“İki Tutam Saç – Dersimin Kayıp Kızları” Filmi 26 Kasımda Sinemalarda

2 Mart 2010 da Cemal Reşit Rey Gösteri Merkezinde İstanbul Galası, 5 Haziran da Almanya Köln kentinde Avrupa Galası, 19 Haziran da Tuncelide Dersim Galası yapılan Belgesel Film 26 Kasımda sinemalarda gösterime giriyor.
1937-38 Dersim harekâtıyla birlikte ailelerinden alınarak rütbeli askerlere verilen kızlar, yıllar sonra bu belgesel film aracılığıyla aileleriyle buluşuyor.
1937-38 Dersim harekâtıyla birlikte ailelerinden alınarak rütbeli askerlere verilen kızlar, yıllar sonra bir belgesel film aracılığıyla aileleriyle buluşuyor. Nezahat ve Kazım Gündoğan’ın üç yıl boyunca yürüttüğü çalışmalar sonucunda bugün 80’li yaşlarını süren Huriye ve Fatma Hanım’ların askerler tarafından alınışları,  travmaları, suskunlukları ve ailelerine kavuşma sürecini anlatan belgeselde, halen köklerini arayan başka kızlar ve kızlarını arayan başka ailelerin duyguları da perdeye yansıyor…
Filmde, evlatlık verilen kızlarla yapılan röportajların yanı sıra, şimdiye kadar gün yüzüne çıkmayan  pek çok belge ve fotoğraf da yer alıyor. Müziklerini Mikail Aslan’ın yaptığı, metinlerini Sema Kaygusuz’un yazdığı  belgesel filmde  Şevval Sam’ da kendi bestesini seslendiriyor…

Filmde evlatlık verilen kızlarla yapılan röportajların yanı sıra, şimdiye kadar gün yüzüne çıkmayan pek çok gerçek, belge ve fotoğraf da yer alıyor. Müziğini Mikail Aslan’ın yaptığı, metnini Sema Kaygusuz’un yazdığı belgeselde seslendirmeyi oyuncu Jülide Kural yaparken, Şevval Sam da kendi bestesi olan “Yol Türküsü” ile yüreklere bıraktığı ince sızı ile yer alıyor.

Dersim’in Kayıp Kızları – Fragman
İstanbul Film Festivali, Ankara Uçan Süpürge Film Festivali, Antalya Altın Portakal Film Festivali, İstanbul 1001 Belgesel Film Festivallerinde gösterilen film 26 Kasımda izleyiciyle buluşuyor.

Sırrı Süreyya Önder: Terbiye ve edepten ne anladıklarını ben size anlatamam

“Bu çalışmayı henüz kaba kurgu aşamasındayken izleme şansı bulanlardan birisiyim. Yaşamım boyunca tanıklık ettiğim hiç bir olay beni bu kadar ağlatmamıştı. Günlerce aklımdan ve yüreğimden çıkıp gitmedi. Ne kadar çok acı ve günah biriktirmişiz diye düşündüm.
Huriye’nin besleme olarak köleleştirildiği, türlü eza, cefaya uğratıldığı yılları tanımlarken söylediği bir söz kulaklarımda çınladı durdu: “Taş olsaydım erirdim, toprak oldum dayandım!” diyordu Huriye…
Bir milletin tarihini özetlerken anahtar sözcüğün “dayanmak” olması ve her vesile ile tekrarlanması, bu meseleye empati kanalları oluşturamayan yürekler için emsalsiz bir açıklayıcılık içeriyor.
Bu harekât, resmi tarihte “tedip ve tenkil” yani günümüz türkçesiyle terbiye etmek ve herkese örnek olacak bir ceza vermek şeklinde yer alır.  Terbiye ve edepten ne anladıklarını ben size anlatamam, terbiyem elvermez. Bunu ancak Huriye ve Fatma Teyze’leri izlerken, yüreğinizi sıkan mengene hissiyle anlayabilirsiniz.
Bu belgeseli mutlaka izleyin. İnsanlık onurunun kıymetini bir kez daha hatırlayacaksınız.
Bu haftanın çalısını, bu büyük trajediye sebep olanların tümünün şahsında, bu zulmü meclis kürsüsünden büyük bir pişkinlikle savunan Onur Öymen’e armağan ediyorum.
Çırpısını, ceddini savunmak için önce küçük bir hareket çekip sonra da korkudan dili büzüşen Kemal Kılıçdaroğlu’na armağan ediyorum. Nereye isterlerse oraya diksinler.
Gülünü Nezahat ve Kazım Gündoğan başta olmak üzere, bu çalışmayı kamuoyuna ilk duyuran gazeteci Sevilay Yükselir ve emeklerini esirgemeyen Elif Ergezen, Sema Kaygusuz, Mikail Aslan ve Şevval Sam’ın da içinde bulunduğu bütün emeği geçenlere  armağan etmek istiyorum.
Tabii ki bütün yetimleri ve “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana ders oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun” diyen dedeleri Seyit Rıza’yı da unutmadan…” (Birgün)


Yavuz Semerci: Cumhuriyet dönemi politikalarıyla hesaplaşmadan, bu sorun çözülebilir mi?

“Bizi kamyona doldurdular,
Tüfekli iki erin nezaretinde,
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular,
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar,
Tarih öncesinde köpekler havlıyordu”

1938 yılında Dersim’den ailesiyle sürgüne giden ünlü şair Cemal Süreya’ya ait bu dizeler, devekuşu politikalarıyla uyutulan milyonlara anlamlı gelmeyebilir.

Osmanlı döneminden bu yana Dersim’i (Tunceli ve çevresi) terbiye etmek, devlete biat ettirmek ve o bölgede yaşayan isyankar Kürtlere derslerini vermek isteyen anlayışın, Cumhuriyet dönemindeki uzantılarına gözünüzü kapatarak, Kürt meselesini çözmeye çalışanların aklından zoru olmalı.

Binlerce insanı dağ başında, vadilerde, dere kenarlarında kurşuna dizen, on binlerce Alevi-Kürt Ailesi’ni asimile etmek için Anadolu’nun her tarafına süren Cumhuriyet dönemi politikalarıyla hesaplaşmadan, bu sorun çözülebilir mi?

Ermenilerden özür dileyen Türk aydınlarının, devlet geleneğine dönüşmüş, etnik ve farklı inançlar üzerindeki baskı anlayışını deşifre etmeye yanaşmaması da bir başka talihsizliğimiz değil mi?”  (Gazeteport)

Yıldırım Türker: Bitmek tükenmek bilmeyen bir yetimlik var

Belgeselde hayat hikâyeleri anlatılan Huriye ve Fatma, amca torunları. Aynı köyde dünyaya gelmişler. Çocukluklarının ilk yılları birlikte geçmiş. 1938 harekâtıyla ailelerinden ve köklerinden koparılmışlar. Harekâtı yönetenler tarafından Huriye, Samsun’da, Fatma ise Malatya’da rütbeli askerlere ‘evlatlık’ verilmiş.
İkisinin de ilk anıları kafalarının kazınması. Önlerine dökülen saçlar. Huriye 10 yıl, Fatma ise 65 yıl sonra ailesine kavuşabilmiş.
Huriye, geçkin yaşına rağmen hâlâ öfkeyle yâd ediyor, evlatlık verildiği evin hanımını. Yanında çalışan adama, “Kürt kızını bizim bulaşıkların orda yedirme” diye bağıran.
Her ikisinin de anılarında uzun yalnızlıklar, bitmek tükenmek bilmeyen bir yetimlik var. İkisi de devşirildiklerinde kesilen saçlarıyla birlikte ayak ölçülerinin alınışını hatırlıyor. Kel kafalı Kürt kızları. Şu dünyanın kimsesiz kılıç artıkları.
Aşağılanmadan, yalnızlıktan ve hasretten içi kararan, hep ölümü düşünen Huriye, “Taş olsaydım erirdim, toprak oldum dayandım!” diyor.
Ama Samsun’a üç gün üç gece süren tren yolculuğunda kendisine su veren, iyi davranan askerleri de unutmamış.
Fatma ve Huriye gibi yüzlerce kız çocuğu, topraklarından, ana babalarından koparılıp ‘medenileştirilmiş’. Kel beslemeler olarak.
Kimileri kaybolan küçük kızlarını on yıllar sonra yüzlerindeki yaraları tarif ederek bulabilmiş. Kimileri hâlâ arıyor. (Radikal)
.
Güneri Cıvaoğlu: Dramatik ve travmatik yaşam öyküsü
.

1937-1938 yıllarında Dersim isyanı bastırılırken ailelerini yitirmiş ya da kaybolmuş küçük kızlar subay ailelerine evlat verilmiş.
Bunlardan ikisinin kameraya anlattıkları o dönemden görüntülerle yansıtılıyor.
Önce saçları kesildiği için mi bilmiyorum “İki Tutam Saç” başlığı ile açılıyor film…
O kız çocuklarından kimileri ailelerine kaçmış, kimileri de 60’lı yaşlarında nihayet aileleri tarafından bulunmuş.
Türkçe konuşama-maktan başlayarak üzüntü yüklü iki yaşam beyazperdede…
Biri “Kürt ve Alevi”, diğeri “Türk ve Sünni” olarak yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmış iki amca torunu Dersim’in Kayıp Kızları…
Dramatik ve travmatik yaşam öyküsü… (Milliyet)

Gösterim Tarihi: 26 Kasım | Dağıtım: Yapım13 Film Prodüksiyon | Yönetmen: Nezahat Gündoğan | Süre: 60 dk. | Detaylı Bilgi İçin: www.dersiminkayipkizlari.com | İrtibat: | Meral Balık: 0539 518 30 33 | Yapım13: 0212 232 60 63 / 0212 230 31 43

2 Yorumlar

  1. İnanın izlemeyen çok şey kaybeder, harika ötesi bir yapıt, yanlız izlerken yanınızda mendil bulundurun benden demesi …

  2. yaşananlar birer gercek olarak filme yansıtılmıstır güzel bir yapım emegi gecen herkese teşekür ederim evet izlemeyen çok şey kaybeder onca sene o saçı saklamak ne güzel bir duygu umarım geri kalanlarda aile lerine kavusurlar

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz