‘İKİ NEHRİ VAR SURİYE’NİN
güllerin kesilişinden söz eden
bir kadın tanıyorum ben.
nehirleri adları ile bilen.
“iki nehri var suriye’nin
biri fırat
diğeri kan!” diyen.
ve senin geçtiğin sınırlardan
bir galaksiden geçer gibi geçen.
samanyolundaki sessizliğe aşina bir kadın.
“beni ancak gece
göğsümdeki yaradan tanırlar…”
diyor.
onun ölüleri sayılamayacak kadar çok.
geçmiş ise bir yara yeryüzünde.
yıldızlara bakıyoruz
köklerimize bakar gibi
ve toprağın altına.
ölülerimizle bir konuşma,
bir konuşma ki
bitmiyor hiç.
köklerini uzaklara sürükleyen bir kadın o,
bir eteği toplar gibi yerden.
sen daha fazlasını gördün,
hepimizden öndeydin insanlık yarışında.
göğsün tuhaf bir solukla dolup taşarken
yeryüzünden eksilen kan,
senden gidiyordu sanki.
damarlarında dinmeyen bir coşkuyla
koşuyordun
koşuyordun
nefesin tükenene dek.
yıkılmış sokaklarında dünyanın
bir inat ve ısrarla
koşuyordun evet,
bize değil
bir inancın kaybına koşuyordun.
bense çoktan görmüştüm sonu
güllerin kesildiğini
tabutların hazırlandığını.
o yorgun şehirde,
koyu ceviz tabutların
karanlığını gizlemek için
beyaz gülleri kesiyorlardı
incelikle.
ölümü değil,
kederi örten.
beyaz gülleri!’
2016
Bejan Matur