“Geldi de dünyaya ne oldu? Ne vardı da geldi dünyaya?” Delikli Nazarlık – Sevgi Soysal

Sevgi soysalAynı yerde aynı zamanda iki çocuk dünyaya geldi.
Şaban ayında efendicağzıma eşraf-ı Selâni-ki’den İzzet Efendinin nur gibi, nurcuklar gibi oldu bir uğulcağızı. Uğlan pek güzel idi, idi körpecik. Kuyasın uncağıza necip bir ad, dedi ebe izzet efendiye. Kuydular uğlancağıza Necip adını.
Neneceğizleri sütnineceğizleri, hamminneceğizleri, tuh, tuh diyerek gönülceğizlerinden kopardıkları altunları Necip’in yastıcağızına iliştiri, iliştiriverdiler. Olmasın mı idi yavrucağızın bir nazarlıkçığı? Olsun idi, olsun idi ya, babacağızı Rıhtım caddesindeki İstavro’nun kuyumcusundan en halis altun nazarlığı alıverdiydi de, haminneler, sütnineler, neneler maşallaahlar çekerkene takılıverdiydi nazarlık Necipcağızın yastıcığına.

Ah ah çiftlikler kimin olsun Necip’in olsun. İnekler, tavuklar, yumurtalar, civcivler, piliçler, buharı tüten sütler, kaymaklar, ballar, hayın Bulgarların en halis yoğurtları, kazciğerleri, kuzu ciğerleri, tavukgöğüsleri ve Pişona çiftliğinin bütün kadınlarının memeleri ve bu memelerin bol akası sütleri kimin olsun? Necip’in, Necip’in elbet. Bunlar hep Necip’in değil miydi? Bunlar hep Necip’in doğumunu beklemiyor muydu? Nazarlığın büyüsü bunları daha on kez Necip’in kılsın, bin kez Necip’in kılsın, nasıl kılmasın ah, bütün bunlar Necip’in doğumunu beklemiyor muydu? Nazarlık ta kem gözleri beklesin. Büyüsü olsun, şeftaliler, karpuzlar, armutlar daha ballı, daha sulu olsun.

Necip işedi, aman aman işedi. Necip kaka yaptı, aman aman kaka yaptı, bezler, bezler, bezler, halayıklar, beslemeler, urum dadılar, elleri, dilleri kopasıcalar, gözleri körolasıcalar, yıkadılar, yıkadılar, yıkadılar. Ha halayıklara ha, ha beslemelere ha, vurun Necip’i sırtınıza, indirin Necip’i merdivenlerden, çıkarın Necip’i merdivenlerden, indirin Necip’i merdivenlerden, çıkarın Necip’i merdivenlerden, deh halayıklar deh, deh beslemeler deh, deh aman deh, kafalarına çat küt, kıçlarına çat küt, Necip’in eli yetene kadar, anası, nenesi, dedesi, hamminnesi, sütnine-si – halayıklara, beslemelere çat küt. Necip’in eli yetince çat küte de pat küte de kendi yetişir oldu. kendi vurur oldu elceğizleriyle.

Önce anasının sonra sütninesinin, sonra haminnesinin, sonra nenesinin, sonra dedesinin, sonra beslemelerin saçını çekti. Nazarlığı kafalarına attı, nazarlığın iğnesini kıçına batırdı, çıkardı batırdı, çıkardı da, ah nazarlığın omzunda olmadığını anlar Allah korudu da kem hep başkasının çocuklarına çarptı Önce Anasına, sonra babasına, sonra sütninesine, sonra haminnesine, sonra dedesine, sonra kel beslemeye Eşşek dedi. aman ağzını seviseviversinler, eşşoğlueşşek dedi. aman dilini sevsinler, gonca gül ağzını, lokum dilini, bok dedi, aman yesinler ağzını, anana babana, dedene, haminnene, nenene deme olur mu! Beslemeye de, halayıklara de rum dadıya de, de olur mu oğulcağızım de. oh de.

Bu ne yorucu on yıldır ki hep meme emerek geçti. Hep işeyerek, yiyerek, eşşek, bok diyerek, halayıkları, herkesleri döverek, herkesin sırtına binip merdivenden aşşağı, merdivenden yukarı at koşturarak geçen on yıl nasıl yorucu, ama nasıl geliştiricidir ki, Necip on yaşında bırakıp anasının porsumuş memesini, beslemelerin, genç halayıkların, aileye sığıntı dulların körpe memelerini emmeğe başlayıverdi. Nazar değmesin ve değemez asla, çünkü nazarlık ne güne duruyor hah ha.
Bir emdi, bir dövdü, bir emdi, bir sövdü. Sövdükçe, emdikçe, dövdükçe büyüdü, erkekleşti, erkekleşti, erkekleşti, erkekleşti, bütün halayık, besleme, sığıntı takımının oraları, buraları ona kurban olsun!
İzzet efendinin, efendi, efendilerin efendisi, efelerin efesi, paşaların paşası yoluna kurban olunası oğlu Necip, ah bütün yürekler onun için çarpsın, bütün bikirler onun için izâ’e olsun, önce köpeklere sonra eşeklere. sonra atlara bindi. Atıyla varsın önüne geleni kovalasın! Kırbacıyla yarsın önüne geleni korkutsun! Daha nasıl adam olsun? Daha bir eksiği kaldı mı ki? Kaldı, kaldı, babası ona bulgar komitacılarından bir tüfek aldı, aldı da ne iyi etti. Necip tam adam oldu, aslanlar aslanı oldu. O olmasın da kimler olsun? Necip önce boşalmış yağ tenekelerine, sonra bostandaki karpuzlara, ağızlardaki şeftalilere, armutlara, asmalardaki üzümlere bahçıvanın şapkasına, sonra canı nereye isterse nişan aldı vurdu, nişan aldı vurdu. Aslana hele aslana! Pişona çiftliğinin bütün tavukları, köpekleri, kedileri, buzağıları beslemeleri tabana kuvvet savulun! Aslana hele aslana! Elbet korkun! Elbet kaçışın! Çil yavrusu gibi dağılırı!! Aslanın maşallahı var! Hem de kem gözlerden koruyan nazarlığı var.

Hava sıcaktı. Bütün hayvanlar uyukluyordu ve bir eşek arısı uyumak için Necip’in omuzuna kondu. Hangi aslanın omuzuna konduğunu ne bilsin? Necip tüfengiyle belki de başka bir eşek arısına nişan alırken korkup omuzunu sokuverdi. Necip acındı, sonra kaşındı, eli omuzuna dikili nazarlığa takıldı. O nazarlık ki, analarnın, nenelerinin, haminnelerinin, sütninelerinin, urum dadılarının hayatlarının bir. anlamı da onu kirli gömlekten söküp temiz gömleğe dikmekti, söküp dikmekti, söküp dikmekti. Necip bulduğu bu küçük nişangâha pek sevindi, onu dilediği ıraklıktaki bir yere dikip çekti tetiği, çekti tetiği, çekti tetiği, o aslanların aslanı, gürbüzlerin gürbüzü, erkek delikanlı kevgire dönmüş nazarlığa bastı da,
mı in un,m bastı da paşaların, efendilerin dünyasından yürüdü gitti.

Pişona çiftliğinde tavuklar sık sık kesilir inekler sık sık doğurur. Beslemeler sık sık kovulur. Bir gün kovulan hamile bir besleme, hamile olduğu için kovulan bir besleme ya da besleme olduğu için besleme olan bir hamile kovuldu.

Beslemeler bir bohçayla kovulurlar, beslemelerin kovulurken bir bohçaları vardır, bu bohçalar ya anneannenin, ya nenenin, ya annenin dikizinden geçer de yine o ufarak bohçaya, beslemenin ardından, evde yittiği sanılan neler neler sığıştırılır sonradan. O kadar çok şeyler sığdırılır ki sandıklara sığmaz. Şu nerde? Körolası bohçasına kodu da gitti? Bu nerde? Çingene bohçasına atıverdi de giti. Onu da. bunu da, şunu da, ama şurası doğru ki besleme evden gideriken bahçede bulduğu kevgire dönmüş altın nazarlığı bohçasına kodu da gitti. Bir ırak bildiğine, akrabasına sığındı. Ah ona kimler kucak açsın. Ah niçin kucak açsınlar ona, niçin bağırlarına bassınlar? O konaklarda, o hanım insanların, bey insanların orda tek durmayan, rahatı batana kucak açsınlar niçin? Çamaşıra, tahta silmeye gide gele, beş on kuruş getire, götüre. eh peki otursun oldu. Oturmakla kaldı mı körolası, bir de doğurdu. O taş yerine, köpek yerine doğan oğlanı doğurdu. O, seni doğuracağıma taş doğursaydım, köpek doğuraydımı doğurdu. Aman bu oğlanı kim beleşin? Kimler ninni söylesin? Kakasını, çişini kimler netsin? Kimler alsın onu kucağına? Geldi de dünyaya ne oldu? Ne vardı da geldi dünyaya? Onu bekleyen ne vardı? Getire getire ne getirdi? Nesi var ki ne getirsin, ola ola bir nazarlığı var, vay geberesice, vay canı çıkasıca, vay it dölü, kahpe dölü. Vay gözü körolasıca, Allah canını alasıca vay! Dediler ırak akrabalar. Ağladı, yedi tokadı, anasının sütü kesildi, yedi tokadı, kustu, yedi tokadı, bağırsakları bozuldu, yedi tokadı, karnı ağrıdı, yedi tokadı, nasıl yemesin? Bütün bu tokatlar onu beklemiyor muydu?

Ve günlerden birgün ırak akraba evinde çamaşır yıkandı. Canı çıkasıca, ayakları kopasıca hep ayaklar altında dolanıyordu, ah o uğursuz, uğursuz ah tekneyi devirmesin mi? Kaynar sularla haşlanmasın mı? Kavrulup da canı gerçekten çıkmasın mı?

Sonra hep anlatmışlar, ırak akrabalar, hep konular komşular anlatmışlar, anlatmışlar : Oğlan göze gelmiş. Kem gözler, kem kem gözler, nazarlığın deliklerinden kevgirden süzülür gibisine süzülmüşler de, uğlancağıza değivermişler, yaa, değivermişler.

1968
Öykü: Sevgi Soysal 
Delikli Nazarlık  (Barış Adlı Çocuk)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz