Ana Sayfa Edebiyat Evde kalırken burunda tüten “bardaş”lara selam olsun – Aykut Emre

Evde kalırken burunda tüten “bardaş”lara selam olsun – Aykut Emre

Sokakların kediye, köpeğe ve yer yer de gökten sağanak şeklinde yağan martılarla ezeli düşmanları kargalara kaldığı bu karantik günlerde, kelimeleri kullanıp konuşabilen tek canlı türü de meskenlerde miskinlik yapmaya mecburen devam ediyor. 200 bin yıl önce Afrika’da bir dalda uzanıp “elimdeki çubuğu ne yapsam” diye düşünürken boşluktan uyuklayan ilk insana geri dönüş manzaralarının yaşandığı görülüyor, duyuluyor ve bazen de sadece seziliyor. Meskenler, tembellikten ve hareketsizlikten miskin amber kokuyor ama ne bu ne de başka bir gelişme yeni kelimelerin türemesine engel olabiliyor.

Kelimeler de zamanla mutasyon geçiriyorlar. Bazen birbirileriyle melezleşerek yamuk yumuk bir tipe bürünebiliyorken bazen daha etkili olabilecek alaşımlar oluşturabiliyorlar. Bu mutasyon geçiren kelimelerden bazıları direkt, aracısız olarak yüzün yanak kaslarına yerleşip onları kulaklara doğru gerdirmeyi başarırken, bazıları hayal hücrelerinde yuvalanıp onları kırıklığa uğratabiliyor. Ama her koşulda ürüyor, türüyor ve var oluyorlar.

Sıkılmaktan, evle fazla samimi olmaktan ve hele de belli şeyleri aşırı özlemekten ne gibi kelimeler türemiş olabilir geçtiğimiz günlerde? Kaba sözler ve küfürler dışında bir derinliği olabilecek “vizyon sahibi” ne gibi kavramlar  türemiş olabilir?

Kelime üremesini hızlandıran durumlardan en önemlisi bu günlerde özlemekle ilgili olanları olsa gerek. Evde kalmaktan dolayı özlenen kişiler ve bu kişilerden oluşan ortamlar başı çekerler. Yeni türeyen kelimelerden biri, özlenen bu kişiler ve oluşturdukları ortamla ilgilidir; müdavimlikle, gevezelik ve koşularak gidilen sosyallikle ilgilidir. Bu kelime, çalışma sonrası her gün ya da hafta sonu ip koparılmasını müteakip yaşanılan aşırı serbest zamanla birlikte akıllara gelmelidir. Yoğun geçen haftanın öcünü almak için bir bara gidersiniz ve hemen hemen aynı saatlerde aynı yerlerde aynı kişilerin oturduğunu görürsünüz. Siz de bu kişiler gibi o saatte o yerlerden birinde var olduğunuz için siz de onlardan birisinizdir. Siz, söz konusu mekana doğru usulca yol alırken içiniz yalnız kalmayacak olmanın güneviyle doludur. Tüm “normal” müşterilerin ortamdan silinip ulaşım araçları, balkabağına dönmeden onlara doğru koşuşturdukları praym taym zamanlarından sonra geride barda kalan insanlar vardır. Her hafta sonu gecesinde olduğu gibi eni sonu birlikte takılıp dertleşeceğiniz bu kişilerin hepsine birden “bardaş” denir. Bardaşlık müstesna bir kavramdır, öyle her keşe nasip olmaz. Öncelikli olarak barda takılıyor olmanız gerekir. “Barlarda” değil barda; adı belli, bilinen bir barda yani, bu mekana kısaca “The Bar” da diyebiliriz de şimdi çok şey etmeyelim. İşte bu mekanlarda hemen hemen aynı günlerde aynı saatlerde belirmeniz ve bardaşlarınız tarafından daha kapıdayken fark edilerek “ooooooo!” nidâlarıyla karşılanmanız gerekir. Bu “ooooo” sesi, günübirlik takılanlar için her ne kadar “önemli biri geldi galiba” hissiyatını doğuruyor olsa da aslında basit bir “hoş geldin”den başka bir şey değildir. Adeta bar işletmecisi tarafından fark ettirmeden alınan bir yoklama sırasında söylenmiş “burda!” çığlığıdır. Bardaşlar, tam yoklama saatlerinde orada “var” olarak “yok”lamanın anti-tezini oluştururlar.

“Oooooo” nidaları yükselir ve eller artistik hareketlerle sıkılırken bile bardaşlar, her zaman birbirilerinden daha iyi bir seçeneği ararlar ve bulduklarında o seçeneklerle vakit geçirirler. Ama hiçbir bardaş, bunun için bir diğerine kızmaz ya da ona darılmaz. Bardaşlık dışlayıcı değil kapsayıcıdır. Esas olan, bardaşlık hukuku ve kimse yoksa biz varız felsefesinin bağlayıcılığıdır.

İşte bu günlerde belirli bir kesim için en özlenen kişilerdir bunlar ve hiç hafife alınmamalıdırlar. Dertleşmeler, derde boğma seansları, irin akıtmalar ve diğer rahatlama araçlarının hepsi için en bağrına basıcı kesimlerdendir bardaşlık. Buluşma veya denk gelmelerdeki ilişkilenmelerde diplomatik perdeler kaldırılmış, nezaket kuralları ve adab-ı muaşeret geçici olarak askıya alınmıştır. Kimse karşısındakinden kibarlık beklemez ve tahammülün sınırları genişledikçe genişlemiştir. Böylece insanlar, en derin noktalarını aleni bir şekilde anlatabilirler ve bunun için suçlanmazlar. Peki söyledikleri şeyler aleyhlerinde delil olarak kullanılabilir mi sonrasında? Tabii ki! Ama bu münferit bir olay olarak kalmak zorundadır ve bardaşlık hukukunda kırmızı çizgiyi aşmak anlamına gelir. Ayrıca bu ortamlarda muhabbetler çoğu zaman patinaj yaparak ortalığı yanık kokusuna boğuyor olsa da kayda değer konular da konuşulur ve herkesi besler. Aklı biraz başında bardaşlar için bu muhabbetler okumalar, izlemeler ve gezmeler için tahrik kayışı görevi görürken sıradan üyeler için masaya meze olmuş konuşmalar olarak kalırlar.

Her ne kadar sorunlu yanları olsa da önemli bir müessesedir görüldüğü gibi ve özlendikçe özlenmiştir. Herkes bardaş olmasa bile çoğu kişinin bir “daş” muhabbeti vardır. Bunun başında “bar” olur ya da olmaz önemli değil. Bir kelimenin sonuna “daş” eki gelip de kötücül bir anlam yarattığı gören olursa haber etsin.

Aykut Emre

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version