Ana Sayfa Edebiyat “MÜSLÜMAN TOLSTOY” İDDİASINA MALZEME YAPILAN MEKTUP

“MÜSLÜMAN TOLSTOY” İDDİASINA MALZEME YAPILAN MEKTUP

Tolstoy’un Müslüman olduğu iddiası 1909’da, bir Müslümanla evli olan ve oğulları Müslümanlığa geçmek için izin isteyince Tolstoy’a akıl danışan Yelena Yefi-movna Vekilova’nın gönderdiği mektuba verdiği cevaba ve iki anekdota* dayandırılıyor.
Türkiye’de söz konusu mektup Karakutu Yayınları tarafından yanlış çevrilerek ve sansürlenerek Tolstoy’un övdüğü şey, yerdiği  şeymiş gibi gösterilerek yayımlanmış ancak bununla beraber yazar; “Muhammedîliğin “kilise Hristiyanlığı”na göre karşılaştırılamayacak ölçüde üstün durduğuna hiç kuşkum yok” demiştir. 

Çeviri: Mazlum Beyhan

Tolstoy’un Cevabı: 

13-16 Mart 1909,

Yasnaya Polyana Yelena Yefimovna, Oğullarınızın, Tatar halkının aydınlanmasına katkıda bulunma arzularını onaylamamam mümkün değil. Bu iş için Muhammed dinine geçmelerinin ne denli gerekli olduğu üzerine ise herhangi bir değerlendirmede bulunmayacağım. Size genel olarak söyleyeceğim şey şudur: insanın hangi dini benimsediği konusunda hangi makam olursa olsun resmî bir açıklamada bulunmasını gereksiz sayarım. Bu nedenle de Ortodoksluğa yeğ tutarak Muhammed dinine geçmek istiyorlarsa, oğullarınızın bu konuda, yani bir dini bırakıp bir başka dine geçmeleri konusunda, kimseye herhangi bir açıklamada bulunmaları gerekmez. Bilmiyorum, belki de böyle bir zorunluluk vardır, ama ben bu konuda bir değerlendirmede bulunamam; bu nedenle de oğullarınız hükümet organlarına bir açıklamada bulunup bulunmamaya kendileri karar verecekler. Muhammed dininin Hristiyanlığa yeğlenmesi ve özellikle de oğullarınızın öne sürdükleri gerekçelerin soyluluğuna ilişkin olaraksa, bu (dinden dine) geçişi tüm kalbimle onayladığımı söyleyebilirim. Hristiyan ideallerini ve gerçek anlamıyla Hristiyan öğretisini her şeyden üstün tutan benim gibi birinin söylemesi çok tuhaf görünse de, harici biçim bakımından Muhammedîliğin kilise Hristiyanlığına göre karşılaştırılamayacak ölçüde üstün durduğuna hiç kuşkum yok. Bir insandan kilise Hristiyanlığı ve Muhammedîlik arasında bir tercihte bulunması istense, her aklı başında insanın, bir Tanrı ve onun yegane peygamberi şeklinde tek bir dogması olan Muhammedîliği; üçleme, günah çıkarma, Tanrı’nın annesi, ermişler, onların tasvirleri ve karmaşık tapınma ritüelleriyle anlaşılmaz, içinden çıkılmaz bir ilahiyatı olan kilise Hristiyanlığına yeğleyeceği konusunda hiç kuşku
yok.

Müslümanlığın, kilise Hristiyanlığına girmiş ve öğretinin özünü gölgelemiş pek çok batıl inançtan ari olmasını da bir yana bırakalım, bu dinin Hristiyanlıktan 600 yıl sonra ortaya çıkması –yalnızca bu neden bile– tercihin böyle olacağına hiç kuşku bırakmıyor.

Dünyada her şey gelişir, mükemmelleşir; tek tek her insan nasıl gelişip mükemmelleşiyorsa, tüm insanlık ve insanların hayatının temelini oluşturan din bilinci de öyle gelişip mükemmelleşir. Ve dinin mükemmelleşmesi demek, onun yalınlaşması, daha açık, anlaşılır olması ve kendisini örten, gizleyen her şeyden kurtulması demektir. Dinî hakikati, üzerini örten şeylerden özgürleştirip açığa çıkaranlar, en eski çağlardan bu yana, hepsi de büyük dinlere kuruculuk yapmış, büyük düşünürler olmuştur. Bildiğimiz bütün dinler içinde, böylesi yeni ve yüce bir din anlayışına ilk Hindistan’ın Veda kitaplarında, daha sonra Musa, Buda, Konfiçyüs, Lao -Tzu, ̇İsa ve Muhammed öğretilerinde rastlıyoruz. Dini o eski kaba çerçevesinden çıkarıp daha yalın, daha derin ve daha akla uygun bir çerçeveye oturtan bütün bu din uluları, yeni din kurucuları kuşkusuz yüce insanlardı, ama insandı tümü de, o bakımdan da hakikati, geçmişin bulandırmalarından arındırıp bütün açıklığı, derinliği ve tertemizliğiyle dile getiremediler. Bu insanların hiç yanılmamış olduklarını, söyledikleri her şeyin saf gerçeği dile getirdiğini kabul etsek bile, onların öğrencileri –ki onlardan çok daha alt düzeyde kişilerdi– hakikati bütün derinliğiyle kavrayamamış oldukları için doğaldır ki, o dinî hakikati süslemek, onu herkes için bir zorunluluk  haline getirmek amacıyla, ona özellikle de mucizelerle ilgili pek çok gereksiz ̧sey katmışlar, böylelikle de geniş halk kesimlerinin o dinî hakikati olanca derinliği, önemi ve anlamıyla kavrayabilmesine engel olmuşlardır. Hakikati bu türden tahrifata uğrattıklarını dinler ne kadar çok itiraf etmişlerse, din ulularının bulup ortaya çıkardıkları hakikat de o kadar çok gölgeler içinde kalmıştır.20O bakımdan, gerçeğin mucizeler ve her türden batıl inanışla gizlenişine, en eski dinlerde, Brahmanizmde, ondan biraz daha az Yahudilikte, ondan da biraz daha az Buda, Konfiçyüs, Tao inanışlarında ve bunlardan daha az Hristiyanlıkta ve nihayet en az, büyük dinlerin en sonuncusu olan Muhammed inancında tanık oluruz.

Bu açıdan bakıldığında, Muhammed dini en elverişli durumdadır. Yani kendisine sonradan ve haricen kondurulan gayri tabii her ̧şeyi silkeleyip atsa ve temeline, Muhammed’in dinî, ahlaki umdelerini yerleştirse, doğaldır ki, bütün büyük dinlerin, özellikle de o ulu gerçeği kabul eden Hristiyanlık öğretisinin ana damarlarıyla buluşup, kaynaşır.

Size böyle uzun uzun yazmamın nedeni, düşüncelerimi oğullarınıza iletmeniz ve bu düşüncelerimin o güzel niyetlerini hayata geçirmelerinde kendilerine yardımcı olmasıdır. Dinlerin, özlerini oluşturan yüce hakikatleri bulandıran karartılardan temizlenmelerine yardım etmek, bir insanın hayatta seçebileceği en hayırlı işlerden biridir. Oğullarınız böylesi bir etkinliği yaşamlarının amacı olarak görseler, dolu dolu ve pek hayırlı bir hayat sürmüş olurlardı. Muhammed dininde tam da bu söylediğim amacı, yani dinin yüce hakikatlerini, onları gizleyen bulandırmalardan ve batıl inanışlardan temizlemeyi kendine hedef bilen iki öğretinin var olduğunu bilmem, siz ve oğullarınız da biliyor musunuz?  Bu çabalarından dolayı her iki öğreti de tenkil ve tepelemeye uğramıştır ve halen de bu iş sürmektedir.  Bu öğretilerden ilki, İran da doğup daha sonra Türkiye de yayılan ve burada da doğduğu yerde olduğu gibi kovuşturulup tepelenen  ve şu anda Akka da Bahaullah’ın oğlu çevresinde toparlanmaya çalışan Bahailik hareketidir. Bahailik öğretisi, Tanrı ya tapınmayla ilgili olarak hiçbir dışsal, biçimsel ritüeli kabul etmemekte; bütün insanları kardeş bilmekte, tüm insanlık için ortak tek bir sevgi dinini savunmaktadır.  İkinci öğreti Kazan da doğmuştur. Bunlar kendilerini Tanrı’nın Alayları ya da kurucularının adından hareketle Vaysovcular diye adlandırıyorlar. Bunlar da dinin özünü sevgide görüyor, bu nedenle de sevgiye aykırı olan her şeyden, örneğin kötülük için, askerlik için kullanılan vergi vermek gibi şeylere katılmaktan kaçınıyorlar. Bu tarikat halen kovuşturulmaktadır ve geçtiğimiz günlerde de yöneticileri yakalanıp hapse atılmıştır. Şu öğütlerim herhangi bir şekilde bir işe yararlarsa ve siz ya da oğullarınız alacağınız kararlara ya da girişeceğiniz sonraki eylemlere ilişkin bana bilgi iletirseniz çok mutlu olurum.

Lev Tolstoy

Sansürlenen Tolstoy
(Tolstoy’un Din Eleştirisi ve Türkiye’de Karanlığın Gücü)
Yazar: Acar Burak Bengi |Rusça belgeleri çev. Mazlum Beyhan


*Bunları da daha sonra yayınlayacağız.

TOLSTOY VE MISIR MÜFTÜSÜ ABDUH MEKTUPLARI: DOĞRU OLAN SADECE TEK BİR DİN VARDIR!

DOSTOYEVSKİ’NİN KARAMAZOV KARDEŞLER KİTABININ TÜRKÇE ÇEVİRİLERİNDE SANSÜRLENEN BÖLÜM

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version