Öztürk Uğraş Şiirleri: Söz cinayet gibi çekiciydi

kent süngü yarası almış acı akıyordu
kurum gibi ağlamalar geliyordu sur içlerinden
fotoğrafların çığlıkları caddede birikmiş
ve sloganları bitmişti
.
iki adam duvarlara kostik sürüp
afişle kapatıyordu kentin sızısını
suyu allahın elinden almışlardı
/su parayla satılıyordu
ben afişe bakıyordum

(afişte kız erkeğin beline arkadan sarılmış
açmıyordu ellerini
yüzünün yarısı yoktu)

.

çiftçi karılarının böyle afişler hiç görmedikleri
için helak etmiştim kendimi
okumaya geç kalmıştım ingilizce bilmediğime üzülüyordum

.

erkeğin çerkez olduğunu düşünüyordum
mersin’den artist çıkmaz diye diretiyordum kendime
siz şimdi göksel arsoy’a ağrılı der misiniz
bu hem kör hem zenci olmak gibi bir şey

.

fotoğrafların çığlıkları caddede birikmiş
ve sloganları bitmişti
ben şaşılacak kadar ekmek kokuyordum bankacılara
sahtekârdı bankacılar
karılarının elleri bacaklarından güzeldi
paraları gibi sevmiyorlardı çocukları
askere gitsin istiyorlardı
cemselere dayamışlardı sırtlarını

.

sarıkamışlı fotoğrafın çığlığını tanımıştım
üstünde kar ve orman sessizliği vardı
tam yanında koyu rujlu kadın fırça bıyıklı adamdan
korktuğunu gizliyordu rugan çantasına
bir salı yalnızlığıydı /tütün kutsal nurdu
ışığın gözleri önünde sevişmezsem burnum kanardı
anlıyordum trak diye kaba etlere soyunan
o copların gözetiminde olduğumu
sevişmiyordum
omzumdan öpecek sevgilim yoktu
tütünsüzdüm

.
fotoğrafların çığlıkları caddede birikmiş
ve sloganları bitmişti
kalın gözlüğünden sırık gibi uzun bakan adam
-ben yozgatlı’yım mevsim değişsin istiyorum
dizimiz dirseğimiz sıyrılacaksa bu hapisten
kaçarken olsun- diyordu
söz cinayet gibi çekiciydi
adamın elinde eşarbına ağzını gizleyen bir gül vardı

.

memelerini pis adamlara sunan kadınlar önlem alıyorlardı
akşam sofrasında sevişmelerine
onurlu anneler karanfille giriyordu alana
oğulları kayıptı
onların akşam sofralarında bir iskemle hep boştu
beklenen gelmezdi tabağına tuzboran gözyaşı konurdu
tarihçiler gündüz gözüyle korkuyorlardı
it gibi sinmişlerdi
dağlara sakladığımız ağustos’u ihbar ediyorlardı panzerlere
polislerin üç gözleri vardı birinin adı g-3’tü
ve hayatımın gülkanı arkadaşlarım ölüyordu
gün bitiyor şairler öpüyordu
kerime nadir gibi ağlayan kadınları

.

çini mürekkepli kalemle göğsümü kuşlara imzaya açıyordum
bütün şairler cehenneme gitsin diye
yine de kentli firavunların karşısında
şiire bulaşacak kadar haindim

.

aklım yolcuydu
seyit rıza’yı geçip babek’e varmıştı
osmanlı’ya kadar siyah ağlamıştım
hiç kimse polis otosunun üstündeki
mavi ışık kadar üzgün değildi

.

dünyalı bir cilt vardı yüzümde
alnımda pirinç gibi beyaz bir emek
kirletmedim
kirlenmedim
o çocuklardan ölmek üzere ayrıldım

.

ankara yüzünden intihar ettim

Sahidir

I.
Tutukladığı topraklara
tepeden baksalar da
sınırlarını açık tutan ırmaklara
gücü yetmez bayrakların

şairsen bil
su sahidir

II.

yakada kırılır boyunu
alnı rozete düşer
göz önünde ölür gül
yaş gözde, yas içerde kalır
kokusu ruhudur, çöle yanaşır
çöl ufalar peygamberleri
zaman yatağa düşer
tek mülk hiçliktir
ve çöl sahidir

III.

sırnaşık köpüklerden uzaklara
bir yandan kök yarar sinesini
bir yandan durmaz
günün kahkülü kuşluk
ikindinin arkasında
narlanır yanar dağların sırtı
uçurumlarda yerini bulur ateş
külün cengi başlar

IV.

bilinmez, hadisi yoktur aşkın
insansa evidağılmış yaradır
ışıkları yemine çeker
boşluğu da özler
bilge geniş sabrıyla durular arzı
gözünü sözle doyurur
ten serinse içtedir o yangın

şairsen ayı insafa çağır
dervişsen bil
kül sahidir

Yüreğim Kader Bataklığı

Dün ağıtlara yatkın dilim
yanınızdan geçti
göz yollarınıza bıraktım
gül sulayan ellerimi

Bugün acıda saklı her şey
yıkıyor geçen zaman
kan damlasıyla
hüzün alazı yüreğimi
yüreğim keder bataklığı

Öztürk Uğraş kimdir?

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz