Ana Sayfa Kitap Gözyaşı Entelektüel Bir Şeydir: Gurur ve Kimlik – Jerome Neu

Gözyaşı Entelektüel Bir Şeydir: Gurur ve Kimlik – Jerome Neu

Nasıl oldu da, gurur geleneksel yedi ölümcül günahtan biriyken son birkaç on yılda sosyal hareketlerin, altında hedeflerini açıkladığı bir sembole (Siyah Gurur, Gey Gururu vb.) dönüşebildi? Günah teolojisinden, bir kişilik davasına (ve beraberindeki öz saygı psikolojisine) dönüşümü nasıl anlamalıyız? Bu sadece dönemin gerektirdiği bir değişim mi? Tanrı’nın ölmesiyle, davranışlar da değişti, dolayısıyla bir zamanlar düşüş gösterdiği düşünülen bir olgu artık yükselme durumuna geçmiş mi görünüyor? Belki de gururun doğasının iki bağlamda da farklı anlaşılması gerekiyor olabilir mi? Gururun özü iki manadan mürekkep olabilir: Manalardan biri kibir, büyüklenme, bencillik ve gösterişle ilişkiliyken, diğeri özsaygı, özdeğer, özgüven ve itibarla ilişkilidir. (Bazı okumalarda bu nitelikler, kişinin kendisini sevmesinin farklı türleri ve aşamaları olarak görülebilir.) Bu yüzden farklı dönemlerde, bu duygunun doğasının farklı yönleri önem kazanabilir. Peki, farklılık nesnelerde olabilir mi? Geleneksel günahtaki nesne ve öznenin bireyselliği, bu duyguyu incelemenin başlangıç aşaması olabilir. Gurur için mücadele veren sosyal hareketler grup olmayı gerektirir. O halde bireysel kimlik ve grup kimliği gururda nasıl bir araya gelebiliyor?

“Biz bir numarayız! Biz bir numarayız!” Bu, taraftarların takımlan kazandığında söylediği esrik bir tezahürattır. Bu çığlık, son yıllarda San Francisco’da futbol takımı 49ers’in taraftarlarından yükselir oldu Peki, yücelik iddiasında bulunan “biz” gerçekte kim oluyor? Çoğu kere oyuncuların kendisi olmuyor. Onların zafer iddiası ve dolayısıyla konumu yeterince makul görünüyor da, taraftarlar bu itibarı hak edecek ne yapıyor? Çoğu kere yaptıkları, oyunu izlemekten (bu kaçınılmaz değil mi?) ve zafere yürüyen kahramanları desteklemekten ibaret. Muhtemelen yüreklendirirken yaptıkları tezahüratlar yardımcı oluyordur (“ev sahibi takım avantajı” diye bir şeyden de söz ediliyor). Ancak çoğu kere olduğu gibi, maç televizyondan izleniyorsa, tezahüratların oyunculara ulaşması ve onları yüreklendirmesi imkânsız. Dolayısıyla esrik taraftarların zafere katkısı en az ölçüde olabilir. Buna karşın tezahüratın zafere katkısının fazla olduğu zaman bile, tek başına yetersiz olduğundan kuşku duyulabilir. Uzun süredir faal olan “Vefalı 49er” isimli taraftar grubu yeniyetmelerin gelip çoğunluğu ele geçirmeye çalışarak 49ers’in kendilerine ait olduğunu söylemesine içerlemişti. Neticede Vefalı grubu, takımları bir dizi zafer kazanıp meşhur olmadan önceki nadasa bırakılmış yıllarda destek verip takımlarının ürünlerini satın almıştı. Dolayısıyla bağlılık süresi grup üyeliğinin durumunu belirlemiş ve buna bağlı olarak bir (alt grup) başarısı olarak onlara itibar mı sağlamış oluyor? Burada bir bağlılık güdüsünden söz edilebilir mi? Bu güdünün, bir taraftarın sadece kazanan takımına iyi dileklerini sunmasında ya da ülkesinin veyahut en yakın yörenin takımına her daim (az ya da çok) bağlı olmasında etkisi olabilir mi? Kazanan bir takımla özdeşim kurmak salt bireysel bir tercih meselesi midir?

Kuşkusuz kimliğimizin bazı yönleri neyi düşündüğümüzden ya da neyi düşünmeyi sevdiğimizden bağımsız olarak sabittir, değişmez. Bu yüzden anne babamızın söylediği bir sözden, bir yabancı gibi utanırız (tıpkı sahnedeyken repliğini unutan aktörü izlerken olduğu gibi). Bu yüzden, her ne kadar azınlıkta kalıp politikasına karşı eylemde bulunsak bile, ülkemizin yaptığı bir şeyden de utanabiliriz. (Vietnam Savaşı boyunca birçok Amerikalının durumu böyleydi [Bkz. Walsh 1970].) Belli nedenlerden ötürü, kim olduğumuz, kim olduğumuzu düşünenlere göre sabittir, değişmez. Ölçütleri ise belirgindir, buna karşın onların bakış açısını onaylamamız ya da ona katılmamız da hayati önem taşıyabilir. (Bakış açılarını reddedersek, muhtemelen devamındaki duygulardan da muaf olacağız demektir.) Etrafımızdaki kişiler kan bağıyla aile üyeliği oluşturuyorsa ve doğum yerleriyle ya da doğrudan göz önünde tutulmayan veyahut reddedilmeye hazır olan diğer unsurlarla vatandaşlıkları belirleniyorsa, bu durumda aile üyeliği ya da vatandaşlık gurur ya da utanç için uygun bir zemin oluşturur, bu duygular da eylemlerimizden ve tercihlerimizden bağımsız olabilir.

Yine kuşkusuz kimliğimizin bazı yönleri yaptığımız tercihlere ve gösterdiğimiz sadakate bağlıdır. Spor taraftarları bilhassa özseçicidir, ancak yukarıda da belirttiğim gibi, bu konuda karışıklıklar olabilir. Organizasyonun ziyadesiyle biçimsel olduğu noktada karışıklıklar bilhassa açıktır: Bir organizasyona katılmak isteğe bağlı olabilir ancak kabul edilmek belirsiz olabilir ve dolayısıyla üyelik de kendi başına özel bir gurur kaynağı olabilir. Bu kolejler, kulüpler, çeteler, dernekler ve askeri organizasyonlar dahil diğer birçok grup için böyledir (“The Few, The Proud, The Marines”). Grup üyeliği ve dolayısıyla grup üyeliğine bağlı gurur için isteğe bağlı tercihin geçerli olduğu durumlarda bile başkalarının bizim tercihimize verdiği tepkiler ve diğer koşullar da aynı ölçüde geçerli olabilir.

Buna karşın grup üyeliğine ve dolayısıyla bireysel kimliğe dayalı tercihle ilgili karışıklıklar resmin sadece bir parçasıdır. Emin olmalıyız ki, bunun resmin bir parçası olması gururun içsel yapısına bağlıdır. David Hume gururu (diğer tüm tutkular gibi) tanımlanamaz ve parçalara ayrılamaz olan “basit ve tek biçimli bir etki” (Treatise 2: 277) olarak değerlendirir. Bunun yanında gururun kavramsal koşullarının nasıl değerlendirilmesi gerektiğiyle ilgili bir açıklamaya girişir (kendisi de bunları yanlış bir şekilde basit nedensel koşullar ve durumlar olarak değerlendirir). Gururu genel itibarıyla özonaylamanın bir hazzı olarak görür, buna göre “bizimle ilintili olup da kabul edilebilirliği bulunan tüm nesneler, fikirlerin ve duygulanımların ortaklığı yoluyla gururu ve kabul edilemez olan duyguları ve uysallığı doğurur.” (Treastise 2: 290vd; Bkz. Neu 1977, 1. Bölüm) Hume kişinin kendisine yakınlığını bu kapsamda gelişimlere ya da “smırlamalar”a dahil eder. Ona göre kabul edilebilir olan bir nesne bizimle (aksi halde sadece “neşe” doğurur ya da gurur doğurmaz) ve sadece bizimle ya da en fazla bizimle ve birkaç kişiyle (bu gururun göreli ve yarışmacı doğasına uygundur) yakından ilişkili olmalıdır. Yine Hume bu kavramsal sınırları, hatalı bir şekilde, salt nedensel nitelikli gurur örnekleri olarak kullanırken, bir gururun (buradaki manasıyla düşünürsek, kaçınılmaz bir ahlaki yargının ürünü değil, kavramsal açıdan bağdaşık olan gururun) tümüyle münasip biriyle ilişkili olan münasip bir değere dayanması gerekir. Nitekim Hume’a göre, değer sadece kabul etme ve etmeme nesnesi olmakla birlikte neticede haz ve acıya ilişkin tepkilere dayandırılabilir. Modern gurur siyasetinin, değere ve neyin değer verilebilir olduğuna ilişkin farklı bir anlayışa dayanması gerektiğini göreceğiz. Bireysel kimlik, herkesin bildiği gibi, Hume’un dar ölçüdeki deneyci zihin felsefesindeki özel bir problemdir, itibar zincirlerini kişinin kendisiyle ilişkilendirmek, en azından itibar kazanma grup üyeliğine dayandığında, felsefedeki bir sorunsal olarak kalmak durumundadır. Kişinin kendisiyle ilişkisi gururun kavramsal bir koşuludur ve kişinin kendisiyle yakınlığı da, kaçınılmaz olarak karışıklığa ve soruna açıktır.

Jerome Neu
Gözyaşı Entelektüel Bir Şeydir

California Santa Cruz Üniversitesi’nde felsefe, psikoloji ve psikanaliz alanlarında çalışmalarını sürdüren Jerome Neu bu eserinde farklı konularda derlediği yazılarıyla duyguların farklı anlamlarına ve yorumlarına keyifli bir yolculuk yapıyor. Bu yolculuğun her durağında Neu’nun akademik bilgi birikimine karışan içten heyecanını duyumsayabiliyorsunuz. Neu bu heyecanla, Eskiçağ’dan Ortaçağ ve Rönesans’a, oradan da günümüze dek, insani duyguları anlamaya çalışmış olan büyük filozofların, düşünürlerin, edebiyatçıların ve akademisyenlerin görüşlerini olabildiğince önyargısız bir şekilde ve sade bir dille anlatırken kendisine “düşünmek bilinen şeyi değiştirebilir” düsturunu temel alıyor ve eserin bir yerinde şöyle diyor: “Duygulara sahip olunabilir, duygular ifade edilebilir, duygular işlenebilir, duygular bastırılabilir… Ben de burada onlar hakkında düşünmeyi istiyorum, onlar hakkında düşünmenin onları dönüştürebileceğine inanıyorum.”

1 Yorum

  1. bilinç olusumunun stratejisi gibi algiladim pisiko trepiyi
    neyse tesekkur ediyim size guzel katkilar için entellektuel çabalar için.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version