“Aşkın niteliğini araştırmak; bugün onun pek seyrek yaşandığını saptamak; ama aynı zamanda bunun nedeni olan toplumsal koşullan eleştirmek anlamına gelir. Kişiden kişiye değişmesi seyrek bir şey olmayan ama aynı zamanda genel bir olgu olarak aşkın olabilirliğine olan inanış, insanın özünün kavranmasına dayanan akılcı bir inanıştır.”
Erich Fromm
Pek çok insan aşkı hafife alır; ortaya çıkmasını edilgen biçimde bekler. Çünkü aşkın, dışardan herhangi bir etkide bulunmayı
gerektirmeden oluşacak bir şey olduğuna inanır. Bu, masallardaki gibi prensin sonunda gelip prensesi kurtarmasına benzen
yeni bir olay gibi aşkın kendiliğinden gelmesini beklemek, ağır bir yanılgıdır.
Aşkı, birden ortaya çıkıveren ve bu yüzden de edilgen biçimde, gelmesi beklenen kadere bağlı büyük bir olay olarak gören anlayış çok yaygındır. Aşkı beklemek, kaderci bir tutumdur. Çünkü bu şekilde kendisi ve yaşamını “bekleyelim, görelim” konumuna sokar insan. Ne var ki edilgenlik içindeyken aşk doğmaz. Çünkü aşk, etkinliktir.
Eğer aşk etkinlik ise, öğrenilebilen bir eylemdir, bir davranıştır. Sevginin gerçekten somut bir biçimde gelişebilmesi için, var olması gereken sevmeye hazırlıklılıktan biraz önce söz ettim.
“Zorlukları yene yene yabancı dil öğreniriz, hesap teknikleri öğreniriz; okulda fizik, biyoloji ve din konusunda bir şeyler öğreniriz ama bir yanlış inanış ve önyargı dışında sevgi üzerine hemen hemen hiçbir şey öğrenmeyiz. Sevginin öğrenilemeyeceği, çünkü herkeste ayrı ortaya çıkan bir kader olduğu görüşü çok yaygındır.
Sevgi konusunda herkes kendi başının çaresine bakmak zorundadır ve ana babalarının kendilerine ilettiği görüşlere güvenmek zorundadır. Üstelik bu görüşler, teslimiyetçiliğe bulanmıştır çoğu zaman.
Sevgi ile ya alay edilir ya da ışıldayan, yoz sanatsal bir parlaklık içinde gösterilir. Sevginin psikolojik temelleri ve etkin biçimde nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda ana babalarımızdan, öğretmenlerimizden, profesörlerden çoğunlukla hiçbir şey öğrenemeyiz. “Sevgi” diye bir ders yoktur, hiçbir yerde öğretilmez. Kitapçılarda ve kitapevlerinde cinsel teknikler üzerine istemediğin kadar çok kitap ve “evlilik ve birliktelik” üzerine tonlarca elkitabı buluruz. Ne var ki sevgi ve sevginin nasıl boy atacağına, nasıl geliştirileceğine, sevgiyle nasıl tanışılacağına ve sevme yeteneğinin nasıl kazanılacağına yönelik bir elin parmakları kadar bile bulamayız. Benim bildiğim, bir psikolog/psikoterapist tarafından “sevgi” konusu üzerine yazılmış tek kitap var: Erich Fromm’un kaleminden çıkmış olan “Sevme Sanatı’.
Fromm için sevmek, öğrenilmesi gereken hem de bir kavram olarak değil de bir uygulama olarak öğrenilmesi gereken bir sanattır. Erich Fromm aşkın, insanın bir edimi, insan olarak varoluş sorusunu yanıtlayabilmek ve çözebilmek için öğrenebileceği ve öğrenmesi gereken bir eylemi olduğuna kararlılıkla işaret eden ilk psikologlardan biridir. Kendi kitabımın yanında Fromm’un kitabım da özellikle “Sevgi ve çağdaş batı toplumunda sevginin çöküşü” ve “Sevmenin pratiği” adlı son iki bölümü okumayı herkese tavsiye ediyorum.”.
Aşk, herkesin her gün gerçekleştirmek için uğraşması gereken bir pratiktir. Bundan dolayı, bu kitabı incelerken, psikolojik soyutlamaların pratik yargıları üzerine sürekli kafa yormalısınız. Her zaman kendinize şunları sorun: “Günlük yaşam açısından şu ‘ ya da bu söylemin pratik olarak anlamı, önemi nedir? Kişi olarak aşkı kendim için daha yoğun biçimde nasıl keşfedebilir ve nasıl öğrenebilirim?” Herkes, kendine özgü deneyimler yaşamıştır ve herkes, daha fazla şey keşfedebileceği bir bilgi düzeyine ulaşmıştır. Kitabımın görevi hazır bir aşk reçetesi sunmak değildir. Benim niyetim, sizleri düşünmeye teşvik etmektir. Ben size öğrenme çoşkusu aşılamak istiyorum.
Günlük yaşamın hay huyu içinde burada okuduklarınızı çabucak unutuvermeniz tehlikesi vardır. Bir an gelir kafamızda bir aydınlık oluşur ama bir kaç saat sonra eski önyargılar ve anlayışlar tarafından yeniden üstü örtülür ve gölgelenir. Şimdi açık ve seçik olan daha sonra yeniden kapalı ve karışık olabilir ya da dahası saçmalık gibi gelebilir.
İşte bundan dolayı eğer aşk hakkında ciddi ciddi daha fazla şey öğrenmek ve yaşamınızı verimli kılmak istiyorsanız almaya açık ve etkin bir tutum gereklidir. Okurken aklınıza takılan ya da anlaşılmayan bir şey olursa sayfanın kenarına notlar almalısınız. Daha sonra arkadaşlarınızla bunlar üzerine tartışın ya da tek başınıza yürürken yeniden düşünün. Aşk bir sanattır ve bu sanatın işlenerek geliştirilmesi gerekir. Siz kendiniz eli kolu bağlı oturursanız pişmiş armut gibi ağzınıza düşmez aşk. Elbette edilgenlik içinde kalmakta inat edebilir ve her şeyin size gelmesini bekleyebilirsiniz. O zaman her şey eski tas eski hamam olarak kalır. Ama eğer bunu istemiyorsanız, aşkın tüm varlığınızın ve ruhunuzun bir etkinliği olduğunu bilince çıkarmışsanız işte o zaman artık edilgen kalamazsınız, işte o zaman bu konu ile uğraşmak zorundasınız, işte o zaman aşk hakkında daha fazla şey öğrenmek ve daha çok şey yaşamak istiyorsunuzdur.
İşte ben insanları bu etkinliğe yüreklendirmek istiyorum. Amacım, sizi daha uyanık kılmak, duyularınızı daha da keskinleştirmek ve düşüncelerinizi daha da genişletmekten ibarettir. Kitabı yazarken, bu dediklerimizin üstesinden gelebileceğim noktasından çıktım yola. Kitabı okuyup bitirdiğiniz ve bir köşeye koyduğunuzda aşkla daha fazla ve daha yoğun meşgul olmanızı sağlamak istiyorum. Tek tek tüm bireyler ve genel olarak tüm toplum için aşk sanatını öğrenmenin ne denli önemli olduğunun açık ve seçik anlaşılmasını sağlamak istiyorum.
Her insanın mutluluğu buna bağlıdır. Para ve tüketim güzel şeyler kuşkusuz, az ya da çok delicesine peşinde koşarız bunların ama aşkla karşılaştırıldıklarında önemleri azalır. Elbette temel maddi güvenceye kavuşmuş olmak önemli bir şeydir ancak insan yalnız para ve ekmekle yaşamıyor ki. İnsanın mutlu yaşaması, ruhsal ve bedensel sağlığı temel bir konu olan aşk ile bağlantılıdır. Sevmeyi bilen, hayatının bir anlamı olduğundan, kuşku duymaz. Sevmeyi bilmeyen ise refaha, tüketime, Mallarca adaları tatiline, yeşillikler içindeki eve ya da yata rağmen kendini mutsuz hisseder.
Peter Lauster
Tüm Kalbinle Yaşa