Kişiye düşen rol nedir sizce?
Bertrand Russell — Her şeyden önce bir kimsenin, bir örgüt dışında ne yapabileceğini düşünüyorum. İnsanların, hiç bir toplum yardımı görmeden bugüne kadar yaptıkları yararlı bir sürü önemli iş var ve artık bu işler yavaş yavaş çeşitli örgütlere bağlanmaktalar. Eskiden büyük bilim adamları, Kopernik, Galile, Newton, Darwin güçlü örgütlerden medet ummazlardı. Yalnız çalışırlardı ve pekâlâ da başarılı idiler. Ama modern bir uzay bilgini öyle mi? Bunlardan birine rastladım Kaliforniya’da. Zekî, değerli bir adam ama, çalışmaları, bir hayırseverin rasathaneye bağışladığı güçlü teleskopları kullanmasına bağlı. Bir yemekte, bana rahatça çalışabilmesi için varlıklı birisi ile iyi geçinmesi gerektiğinden sözetti.
Bir çözüm yolu görüyor musunuz?
Bu özel sorun için hiç bir çözüm göremiyorum, ta ki herkes birlik olup bilimin ilerlemesine ilgi göstere… Biliyorum, ufak bir umut, ama başka ne gelir elden?
Çok pahalı bir araçtan söz ettiniz. Bunu elde etmek için ne yapmalı, bu aracı kullanma hakkını başkalarına nasıl kabul ettirmeli?
Meslektaşlarınızın oyuna başvurursunuz. Neyse ki, bilimlerde bir insanın yeteneğini ölçebilmek pek zor değildir. Sanatta iş değişir. Çağdaşlarını sevindiren bir şair, bir ressam, bir mimar, genellikle yenilik getirmez. Bütün yenilik getirenlerden çağdaşları hoşlanmaz. İşin güçlüğünü görüyorsunuz.
Kültür ve bilimlerde şu özgürlük düşüncesini deşelim biraz. Toplum için anlamı nedir bunun?
Tutumumuza yön veren büyük davranışların iki türde toplandıklarını söylemiştim. Yaratıcı olanlar ve olana sahip çıkanlar. Bana göre yaratıcılık kimseden bir şey almadan yoktan var etmektir. Olana sahip çıkmak ise, bir ekmek kırıntısı gibi zaten önümüzde duran bir şeyi kendine mal etmektir. Bu iki eylemde normal olarak vardır: yaşayabilmek için olanı elde etmek gerek; ama gerçek büyük davranışlar, özgürlük çerçevesi içinde irdelerseniz, yaratıcı olanlardır. Bir şiir yazmakla bir başkasının da yazmasına engel olamazsınız. Bir tablo yapın; başkasının da yapmasına engel değildir bu. Bu çeşit uğraşlar başkalarına zarar vermez. Bunun için kesin bir özgürlük içinde yürütülmelidirler.
Kültür ve bilimlerde özgürlüğün gittikçe gerilediği kanısında mısınız?
Evet, çaresiz bu böyle. Hem sadece sanat alanında değil, ama önceden belirttiğim nedenlerden ötürü, bilimler alanında da bilimsel araçlara paha biçilemez. Galile örneği, özel teleskopuna sahip olmak çağı geçmiştir. Kimse kendi teleskopunu yapabilecek güçte değildir.
Bununla birlikte, bugünün bilim adamlarının su götürmez bir avantajı var. Eski çağların bulucuları gibi kafalarının kesilmesinden korkmadan yollarında yürüyebilirler.
Ben pek emin değilim. Genellikle artık kafaları kesilmiyor ama politikayı kollamasını beceremezlerse —böyleleri de oluyor— laboratuvarlara pek sokulmuyorlar.
Ama bilim ve kültür özgürlüğü diye bir şey var mıydı zaten?
Hayır, sanmıyorum. Olmadı. Hangi yönde olursa olsun ilerleyenler, her zaman halkı karşılarında bulmuşlardır.
Örnek verebilir misiniz?
Kopernik, Galile. Buluşları ile başlarını derde soktular bunlar. Ya herkesin ad bile veremediği, dengesiz gözü ile baktığı Darwin? Gelişmeye öncülük yapanlara reva görülen bu işte.
İyi değil mi? Bir öneri ilerici olur da olmaz da. Direnmek bir sınavdır. Kafalarımıza sokulmaya çalışılan her çeşit bulanık görüşlerden kurtarır bizi.
Sanmam ki bulanık görüşler bir kenara itilebilsin. Dünyanın neresinde olursa olsun, bildiğim kadarı, bulanık görüşler için özel bir eğilim var ve destekleniyor bunlar. Direnmeler geçerli görüşlere karşı, hem de şiddetli oluyorlar. Gerçekte, söylediğiniz yanlış değil. Eğer çok çetin değilse direnme güç verir. Yoksa bir şey vermez. Kafanızı keserlerse eğer, düşünme gücünüz çok şey yitirir.
İnsanların buluşlar karşısındaki tepkilerinin sebebi nedir?
Sanırım kendilerini güven içinde duymamalarından. Hayvanlar gibi her insan da güven arar. Her türlü görünmez tehlikenin kendisine ulaşamayacağı bir yerde yaşamak ister. Birisi gelip de, size, her zaman inandığınız bir şeyin doğru olmadığını söylerse, afallar: «Nerdeyim ben? Ayaklarım yerde ama, öyle mi acaba?» diye düşünürsünüz. Kuşku içindesinizdir artık.
Bu, bilimsel uygulamalar alanından çok, düşünce alanı içindir. Ay için yapılmış bir araç, kimseye zarar vermeyen bir buluştur.
Öyledir. Buna karşılık, insanları —sandığımdan daha az sayıda bazı kimseleri— sıkan, insan türünü yok edecek nitelikte bir araçtır. Böyle bir araç da bilimin işidir.
O başka. Benim aklıma gelenler, kimsenin karşı koymadığı televizyon filan gibisinden buluşlardı.
Yeni bir buluştur bu; ama yeni buluşların düşünce alanında, çok kez, teknik alandan ayrımlı sonuçlan oluyor, ve bu sonuçları da çok kimse hoş görmüyor.
Kişinin rolü sorununa büyük önem vermektesiniz. Neden?
Tâ ilkçağlardan beri, görüyorsunuz ki, insanlığın ileri attığı her büyük adım, kişiler sayesinde olmuştur; ve hemen her zaman bu kişiler toplumun çetin bir direnişi ile karşılaşmışlardır.
Kamuoyunun korkusu, yapacakları işin iyiliğine ve haklılığına aklı yatan insanların davranışına engel olmuş mudur?
Evet ve toplum çılgınlığının da karıştığı ateşli dönemlerde etkisi de büyük olmuştur. Toplum çılgınlığına karşı durmak korkunç bir şeydir. Sonunda hata baskın çıktığından çoğu cayar.
Bilgin ve sanatçılar da mı?
Öyle sanırım. Bilginlerin bir avantajı vardır. Arasıra haklı olduklarını doğrulayabilirler. Ama sanatçılar yapamaz. Beklerler ki başkaları onlara hak versin. Alınyazılarının özenilecek bir yönü yoktur. Ama ne de olsa çağımızın bilgini her zaman rahat olamıyor. Çünkü kimizaman öyle şeyler buluyorlar ki, hükümetin işine gelmiyor, başları da belâya giriyor.
Batıda bile yakasını sıyıramaz mı?
Evet, hayır. Biraz bilgin’in kişiliğine, biraz da göstereceği kanıtlara, biraz da idarenin başına açtığı işlere bağlıdır.
Düşünürlere ne dersiniz? Artist ya da bilginler gibi pratik sorunlarla uğraşmayan kimseler demek istiyorum.
Duruma bakar. Pek çok düşünür, hoşa gitmeyecek düşünceleri halk önünde açıklamaz.
Bu kategorilere girmeyen başkaları da var.
İlginç bir olay anlatayım. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’da geçer. Sacco ve Vanzetti adlı iki kişi adam öldürmekten sanıktırlar. Kanıtlar yetersizdir. Bu kanıtlar bir komiteye incelettirilir. Harvard üniversitesi başkanı da komite üyesidir. Kimi üyeler iki sanığın suçlu olduğu yargısına varırlar ve adamlar elektrikli sandalyeyi boylar. Ama kanıtları tarafsızlıkla inceleyenler, bunların suçluluğu doğrulayacak yeterlikte olmadıkları kanısındadırlar.
Harvard Üniversitesi Başkam suçlu olmadıklarını biliyor muydu demek istiyorsunuz?
Biliyordu sanırım. Aklından geçenleri bilmediğim için bir şey söylemeyeceğim, ama biliyordu sanırım.
Yani kamuoyu yüzünden mi böyle davrandı?
Evet.
Başka bir soruna gelelim. Toplumun ayakta durması uğruna bir insanın özgürlüğünden yapabileceği fedakârlığın payı?
Toplumsal düzen herhalde korunmalı, gerçek olan budur. Dünya, olanaklar ölçüsünde, hırsızlık ve cinayetlerden korunmalı. Bu iç düzeni, bir dereceye kadar polis garanti etmektedir. Özgürlükte yapılacak kısıntılar, özellikle topluluğun çok kalabalık olduğu durumlarda, gereklidir. Trafik yönetmeliğine bakın. Ben genç iken otomobil yok denecek kadar azdı; herkes istediği gibi kullanırdı arabasını. Çok ayrıntılı bir yönetmelik var şimdi. Aldırmayın isterseniz; hem sizin hem başkalarının başına çıkacak belâları görürsünüz. Dünya üst üste yaşıyor. Bundan ötürü, ulusların eskiden üstüne titrediği bazı özgürlüklerin zararlı olmaya başladıklarını sanıyorum. Uluslara da birer trafik yönetmeliği gerek.
Yeni sınırlamalardan yana mısınız?
Evet, çünkü bir ulusun özgürlüğü saçmalığa kadar gidebilir. Sosyalistler, bugün enternasyonalizasyonlarına elveren kanıtların doğal kaynaklarını ulusçuluk yararına kullanmışlardır. Bunların en belirli örneği petroldür. Küçücük bir ulusun salt bol miktarda petrol çıkıyor diye toprağını keyfi nasıl isterse öyle kullanmasına akıl erdiremem.
Özgürlüklerin genişletilmesi gerektiğine inanıyor musunuz?
Özgürlükler, kafa sınırları içinde büyümelidirler. Azalmaları gerekirse bu da benim dilimle sahip olma çevresi içinde olmalıdır.
Bertrand Russell
Kaynak: Dünya Görüşüm