacağız,
Tüm canlılar birbirlerini tanıyacak.

Toprağı sürüp işletelim,
İçinde saklı ne varsa çıkartalım.

İşte o zaman temiz ve güzel su herkese,
Sahip olur insan ambar dolusu mal, mülke!

Böylece sitem ve zorbalık kalkacak,
O zaman yiğitlik nedir anlaşılacak!

Gönlümüzce güzelleşsin her yan donansın,
Dertlerimiz bitsin güllerimiz yeşersin…

Suyun cam gibi berrak arı kalsın,
Kolların bir halı gibi açılsın.

Herkes güleç yüzlü, neşeli, gönlü hoş olsun,
Zincirsiz ve prangasız özgürce yaşasın.

İnsanlar eşit, kadın ve erkek farkı olmasın,
Tüm emekçiler kendileri için istekli çalışsın.

Sonbahar, kış, ilkbahar ve yaz gelecek,
Her yerde çekirdekler seninle yeşerecek.

Ağaçları önüne katıp sürüklemeyeceksin,
İnsanların evini yıkıp perişan bırakmayacaksın!

Zorbaların adları dünyadan silinecek,
Her yerde senin güzel rengin esecek.

Ey ülkemin suyu, unutma yürü ileri!
Yeşert göğsümde gül bahçeleri…

Çok yaşamadan erken ölürsem şayet,
O güzel ânı yazık olur görmezsem!

Hiç olmazsa bu yaş tenin
Gül ve sümbülleri yeşertsin…

Ey deli kızıl sel, inanıyorum ki akacaksın
Şirin’in sesi gibi güzel çağlayacaksın!

Genç kız ve erkekler coşkun deyişler söyleseler,
Daha güzel sallanır güller ve yemyeşil çimenler.

Ey deli sel, ey tatlı güzel su!
Ben ve sen yaşamın sırrıyız!…

İyilik ve kötülük, gece ile gündüz gibi iz ize
Neden zorbalık yapalım birbirimize?

Kahrolsun zorbalık, ölsün zulmeden insan!
Yaşasın eşitlik her zaman ve her ân…

Temiz karakterli, uzağı gören ilerici insanlar
Neden birleşmezler, ey yüreği yaralı Cigerxwîn!

Cegerxwîn (1903-1984)
Kürtçe’den çeviren: Metin AksoyPol Robson Yoldaş

Ey Robson yoldaş, büyük ozan,
Barışın koruyucusu, bilge insan!
Bilinçli, yol bilen, Dallas düşmanı
Suların üstünden, dağların üzerinden,
Senin siyah rengin gözlerimizin önünde,
Güzel sesinin ahengi hâlâ kulaklarımızda.
Bize heyecan verir haksızlığa karşı mücadelen,
İnsanlık içindir haklı kavgan!
Korkuttun ağa ve derebeyleri,
Para babalarının yüreğini hoplatan,
Nasıl da uyandı kara derili insan!
El ele tutuşarak başkaldırdılar…
Makarti gibi Dallas’ı da korkuttular.
Birçok taçla taht sürüklendi ayaklar altında,
Kıstırıp kuyruklarını sermaye sahipleri
Koşuyorlar, titriyorlar, toplanıp kaçıyorlar
Meydanlardan!…

Ey Robson yoldaş!
Yalnız kara derili insanlar değil boyundurukta olan,
Beyaz deriliyiz ne fark eder, kalmışız biz de perişan:
Mazlum, biçare, bilgisiz, kara bahtlı çilekeşiz,
Aç ve çıplak, hasta ve açlıktan çöpe dönmüşüz
Nedir günahımız, suçumuz, sebepsiz birer mahkûmuz.
Düşte boyunduruğa Kürtler Araplar,
Zinciler, Hintliler ve tüm perişan insanlar.
Düzen, düzen!…
Vahşilerin düzeni eğri düzen,
Faşist düzendir bizleri hep ezen!
Sermayedarla biz köle yaptılar!
Çaresiz koyarak aldılar yük altına.
İnsanlık adına perişan olduk.

