Her arzunun içinde bir keşişle bir kasap tepişir – Emil Michel Cioran

yazar:

kategori:

Aşkın Canlılığı

  • Sadece erotik yaratılışta olanlar kendilerini sıkıntıya kaptırır; aşkta peşinen hayal kırıklığına uğramışlardır.
  • Bitip giden bir aşk öylesine zengin bir felsefi sınavdır ki bir berberi Sokrates’in dengi yapar.
  • Sevme sanatı mı? Bir vampir mizacı ile dağ lâlesinin ketumluğunu birleştirebilmek.
  • Istırap arayışında, acıya canla başla sarılmada, şehitle rekabete girebilecek pek kimse yoktur, kıskançtan başka… Oysa biri göklere çıkarılır, öteki alay konusu yapılır.
  • Niye “evliliğin cenaze arabası” (the Marriage hearse)? Niye aşkın cenaze arabası değil? — Blake’in sınırlaması ne üzücü!
  • Onan, Sade, Masoch — gidi talihliler! Marifetleri gibi isimlerinin de modası hiç geçmeyecek.
  • Aşk’ın canlılığı: Romantizm ve taharet çanağından sonra hayatta kalan bir duygu, adaletsiz olmadan kötülenemez.
  • Bir yosma için canına kıyan kişi, dünyayı alt üst eden kahramandan daha bütün ve daha derin bir tecrübe yaşar.
  • Ömrünün kalan kısmı boyunca aklını cinsellikte bir saniyeden biraz daha fazla yitirmeyi ummasa, kendini onunla yıpratan olur muydu?
  • Bazen uzak ve buğulu bir aşk düşlüyorum, bir parfümün şizofrenisi gibi…
  • Beynini hissetmek: Hem düşünce, hem de cinsel güç için uğursuz bir olay.
  • Alnını iki göğsün arasına gömmek, iki Ölüm kıtasının arasına…
  • Her arzunun içinde bir keşişle bir kasap tepişir.
  • Ancak taslama ihtirasların, yapmacık kendinden geçişlerin ruhla, kendimize karşı saygıyla bazı ilintileri olabilir; samimi duygular, kendine fazla itibar etmemeyi gerektirir.
  • Aşkta mutlu olsa, Adem bizi Tarih’ten esirgerdi.
  • Diyogenes’in, gençliğinde aşkla ilgili bir düş kırıklığı yaşamış olduğunu hep düşünmüşümdür: Bir zührevi hastalığın ya da hırçın bir hizmetçi tazın katkısı olmadan alaylı sırıtma yoluna girilmez.
  • Bir tek kendimizde mazur gördüğümüz marifetler vardır: Ötekileri herhangi bir homurdanmanın en kuvvetli raddesinde tahayyül edebilseydik, onlara hâlâ el uzatmamız imkânsız olurdu.
  • Ten hayırseverlikle bağdaşmaz: Orgazm, bir azizi kurda çevirirdi.
  • Metaforlardan sonra, ecza. — Büyük duygular böyle ufalanırlar.
    Şairlikle başlayıp, jinekologlukla bitirmek! Bütün şartlar arasında en az imrenilir olan, âşıklığınkidir.
  • Salgı bezlerine savaş ilan edilir ve bir şirretin pis kokusu önünde secdeye gelinir… Kokuların litürjisine, zoolojik tütsüye karşı gurur ne yapsın?
  • Çiçeklerin kırıştırmasından müteessir olup köklerinde ağlayan bir ilkbahardan da iffetli bir aşta tasavvur etmek…
  • Aşkta ve her şeyde, anormallikleri anlayabilir ve meşrulaştırabilirın; fakat sersemler arasında iktidarsızların olması, bu, beni aşar.
  • Cinsellik: vücutların parça parça olması, cerrahi ve küller, bir aziz eskisinin hayvanlığı, gülünç ve unutulmaz bir çöküşün patırtısı… .
  • Paniklerde olduğu gibi şehvette de kökenlerimizle yeniden bütünleşiriz; haksız yere sürülmüş olan şempanze nihayet zafere ulaşır — bir haykırmalığına.
  • Cinsellikte birazcık istihza icrayı saptırır ve tatbik eden kişiyi Tür’ün “dalaverecisi”ne çevirir.
  • Azaplarına ve sesli terlemelerine hayran iki muhtaç kurban. Duyuların ağırlığıyla vücudun ciddiyeti bizi hangi muaşeret kurallarına tabi kılar!
    Hırıltıların ortasında dayanamayıp kahkahayı basmak — kanın talimatlarına, biyolojinin ihtişamına meydan okumanın yegâne yolu.
  • Yanında Tristan’ın muhabbet tellalı gibi görüneceği zavallı bir herife kim sırdaş olmamıştır?
  • Aşkın saygınlığı, bir anlık salyadan sonra ayakta kalan külyutmaz sevgiye dayanır.
  • İktidarsızlar, tabiatın onlara karşı ne kadar anaç davrandığını bilseler, salgı bezlerinin uykusuna şükreder ve bunu sokak köşelerinde överlerdi.
  • Schopenhauer’a cinselliği metafiziğe sokmanın tuhaf ilhamı, Freud’a da açık saçık sözlerin yerine rahatsızlıklarımıza ilişkin bir sahte bilim getirmeninki geldiğinden beri, önümüze çıkan herfıangi birinin, bizi marifetleri, utangaçlıkları ve başarılarının “anlamı“ndan haberdar etmesi kabul görmektedir. Bütün sırdaşlıklar buradan başlar; bütün sohbetler buna varır. Ötekilerle olan ilişkimiz, yakında, olmuş veya uydurulmuş orgazmlarının kaydedilmesine indirgenecektir… İçebakış ve kansızlığın harap ettiği soyumuzun kaderidir bu; sözlerle üremek, gecelerini alenileştirmek ve çöküntü ya da zaferlerini büyütmek…
  • Bir ruhun aşk İsabet ettiğinde fıkırdak kızlar gibi davranma tehlikesi, Her şeyi ne kadar görüp geçirmişse o kadar fazladır.
  • Erkek ve kadının önünde iki yol açılıyor: yırtıcılık veya ilgisizlik. her şey bize, ikinci yolu tutacaklarını, aralarında ne izahat ne de kopma olacağını, fakat birbirlerinden uzaklaşmaya devam edeceklerini, ekoller ve tapmaklar tarafından önerilmiş olan oğlancılık ve kendini tatminin kalabalıkları saracağını, ortadan kalkmış birçok zaafın yeniden yürürlüğe gireceğini ve spazmın randımanı ile çiftin lânetinin yerini bilimsel usûllerin alacağını gösteriyor.
  • Anatomiyle vecdin karışımı, çözülmezliğin ululaşması, hayal kırıklığı oburluğunun ideal gıdası olan Aşk, bizi zaferin kenar mahallelerine götürür…
  • Yine de daima severiz; ve bu “yine de”, içinde bir sonsuzu barındırır.

Kaynak: Burukluk

Fransızca yazan Romen deneme yazarı ve ahlakçısı Emil Michel Cioran 8 Nisan 1911’de Rasinari’de (Romanya) doğdu. On yedi yaşında Bükreş Üniversitesi Felsefe Bölümüne girdi. Lisansım Bergson üzerine hazırladığı bir tezle aldı. 1934’te Bükreş‘te yayımlanan ilk kitabı Sur les cimes du desespoir (Ümitsizliğin Doruklarında), kendisinin de kabul ettiği gibi, sonradan Romence ve Fransızca yazdığı her şeyin özünü barındırır. Hayatın trajik boyutundan habersiz olmakla suçladığı Bergsonculuk’tan o dönemde koptu. 1937’de, dini bir krizin ürünü olan ve tartışmalar yaratan kitabı Des larmes et des saints (Gözyaşları ve Azizler Üzerine) yayımlandı. Aynı yıl, Bükreş Fransız Enstitüsünden bir burs alarak Paris’e gitti ve oraya yerleşti. 1995 yılında Alzheimer hastalığından öldü.1947’de Fransızca yazdığı ve Fransa’da yayımlanan ilk kitabı Precis de decomposition ’u (1949) (Çürümenin Kitabı, Metis, 2000) başlıca şu eserleri izledi: Syllogismes de l’amertume, 1952 (Burukluk, Metis, 1993); La Tentation d’exister, 1956^Var olma Eğilimi); Histoire et Utopie, 1960 (Tarih ve Ütopya, Metis, 1999); La Chute dans le temps, 1965 (Zamanda Düşüş); De l’inconvenient d’etrene, 1973 (Doğmuş Olmanın Sakıncası, çev. Kenan Sanalioğlu, Opus, 1997); Aveıa et Anathemes, 198 (İtiraflar ve Aforozlar).


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir