Ana Sayfa Genel Kültür TEVRAT TARİHLEMELERİYLE TEKTANRICILIĞIN İBRAHİM’E İNTİKALİ – DR. HİKMET KIVILCIMLI

TEVRAT TARİHLEMELERİYLE TEKTANRICILIĞIN İBRAHİM’E İNTİKALİ – DR. HİKMET KIVILCIMLI

Muhammed gibi İbrahim de, acaba tektanrı dini hazırca bulmuş olmasın?
Tektanrıcılğın aydınlanmaya başlayan tarihi İbrahim ile başladığına; İbrahim’den öncelere uzanan bir tektanrı tarihi (mitolojik – masalı karanlıklar dışında) bulunmadığına göre bu olanaksız görünüyor.

Bir kez Tektanrı keşfedilmiş bulununca, ister istemez tektanrının ezelden beri var olduğu fikri gelişecekti. Bu yüzden kutsal kitapları: Tevrat ve Kur’an’ın anlattığı tektanrı tarihi mitoljk karanlıklardan kurtulamaz. Yine de o belgeler içinde yorum geliştirmekten yılmamalıyız.
Elimizdeki bu konudaki tek belge Tevrat’tır. Ve bununla ilgili Sümer belgeleri – antik Tarih belgeleriyle karşılaştırılmasıdır. Mitolojiler de bunları destekler.
Tevrat, Semit geleneklerini Sümer veya ana Irak-Medeniyeti gelenekleriyle harmanlayarak kendi geleneklerine geçirerek işler. Ama tanrıyı yeryüzünü ve insanı yaratan ezelden beri varolan tek tanrı olarak kabul ettiği için tek tanıya inancın ne zaman başladığı karanlıktan kurtulamaz.

Adem ile Havva, Sümer’deki yaratılış efsanesinden veya masalından (mitolojik) alınarak Semit geleneğine geçmiş olduğu için onlara ilk Semit Aşağı ve Orta Barbar ataları olarak bakabiliriz ki iğfal silindirinden de anlaşıldığı kadarıyla bu ilk Semit ataları henüz tektanırıcı değil tersine totemci geleneklere sahiptirler. İğfal silindirindeki Adem boğa başlıdır ve arkasında bereket sembolü veya totem yılan onları kandırmak üzere dikilmiştir. Biliniyor, Semitlerin bir kolu sayılan Kenanlılarda da tanrılar binlerce yıl sonra bile, boğa ile içli dışlıdırlar; tanrıçalarının boyunlarında da tarım bereketini sembolleştiren totem yılan vardır. Erkek ve kadın Totemizmi aşarak tanrılığa ulaşmış olsalar da yine totemizmden ata geleneklerinden kopuşamayarak eski totemlerini boğa veya yılan ile sentezleşirler.
Bu yüzden Adem ile Havva ilk Semit atalar olarak tektanrıcı olamazlardı. Ama Tevrat ve gelenekler Adem ile Havva’yı tektanrıyla konuşur hatta tanrının peygamberi olarak gösterirler. Bu bir kez tektanrıya inandıktan sonra geleneklerin tektanrıya göre anlatılışından ileri gelir.

Ama yine de gelenekler ve Tevrat yalan söylemez, dikkatle veya konunun yönüyle uyarılmış olarak bakılır ve yorumlar, tarihin gidiş konumuna göre ayıklanabilirse tektanrı uyanışı üzerine bir fikir edinilebilir.

Çünkü Tektanrı ana fikri ne geleneklerde ne kutsal kitaplarda ve de tarihi gidiş içinde birdenbire olmuş gösterilemiyor. Sadece İbrahim ile birlikte tarihsel – aydınlık kazanıyor; veya mitolojik sembollerden, masal karanlığından kurtuluyor. Ki İbrahim’i bile kısmen Kurban – Hacer – İsmail – Kabe olaylarında Mitolojik kalıyor.

*

Adem ile Havva: Semit atalarının tarihe girişleri ne zamana rastlayabilir? İgfal Silindiri İ.Ö. 3000 yılına tarihlendiğine göre, demek bundan en fazla birkaç yüzyıl önceleri Semitler Irak Medeniyet (bereket sembolü Yılan) kandırmasıyla medenileştiklerini silindire kazıyıp ölümsüzleştirebilsinler.
O tarihlerde kuzeyde Akadar: Semitler, güneydeki Sümer medeniyetinden tohum olarak kentleşmeye başlamışlardır. Henüz aşağı barbar gelenekli göçebelerdir. Çok az da kentleşmiştir…
Zaten bunu hemen Tevratta Adem – Havva çocuklarında da görürüz:
Tekvin Bap 4:
“Ve Habil koyun çobanı oldu, fakat Kain çifçi oldu.”
Çiftçilik: ziraat Kent’in yukarı barbarın, çobanlık Orta barbarın işidir. Semitler Habil gibi göçebedirler çoğunlukla; kentler (kaingiller) azlıktır henüz. Bu yüzden tanrı göçerlerin takdimesini kabul eder, Kabil’in takdimesine bakmaz bile:
“Ve Rabbi Habil’e ve onun takdimesine baktı, fakat kabini’e ve O’nun takdimesine bakmadı.”
Ve Kain (Kentler) medeniyete geçer, göçebeliği kullanır ama onlar sırtını döner: Kain Habil’i öldürür. Göçebe barbar semitlerin yazısı yoktur, tarihi de olmaz. Kain’in tarihi olur. Çünkü o medeniyete geçmiştir. Ve Semitler kain’den çoğalmış bilinir. Yeniden göçebe ve kent aşamaları canlanır…

Burada yine tarihi belgelerle çakışan ilginç bir aşamaya daha geliriz.
Hanok, Kain’in birinci oğludur hem Kent’tir hem de o kentin kıral tanrısıdır. Hanok’un oğlu İrad ve Mehuyael olur… Ve böylece gelişen kuşaklardan sonra Semitlerin demiri işlediğini hatta demir ustası olduklarını buluruz. Tekvin bölümü Bap 4’te. Demir Ustası olmak için demiri keşfetmek temeline sahip bulunmak akla yakındır. Ve tarihi belgeler demirin Semitlerce keşfedildiğini gösterir. Demek Tevrat yalan söylemez:
Ve Tesilla, kendisi de Tubal – Kuin’i doğurdu.; tunç ve demir, bütün keskin aletleri döven bu idi…”
Demir’in keşfi İ. Öncesi: 2800-2700 lerdir.
“Akad Sümer imparatorluğu” kurulacaktır.
Tevrat bunu da kendi mitolojik diliyle bildirir:
“Ve Lamek (demircinin babası) karılarına dedi: Ey Ada ve Tsila, sesimi dinleyin: Çünkü beni yaraladığı için bir adamı, Ve beni berelediği için bir genci öldürdüm; Eğer Kain’in yedi kere öcü alınacaksa, Lamek’in de yetmiş yedi kere öcü alınacaktır”
Lamek’i ve karılarını Semit kabilelerinin ata tanrıları olarak, Konfederasyon başkanı olarak düşününüz; ve demirden savaş silahlarında üstün komün gücünü, Sümer medeniyetince Kain’den beri mezar kazıcı olarak yetiştirildiğini ve en ufak bir kopuşmada Sümerler’e çullanmak üzere ata geleneği olan Kain atalarının 7 kez öcü alınması öğüdünün nasıl 77 kez artışını anlayabilirsiniz? Semitler Adem’den beri Sümer ile içli dışlıdırlar; paralı askerlik – ticaret – maden – kereste alış verişi ve tarihsel devrimler..
Demek Akad – Sümer İmparatorluğu’na kadar Semitler’de tektanrıcılığı aramak ve bulmak olası değildir. Ki bu İ.Ö 2400’lere kadar götürülebilir.
Zaten bu tarihlere kadar medeniyet lokal aşamadadır. Evrenselliğin kıtalararası başlangıcı 5000 yıl sonralara denk düşer. Ve Sümer’de çok tanrılar henüz gökselleşmişlerdir. Yani çok tanrıcılık henüz tazedir ve yeni bir gökselleşme aşamasıyla zirveleşmiştir. Ancak Akad devriyle bu aşama kanıksanacaktır.
Görülüyor Tevrat ‘ın tarihlemeleri bile bu hesapla o kadar abartılı değildir; sadece gerçeklere indirmesini bilelim. Devam edelim:
“Adem’in yaşadığı bütün günler 930 yıl oldu; ve öldü”
Adem ‘den Lammak’e kadar geçen süre ise sadece 130 yıldır:
“Ve Adem 130 yaşında, “Şit’in babası oldu.”
Demek Adem’i Semitler’in sümerler ile ilişki başlangıcı sayarsak; Semit kentleşmeleri ve demirin girişimleri bu süre içinde oluşmuştur. Ki iğfal silindiri tarihlemesine Demir’in Keşfi tarihsel parelleşir: Klasik tarihleme İ.Ö 3000 ile İ.Ö 2768’dir. Ama demir’in Tarihe geçişi ile keşfedilişi arasında da en az 200 yıllık zaman farkı olabilir. Çünkü demir, Sümer yıkılınca tarih’e geçer. Ama ondan önce demirin yazısız tarihi vardır. Yani Lamek’in 77 kez öc alma çığlıkları zamanı İ. Önce 3200’lere denk düşer. Ki bu da Tevrat tarihiyle parelellik gösterir. Adem, Havva’nın medeniyet’e karışışı da bu tarihlerde olmuştur. Sonra Sümer iğfal silindiri kazınmış olabilir. Bunun anlaşılabilmesi için l000 yıl boyunca Slav – Bulgar barbarlaşmalarını kullanarak yaşamayı başarmış bulunan Bizans: Doğu Roma İmparatorluğu akla getirilsin yeter. Sümer medeniyeti de en az 2000 yıl aynı adla nasıl yaşayabilir? Ki Tufan adını almış tarihsel devrimlerin çok öncelerden başladığı unutulmasın.
Özetle bu tarihe kadar, ne mitoljik ne de gerçeklerin az çok ispat bularak aydınlığa çıktığı klasik tarihlere göre tektanrı inanışına rastlamıyoruz. Zaten kutsallaşma prosesi açısından da böyle bir aşamanın evrensellik aşmasından önce de görülmesi olanaksızdır.
Ama bundan sonresı yine ilginçtir: Tevrat’ın doğruluğu bir kez daha kendisini gösterir; Tevrat tektanrıcılık işaretlerini daha erken başlatır..
*
“Ve Adem karısını tekrar bildi; ve bir oğul doğurdu; ve Onun imini Şit koydu: Çünkü Allah Habil yerine bana başka bir zürriyet verdi; zira Onu Kain öldürdü, dedi.”
Burada Adem’in Semitler’in medeniyetle alışverişe girmiş Semit kabile konfederasyonlarının tanrısal şefi olduğu akla getirilsin. Konfederasyon, Semitler kadar hareketli ve çoğalmak zorunda kalmış bir toplumu barındırmak üzere boyuna 2 ye 4 e parçalanan kan teşkilatlarını bulduğu – fal ile büyü ile öngürdüğü – her yana gönderir. Ve bunlar kendi üretici güçlerine göre tarihsel görevlere girişirler. Şit de başka bir Fıratri veya Kan teşkilatının şefidir. Adem’in yaşının bu kadar 1000 yıla yakın oluşu, Semitler’in süreklliğinden ve ilk ata tanrısı Adem’i unutmayıp geleneklere geçirişlerindendir.
İlginçlik burada değildir. Tevrat tarihleriyle tektanrıcılığın doğuşunun olası tarihinin genel tarihin gidişine (gerçeklere) bir kez daha uymasında ve bize güvenilir bir belge oluşunu göstermesindedir.
Görelim:
“Ve Şit’in, bir oğlu doğdu; ve onun adını Enoş koydu. Rab’bin ismini o zaman çağırmaya başladılar.” (Tekvin Bap 4)
Bu “Rabb” bildiğimiz tektanrı Allah’tan başkası olmaz. Çünkü Sümerler İ.Önce 3000 lerde çoktan totem tanrıları kazınmışlar, medenileştirmişler ve tanrısallığı göklere çıkarıp çok tanrılaştırmışlar ve Semitler gibi çevre kabilelere bunları aşılamışlardır. Semitler bu tarihlerde Sümer ile iktidara dek ilişkiler içinde bulunuyorlardı. Çok tanrıcılığı elleriyle tutup tanımış ama gökseleşen çok tanrıları daha temiz barbar kalan semitler kendi süreklileşmiş konfederasyonlarıyla ve konfederasyon liderleriyle pararlelliştirip göksel bir tektanrıya indirgemiş olmalıydılar. Bu yine yapabilecekleri bir tarihsel devrim pratiğine uygun düşerdi.
Ama o tarihlerde tektanrı fikri Semitlerde İbrahim gibi (ki onda bile yavaşça temizlenmiştir) duru temiz: eski geleneklerden arınmış olarak bulunamazdı; yine çok tanrıcılığın – aşağı barbarlıktan kalma insan kurbanları devam ediyordu. Bu yüzden fazla tutunmadan ve iz yapmadan, henüz vakit de dolmadığı için yaygınlaşmadan Semitler içinde kalmış, belki de sönüp gitmiş olmalıdır. Çünkü Tevrat’ın Nuh’un babası Lamek’e iliştirdiği bu kadarcıktır:
“Rabb’in ismini o zaman çağırmaya başladılar.”
Tevrat’ın “o zaman” dediği üzerinde birazcık duralım:
“Şit 105 yaşında Enoş’un babası oldu”
“Ve Enoş 90 yaşında, Kenan’ın babası oldu”
Bu hesapla Enoş en genç zamanı İ.Öncesi yine 3000 yılları dolaylarına düşer. Ama Enoş’un gerçek yaşı: yani kabile geleneği yaşı çok daha fazladır:
“Kenanın babası olduktan sonra, Enoş 815 yıl yaşadı ve oğullar ve kızlar babası oldu; ve Enoş’un bütün günleri 905 yıl oldu ve öldü.”
Acaba Semitler “Rabb’in ismini” Enoş’un hangi çağında “çağırmaya başladılar”? Genç zamanında mı? Olgunluk veya Yaşlılık çağında mı?
Bunu kabaca şöyle kestirebiliriz. Tevrat, Enoş zamanı içine giren Hanok için de şöyle der:
“Hanok 300 yıl Allah ile yürüdü” ve gözden koyboldu; çünkü O’nu Allah aldı.”
Hanok’a kadar geçen 512 yıl Tevrat’ta birkaç satırla geçiyor ve tektanrıcılıktan söz edilmiyor; Hanok ile birlikte tektanrıcılık önem kazanıyor. Demek “Enoş zamanı”nın olgunluk devrini ve Hanok’u ölçü almak en doğrusu olur.
Buna göre tektanrı fikrinin belirişi az çok güçlü bir tarihsel devrimle olabileceğine göre tarihleme İ. Öncesi 2700 lere dek geriletilebilir. Bu Semitlerin Sümerleri yıktığı tarihlerdir. Hanok’u bir kan – teşkilatını veya kabileyi lideriyle birlikte “Allah’ın alması” da savaşlarda O’nun tümden yitirilmesidir. Ve bu da o dönemde ve Hanok zamanı Semitler’in Sümerler’e karşı tarihsel devrimci akınları boğazlaşmalarını sıklaştırdıklarını gösterir. Hanok da “300 yıl Allah ile birlikte yürüdü” güne göre tarihleme tamıtamına Sargon’un Akad imparatorluğunu kuruluşuna denk düşer. Sargon Semit şefidir.

Tevrat, tektanrı fikrindeki ilerlemelerin Nuh Tufanı ve Nuh zamanı olduğunu yine mitolojik sembolleriyle dile getirir: Allah Nuh ile konuşup ahitleşir.
Medeniyet artık Fırat – Dicle’nin güney parantezini doldurmakla kalmamış Kuzey’de Semit kentlerini ve medeniyete geçişlerini hızlandrıp arttırmıştır. Bu büyük bir tarihsel devrimin habercisidir. Tevrat yani Semit gelenekleri bunu yazısız zamandan kalma mitlolojik anlatışıyla şöyle belirtir:
“Ve Allah yeryüzünü gördü ve işte bozulmuştu; çünkü yeryüzünde bütün insanlık bozulmuştu.”
“İşte ben onları yeryüzü ile beraber onları yok edeceğim”
Nuh tufanı veya Evresel Tufan, İsa’dan önce 2328 adına bağlanmış akını İ.Ö 2750’ye kimileri 2400’e tarihliyor.
Tufan olup bittikten sonra Nuh (utnapiştim) tufanı Gılgamış’a anlatır. Bu en eski Babil yazması Hammurabi zamanında İ.Ö 1800 lerde Gılgamış Destanı’nda belirtilir.
Gerçi tufan, Sümerler’in ilk zamanlarında belki Sümerler’in gelişinde ilk büyük tarihsel devrim ile efsanelleşerek Sümer geleneklerıne geçmiş bir olayıdır: Nuh, tufanının Semitçesidir. Veya aynı geleneği Semitler Nuh adına benimsemişlerdir. Ama bu kuru anlamsız bir tufan masalı veya doğal afeti değildir. Sargon önderliğindeki büyük tarihsel devrimdir.

