“KENDİNİ ALÇALTAN, YÜKSELTİLMEK İSTER!” AHLAK DUYGUSUNUN TARİHİ ÜZERİNE – NIETZSCHE

İçimizdeki hayvan aldatılmak istiyor; ahlak o hayvanın bizi paramparça etmesini önleyecek vazgeçilmez bir yalandır. Ahlak varsayımlarında yatan yalanlar olmazsa, insanlar hayvan olarak kalacaktı. Ancak insanlar ahlakla birlikte kendilerini daha üstün bir şey olarak kabul etmişler ve kendilerine daha kesin kurallar dayatmışlardır. Bu yüzden, hayvanlığa daha yakın kalan düzeylerden nefret ederler ki bu da eskiden insan olmayan, şey olan bir varlık olarak görülen köleye yönelik aşağısamayı açıklar.

Psikolojik gözlemin avantajları
– İnsanca, pek insanca şeyler üzerindeki o derin düşünme – ya da şu bilgili sözcedeki gibi: Psikolojik gözlem – yaşamın yükünü hafifletmemizi sağlayan araçlardan biridir, bu sanatın uygulanışının zor anlarda bize serinkanlılık ve sıkıcı ortamlarda eğlence sağladığı, kendi yaşamlarımızın en çetin ve en az mutlu edici dilimlerinden bile özdeyişler yaratabileceğimiz ve böylece kendimizi bir bakıma daha iyi hissetmemizi sağlayabileceğimiz: İnsanlar buna inanıyordu, bunu biliyordu – daha öncekilerde. Bu neden bunu unuttu, hem de en azından Almanya’da ve hatta Avrupa’nın her yerinde, psikolojik gözlem eksikliğinin pek çok belirtiyle kendisini hissettirdiği bir zamanda? Özellikle romanda, kısa romanda ya da felsefi düşünmede değil – bunlar istisnai insanların eserleridir: Daha ziyade kamusal olaylar ve kişiler hakkındaki yargılarda: Her şeyden önce de psikolojik ayırma ve birleştirme sanatı toplumun, insanların, daha açık söylemek gerekirse, hiçbir şekilde insanlık hakkında değil de insanlar hakkında konuştukları tüm katmanlarında eksiktir. Buna rağmen insanlar niçin en zengin ve en zararsız eğlence malzemesinin ellerinden kaçmasına izin veriyorlar? Niçin psikolojik özdeyişlerin büyük ustalarını artık okumuyorlar? – çünkü, hiç abartılmadan söylendiği gibi: Avrupa’da La Rochefoucauld [Fransız ahlakçısı] ile onun ruhani ve sanatsal akrabalarını okumuş olan kültürlü insanlara nadiren rastlanabilir: Onları tanıyan ve küçümsemeyen birine ise çok daha nadiren. Ancak muhtemelen bu sıra dışı okur bile, o sanatçılardan, onların benimsediği biçimin ona verebileceğinden çok daha az haz alacaktır çünkü en zeki akıl bile, eğer bizzat onlar için yetiştirilmemiş ve onlarla yarışmamışsa, özdeyişleri kusursuzlaştırma sanatını tam olarak anlama yeteneğine sahip değildir. Bizler, böylesi pratik bir eğitim olmaksızın, bu yaratıcılığı ve biçimlendiriciliği olduğundan daha kolay kabul ediyoruz; başarılı ve çekici olan için yeterince keskin bir duyguya sahip değiliz. Bu yüzden, günümüz özdeyiş okurları özdeyişlerden görece düşük bir tatmin edinmektedir, hele onları beğenmekten ise hemen hemen hiç haz almıyorlar, böylece insanlar özdeyişlere tıpkı işlemeli akiklere bakarken verdikleri türden tepkiler veriyorlar: özdeyişleri övüyorlar çünkü onları sevemiyorlar, onlara hayran kalmakta hızlılar ama bırakıp kaçmakta çok daha hızlılar.

