Şiir ve Anlam -Nurullah Ataç

86

Şiir üzerine tartışmalar, çekişmeler sürüp gidiyor. Bir bakımdan iyi bir şey; doğru, yanlış, hepsi de ilgiye değer birtakım düşünceler üzerinde durmamıza, kendimizin hangi yandan olduğumuzu, ne demek istediğimizi daha açıkça anlayıp anlatmağa çalışmamıza sebep oluyor.

Bir bakımdan araştırmamız ne olduğumuzu bilmediğimizden gelmez mi? İyice bilseydik, şiir dediğimiz zaman hepimizin anladığı birşey olsaydı bu kadar çekişmezdik. Hattâ kendimizce şiirin ne olduğunu iyi bilsek gene bu kadar çekişmeyiz: karşımızdakilerin araştırdıkları bizim anladığımızdan büsbütün başka bir şeydir der geçeriz. Şiiri sevmiyoruz demiyorum; seviyoruz, ama sevdiğimizin ne olduğunu pek bilmiyoruz. Şiiri seviyoruz; ama niçin sevdiğimizi söylemek, sevgimize sanki bir özür bulmak istiyoruz. “Şiiri seviyorum da onun için seviyorum” deyip kesemiyoruz. Montaigne: “Ben onu severdim, çünkü o o idi, ben de bendim” der… Biz şiiri öyle sevmiyoruz.

Doğrusu bu tartışmalarda bir kavga havası var: her söyleyen karşısındakileri yermek, kötülemek, dediklerini ille bozmak; hattâ anlamamak istiyor. Şiir sözü üzerinde anlaşamadığımız gibi tartışmaya karışılan öteki sözler üzerinde de, meselâ mana sözü üzerinde de anlaşamıyoruz. Mânâ ne demektir? Onu bir çözümlemeğe, açıklamağa çalışmalıyız.

Mâna bize bir şey anlatır, bir haber verir: “Her kişi ölümlüdür” deyince karşımızdakine anlatmak istediğimiz bir düşüncemiz vardır. Karşımızdaki bizim dilimizi bilmiyorsa tercüme ederiz, hattâ işaretlerle anlatmağa çalışırız. Bir sözün mânasını anladıktan sonra artık o sözü unutsak da olur, biz başka türlü de onu anlatabiliriz. Ama sanat eserindeki mâna o eserde büründüğü şekilden başka hiç bir şeyle, hiç bir sözle anlatılamaz. Belki bir şiiri, herhangi bir sanat eserini mânası için, yani bize duyurduğu, bize düşündürdüğü şey için seviyoruz; ancak onun bize duyurduğu, düşündürdüğü şeyi yalnız kendisi duyurtabilir, yalnız kendisi düşündürebilir.

Bir bestenin mânası yok mudur? Vardır: bir bestenin mânası, siz o besteyi dinlerken duyduğunuz, düşündüğünüz şeydir, şeylerdir. Ama o besteyi dinlerken duyduğunuz, düşündüğünüz şeyleri sözle anlatamazsınız. Çözümlemeğe, uzun uzadıya açıklamağa çalışırsınız, gene de bilirsiniz ki bütün söyliyecekleriniz o bestenin asıl mânası değil, asıl mânasının çevresinde dolaşan, onunla birleşemeyen birtakım sözlerdir. Tatyos Efendi’nin “kürdili hüseyni saz semaisi”ne bayılırım,ne zaman dinlesem içimde birçok duygular, mânalar uyanır, belirir; ama o bestenin bir mânası, yâni tercüme edilecek, başka türlü de anlatılabilecek bir mânası var mıdır?

Şiiri, herhangi bir sanat eserini belki mânası için seviyoruz; belki bizim şekil dediğimiz mânadan başka bir şey değildir, ama o mâna, sanat eserinin sanat mânası, bizim her gün kullandığımız mâna sözünden büsbütün başkadır.

Geçenlerde Nedimi in: “Bir nim neşe say bu cihanın baharını – Bir sagar-i keşîdeye tut Ialezarını” beytini anmış, “Bu dünyanın baharını bir yan neşe say; lâleliğini çekilmiş, içilmiş bir kadeh şaraba müsavi bil” sözünün o beyitle bir ilişiği olmadığını söylemiştim. Gene de ikisi arasında bir benzerlik bulamıyorum… Evet, ikisi de bir mânada; ama mânanın şu her gün kullandığımız mânasında bir mânada. Nedimin beytini okuyunca biz onları mı duyuyor, onları mı düşünüyoruz? Ben o beyitte eşsiz bir hüzün seziyorum: hüzünle karışık bir hazseverlik. İçinde hem hüzün var, hem haz var. Ama doğrusunu isterseniz hüzünle kanşık hazseverlik dediğim zaman o beytin mânasını bozduğumu, yani benim ondan duyduğumu, anladığımı anlatamadığımı seziyorum. Tıpkı bir besteden anladığım mâna gibi. Nedimin o beytini sevenler belki benim sevdiğim gibi sevmiyor, belki onlar o beyti duyunca büsbütün başka şeyler duyuyor. Olabilir. Ama şundan eminim: hiçbiri, o beyti gerçekten sevenlerin hiç biri, onu okurken, dinlerken, Abdülbaki Gölpınarlı’nın tercümesindeki mânayı anlamıyor, onu duymuyorlar. O beyit bize, tercüme edilebilecek mânasıyle değil, ahengiyle, sözlerinin yan yana gelmesinden çıkan üstün bir mâna ile bir şeyler anlatıp bir şeyler duyuruyor. Şiir değeri bizce işte o halindedir.

Benim’ duyduğum anladığımla sizin duyup anladığınız büsbütün başka olabilir dedim. Evet, ben o şiirden bir hüzün duyuyorum diye ille sizin de duymanız gerekmez. Belki sizce o beyit yalnız baharı anlatıyordur, belki yalnız hazzı söylüyor, belki büsbütün başka duygular uyandırıyor. Olabilir. Güzel şeklin öyle bir gücü vardır: birçok mânalarla zenginleşir. Geçmiş yüzyıllardan kalma eserlerde bizim yeni yeni mânalar bulmamız, yaratıcılarının belki hiç düşünmedikleri şeyleri görmemiz bunun için değil midir?

Şiir mânada değildir derken işte bunu söylemek istiyorum; yoksa biz, şiiri yalnız ahengi için okuruz, şiirde yalnız kelimelerin verdiği zevki duyarız gibi bir şey söylemek istemedim. Şunu da söyliyebilirim: Şiiri mânası için severiz, şiir mânadadır, ama bu mâna tercüme edilebilecek, başka kelimelerle anlatılabilecek bir şey değildir.

Nurullah Ataç

(Karalama Defteri, 1962)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz