Ahmet Nesin: “Hıncal Uluç tipi gazetecilik; önüne gelene sataş, mutlaka yandaş bulursun”

Hınçal Uluç’un Söyleşileri ve Sorunları

Sanırım Sabah Gazetesi’nin ilk yıllarıydı yada Erkekçe Dergisi’ndeydi, Hıncal Uluç’la yapılan bir söyleşisini okumuştum. Tam kelime kelime anımsamasam da çok yönlü kişiliğini şöyle anlatıyordu Uluç: “Diyelim ki bir sevgilim var ve operayı, baleyi sevmiyor, bir de operayı, baleyi seven arkadaşım olmalı. Başka biyere gitmek istiyorsun, o da onu sevmiyor, o zaman onu seven biri daha olmalı yaşantında…
Bu yazdığım abartma değil, kimileyin konu eşlerin yada sevgililerin uyumu tartışmasına geldiğinde hep Hıncal Uluç’un bu örneğini veririm. Savunduğumdan değil, Türkiye gibi ülkelerde insanların medeniyetle dejenerasyonu nasıl karıştırdıklarını anlatmak için veririm bu örneği. Esasında Uluç’un verdiği bu örnek İslam’daki çok eşliliğin kendisine göre modern halidir.

Hıncal Uluç tipi gazetecilik esasında en kolay gazetecilik, önüne gelene sataş, mutlaka yandaş bulursun, yeter ki yazdığın yada sataştığın kişiler senin grubundan olmasın. O gruptan birisine de sataşırsan vay haline, Uluç’tan atışlar gelmeye başlar. Hıncal tipi gazeteciler yada onu taklit edenler yok mu, var ama fazla başarılı olamıyorlar. Tek başarılı olan bana göre Engin Ardıç’dır. Engin Ardıç’ın da yazı türü böyledir, sadece daha argo ve o hemen hemen hiç kimseyi sevmez, ilk kez Defne Joy Foster’ın ölümünden sonra kötü bişey yazmadı, yoksa en büyük özelliği ölenin arkasından giydirmektir Arınç’ın taktiği!..

Yazının başında yazdığım Hıncal Uluç söyleşisini bulamadım internetten ama geçtiğimiz yıl Ayşe Arman’la yaptığı söyleşiyi tekrar okudum. O söyleşiyi internetten okursanız Hıncal Uluç’un neden Defne Joy Foster için böyle yazdığını daha iyi anlarsınız.

Uluç gençliğinde eve götürdüğü kızlara içki içirmediğini anlatıyor, gerekçesi de içki içirip de yattı demesinler diye. Kendi deyimiyle iş bittikten sonra içki veriyormuş. Ama esas sorun başka, Arman’ın çok cesur bir sorusu var. Uluç da bunu dürüstçe yanıtladığı için alıyorum buraya, çünkü Uluç’un iğrenç yazısının nedeni bu bence:

Ayşe Arman: Eski eşiniz Holly de başka birine gitti değil mi?

Hıncal Uluç:  Evet. Tam iki sene dönüşünü bekledim. Sonra bir gün “Delete” ettim beynimden, bitti gitti Holly. 10 sene sonra döndü. Onun tekrar Türkiye’de ev ve iş bulmasına yardımcı oldum. İki sene yaşadı buralarda, hani bir ihtimal Hıncal ister de yeniden bir araya geliriz diye. Ama artık benim için bitmişti.

Foster’ın ölümünden sonra herkes Kerem Altan’ın neden ambulansa telefon etmediğini sorguluyor. Oysa evine 1-2 dakikalık mesafede olan kliniklere gitmekle olayı çabuklaştırmak istemiş Kerem Altan. Kerem Altan’ın esas hatasını örtüyor bu olay. O da aynı Ulç’un yazdığı gibi Kerem Altan’ı “Kereta” konumuna sokuyor.

Ben hemen hemen herkesin atladığı 1-2 soruyu sormak istiyorum Kerem Altan’a. Kızcağız ölmüş, eve doktor ve polisler gelmiş. Doğal olarak da ifadeye almışlar Altan’ı. Polisin ilgilendiği ne, nasıl öldüğü, neden öldüğü yada daha doğrusu öldürülüp öldürülmediği. Sen Kerem Altan olarak öldürmediğinden eminsin ve ifade veriyorsun. Polisin çok mu umurunda Kerem daha o gece tanıştığınız. Vardiyelim ki böyle bir soru sordu yanıtlamak yada doğruyu söylemek zorunda mısın, eğer bu soruyu doğru yanıtlamazsan seni içeri mi tıkacaklar? Hadi diyelim bunu şaşkınlıkla söyledin Kerem Altan, bir kere de değil iki kere duygusal olarak yaklaştığınız ama ilişkiye girmediğinizi anlatmanın ne alemi vardı?

Bu söylediklerin seni dayanılmaz bir erkek mi yaptı, yeni tanıdığı birini evine götüren ve hemen şıpıdın duygusal ilişkiye sokan cazibesi 1500 biri mi oldun? Bu nasıl bir kendini beğenmişlik ve kendini bilmezliktir. Bunları söylemeseydin boyun yada başka biyerlerin mi küçülürdü? Umarım bu saçma, kendini bir bok sanan ifadenin acısını hep duyarsın Kerem Altan…

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz