50 Bin TL’nin Arka Yüzü “Fatma Aliye Topuz” Ve Siyasal Gericilik


İlk kadın yazarlarımızdan Zafer Hanım’ın 1877 yılında yayımladığı Aşk-ı Vatan adlı bir romanı olduğu halde yazarın başka kitabı olmadığı gerekçesiyle! ilk kitabını bu tarihten 15 yıl sonra yazan Aliye Hanıma, -beş kitap yazdığı için- Türk edebiyatının ve İslam coğrafyasının ilk kadın romancısı ünvanı verilir.  117 yıl sonra 50 liralık banknotların arka yüzünde resmi basılan Fatma Aliye Hanım’a Kendisi gibi siyasal islamcı bir Cumhurbaşkanının başa geçtiği bu dönemde  yer verilmesinin sebebi bu sefer de yazarın beş romanı değil! yine onun tarihsel gericiliği önemli rol oynuyor.

Fatma Aliye’nin kaleminden tesettüre ve şeriata olan bağlılığını anlatan kısa bir bölüm
Bir yazısında kadınların giyim tarzı konusunda şöyle diyor; “…İşte bu tuvaletin üzerine zinetten ari ve bolca bir şey giyilir ve saçlar da bir baş örtüsüyle örtülürse şeriata muvafık surette tesettür edilmiş olur.”

Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun “Fatma Aliye Uzak Ülke” romanında yer verdiği Ercüment Ekrem ‘ in kaleminden satırlar

Dün on beş yirmi kişilik ufak bir cemaat, tarihçi cevdet paşa’nın kızı fatma aliye hanım ‘ı feriköy mezarlığı na kadar teşyî ederek yeryüzündeki son durağına tevdî ettiler.

Kendisiyle her şeyden bahsedebilirdiniz ve bütün fikirlerinden istifade mümkündü. Kafası, yaşına ve hastalığına rağmen dinç ve genç kalmıştı. O, kafanın manevi gıdasını eksik etmezdi.

Kafesli devrin mütevazı kimliği ile kadınlarının iftiharı fatma aliye hanım, bugün olsa bugün de kendisini ilmen ve ahlaken geçecek kimse bulunamazdı sanırım. Nur içinde yatsın..

Ayrıca kitapta Fatma Karabıyık Barbarosoğlu Cumhuriyetin getirdiği yenilikler nedeniyle Fatma Aliye’nin ülkesine yabancılaştığını ve uzaklaştığını anlatılıyor. Saltanatın kaldırılmasını, alfabenin değiştirilmesini ve padişahın düşürülmesini, Fatma Aliye Hanımın asla kabul edememiş olduğunun altı çiziliyor.

Kim Kimdir?
Fatma Aliye Topuz

9 Ekim 1862’de İstanbul’da doğdu. Tarihçi Ahmed Cevdet Paşa ile Adviye Hanım’ın kızıdır. Yaşadığı devirde bir kadının eğitilebileceğine inanılmadığından kendisine özel bir eğitim verilmese de ağabeyi Ali Sedat Bey’in evde özel hocalardan aldığı dersleri dinlemesi sayesinde kendini geliştirmiştir. Fransızca merakının ortaya çıkması üzerine Fransızca dersleri almış ve öğrenmiştir.

Fatma Aliye Hanım, 17 yaşında iken (1879) Kırım Harbi’ndeki savunması ile ünlü Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Kolağası Faik Bey ile evlendi ve dört kızı oldu. (Hatice, Ayşe, İsmet, Nimet.
kızılarından ismet, Hristiyanlığı seçip rahibe olmuş)

Evliliğinin ilk 10 yılında ancak eşinden gizli (!) olarak kitap okuyabilen Fatma Aliye Hanım, eşinin bu konudaki tutumunun değişmesinden sonra onun izni ile tercümeler yapmaya başladı. Edebi yaşantısı 1889 yılında George Ohnet’in Volonte adlı romanını Meram adıyla çevirmesi ile başladı. Bu romanı “Bir Hanım” imzasıyla yayımlamıştır. Bu başarısıyla babasının dikkatini çeken Fatma Aliye Hanım, kendisinden ders almaya, fikir tartışmaları yapma olanağına kavuşmuştu. “Bir Hanım”‘ın gösterdiği çabalar, ünlü yazar Ahmed Mithat Efendi tarafından Tercüman-ı Hakikat gazetesinde övüldü ve yazar kendisini manevi kızı kabul etti. Fatma Aliye Hanım, bu ilk çevirisinden sonraki çevirilerinde “Mütercime-i Meram” takma adını kullandı.

1891 yılında Ahmet Mithat Efendi ile birlikte Hayal ve Hakikat adlı romanı yazdı. Romanın kadın ağzından olan kısmı Fatma Aliye Hanım’ın, erkek ağzından olan kısmı Ahmet Mithat Efendi’nin kaleminden çıkmıştı. Eser, Bir kadın ve Ahmet Mithat imzasıyla yayımlandı. Bu romandan sonra ikili uzun süre mektuplaşmış ve bu mektupları Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nde yayımlanmıştır.

Fatma Aliye Hanım, 1892 yılında Muhadarat adlı ilk romanını kendi adıyla yayımladı. Bu romanında bir kadının ilk aşkını unutamayacağı inancını çürütmeye çalıştı. 1899 yılında yayımlanan Udi adlı romanında görevi üzerine gittiği Halep’te yaşamına tanık olduğu bir kadın udiyi anlattı. Bu kitapta mutsuz bir evlilik yapan Bedia’nın hikâyesi dönemine göre çok yalın bir dille anlatmıştır. Reşat Nuri Güntekin, edebiyata ilgisini güçlendiren yapıtlar arasında lalasından dinlediği romanlardan sonra Fatma Aliye Hanım’ın Udi romanını sayar. Eserlerinde kadın gözüyle evlilik, eşler arasındaki uyum, aşk ve sevgi kavramı, birbirini tanıyarak evlenmenin önemi gibi mühim konuları işleyen Fatma Aliye Hanım’ın diğer romanları Ref’et, Enin, Levayih-i Hayat adlarını taşır. Yazar romanlarında bireyleşme çabasında olan, çalışan, para kazanan, erkeğe ihtiyaç duymayan kadın kahramanlar yaratır.

Fatma Aliye Hanım, edebi eserlerinin yanısıra kadın sorunları ile ilgili de eser vermişti. Kadınlara Mahsus Gazete’de kadın sorunlarına ilişkin makaleler yazmış ve Geleneksel görüşlerden kopmadan kadın haklarını savunmuştur. 1892’de yayımlanan Nisvan’ı İslam adlı kitabında Avrupalı kadınlara İslam’da kadının durumunu anlatmış ve romanlarında daha modern kadın kahramanlar yaratan yazar, bu kitapta, makalelerinde olduğu gibi, eski gelenekleri savunmuştur.

1893 yılında Ahmet Mithat Efendi tarafından yazılan Bir Osmanlı Kadın Yazarın Doğuşu (Bir Muharrire-i Osmaniye’nin Neşeti) adlı kitap bilinirliğini arttırdı. Bu kitap Ahmet Mithat’ın Fatma Aliye’yi anlattığı yazıları ve Fatma Aliye’nin doğrudan kendisini anlattığı mektuplarından oluşmaktadır. Fatma Aliye mektuplarında bitmek tükenmez bilmeyen öğrenme coşkusunu anlatır.

1914 yılında yazdığı Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı son yapıtıdır. Bu romanında Meşrutiyet sonrası siyasal yaşamı ortaya koymayı amaçlamıştır. Cumhuriyet devrimlerine muhalefet ediyor olması, edebiyat dünyasından dışlanmasına yol açmıştır.

İlk Türk kadın romancı olma özelliği ile Avrupa ve Amerika basınında kendisinden söz edilen Fatma Aliye Hanım’ın “Nisvan-ı İslâm” adlı eseri Fransızca ve Arapça’ya, “Udî” adlı romanı Fransızca’ya çevrilmiştir. Emile Julyar adlı bir Fransız yazarının “Doğu ve Batı Kadınları” adlı kitabını Fransız gazetelerine yazdığı bir mektupla eleştirmesi Paris’te büyük yankı uyandırmıştı. Eserleri 1893 yılında Şikago’da Dünya Kadın Kütüphanesi Kataloğu’nda sergilenmiştir. Fatma Aliye Hanım’ın II. Meşrutiyet yıllarına kadar yaygın bir ünü olmasına rağmen zamanla unutulmuştur.

Fatma Aliye Hanım, soyadı kanunundan sonra Topuz soyadını aldı.

