Eski Mısır Sanatı (Sanat Tarihi)

Zamandizinsel olarak bakıldığında, Nil vadisinde sanat adına olup bitenler, eski Mısır uygarlığını öne çıkarır. O dönem dünyasının en güçlü iktidarı ve merkezi yönetimi, Nil’in suladığı bereketli topraklarda yaşamıştır.
Mısır sanatının günümüzdeki sembolü olan piramitler, Eski İmparatorluk döneminde inşa edilmiştir. M.Ö. 2600’lü yıllarda görülmeye başlayan piramitleri, 5 ve 4. bin yıllarını kapsayan Negade I ve Negade-II dönemleri öncelemiştir.

Büyük mezar mimarisinin düşünsel kökenleri tartışmalıdır. Piramitlerin sadece mezar işlevi gördüğü konusunda görüşler bulunmaktadır. Bu mezarlar megalit mezarların ya da daha önceki prehistorik mezar tiplerinin görevini yaptığı öne sürülmüştür. Yine de piramitlerin, kendinden sonrakilerde olduğu gibi, dini inançların mimariye yansımasının tipik örnekleri olarak görebiliriz.

Mısır rölyef sanatı, 4. sülale zamanında, prenslerin ve asillerin mastabaları içinde bulunan tapınak hücrelerinde doğmuştur. 5. Sülale zamanında önde gelenlerin yaşamlarını betimleyen zengin rölyef serileri gerçekleştirilmiştir.

Orta imparatorluk döneminde, dikilitaş dediğimiz obelisk’ler mimari öğe olarak görülmeye başlar. Bu dönemde piramitler sembolik mimari uygulamalar haline gelir.

Birkaç not daha:
*Geometrik düzenlilikle, keskin doğa gözlemlerinin kaynaşımı, tüm Mısır sanatının özelliğidir.
* Mısır sanatı, sanatçının belirli bir anda görebileceği şeye değil, belirli bir kişiye veya yere ait olduğunu bildiği şeye dayanıyordu.
*Mısır üslubu, her sanatçının erginlik çağından itibaren öğrenmesi gereken, çok sıkı bir yasalar topluluğundan oluşuyordu.
* Mısır sanatı, üç bin yıldan uzun süren bir zaman içinde, çok az değişmiştir.

Eski Mısır

İlkeleri değişmeyen bir sanat
Mısır sanatı öylesine özel bir olgudur ki, konunun uzmanı olmayan bir amatör bile, firavunlar dönemi sanat eserlerinin Mısır’a ait olduğunu söyleyebilir; ne var ki, bu sanatın çok sonraki dönemlerde de her şeye rağmen varlığını koruduğunu herkes bilmez. Oysa Mısır sanatı, aşağı yukarı üç binyıl (M.Ö. 3000’den 300’e kadar) süren firavunlar dönemini kapsamakla kalmaz; Büyük İskender’in Mısır’ı fethettiği ve Mısır’ın da yabancı egemenliği altına girdiği M.Ö. 300 yılından pagan tapınakların kesin olarak kapatıldığı ve firavunlar uygarlığının son kalelerinin de düştüğü M.S. 392 yılına kadar devam eder.

Elbette, bu çok uzun “sanatsal” üretim süresine çeşitli üsluplar damgasını vurmuştur. Bu evrim, her zaman düz bir çizgiyi izlememiştir; çünkü zaman zaman en eski dönemlerin üslubu yeniden canlandırılmıştır. Buna rağmen, V. Sülale dönemine ait bir alçak kabartma (M.Ö. ykl. 2450-2321), Ptolemaioslar dönemine ait (M.Ö. 332-30) bir alçak kabartmadan kolaylıkla ayırt edilebilir.

Gene de bu üslup dalgalanmalarının dışında, aynı ilkeler ve aynı eğilimler süregelmiştir. O kadar ki, M.Ö. ykl. 3000’de yapılmış olan ve Kral Narmer’in paleti diye bilinen alçak kabartmada hangi ilke ve kurallara uyulmuşsa, M.S. 295 tarihinde, Diocletianus tarafından boğa Bukhis’e adanmış bir dikilitaşın kemerini süsleyen sahnede de aynı ilke ve kurallara bağlı kalınmıştır.

Böylesine bir süreklilik, sanat tarihinde görülmemiş şeydir. Üstelik, bugünkü sanat anlayışımıza da ters düşer; çünkü sanatta gelişme, kendini değişikliklerle ve hatta kopmalarla gösterir. Yoksa, sanat sığ bir akademizm içinde kemikleşip, felce uğrar. Bu durumda Mısır sanatının akademik bir sanat olduğu ileri sürülebilir mi?

Hayır, çünkü bu, Mısır sanatını diğer sanatlardan ayıran temel farkı hiçe saymak olurdu: Mısır sanatının amacı estetik coşkular yaratmak değildir. “Sanat sanat içindir “ anlayışı da Mısır sanatına yabancı, en azından uç bir kavramdır. Sanat, Eski Mısır’da insan düşüncesinin dünyaya egemen olabilmek için onu yeniden şekillendirmesini amaçlayan bir araçtır. Bu bakımdan, geleneklerle saptanmış olan ilke ve kurallara ne kadar uyarsa, etkisi o kadar büyük olur ve bu sayede gerçeği özü içinde yakalayabilir ve algılayabilir.

Mısır sanatı, gerçeği olduğu gibi yansıtmaz, o simgesel değeri yüklü özgünlükten yoksun bir bütüne dönüştürür.

Geleneklerin ve kuralların yüklediği ağır zorlayıcı koşullar altında, Mısır sanatı, elbette “gerçekçi” olamazdı, Bir kere, işleyebileceği konular sanatçının ilhamına bırakılmamış, eserin veya yer alacağı anıtın yerine getirmesi istenilen görevin gereklerine göre saptanmıştır. İşlenmesine izin verilen temalar çoğunlukla geleneksel temalarla sınırlıdır.

Şüphe yok ki, yeni gerçekler sanata girmeyi başarmıştır, Mesela Yeni İmparatorluk döneminin başında atın ve savaş arabasının ortaya çıkışı, bunların mezarlarda tasvir edilen sahnelere girmesini sağlamıştır. Aynı şekilde, sömürgeci ve yayılmacı politikaların izlendiği bu dönemlerde firavunların savaş zaferlerini anlatan ikonografik hikayeler tapınakların duvarlarında yer almıştır. Ancak, bu yeni konular da ortaya çıkar çıkmaz belli kurallara bağlanmış ve geçerli geleneksel temaları ancak dar bir ölçüde yenileyebilmiştir.

Ayrıca, geleneksel olarak işlenen bütün temalar, doğayı gerçeğe en yakın bir şekilde temsil etmek yerine, o gerçeğe önceden kabul edilmiş bir anlam yükleyecek şekilde işlenmiştir. Mesela, zavallı Libyalıları kırıp geçiren açlık mı anlatılmak isteniyor? Alçak kabartma sanatçısı birkaç çizgiyle, yetersiz beslenmenin simgesi olan çıkık kaburga kemiklerini andıran bir şekil çizer. Açlıktan bir deri bir kemik kalmış çobanlar da aynı yöntemle çizilir. Arp çalarak dini şiirler okuyan şarkıcı —çok sık rastlanılan bir tema— müzik yeteneğinin yanı sıra engin bir hayat deneyimi de varsa, daha çok takdir edileceğinden, birkaç yuvarlak çizgiyle şişman olarak gösterilir. Çünkü şişmanlık Mısır’da yaşlılığın ve bunun getirdiği bilgeliğin simgesi sayılırdı. İyi bir kulağı, yani müzik duygusu olduğunu göstermek için de gözbebekleri yapılmaz ve böylece körlük vurgulanırdı.

Kuşkusuz bütün bunlar, şarkıcının gerçekten şişman ve kör olmasını gerektirmezdi. Mısır sanatının zengin eserleri içinde zaman zaman bir gerçekçilik kaygısının yer aldığı sanılabilecek örneklere de rastlanır. Bu bazen gerçekten doğrudur (mesela Akhenaton’un tasvirleri ve geç dönemlerdeki heykel portreleri), ama çoğu zaman bu görünürdeki gerçekçilik, aslında gerçek değildir ve simgesel bir anlam taşımaktadır. Mesela, Nefertiti’nin genellikle çok cömertçe yontulmuş vücudu bazı uzmanlarca Nefertiti’nin gerçek ölçülerine uyan « patolojik bir olgu » diye yorumlanmıştır. Ama başka ünlü uzmanlar, bu çok gelişmiş kalça ve bacakları ana kraliçe rolünün dini bir simgesi olarak yorumlamayı tercih etmişlerdir. T.L.