Ey Robson yoldaş!
Benimle senin derdin dertlerin en ağırı,
Egemenlik başlayalı dünyada
Kimi insanlar derebeyi, hanedan oldular,
Kimisi de yoksul, perişan, boyundurukta.
Marks ile Engels dertlerimize derman oldu,
İki bilge insan işçi sınıfına önder oldu.
Onlar ki ölümsüzdürler, biz yol gösterdiler,
Onların yolunda kavga verilince uyandı işçiler.
Gün doğdu… Gün doğdu,
Doğu boyunduruktan kurtuldu,
Kızıl güneş, sarı güneş
Çıktı yola Moskova’dan,
Serpti ışığını Balkanlara,
Almanya’dan uzandı ta Çin’e,
Büyük Çin, güzel güçlü Çin
Şavkını vurdu doğunun Hindine
Dağıldı, yayıldı dünyanın tümüne.

Ey Robson yoldaş!
Uyandı köylüler, işçiler, emekçiler,
El ele tutuşup kalktılar tüm ezilenler.
Tanklarıyla, toplarıyla gidiyorlar savaşa,
Yükseldi sesleri, her yerden haykırıyorlar,
Onlar eşitlik, barış, özgürlük istiyorlar.
Onlar artık kaçmıyor, kaçmayacaklar!…
Şimdi artık düşman kaçıyor, korkudan ölecekler!
Zenciler, beyazlar ve dünyada ezilenler
Oldular arkadaş, oldular candan yoldaş.
Egemenlerin zulmü kalkıyor yavaş yavaş.
Kaçıyor her yerden soylu hanedanlar,
Onların malları kendi başlarına bela!
Tarih zulümleriyle birlikte saplandı göğüslerine,
Gözlerine vurdu ve de acımasız yüreklerine
Çalı ve dikenler doldu, taş yüreklerine.
Yeniliyorlar, kaçışıyorlar savaş alanlarında.
Durmayın, kovalayın, bırakmayın onların peşini.

Ey Robson yoldaş!
Herkesin insanca yaşadığı bir dünya,
Cennet gibi köy ve şehirler, tüm olanaklar
Açılsın herkese eşitlik kapıları,
Okuyan bilimci, söyleyen ozanla dolsun dünya.
Yüce köşklerle güzel bahçeli evlerde
Yaşasınlar, dolaşsınlar gönüllerince
Akan suların, cıvıldayan kuşların arasında.
Göğe uzanan yüce zirvelerden süzülen
Güneş ışınları altında mutlu, umutlu
Yaşasın herkes özgürce…

Ey Robson yoldaş!
Buyrun gidelim, serbestçe dolaşalım,
Birlikte okuyup, birlikte görelim, soralım,
Zorbaların olmadığı bir dünyada kimden korkulsun?
Sınırlar kalkınca ne edelim pasaportu!
Kız, kızan, gönülleri hoş birer ozan!
Buradan kahvaltı edelim bal ile,
Moskova’da öğle, Çin’de ikindi yemeğiyle;
New York’ta akşam, Londra’da geceyle.
Siyah derililer ile beyaz derililer kirve olalım,
Beraber kanatlanalım uçalım Merih gezegenine
Şirin ve Zeliha ile el ele tutuşalım.
Yanağında bir öpücükle seni emzirsin,
Bağrındaki susuzluğu senden gidersin!…
Söyle aziz dost söyle, şarkı söyle,
Herkes güzel sesini dinlesin,
Dinlesin de kendinden geçsin…
Ey arkadaş söyle, aziz dost,
Sazlı sözlü coşkuyla söyle.
Kahrolsun kölecilik,
Yıkılsın zorbalık!
Yaşasın özgürlük!
Yaşasın bağımsızlık!…

Ey Robson yoldaş!
Bu güzel dünya yeter hepimize,
Siyah ve beyaz deri neyimize!
Karnı tok, alnı açık, güler yüz
Yaşayalım insanca tümümüz.
Ne aç kalsın, ne çıplak,
Ve ne de öksüz;
Ne ölen, ne öldüren, ne bağıran, ne çağıran
Bitsin artık insanlığı yok eden savaşlar!…
Çalışalım birlikte, işe gidelim yoldaşça,
Sekiz saat, dört saat, ya da iki…
Çalışmak çok güzeldir, birbirini ezmeden,
Halk için, yurt için, gece gündüz demeden!
Her şeyin sahibi olalım,
Donatalım kafamızı bilgiyle.
Tüm kıskançlıklar yok olur,
Herkes eşit kardeşcesine yaşar,
Vahşilik tamamen ortadan kalkar.
Birlikte bilgili hep beraber bilinçli,
Uçuralım barış güvercinini, yücelsin,
Yelpaze gibi kanatlarıyla bizi serinletsin.
Birlikte paylaştıralım sevgiyi, yaşamı,
Ah Cigerxwîn,
Bahsettiğin dünya
Çok güzel bir dünya!…

Cegerxwîn (1903-1984)
Çeviren: Metin Aksoy

7 Yorumlar

  1. Bunlar bizim degerlerimiz bunlar bizim yaşam gerçeğimiz. Ozanlarımız, evliyalarımız, dervişlerimiz, şairlerimiz, feQi teyra, cigerxwin, ape musa, ehmede xani bizi kendi değerlerimizden uzaklaştıran ne peki? Yaşadığımız coğrafya, aldığımız eğitim, sistemin adil olmayan yaklaşımları yo yo bunlar bir insanın kendi öz benliğinden, edebiyatından, tarihsel gerceklıklerinden kopmasının gerekçesi olamaz. Sanat varolmanın en yalın gerçeğidir. Hayata titiz bir sanatçı edasıyla yaklaşmak. Yaşamı da sanatla anlamlandırmak.. Bizdeki eksiklik bu..tşk..

  2. bana sorarsanız kürtlerin gelmiş geçmiş ve bir daha onun gibisi gelemeyecek en büyük şairi önünde saygıyla eğiliyorum…

  3. ya arkadaşlar şu şiirin çevirisini bulamıyrum yardımcı olabılır mısınız?Ey welat durim ji te

    Disa ji te durim welat
    Dil ketye gomanen dikur

    Ger dur u nezik bim ji te
    Her dem li ser te kure-kur

    Gava ji te ez dur dibim
    Ne ko ditirsim ez ji şur

    Diven çareke bikin
    Ji ser te rakin pi stur

    Tim dar bi deste dijmin e
    Em tene kuştin renge mur

    Kuren te ser xistin xewe
    Le ez dinalim wek bilur

    Kengi ji xew rabin gelo
    Yan kengi em dadin tenur

    Divem bi ser çiya kevin
    Disa bikn tev gure-gur

    Welat çigas durbi ji min
    Di dil dibi pertav u nur

    Ne bes xumeni dijimine
    Dijimin pirin,nezik u dur

    Wek baz cihe kurd tim çiya
    Dijmin di nav xan gisur

    Dibin piyen tanga de çun
    Kal u jin u bapir u hur

    Birçi u tazi u raben
    Çarox di pe u mil bi tur

  4. cegerxwin kürtlerin gelmiş geçmiş en büyük şairlerinden biridir ama kendisini böyle türkçeye çevrilmiş şiirlerle tanıtmak insana rahatsızlık veriyor kürtçe bi şiiri türkçeye çevirdiğinizde hiç bi manası kalmaz böyle ince noktalara lütfen dikkat edelim.

  5. cıgerxwin biz kürtlerin ciğeri kanayan büyük şairi o bizim dilimizin varlığımızın gerçeği hiç unutulmayacak.

  6. doğum yeri mardine bağlı gercüş yazılmış.doğrusu Batmana bağlı gercüş ilçesinin hisar köyü olacaktı

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz