Ana Sayfa Felsefe Yeni Kapitalizmin Kültürü: Toplumsal Kapitalizm – Richard Sennett

Yeni Kapitalizmin Kültürü: Toplumsal Kapitalizm – Richard Sennett

Max Weber, toplumsal düzen sorununa askeri yapıya dayalı sivil [domestic] bir çözüm bulma olasılığını bir yandan analiz ederken, diğer yandan da bu olasılığa aynı anda hem korku hem de hayranlıkla yaklaştı. Bir analist olarak, Prusya modelinin kapitalizmi Marx’ın öngördüğünden farklı bir rotaya sokacağını fark etti; fakat şirket içinde yaşam tam olarak nasıl olacaktı? Nasıl ki iyi yönetilen bir ordu savaş alanındaki yenilgileri atlatacak şekilde tasarlanmışsa, iyi yönetilen bir işletme de piyasalardaki ani yükseliş ve düşüşleri atlatacak şekilde tasarlanmalıydı. Weber bu önermeyi destekleyen kanıtı Almanya sınırları dışında buldu: Birleşik Devletler’deki güçlü dikey tröstler ve tekeller piyasa rekabetini bastırıyor; bunların sahipleri, örneğin Andrew Carnegie ve John D. Rockefeller, sivil [domestic] generaller gibi davranıyordu.

Bu sistemin dehası bilhassa emir komuta zincirinin örgütlenişinde yatıyordu. Adam Smith’in zamanından beri yöneticiler işbölümün nasıl işlediği konusunda net bir fikre sahipti. Smith’in modeli, bir at arabasını ya da peyniri verimli bir şekilde üretmeyi hedefleyen karmaşık bir görevin nasıl parçalara ayrılacağını araştırıyordu. Verimliliğin ölçütü, kabaca, bir şeyden hızlı bir şekilde ne kadar üretilebileceğiydi; ama Smith tarzı üretim gerçek sınavını pazar yerinde verecekti: Bir işletme, insanların almak istediği bir sürü şeyi rakiplerinden daha hızlı üretebilir miydi? Ordular işbölümüyle işlese de, Weber, rekabet ve verimliliğin askeri yaşamda farklı bir karaktere büründüğünü fark etti.

Savaş alanında bazı askerler her şeyi kaybedecektir; ve bu askerler, öleceklerini bilseler de itaat etmeye istekli olmalıdır. Ordularda, askerler arasında, toplumsal sözleşme kesin olmak zorundadır. Bir ordunun dağılmadan bir arada kalabilmesi için her rütbenin görevleri açık ve kesin tarifli olmalıdır; kimin hayatta kalıp bu görevleri yerine getireceği, ordunun kaybetmek ya da kazanmak üzere olması hiçbir önem taşımaz. Weber’in sivil [domestic] yaşamda bürokratik “makam” analizini bu askeri zorunluluk şekillendirdi. Weber’in makam terimi, hademeden, en üst düzey bürokrata kadar herkesi kapsıyordu.

Orduda olduğu gibi, büyük sivil [domestic] bürokraside de, etkili iktidar piramit şeklindedir. Piramit “ussallaştırılmış”tır, yani her makamın, her bölümün tanımlı bir işlevi vardır. Emir komuta zincirinde yukarı çıktıkça denetimde olan insan sayısı azalırken, aşağı indikçe insanların sahip olduğu güç azalır ve örgütün içine alabileceği insan sayısı artar. Sadece ve sadece kendi işinizi yaparak işinizde iyi olursunuz. Liberal modelde, yani Smith modelinde, beklenenden fazlasını yaparak başarıya ulaşırsınız; askeri modelde, yani Weber modelinde, çizgiden çıkarsanız cezalandırılırsınız.
Weber modelinde zaman esastır: İşlevler sabittir, statiktir. Hangi makamda kim oturuyor olursa olsun, örgüt dağılmamalıdır. Fakat yapının toplumu köklü değişikliklere götüren hadiseleri atlatacak şekilde tasarlanması noktasında, Weber tarzı piramidin tarihsel bir tınısı vardır.

Bismarck’ın Alman işçilerle yapmayı amaçladığı toplumsal sözleşme Weber’i derinden etkilemişti; şansölye ve bakanları herkese toplumsal sistemde bir yer vaat ediyordu. Bu vaadi olanaklı kılan piramit şeklidir; Bu şekil, bir şirketin aşağı mevkilere hep daha fazla sayıda insan eklemesine izin verir, tıpkı bir ordunun hep daha fazla sayıda piyade erini içine alabilmesi gibi. Bir mecazla ifade edersek, bu tür yapılar, toplumsal içerme uğruna –günümüz İtalyan ve Hindistan bürokrasilerinde açıkça görüldüğü gibi– obezleşebilir. Bismarck’ın kurumları semirtmek için kurnazca bir nedeni vardı: Pasifleştirmek; herkese bir yer vererek çatışmayı önlemek. Dolayısıyla, semiren bürokrasinin siyasi ve toplumsal gerekçesi verimlilik değil, içerme idi.

Weber’in sivil [domestic] kurumların askerileştirilmesine kısmen hayranlık duyması sırf bu sebeptendi; yoksa devrim dostu olduğundan değil. Ve piramitte, belli bir ileri toplumsal adalet görmüştü: Her makam, kişinin içerilmek için sahip olması gereken yetenek ve becerileri, yerine getirmesi gereken yükümlülükleri tanımlar; bu açıdan bakıldığında bürokrasi şeffaftır. Fakat aynı zamanda Weber, bürokratik istikrar ve şeffaflığın gerektirdiği kişisel sonuçlarla ilgili olarak derin bir mutsuzluk içindeydi.

Weber’in en ünlü denemesi The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism’in [Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu]* sonunda bu mutsuzluk sayfalardan dışarı taşar. Böyle bir kurumda ömür boyu çalışan kimse bir “demir kafes”te8 yaşıyordur. Ya da başka bir benzetme kullanırsak, sabit işlevli bir örgütte yaşanan zaman, kendi tasarlamadığınız bir evdeki merdivenleri el yordamıyla çıkmaya ya da inmeye benzer; bir başkasının sizin hayatınız için yaptığı bir tasarımı yaşıyorsunuzdur. Protestan Ahlâkı’nda Weber insanın bunu neden yaptığını sarahatle açıkça ortaya koyar: Bürokrasiler, doyumu erteleme disiplinini öğretir. O anki etkinliklerinizin sizin için önemli olup olmadığının muhakemesini yapmak yerine, emirlere şimdi itaat etmenin gelecekte getireceği ödülü düşünmeyi öğrenirsiniz. Ve işte tam bu noktada, askeri piramit ile sivil [domestic] piramit arasında bir uçurum açılır.

Askerlik, anında doyum sunar; ülkene hizmet ediyorsundur ve silah arkadaşlarınla dayanışma içindesindir. Sivil [domestic] bürokrasilerde ise, Weber’e göre, vaat edilen doyumlar ve tatminler çoğu zaman asla gelmez. Weber bu hüsrana öznel bir dönemeç ekler; erteleme disiplinini öğrenmiş olan biri, o noktanın gelmesine çoğu zaman kendisi izin veremez. Çoğu amaçlı birey bu sapkın duyguyu taşır. Elindekinin yeterince iyi olmadığını düşünür ve şimdiki zamanın tadını çıkarmaktan acizdir; tatmini ertelemek bir yaşam biçimi haline gelir. Weber’in feraseti, öznel itkiye kurumsal bir bağlam vermekti. Bürokrasinin basamaklarını tırmanmak bir yaşam biçimine dönüşebilir. Şayet demir kafes bir hapishaneyse, psikolojik bir yuva haline de gelebilir.

Weber’in piramidi, XX. yüzyılda büyük şirketlere hakim olarak, yapısal bir gerçeklik haline geldi ama Weber’in dediği gibi psikolojik olarak değil. General Motors’un Willow Run otomobil fabrikası gibi dev imalat fabrikaları piramitlere dönüştü, bütün imalat süreci küçük bir kasaba büyüklüğündeki tek bir bina içinde toplandı: Adeta, bir kapıdan hammaddeler girerken, diğer uçtaki başka bir kapıdan çalışır halde bir otomobil çıkıyordu. Piramit birleşmiş, merkezileşmiş, yoğunlaşmıştı. Bu tür büyük fabrikalarda ve bunların devlet dairesi benzerlerinde işbölümü başlangıçta Adam Smith’in belirlediği koşullara göre yapılmaya çalışılıyordu; Frederick Taylor ve diğer verimlilik uzmanları bir çalışanın emeğinin her hareketini ve her anını en ince ayrıntısına kadar yönetmeyi amaçlıyordu. İnsanları mekanikleştirme yönündeki bu çabalar Weber’in alanına uyarlandı; işverenlerde, sendikalarda, verimliliği feda etmek anlamına gelse bile, bu kurumsal canavarlara istikrar ve düzen kazandırmayı amaçlıyordu.

Refah devleti de bir bürokratik piramit biçimi aldı. Sosyal-demokrasi, emekli aylığı ve eğitim gibi refah hizmetlerini ilkede evrensel haklar olarak görüyordu; uygulamada ise İskandinav ve Britanya refah sistemleri bile, gereksinimlerini gidermeye çalışan müşterilerini, bürokratlar gibi düşünmeye mecbur etti. Bürokratik kurallar en başta ve en çok bürokrasiye hizmet etti; yaşlılar, öğrenciler, işsizler ve hastalar farklı farklı yaşam öyküleri olan bireylerden çok, Weberci anlamda devlet memurları gibi davranmaya zorlandı. Sistem sağlık hizmetinin etkili bir şekilde verilmesine odaklanmak yerine, kurumsal kendini sürdürme ve istikrara her zamankinden fazla kilitlendi.

XX. yüzyılın ilk yarısının savaşa adanmış olması sosyologları bir bakıma şaşırtamaz, çünkü sivil toplum için kullanılan model, orduların örgütleniş şeklinin ta kendisiydi. Yine de, bunun kör, kölevari, itaatkâr bir işçiler ya da refah müşterileri kitlesi yarattığını düşünüyorsak da, “toplumun askerileşmesi” yanlış imalar taşıyordu. Askeri yaşamı gerçekten deneyimlemiş olsaydı bunun sebebini Weber de anlardı.

Bir orduda emirler emir komuta zincirinden aşağı doğru iletildikçe modüle olur: Generalin buyurduğu şey, askeri kadro tarafından, komutun saha koşullarına uyarlanması vasıtasıyla, uygulamaya tercüme edilmeye başlanır; çavuşlar, onbaşılar ve rütbesiz erler kendi sıraları geldiğinde komuttan belli bir zeminde bir anlam çıkarmaya çalışırlar. Hepsi emre itaat eder ama eşit ölçüde emri tercüme de eder. Bir emrin eyleme tercüme edilmesinde anahtar kelime “tercüme”dir. Ordu ne kadar büyükse o kadar çok tercüme gerekir.
Aynı dolayım sivil [domestic] piramidin de önemli bir niteliğidir ve Taylor gibi verimlilik havarilerinin başarısız olmasının nedenlerinden biridir. Taylor’ın zaman-ve-hareket etütleri ortaya feldmareşalin, nelerin olması gerektiği ve nasıl yapılacakları konusundaki yazılı emri gibi bir şey çıkarmıştı. İş uygulamaya geldiğinde bu buyrukların her biri kurumsal yapı içinde aşağı doğru iletilirken yorumlanmış ve müzakere edilmişti. Taylor, çocuksu bir masumiyetle, bu –son derece açık, son derece “bilimsel”– buyrukların danışmanlık yaptığı şirketler tarafından bulandırılıp karıştırıldığından yakındı. Oysa onu başarısızlığa uğratan, gerçeklikti.
Karakter Aşınması için saha çalışması yaparken, Weber’in sivil [domestic] demir kafesle ilgili olarak tanımladığı psikolojiye uymayan pek çok insanla karşılaşmış olmamın nedenlerinden biri, herhangi bir bürokratik piramidin ayrılmaz parçası olan yorumsal modülasyondur. Örneğin, IBM’in 1993’den önce paternalist bir ordu gibi çalışan işçileri, şirketin kendini sürdüren yapısı içinde şüphesiz kendini kafese tıkılmış hissediyordu. Ama bu sınırlar içinde, yapmaları söylenen somut şeyleri müzakere ediyor ve bir departmandan diğerine hareket etmenin bireyler olarak kendileri için ne anlama geldiğini yorumluyorlardı.9 Toplumsal analiz yapan kişi tehlikeyi göze alarak bu küçük tercümeleri bir tarafa bırakır. Bu tercümeleri yapmak şirketlerdeki insanlara bir eylemlilik duygusu veriyordu; kurumun çalışanın mevkisini yükseltme ve indirme anlatısı, çalışanın yaşam öyküsü haline geliyordu. Ordularda olduğu gibi, şirketlerde de, bir kurumda çalışmaktan duyulan mutsuzluk, o kuruma duyulan güçlü bağlılıkla aynı anda var olabilir; kendi alanı içinde şeylerden anlam çıkarmasına imkân verilen kişi, genel olarak mutsuz da olsa, şirkete bağlanır.

Saygı için yaptığım saha çalışmasında, refah devletinin piramit şeklindeki bürokrasileri içinde çalışan kamu hizmeti görevlileri arasında bu memnuniyetsizlik ve bağlılık bileşiminin daha da güçlü olduğunu gördüm. Chicago ve Londra’da şehrin en eski ve yoksul mahallelerindeki, çok az ödenek alan, katı kuralları olan okullarda çalışan öğretmenlerle konuştum; New York’un çok kötü durumdaki devlet hastanelerinde çalışan hemşirelerle görüşmeler yaptım. Pek çoğu daha iyi işler bulup ayrılabilirdi ama bunu yapmamıştı. Faydalı bir şeyler yapmaktan bahsediyorlardı.10 Bu insanları çalıştıkları kurumlara daha kişisel düzeyde bağlayan şey, yine, kurumlarında kişisel mevcudiyetlerini tesis eden o küçük müzakere ve dolayım basamaklarıydı. New York’ta bir hemşirenin bana söylediğine göre, geçici hemşirelik yapıp daha çok kazanç elde etmektense, imkânları kıt bir devlet hastanesinde kalmasının nedeni buydu. Hemşirelik her iki halde de yararlı bir işti; fakat hastanede çalışarak “bir fark yaratıyordu”.

Bismarck’ın toplumsal kapitalizm için tasarladığı ve Weber’in son derece parlak bir şekilde analiz ettiği yapıyla ilgili olarak birinci elden bir sonuç çıkarmam gerekseydi, en büyük mirasının örgütlenmiş zaman hediyesi olduğunu söylerdim. Tüm toplumsal ilişkilerin gelişmesi zaman alır; bireyin başkaları için önemli olduğu bir yaşam anlatısı, ömür boyu yaşayacak bir kurum gerektirir. Amaçlı bireyler bu tür örgütlerde en iyi konumu kapmak için yarışarak yaşamlarını boşa harcayabilir. Ama çoğu birey hırs canavarını nasıl uysallaştıracağını öğrenir; nihayetinde yaşama nedenimiz bundan daha fazlasıdır. Demir kafesler başka insanlarla birlikte yaşama zamanımızı bir çerçeveye oturttu. Dahası, bürokratik yapılar, iktidarı yorumlama, ondan makul bir anlam çıkarma fırsatı sağlarlar; böylelikle bireye bir eylemlilik duygusu verebilirler. Amerikan refah devletinin kurumları gibi işlevselliğini yitirmiş kurumlarda bile, kamuda çalışanlar bir fark yaratabilecekleri inancıyla oldukları yerde kalacak. Bu bir yanılsama mı? Belki. Ama bu yanılsama olmadan hiçbir birey ilerleyemez.
Askeri kökenleri göz önüne alındığında, demir kafes imgesi, karmaşadan sağ çıkmak için inşa edilmiş bir bürokrasi akla getirir. Bürokrasiyi istikrar ve dayanışmayla eşit sayarız. İşte size hakiki bir yanılsama. Toplumsal kapitalizm kırılgan çıktı. Bürokratik yapısı, bizim kuşağımızda, ne Bismarck’ın ne Weber’in öngörebileceği darbeler aldı.

Richard Sennett
Yeni Kapitalizmin Kültürü 

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version