İtiraz
– Yoksa belki de psikolojik gözlemin varoluşu canlandırmanın, tedavi etmenin ve rahatlatmanın araçlarından biri olduğunu savunan önermeye karşıt bir değerlendirmede mi bulunulmalı? Bunun nedeni, kendilerini onun uzağında eğitenlerin bakışlarını başka yöne çevirebilmek için bu sanatın hoş olmayan sonuçları hakkında kendimizi yeterince ikna etmiş olmamız olabilir mi? Aslında insan doğasının iyiliğine duyulan belirli kör bir inanç, insan davranışlarının kesilip biçilmesine duyulan köklü bir antipati, ruhun çıplaklığı hakkındaki bir tür utanç, bir insanın topyekün mutluluğu için, ancak belirli durumlarda bize yardımcı olan psikolojik anlayışlılık niteliğinden hakikaten de daha istenilir olabilir ve herhalde iyiye, erdemli insanlara ve davranışlara, dünyadaki kişisel olmayan yardımseverlik bolluğuna duyulan inanç, insanları, daha az güvenilmez hale getirmiş olması koşuluyla, daha iyi hale getirmiştir. Plutarkhos’un kahramanlarını heyecanla taklit edip onların eylemlerinin nedenlerinin izlerini şüpheyle takip etmeyi itici bulduğumuzda, bundan fayda sağlayan şey kuşkusuz gerçek değil, yalnızca insan toplumunun refahıdır: bu alandaki psikolojik hatalar ve genel bir kalın kafalılık insanlığın ilerlemesine yardımcı olurken, galiba gerçeğin bilgisi, La Rochefoucauld’nun Sentences et maximes morales adlı eserinin ilk basımının başlarında ileri sürdüğü türden bir hipotezin kışkırtıcı gücünden daha çok şey almaktadır: “Dünyanın erdem dediği şey tutkularımızın yarattığı bir hayaletten daha sıradan değildir ki cezalandırılmadan istediğimizi yapabilmek için bu canavara dürüst bir isim veririz.”  La Rochefoucauld ve o ruhu inceleyen diğer Fransız ustalar (ki son zamanlarda onlara Psychologischen Beobachtungen (Psikolojik Gözlemler) kitabının yazarı olan bir Alman da katılmıştır63 kara boğanın gözünü tekrar tekrar vuran keskin nişancılara benzerler – onların vurduğu boğanın gözü insan doğasıdır. Yetenekleri insanı hayretler içinde bırakmaktadır ama bilimin değil de insancıllığın ruhu tarafından yönetilen bir seyirci insanın ruhuna azaltma ve şüphe tohumları eken bir sanatı sonuç olarak lanetler.

Yine de
– Ne var ki lehinde ile aleyhinde arasındaki denge şu noktada kurulabilir: bu spesifik tekil bilimin mevcut durumu dikkate alındığında, ahlaki gözlemin yeniden canlanışı gerekli hale gelmiştir ve insanlık psikolojik ameliyat masası ile onun bıçakları ve kıskaçlarının tüyler ürpertici manzarasına katlanmaya devam edemez. Çünkü burada yöneten şey sözümona ahlaki duyumsamaların kökenini ve tarihini araştıran bilimdir ve bu bilim ilerledikçe karmaşık sosyolojik sorunlar ortaya atmak ve onları çözümlemek zorundadır – daha eski felsefe hiç de bu tür sorunlara aşina değildir ve ahlaki duyumsamaların kökeni ve tarihi hakkındaki araştırmalardan kaytarmak için her zaman sudan bahanelere sahip olmuştur. Hem de ne sonuçlarla: en büyük filozofların hatalarının başlangıç noktalarının genellikle insanların belirli davranışlarına ve duyumsamalarına getirilen yanlış açıklamar olduğu, sözüm ona bencilce olmayan eylemler üzerine yapılan, örneğin kişiyi dinsel ve mitolojik karışıklığa başvurmaya yönelten yanlış bir analiz üzerinde nasıl da yanlış bir ahlakın inşa edildiği pek çok örnekle kanıtlandıktan sonra bu artık gözle görülür biçimde kendisini göstermiştir ve nihayet bu kasvetli ruhların gölgeleri fiziğin ve tüm dünya görüşlerimizin üzerine düşmektedir. Ama eğer psikolojik gözlemin yapaylığının insanın yargısına ve çıkarımına en tehlikeli tuzakları kurduğu ve kurmaya devam edeceği kesin ise, şu anda gerekli olan şey taş taş üstüne, çakıl taşı çakıl taşı üstüne koymaktan yorulmayan ısrarlı bir çabadır, gerekli olan şey böyle önemsiz bir işten dolayı utanmamayı ve ona yönelik tüm aşağılamalara kafa tutmayı sağalayan makul cesarettir. Doğrudur: İnsanca ve pek insanca şeyler hakkında sayısız kişisel açıklama ortaya çıkarılmış ve önce toplumun, bilimsel bilgiye değil ama nükteli işveliğe her türlü fedekârlığı sunmaya alışık olan çevreleri arasında ifade edilmiştir ve ahlaki özdeyişlerin o eski evinin güzel kokusu – bir hayli baştan çıkarıcı olan kokusu – neredeyse ortadan kaldırılamaz şekilde tüm tarzlara sinmiştir: böylelikle onun yüzünden bilimsel bir kişi istemeyerek tarza ve onun ciddiyetine karşı belli bir güvensizlik sergiler. Ama bunun sonuçlarına değinmek yeterlidir: Zira en ciddi türün sonuçlarının psikolojik gözlemin toprağından boy verdiği daha şimdiden ortaya çıkmaya başlıyor. Yine de, Ueber den Ursprung der moralischen Empfindungen (Ahlaki Duyumsamaların Kökeni Üzerine) adlı eserin yazarı olan en cesur ve soğuk düşünürlerden birinin, insan davranışı üzerine yaptığı doğrudan ve belirleyici analizi sayesinde, ulaştığı başlıca önerme ne olsa beğenirsiniz? “Ahlaki kişi”, der söz konusu yazar, “hiç de anlaşılabilir (metafizik) dünyaya fiziksel kişinin durduğundan daha yakın durmaz.” Tarihsel bilginin çekiç darbeleriyle daha da katılaştırılıp keskinleştirilen bu önerme, herhalde bir gün, gelecek zamanlardan birinde, insanların “metafizik ihtiyacının” köküne indirilen bir balta olarak işe yarayabilir – genel refaha yönelik bir lanetten daha çok bir kutsama olarak indirilip indirilmeyeceğini kim söyleyebilir? – Ama her halükârda en kayda değer sonuçları beraberinde getiren, aynı zamanda verimli ve ürkütücü olan ve tüm büyük genellemelerin sahip olduğu çifte çehreyle dünyaya bakan bir önerme olarak.

Nereye kadar yararlı
– Bu yüzden: Psikolojik gözlemin insanlara daha fazla yarar mı yoksa yükümlülük mü getirdiği konusu hâlâ bir karara kavuşturulmamış olabilir; bununla birlikte, kesin olan şey, onun gerekli olduğudur çünkü bilim ondan vazgeçemez. Ama tıpkı doğa gibi bilim de nihai amaçlara sınırlı bir ilgi duyar: bunun yerine, tıpkı doğanın onları arzulamış olmaksızın kimi zaman olabilecek en amaçsal şeyleri başarması gibi, gerçek bilim de, doğanın kavramlarla taklit edilmesi olarak, zaman zaman hatta sık sık, insanların yararını ve refahını ilerletir ve bazı amaçsal başarılar elde eder – ama aynı şekilde böyle bir sonucu arzu etmiş olmaksızın. Yine de ruhu şeyleri bu şekilde görme esintisini fazlasıyla kış gibi hisseden herhangi birinin içinde oldukça sönük bir ateş olabilir: ama bırakın o etrafına baksın ve buz kutularını ve hiçbir yerde havayı yeterince soğuk ve kesici bulmayacak kadar ateş ve ruhla “birlikte yoğrulmuş” insanları gerektiren hastalıkları görecektir. Bunun da ötesinde, pek ciddi bir sululuk ihtiyacı içinde olan bireyler ve halklar olarak, pek duyarlı ve değişken olan başkalarının kendi sağlıkları için zaman zaman ağır, baskıcı yükler gibi gördükleri olarak: biz, giderek daha çok yerde ateş alan bir çağın daha ruhani insanları, en azından güçlü, zararsız ve şimdi olduğumuz gibi ılımlı kalmak üzere söndürme ve soğutma için mevcut olan tüm araçlara sıkı skıya yapışmak zorunda değil miyiz ve böylece bu çağa bir ayna ve kendini – hatırlama olarak hizmet etmekle belki de bir noktada yararlı hale gelmeyecek miyiz? –

Anlaşılabilir özgürlük1 masalı 
– Birine sorumluluk atfetmek amacıyla kullandığımız duyumsamaların, yani, sözümona ahlaki duyumsamaların tarihi şu başat aşamalardan geçer. Başlangıçta, nedenleri hakkında herhangi bir kaygı taşımak yerine, yalnızca onların yararlı ya da zararlı sonuçları hakkındaki bir değerlendirmeden hareketle tek tek eylemleri iyi ya da kötü olarak adlandırırız. Ama verdiğimiz bu anlamların kökenini kısa süre sonra unuturuz ve “iyi” ya da “kötü” niteliğinin, onların sonuçlarından bağımsız olarak, bizzat eylemlerin doğasında olduğunu tasavvur ederiz: Taşın kendisini katı, ağacı ise yeşil olarak tanımlayan dil ile aynı hatayı yaparak – yani bir sonucu neden olarak kavrayarak. Ardından iyiyi ya da kötüyü nedenlere yerleştiririz ve eylemlerin kendilerini ahlaki bakımdan belirsiz olarak değerlendiririz. Daha da ileriye giderek artık iyi ya da kötü yüklemini tek tek nedenlere değil, bunun yerine tıpkı bir bitkinin topraktan yetişmesi gibi, nedenin çıktığı kişinin tüm varlığına atfederiz. Böylece kişiyi sırasıyla sonuçlarının, ardından eylemlerinin, ardından nedenlerinin ve nihayet varlığının sorumlusu haline getiririz. En sonunda bu varlığın bile, tamamen zorunlu bir sonuç, geçmiş ve şimdiki şeylerin öğelerinin ve etkilerinin bir somutlaşması olması hasebiyle, sorumlu olamayacağını keşfederiz: bu yüzden bir kişi hiçbir şeyden sorumlu tutulamaz, ne varlığından ne nedenlerinden ne eylemlerinden ne de o eylemlerin sonuçlarından dolayı. Böylelikle, ahlaki duyumsamaların tarihinin bir hatanın, sorumluluk hatasının tarihi olduğu bilgisine ulaşmış oluyoruz: bu bilgi, bu haliyle, özgür irade hatasına dayanır. – Buna karşılık, Schopenhauer şu yargıda bulunmuştur: Belli eylemler beraberlerinde bir tedirginlik(Unmuth) duygusu (“bir suçluluk bilinci”) getirdikleri için, sorumluluk var olmak zorundadır; çünkü, eğer yalnızca tüm insan eylemlerinin zorunluluk doğrultusunda ilerlemekle kalmayıp – tıpkı bu filozofun gerçekliğinde yaklaşımında zorunluluk doğrultusunda ilerlediği gibi – aynı zamanda insanların kendilerinin de kendi tam yapılarına – Schopenhauer’ın yadsıdığı bu zorunlulukla ulaşmaları söz konusu olmasaydı, bu tedirginliğin hiçbir temeli olmayacaktı. Schopenhauer bu tedirginlik olgusundan hareketle, insanların elbette eylemleri anlamında değil ama yapıları anlamında bir şekilde sahip olmuş olmaları gereken bir özgürlüğün varlığını kanıtlayabileceğini sanır: bu yüzden, özgürlük, şu ya da bu şekilde davranmak değil, şu ya da bu şekilde olmaktır. Özgürlüğün ve sorumluluğun alanı olan esse’den,[Varlık] Schopenhauer’a göre, katı nedenselliğin, zorunluluğun ve sorumsuzluğun alanı olan operari [Eylem] doğar. Söz konusu tedirginlik açıkça operari ile bağlantılıdır – o ölçüde de bir hatadır – ama gerçekte, özgür bir iradenin eylemi olan, bir bireyin varlığının temel nedeni olan esse ile bağlantılıdır; bir kişi olmak istediği şey olur, isteği varlığının önündedir. – Tedirginlik olgusundan, bu tedirginliğin gerekçesi ve rasyonel meşruiyeti türetildiği için, yanlış çıkarım tam da burada yapılmaktadır; ve bu yanlış çıkarımdan hareketle, Schopenhauer sözüm ona anlaşılabilir bir özgürlük hakkında kuruntudan ibaret bir sonuca ulaşır. Oysa eylemden sonra gelen bir tedirginliğin hiç de rasyonel olması gerekmiyor: Hatta, kesinlikle ve kesinlikle rasyonel değildir çünkü söz konusu eylemin zorunlu olarak meydana gelmek zorunda olmadığı gibi hatalı bir varsayıma dayanır. Bu yüzden: İnsanlar özgür oldukları için değil, kendilerini özgür olarak kabul ettikleri için, pişmanlık ve vicdan azabı yaşarlar. – Bunun yanında, bu tedirginlik ortadan kaldırabileceğimiz bir alışkanlıktır; pek çok insan onu gerçekten hissederken pek çok insan için de bu alışkanlık hiç de eylemlerde mevcut değildir.

Geleneklerin ve kültürün gelişimi ile bağlantılı olan ve galiba yalnızca dünya tarihinin görece kısa bir döneminde ortaya çıkan oldukça değişken bir şeydir. – Hiç kimse eylemlerinden, hiç kimse yapısından sorumlu değildir; yargıda bulunmak haksız olmakla aynı şeydir. Bu, birey kendisini yargıladığı zaman da aynı ölçüde geçerlidir. İlke gün ışığı kadar aydınlıktır, yine de bu noktada herkes gölgeye ve gerçekdışılığa geri gitmeyi tercih ediyor: Sonuçların korkusundan dolayı.

Ueber-Thier2
– İçimizdeki hayvan aldatılmak istiyor; ahlak o hayvanın bizi paramparça etmesini önleyecek vazgeçilmez bir yalandır. Ahlak varsayımlarında yatan yalanlar olmazsa, insanlar hayvan olarak kalacaktı. Ancak insanlar ahlakla birlikte kendilerini daha üstün bir şey olarak kabul etmişler ve kendilerine daha kesin kurallar dayatmışlardır. Bu yüzden, hayvanlığa daha yakın kalan düzeylerden nefret ederler ki bu da eskiden insan olmayan, şey olan bir varlık olarak görülen köleye yönelik aşağısamayı açıklar.

Değiştirilemez karekter
– Karakterin değiştirilemez olduğu dar anlamda doğru değildir; tersine, bu yaygın önerme3 ile olsa olsa, bir insanı kısa ömrü boyunca etkileyen nedenlerin, binlerce yılın damgasını taşıyan izleri yok etmek üzere yeterince derinden kazıyamayacakları kastedilmektedir. Ama eğer sekiz bin yaşında olan bir insan tasavvur edebilseydik, onda tümüyle değiştirilebilir olan bir karakterle karşılaşacaktık: böylece ondan aşamalı olarak bir farklı bireyler bolluğu ortaya çıkacaktı. İnsan yaşamının kısalığı bizi yanıltmakta ve insanların tipik özellikleri hakkında pek çok yanlış değerlendirmede bulunmamıza yol açmaktadır.

İyi şeylerin düzeni ve ahlak
– Bir zamanlar düşük ya da daha yüksek ya da en yüksek egoizmin şunu mu bunu mu istediğine göre değerlendirilen iyi şeylerin rütbe düzeni, şimdi neyin ahlaki neyin ahlakdışı olduğuna karar vermektedir. Düşük bir iyiyi (örneğin, şehveni hazzı) daha yüksek saygı gösterilen bir iyiye (örneğin, sağlığa) tercih etmek ahlakdışı olarak değerlendirilmektedir, tıpkı rahat bir yaşamı özgürlüğe tercih etmek gibi. Ancak iyi şeylerin rütbe düzeni sabit ve tüm zamanlar için özdeş olan bir şey değildir; eğer biri intikamı adalete tercih ediyorsa, o kişi daha önceki bir kültürün standartlarına göre ahlaklı, şimdiki kültürün standartlarına göre ise ahlaksızdır. Bu yüzden “ahlaksız” deyimi, belirli bir zamanın yeni kültürünün beraberinde getirdiği daha üstün, daha rafine, daha ruhsal nedenleri henüz hissetmeyen ya da yeterince güçlü biçimde hissetmeyen birini ifade eder: Geri olan birine işaret eder ama her defasında belli bir yere kadar. – İyi şeylerin rütbe düzeninin kendisi ahlaklılığın bakış açısına göre kurulmuş ya da düzenlenmiş değildir ama şunu da belirtmek gerekir ki ona hâkim olan düzenleme bir eylemin ahlaki mi yoksa ahlakdışı mı olduğunu belirleyecektir.

Gerici olarak acımasız insanlar
– Günümüzde acımasız olan insanları geride kalmış olan önceki kültürlerin aşamaları olarak değerlendirmek zorundayız: İnsanlığın sıra dağları başka yerde gizli kalan daha derin oluşumları burada açıkça sergilemektedir. Onlar, kalıtım sürecindeki bir tür kazadan dolayı beyinleri pek hassas ve çok yönlü olarak gelişmeyen geri kalmış insanlardır. Onlar bize hepimizi bir zamanlar ne olduğumuzu göstermekte ve bizi korkutmaktadırlar: Ama bir granit parçası granit olmaktan ne kadar sorumluysa onlar da bundan o kadar sorumludur. Beyinlerimizde aynı zamanda aklın o durumuna tekabül eden izler ve helezonlar olmalıdır, tıpkı varlığımızın hatırlatıcıları olan balıkların bireysel insan organlarının yapısında araştırılabiliyor olması gibi. Ama bu izler ve helezonlar artık his (duygu, teessür, intiba) ırmağımızın aktığı yatak değildir.

Friedrich Nietzsche
İnsanca Pek İnsanca

Özgür Tinlerin Kitabı
Çeviren: Cemal Atila


1- Bu deyim daha önce antikitede Platon ve başkaları tarafından, yalnızca akıl tarafından kavranabilecek ve görünüm dünyasının şeylerine bir model teşkil eden bir düşünce dünyası bağlamında kullanılmıştı. Kant’ın bu kavramı yeniden formül edişi bu “noumenon”ların, deneyimden ve duyulardan bağımsız olmalarına ve bu yüzden insan kavrayışı için bilinemez olmalarına rağmen, ahlaki davranışa ilişkin nihai amaçları ve ona yönelik tutkuyu sağlamakla, pratik akıl için düzenleyici bir işlev teşkil ettiğini vurguluyordu. [G. Handwerk n.]
2- Ueber-Thier: Ueber ön ekinin Nietzsche’nin yazlarında ilk ortaya çıkışlarından biri burada insanları, hayvanlardan daha öte olan ama yine de kendi hayvan kökenlerinin silinmez izlerini taşıyan varlıklar olarak nitelendirmek için “hayvan” sözcüğü ile kullanılmıştır.
3-Krş. Aristoteles, Ethika Nikomakheia (Nikomakhos’a Ahlak), 6. 13.1: “Pek çok karakter özelliği doğa tarafından verilmiştir.” veya Herakleitos, “Karakter, kaderdir”. [M. Faber n.]

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz