[Bu suale] verebileceğim cevabın ifadesinden emin değilim. Bence birinci şart sanatkârın mutlak kendi muhitinin mazisini, harsını yani manevi iklimini bilmesi. Fakat bu biliş –yine bence– sırf okumakla elde edilmez. Bunun en mühim kısmı kitaptan gelmiyor ve şuuri değildir. Çocukken bizi uyuttukları ninniler, bize söyledikleri masallar, ev hayatımızın esaslı ve mahalli havası, ananesi bize bu harsı derinden derine telkin ediyor. Buna rağmen maziyle aramızda gittikçe derinleşen uçurumu biraz olsun doldurmak için bir Türk muharririnin asgari olarak şunları okuması lazımdır kanaatindeyim.
1. Bütün halk masalları; yani Âşık Kerem, Leyla ve Mecnun, Aslı ile Kerem vesaire.
2. Divan edebiyatının bir kısmı: yani Fuzulî, Galip Dede, Nedim hatta biraz Nef’î.
3. Bizde yeni ile eski arasında belirip çabuk geçen Vasıf Enderunî gibi natüralist mektep edebiyatı.
4. Âşık Paşa’dan başlayarak Cevdet Paşa’ya kadar gelen bütün tarihleri, bilhassa Naima’yı.
Tanzimat edebiyatından bir şey tavsiye etmiyorum çünkü bu edebiyatı liseler ve üniversitenin esaslı bir surette talebeye okuttuğunu farz ediyorum.
Mektep hayatı geçtikten sonra okuyacağı muharriri her romancı kendi zevkine ve ihtiyacına göre tespit eder.
Garp edebiyatında okunacak kitaplara gelince, bu da Türk romancısının zevkine göre değişir. Umumiyetle söylenecek şey, bugün sayısı gittikçe artan ve kökleri eski harslarda fikir ve sanat cereyanlarını her romancının takip etmesi lazımdır.