Fatma AliFatma Aliye Hanım’ın adı, İstanbul Beyoğlu’nda ve Çankaya Ankara’da birer sokağa verilmiştir. İlk Osmanlı kadın feministlerden Emine Semiyye’nin ablası, tiyatro ve sinema oyuncusu Suna Selen’in, manken Güner Özkulun büyük annesidir.

13 Temmuz 1936 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Cenazesi Feriköy Mezarlığı’na defnedilmiştir.

5 Yorumlar

  1. Fatma Aliye’yi tarihsel gerici yapan şey,tesettür tutkusu ,hakkında roman yazan yazarın başörtülü olması mı?O zaman Doğu Anadolu’da ya da Güneydoğu’daki nenelerimiz de tarihsel birer gerici…Vay be…
    İşin komik tarafı tesettür tutkusuna sahip romancımızın siyasal gerici iktdar tarafından para üzerine tesettürsüz konulması!İşte Türkiye ironisi!
    Bu tavra sadece üzüldüm.
    Sık tıkladığım bir site de özdürlükçü takılan beyinlerin insanların”inançlarını,değerlerini” salt bir ideolojiye indirgemelerine üzüldüm.
    Özgürlükse herkese eşit özgürlük…Kimsenin kimseye hiçbir vasfıyla üstün olmadığı,sadece içindeki “insanlık”la üstün olabildiği bir özgürlük…Kimsenin birbirini küçük görmeden anlamaya çalışmasına zemin olan bir özgürlük!İşte asıl cesaret gerektiren mücadele budur…Kim var?

    Cevap

    1- Fatma Aliye İlk romancımız değildir.
    2-Faşisizm ve gericilik bir erkeğe dört kadını meşru gören ziyniyet, kadınların seçme ve seçilme hakkını dahi hazmedemeyen ziyniyet bizim bahsetiğimiz özğürlüğün her zaman karşısında durmuştur. Ve Özgürlükle hiçbir ilgisi yoktur. Birilerine aynı kıyafetleri giydirip “kapatmak” kimsiksizleştirmek aynılaştırmak, özgürlük olamaz.

    2- Başörtüsü ile türban aynı şey değildir aynı amaçla kullanılmamaktadır. (bakınız 1980 islami öğrenci hareketleri)
    3- Tesetürlü fotoğraf basamamak onların ironisidir.
    Tıpkı müslümanım deyip Irakta 1 milyon müslümanın ölmesine aracı olmak gibi,
    Tıpkı israille gizli anlaşmalar yapıp milletvekillerinin yarısını İsrail dostluk grubuna üye edip sonrada Gazze katliamını kınamak gibi,
    Tıpkı şarap kadehinde su içmek gibi…

    4- Bizim ilericiliğimiz akla ve bilime dayanır.
    5- Bizim özgürlük anlayışımız bu kadar basite indirgenemez. Bu ziyniyetin özgürlükten anladığı şey başını örtmektir. Bir şehyin bir şahın peşine takılmaktır. Bu anlayışla hareket edersek türban takan herkes özgür sayılır halbuki bizim bahsetiğimiz özgürlük bu basit bezden bin kez daha değerlidir.

  2. “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine..” demiş Nazım Hikmet…
    Şimdilik hayal etmekle yetineceğiz demek ki…
    Şunu da hatırlamak da fayda var tabi;herkes öldüğünde basit bir bez parçasına ihtiyaç duyar,tabi yakılmayı falan vasiyet etmediyse:)

  3. paraların arka yüzlerinde ki şahısların çok saçma olduğunu söylemek istiyorum.eğer illa ki birilerini koyacaklarsa faili meçhul yazarların gazetecilerin şairlerin siyasetçilerin resimlerini koysunlar unutulmaması gereken insanlar varsa onlardır mesela hrant dink ile başlayabiliriz ne dersiniz?…

  4. bir şiiri olsa güzel olurdu.pranın arkasına konması da bence iyi bir fikir..en iyisi bu bence……*

  5. Neden Fatma Aliye Hanım’ı yaşadığı döneme göre değerlendiremiyoruz acaba? O dönem göz önüne alınmalı ve bence yaşadığı döneme göre de oldukça modern biri. İlk romancı ya da değil sonuçta edebiyatımız için bir şeyler yapmış neden bunlara hiç bakılmıyor ve bir yazarın unutulup gitmesine meydan veriliyor? İyiki paranın üzerine konulmuş en azından unutulan bir yazar yeniden diriltildi.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz