Ana Sayfa Edebiyat “Evet” Deyip Geçmeyin – Aykut Emre

“Evet” Deyip Geçmeyin – Aykut Emre

Bazı kelimeler, kuru ortamları sevmiyor. Kağıtları, kartonları, sert plastikleri sevmiyorlar. Yazı olarak buralarda tutunamıyor ve yuvalanamıyorlar. Dijital ekranlarda da kendilerini pek iyi hissetmiyor bunlar. Bu kelimeler, nemli, ıslak ve sıcak ortamlarda yani ağızlarda kök salıyor ve tek başlarına hem eşsiz hem şeysiz, sonuç olarak yani eşeysiz üreyerek tipten tipe giriyorlar. Öksürük, tıksırık, hapşırık ve bunların doğal sonucu olarak püskürük veya fışkırık yoluyla değil, ses olarak yayılıyorlar. İnsandan insana bulaşıyor ve devamlı biçim değiştirerek çoğalıyorlar.

“Evet” kelimesi de bu kelimelerden biri işte.

Sadece basit bir onay kelimesinden ibaret olan “evet”, çeşitli tipteki ağızların verdiği ince ses ayarlarıyla, kendisinin bile aklına gelmeyecek anlamları kazanabiliyor. İnsan başının ön tarafındaki tüm kasların milimetrik hareketleriyle de birleşince etkisi iyice artıyor.

Kahvehanelerde ömür bitiren iskambil kağıdındaki joker gibi her boşluğu dolduran “evet”in yazı hâli, en çok oy pusulalarında göze çarpıyor. Yine ıslak ama bu sefer soğuk bir ortamdan yani oy kaşesinden kâğıtlara yapışıyor. Bazen şılak diye, bazen usulca, bazen ters, bazen düz ama bi’ yerlere kaçmasın diye hep bir yuvarlak içinde yapışıyor pusulalara. Hadi seçim pusulasında neyse de bu yuvarlak içindeki “evet”, referandumda falan kafa karıştırıyor tabi. Referandum pusulasında “hayır” yazan tarafın üzerine de “evet” basılınca herkeste bi “alla alla, doğru oldu mu şimdi bu?” hissiyatı beliriyor.

Peki onaylama anlamı dışında bu joker kelime, hangi biçimlere bürünüyor?

“Evet” kelimesinin en garip ve haşin hallerinden biri genellikle okullarda, öğretmenlerin ağızlarından zehirli bir ok gibi fırlar. Öğrencilerin çoğu, bu “evet”i duyduğunda nükleer serpinti ikazı duymuş soğuk savaş Amerikalısı hissiyatına kapılırlar. Bu “evet”, ders başlama zili çaldıktan sonra sınıfa giren öğretmenin çıkardığı uzun bir “evet”tir. Öğretmen, bi’şeyi mi onaylamaktadır? Kendisine bir soru mu sorulmuştur? Öğretmen neden “evet” demektedir? Fakat kimse bunu sorgulamaz bile. Herkes oturması gerektiğini, artık dersin başladığını kara ve ak ciğerine kadar idrak etmiştir. Gerçi bazı öğrenciler bunu idrak ederken idrak yollarında ufak bir yanma hissiyatı kendini göstermiştir ama olsun. Mesaj, yine de anlaşılmıştır. Bu ok gibi fırlayan “evet” sesinin, ucu pedagojik zehirlere batırılmış daha kişiye özel hâlleri de vardır. Bunlar, ders sırasında kuduran öğrenciye güdümlü olarak fırlatılır. Bu “evet”, ortaya atılsa bile hedefini her zaman bulur. Diyelim ki ders sırasında hocanın arkası sınıfa dönükken gürültü olmuş olsun. Bu “evet” ortaya salınır ve kafasını ilk kaldıran öğrencinin alın çatısından onikiyi vurur.

“Evet”in bir başka hâli, sesin çıktığı kafanın hafifçe yere doğru büküldüğü bir tepkide gösterir kendisini. Mesela, sosyal bir ortamda çok da sevilmeyen biri, kötü bir espri yaptığında kısık bir sesle çıkar bu “evet”. Bir onaylamadır bu ses. Espriyi yapanın, herhangi bir kurum tarafından onaylanması mümkün olmayan mallığının onaylanmasıdır. “Bunun burda ne işi var ya” serzenişinin tek kelimeye sığdırılmış hâlidir. Bu “evet”ten sonra genelde ufak bir sessizlik olur ve “evet” derken göz göze gelen en az iki kişi “biz bi sigara içelim” falan gibi bir bahaneyle ortamdan rulo olurlar.

Bir de “yemek geldi eveti” vardır. Çok hoş bir ses tonuyla söylenir bu “evet”. Adeta piyanolu fon müziği, kuş cıvıltıları duyulur bu “evet”le birlikte. Yine “Eveeeeet” diye uzatılarak söylenir ve tüm sırrı zamanlamasındadır. Bir ev buluşmasında peyda olur genelde. Arkadaşlar mı artık akrabalar mı vardır bilemeyiz ama herkes, beklenen yemek öncesi açlığın acısını dindirmek ve meşgul olmak amacıyla hâl hatır sormaktadır: “Hımmm, hadi yaaa. Allah allah. Öyle miiii? Vay bee” gibi geçiştireçler havada uçuşmaktadır. Yemekten sorumlu kişiyse ortada yoktur. Onun ortada olmaması herkese güven vermekte ve yemeğin hazırlandığı ve birazdan geleceği hissiyatını güçlendirmektedir. Yemeği sunacak kişi elinde artık beklenen her ne yemekse, tam mutfaktan çıkıp yemeği bekleyenlere yaklaşırken “eveeeeeet” diye bir sonik dalga gönderir. Bu sesi duyup çözümlemesini yapan açlar ordusuysa adeta Tanzanya savanalarında geyik sesi duymuş dişi aslan sürüsü gibi dikkat kesilirler. İşte bu “yemek geldi eveti”dir.

İşin kötüsü, yemeği bekleyenler bekledikleri lezzette bir yemekle karşılaşmazlarsa eğer, yine bir “evet” sesi duyulur. Bu “evet”, sosyal ortamda istenmeyen kişi için söylenen “evet”le kardeştir. “Olmadı be gülüm, olmadı be abi” ya da “oldu mu şimdi” anlamında kullanılır ama sessizce. Mallık onaylayan “evet”ten farkı şudur ki bu kez duyulmaması için çok daha sessiz söylenir. Çünkü karşıdaki kişi, yemeği kötü yapmış olsa da sevilmektedir ve bundan sonra da sevilmeye devam edecektir.

“Nâneyi yedik eveti” vardır bir de. Diyelim ki otobüste örneğin, arkadaşla, sevgiliyle oturulmakta ve sessizce ve sakin sakin yollar, binalar, binalar ve binalar izlenmektedir. Otobüs, defalarca yaptığı gibi bir durakta daha durur. Kendi halinde yolcular otobüse binerler. Fakat bu sefer en iyi ihtimalle yan koltuğa, en kötü ihtimalle dörtlü koltuklarda tam karşı koltuğa oturan birisi, garip bir tiptir. Bu garip tiplerin en rahatsız edici türevlerinden biri, iki dakikalık yolda gereksiz bir yakınlıkla durmaksızın sohbet eden tiplerdir. Bu durum, az önce sakin sakin binaları seyreden iki kişi tarafından fark edilir fark edilmez yine sessiz bir şekilde başroldeki kelimemiz çıkar: “evet”. İşte bu da “naneyi yedik eveti”dir. Bu “evet” türü, çoğu zaman korkudan dolayı rektal büzülme yaşandığı için sese dökülmeden, gözden göze bir sinyal gibi gönderilir.

Her ne biçimi olursa olsun yazı konusu kelimemizin en “işlevli” ve en tehlikeli hâli, oy pusulasındaki basılı hâlidir. O “evet”, yuvarlak bir çemberin içinde mahpustur. Özgür değildir ve “nâneyi yedik eveti”nin “nâneyi yediren evet” biçimindeki hâlidir.

Tipten tipe giren kelimemiz, burda araya giriyor ve bir yazıya sığmayacağını fısıldıyor. Bu yüzden kendisini kırmıyor ve haftaya diğer biçimlerini sahneye alacağımız sözüyle kendisini yatıştırıp yerine, daha doğrusu yerlerine davet ediyoruz.

Aykut Emre

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version