Buna göre Nuh zamanı İ.Ö 2500 ile 1800 lere denk düşer. Ki bu Akad devri zamanıdır. Akadlar’ın Hammurabi ile çökertilişinden sonra İbrahim zamanına geçilir.
Bu evrensellik çağının başlangıcı ve tektanrı fikirlerinin, Semitlerin İbrahim göçebelerinde tutunmaya başlaması yıllarıdır.
Görülüyor ki Tevrat anlatısı ile Tarihi olaylar ve Tektanrı’nın ortaya çıkışı baştan sona birbiriyleriyle uyum içindedirler.
Tevrat büyük tarihi olayları kendi mitolojik sembolleriyle anlatmıştır o kadar.
İlginçtir: Nuh, tufandan sonra tektanrı için İbrahim’in boyuna yaptığı Sunak yerlerini ilk kez kendisi yapar ve o sunak yerinde Allah’a insan değil yakılarak sunulan hayvanları takdim eder:
“Ve Nuh Rab’be bir Mezbah (sunak yeri) yaptı ve her temiz hayvandan ve her temiz kuştan aldı, ve mezbah üzerinde yakılan takdimeler arzetti. ” (Tekvin Bap 8)
Demek tektanrı gibi kurban geleneği de Semit geleneğinde bulunmaktadır.
İlginçlik sürüyor: Allah artık bir daha tufan yapmayacağına söz verir:
“Ve Rab (takdimelerden gelen) hoş kokuyu kokladı”
“Adamın (insanın) yüzünden artık toprağı tekrar lanetlemeyeceğim…” (Bap 8. Tekvin)
“Ve ahdimi sizinle sabit kılacağım; ve bütün beşer (insanlık) artık tufanın suları ile kesilmeyecektir ve yeryüzünü helak etmek için artık tufan olmayacaktır.” (Bap 9. Tekvin)
Çünkü artık Semitler’in büyük çoğunluğu medenileşmişler ve medeniyetler ağı barbarları – Semitleri kuşatacak kertede evrensel aşamaya geçişe doğru taşmıştır. Geri kalan Semit göçebeleriyse artık tarihsel devrim başaracak güçte değillerdir. Semitler gerçekliği sezmişler ve geleneklerine bu anlatıyla geçirmişlerdir.
Bu olaylara göre İbrahim Hammurabi zamanına denk düşer ki bu da Klasik Tarihin tarihlemelerine uygundur.
İslamiyet’in Kutsal Tarihi de bu gidişe uyar; tektanrıcılık gökten birden bire düşme bir yaratı değildir. Ve olamazdı da. Tevrat ve Sümer uzmanları Tarih öncesi (Komün) Bilimini ve Tarihin gidiş kanunlarını olmamış saydıkça içine düştükleri bu köksüzlükten ve şaşkınlıktan kurtulamayacaklardır.

Tarihe (medeniyete) değmeye başlayan her Semit barbar teşkilatı, İbrahim gibi, önce kendi komün geleneksel tanrılarıyla yola çıktığı, onları kesip atamadığı için medeniyetin çok tanrılarıyla da karşılaşınca bocalar. Çoğu medenileştikçe çok tanrıcılık içinde eriyip gider. Arada bir tarihsel görevle tektanrıcılık canlansa da Hanok ve Nuh ve İbrahim gibi tarihsel görevlerle öne çıkış dayatmadıkça tektanrı fikirleri kuru fikir olarak iş göremez, geleneklere yenilir.

İbrahim’in bunlardan farkı: içine girdiği evrensel çağın başlangıcında olmasına karşın bunu büyük bir tarihsel devrim geleneği sezisiyle hissetmiş ve inanılmaz bir azim kararlılık ve sabırla bunu sonuna dek savunup geliştirmiş bulunmasıdır.
Muhammed gibi tektanrı fikrini hazırca çevresinde gelişmiş olarak bulmaz. Ama bu fikir ki geleneklerinde bir yıldız gibi parlayıp sönmektedir. Yapması gereken O’nu yeni bir tarihsel görev dayatması ve ihtiyacıyla alıp çağına göre yeniden parlatması ve toplumuna uygulamasıdır. Bu azımsanacak bir şey değildir. İbrahim’in büyüklüğünden bir şey almaz.
Burada biz herhangi bir fikirde olduğundan daha fazla bir şekilde Tektanrı fikrinin birdenbire oluşamayacağı ve oluşmadığı; bir proseye tarihin temel olaylarıyla paralellik içinde bulunduğunu belirtmek istedik. Yoksa idealizme: fikir için fikir batağına batmış uzman üstatçılıklardan bir farkımız kalmazdı.
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğiz: Tarihsel Maddecilik kurucuları Marks-Engels ortaya çıkarken benzer şekilde aynı tarihlerde tarihsel maddeciliği birbirinden habersiz keşfetmiş bulunan başka insanların da bulunabileceğine hatta bulunduğuna değinirler. K. Marks sonradan farketmiştir. Kendileriyle hemen hemen aynı günlerde İngiliz iktisatçısı Jonees 1790 -1855 Marks gibi konuşuyor ve yazıyordu: 1852’de yayınlanan tex Book ta şöyle diyordu:
“Bir topluluk kendi üretici güçlerini değiştirdiği ölçüde, örf ve adetlerini de ister istemez değiştirir. Bir topluluğun çeşitli sınıfları; gelişimleri sırasında, öteki sınıflarla yeni bir takım münasebetlere girişmiş olduklarını, yeni durumlara girdiklerini, yeni sosyal ve moral riskleri de yeni sosyal ve moral refah şartlarıyla çevrelerindekilerini farkederler”
Bu 100 yıl önce söylenebilmiş gerçekten dahiyane bir görüştür. Ama Marks-Engels’in büyüklüklerinden hiçbir şey kaybettirmez. Çünkü bir şeyi hangi tarihsel görevle keşfetmiş ve ona göre işlemiş bulunmak önemlidir. Marks-Engels’in tarihsel görevleri ve işleyişleri, sınıfsız toplumu öngören yüzyılları kapsayacak çaptadır.

Yine aynı tarihlerde Marks-Engels ve Jones’ten de habersiz Morgan Tarihsel Maddecilik prensiplerini Komün toplumlarında keşfetmişti. Marks-Engels hemen ona kendi açılarından sahip çıktılar. Morgan Tarihsel Maddeciliğin vazgeçilmez ve içinde eritilmiş Tarihi öncesi Bilimi haline geldi…

İbrahim içinde aynı şey geçerlidir. Tektanrı fikri O’nun zamanında kalıcı bir ideoloji haline gelmek için Semitler geleneği içinde doğmuş ama henüz yanıp sönen bir yıldızcık durumundadır. Belki O’nu, Semit kollarından olan Kenanlılar içindeki Krallar bile kendilerince çok tanrı gelenekleriyle harmanlayıp yaşatmaya veya geliştirmeye alışıyorlardı. Tevrat’ta bunu çağrıştıran satırlara rastlanması bu yüzden şaşırtıcı gelmemelidir:
İbrahim Irak Medeniyeti ordularına karşı Kenan bölgesindeki kent kralları yararına vuruşlar yapıp geri dönünce bu krallar İbrahim’ i karşılarlar. İbrahim Sodom Kralı’nın parasını almazken Salem Kralınınkini alır. Çünkü o tektanrıcılıktan yana gibidir.

“Ve Salem kralı Melkisede ekmek ve şarap çıkardı. Ve Yüce Allah’ın kahini idi. Ve O ‘nu mübarek kılıp dedi: Göklerin ve yerin sahibi Yüce Allah tarafından Abram Mübarek olsun; ve senin düşmanlarını eline teslim eden Yüce Allah mübarek olsun. Ve herşeyden kendine (İbrahim’e) ondalık verdi.” (Bap 14. Tekvin)
Yine Güney Filistin’de deniz kıyısında bir kent (Gerar) Kralı olan Abi melek de tektanrıcılğa yatkındır veya bu fikre yabancı değildir:
“Fakat Allah Abi melek’e gece rüyasında gelip ona dedi: Aldığın kadın (İbrahim’in karısı saray) yüzünden işte sen bir ölüsün…”
“Ve şimdi adamın karısını geri ver; çünkü o bir peygamberdir” (Bap 20. Tekvin)
Semitler ve dört yol ağzı tekin bir toplum ve ortam değildir. Yeni evrensellik çağı, kendisini bu bezirganlıkta uzmanlaşmış ve binlerce yıllık gelenekleri feylozofça elden geçirip tefekkürle yoğurup yeni sentezlere uğratmaya vakti ve nakti olan Semit torunlarında ve buna en çok elverişli olan Filistin rasathanesinde alemet olarak gösterir; işaretlerini verir.
Ancak İbrahim hepsinden daha fazla ve büyük bir seziyle tarihsel görevlerinde tek tanrıcılık hisseder ve işler. Çünkü o daha komüncüldür; tarihe yeni yeni girerken daha berrak ve daha hayalci büyük düşünür. Bu yüzden tektanrıcılığı keşfi veya benimseyişi daha istikrarlı ve uzun vadeli, savunuşu daha önemli ve toplumuna uygulayışı daha kalıcı kesinlikle ve anlayışta olur. Ama bunu başarması, hayalden gerçeklikler içine oturtması, ömrünün sonuna doğru; Abram iken İbrahim oluşundan sonra olabilir.

Dr. Hikmet Kıvılcımlı
Kaynak: “Tarih Tezi” Işığında Allah – Peygamber 

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version