Sanat ve mimari Yeni İmparatorluk
Yeni İmparatorluk’un sanatı ve mimarisi çeşitlenmiştir ve karakteristiktir. Bazı tapınaklar bütünüyle ayakta kalmıştır; taştan yapılan bu yapılar çok büyük boyutlu olabiliyordu. Teb’deki (Karnak) Amon-Ra Tapınağı 3,2 ha’lık bir alanı kaplıyordu. Her tapınak, Mısır’ı dini olarak evrenle bütünleştirmek üzere tasarlanıyordu. Firavunun kazandığı zaferleri anlatan dıştaki sahneler içeride saklanan tanrı tasvirini koruyordu; avluların ve odaların iç duvarlarında halk şenliklerinin ve gizli ayinlerinin tasvirleriyle bezenmişti.Taşıdıkları kozmolojik anlamı tapınağın biçimi gösteriyordu: sunak, yaradılışın gerçekleştiği ilk yüksekliği anımsatıyordu; dev bitkileri betimleyen sütunların taşıdığı tavan resimleri gökküreyi andırıyordu; girişteki iki kapıkule, güneş tanrının Evren’i yeniden doğurmak için içinden çıktığı ufuktaki gediği simgeliyordu. Kral saraylarının mimarisinde yapı malzemesi olarak tuğla kullanılmakla birlikte, firavunun tanrısal doğasını vurgulamak amacıyla bilinçli olarak tapınakların mimarisi taklit ediliyordu; yerdeki freskler doğanın yenilenişini betimliyordu.

Tel el-Amarna ve Deyr ül-Medine, konut mimarisine ilişkin en fazla öğenin bulunduğu merkezlerdir. Tel el-Amarna’da çok sayıda odası, atölyeleri ve bahçeleri olan soylu evleri bulunmuştur; bu iki sit alanında, toplumsal hiyerarşinin diğer ucu, beş odalı ve çoğunlukla düzdamlı olan küçük konutlarla belli olmaktadır. Genel olarak, konutlar duvar resimleri ve halılarla gösterişli bir biçimde bezenmiyordu; bu eksiklik, ikincil sanatların yüksek gelişme düzeyiyle telafi edilmiştir. Tutanhamon’un uzak diyarlardan getirilen ağaçlarla yapılmış ve üzerlerine olağanüstü değerli taşlar kakılmış tahtları ve koltukları iyi bir işçiliğe sahiptir; taş, maden veya diğer malzemelerden yapılan kaplar sıradan eşyalardı. Sanat bu alanda bile önemli işlevler yerine getiriyordu; mesela, çoğu mobilya, kötü ruhları uzaklaştıran Bes adlı devin tasvirlerini taşıyordu. Bazı durumlarda, lahitler ve Ölüler Kitabı (papirüs üzerine
kaydedilmiş büyü tasvir ve metinleri denemesi) gibi mezar eşyaları da sanat eseri olabiliyordu.

Bu dönemde yeraltı kral mezarları köklü bir değişime uğradı. Piramit terk edildi ve özel mezar mimarisinde daha küçük ölçekte yeniden ele alındı. Yeni İmparatorluk’un, duvarları, tanrıların ve şeytanların dolup taştığı cehennemleri temsil eden, canlı renklerde resimlerle bezeli yeraltı kral mezarlarının hemen hemen hepsi uzak Krallar Vadisi’nin duvarlarına oyulmuş tünellerdir. Kral cenazeleriyle bağlantılı dini ayinler, mezarların uzağında, Vadi’nin kenarında dimdik yükselen yarların eteğinde bulunan tapınaklarda gerçekleştiriliyordu.

Tel el-Amarna’nın sanatı ve mimarisi birçok bakımdan tuhaftır. Ahenaton, içerinin ışığa boğulması için çatıları, kapı ve pencere kirişlerini çıkartıp gereksiz görülen sunağı kaldırtarak geleneksel tapınak modelini değiştirdi. Şu anda çok kötü bir durumda olan kral mezarı, soylu mezarları gibi Tel el-Amarna’da bulunuyordu. Soylu mezarlarında bezemelerin ağırlığı, armağanları ve geleneksel günlük yaşam sahnelerini betimleyen resimlerden, Mısır sanatında benzeri olmayan bir ayrıntı zenginliğine sahip kraliyet törenlerine ve şehir resimlerine kayar. Tel el-Amarna üslubu, çok sayıda eski geleneğe bağlı kalırken, insan ve hayvan resimlerinde daha esnek ve gerçekçi din: önemli kişiler daha büyük boydadır ve perspektif bilinçli olarak göz ardı edilir. (Axis)

3 Yorumlar

  1. Dunyanin 7 harikasi olan Piramitler ve Misir olaganustu bir sehir,buyuk bir sir,gizem.Nil nehrinde gemi agir agir ilerlerken kendimi hic hisetmedigim bir sekilde huzurlu ve bir o kadarda mutlu hisettim.2 haftalik bir geziydi,Tapinaklari, sokaklari heleki Sfenki gormek ve ona dokunmak anlatilmazdi..Herkese tavsiye ederim Misiri gorun.ve colun mutlaka insan hayatinda gorulmesi gerektigine inaniyorum..
    Tesekkurler..

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz