Erkek İade Reyonu – Nazlı Eray

265

Nazlı ErayO sabah erkenden klinikteki odama gelmiş, neskafemi yudumlayarak günlük işlere hazırlanıyordum ki, kapı açılıp içeriye bir kadınla bir erkek girdi.
Tanımıştım onları. Kadın üç ay kadar önce bize başvurmuştu. Yanındaki bir yıl önce kaçmış olan kocasıydı. Nizami Öney, iki kıldan adamı oluşturuvermiş, kadını mutluluğa boğmuştu.
Kadın masama yaklaştı, tedirgindi, tam ne söyleyeceğini bilemez bir hali vardı. “Buyurun,” dedim. “Size nasıl yardımcı olabilirim?”
Kadıncağız bana iyice yaklaştı, alçak bir sesle:
“Necati’yi iade etmek istiyorum,” dedi. “İade kabul ediyor musunuz?”

“Evet… İade kabul ediyoruz. Ama bir şartla; alınan ücret, geri verilmiyor, biliyorsunuz,” dedim.

Kadın bir an kararsız kaldı, sonra,

“Evet, geri vereceğim onu. Uyuşamadık. Hiçbir şey umduğum gibi olmadı,” dedi.

Sesini iyice alçalttı:

“Defolu gibi… Mutsuzum, o da mutsuz. Eski birlikteliğimizi kuramadık. O eskiden çok sert erkekti; şimdi tam tersi. Eskiden hiç yüzvermezdi bana; sevgisinden hiçbir zaman emin olamamıştım. Şimdi ise çok üstüme düşüyor. Ben eskisine alışmışım. Bunaldım. O da mutsuz. Dediğim gibi, başka işler de iyi gitmiyor… Akşam oturduk, birlikte karar verdik ve işte buraya geldik,” dedi.

Necati Bey geride duruyor, önüne bakıyor, hiç sesini çıkarmıyordu.

Çekmeceden bir form çıkarttım. “Lütfen şunu doldurup imzalayınız,” dedim kadına. “Şu sabit kalemle dolduruverin, lütfen…”

Kadın formu doldurup imzaladı.

Formu alıp göz gezdirdim.

Kadına döndüm;

‘Tamam bayan,” dedim. “Yalnız artık onun üstünde hiçbir hakkınız yok, bilesiniz… İyi şanslar… Güle güle!”

Kadın, ardından acı ile bakan adamı bırakıp çıktıktan sonra, önümdeki telefonun özel düğmesine bastım.

Karşı taraftan Nizami Bey,

“Evet,” dedi.

“Nizami Bey. Bir iade var. Teslim aldım. Burada… Yanımda,” dedim.

Nizami Bey:

“Bekleme odasına götürün. Öbürleri ile tanışsın. Rahat etsin. Bakalım akşama kadar neler olacak,” diyerek telefonu kapattı.

Adama döndüm.

“Necati Bey, lütfen gelin benimle,” dedim.

Kliniğin uzunca bir koridorundan geçtik. Bize ayrılmış olan geniş bir bekleme odasına girdik.

Odadaki masanın çevresindeki rahat koltuklarda yedi sekiz adam oturuyor; kimi masanın üstündeki dergileri karıştırıyor, kimi de karşı duvardaki akvaryuma dalmış, suyun içindeki sakin sakin dolanan kırmızı ve siyah Japon balıklarına bakıyordu.

Biz içeriye girince, bir kıpırdaşma oldu. Yanımdaki adama,

“Necati Bey, buyurun şu bekleme odasında oturun. Arkadaşlarla tanışın,” dedim.

Koltuktakiler ayağa kalkmışlardı. Kendilerini teker teker yeni gelene tanıştırdılar.

“Efendim, ben Recep Kiraz. Şu delikanlı Hidayet İmre. Şuradaki iki arkadaşımız dün geldiler; Müntekim Bey ve Avni Gürbüz. Tümgeneral Memduh Bey ve Veysel İbar… Köşedeki arkadaş Cezmi… Ve sucu Ayetullah Efendi…”

Necati Bey oturanlarla el sıkıştı. Kendine gösterilen yere geçti. Tümgeneral Memduh Bey, herkese Silahlı Kuvvetler sigarası ikram etti, sonra aralarında konuşmaya başladılar.

Recep Kiraz sordu:

“Siz de iade misiniz?”

“Evet. Bu sabah geldim.”

Sucu Ayetullah Efendi a a acı güldü:

“Evlat, burada hepimiz geri verilenleriz. Ama ne zararı var. Kadın denen varlık ne canavarmış meğer. Ben kurtulduğuma memnunum,” dedi.

Sigarasından derin bir nefes çekti, dumanı akvaryumun tarafına üfledi.

Veysel İbar:

‘Tek gözüm ama diye mesele etti benimki bunu. Yok eskiden sevişirken bir gözüm açık ona bakarmışım; yok bilmemne anında kör gözümden bir damla yaş akarmış… Yok efendim eskiden koyunları, sürüleri Amerikalı sığır çobanı gibi güdermişim… Yok iyi kaval çalarmışım… Bir sürü saçmalık. Koyun sürüsüne ügi duymadım, ne yapayım? Evde oturuyorum diye kafama kaktı. Burnumdan getirdi. Arkadaşlar, kendi isteğimle geldim buraya,” dedi.

Hidayet İmre:

“Benim karımla birlikte geçirdiğim üç ay tam bir felaket oldu. Anımsamak bile istemiyorum,” dedi. “Niçin eskisi gibi politikayla ilgilenmiyorum, niye hırsım yok, niçin para kazanamıyorum, niçin araba kullanamıyorum, neden apartman yöneticiliği yapmıyorum… Her gün bunları dinledim. Zor kaçtım, geldim buraya,” diye sözünü tamamladı.

Avni Gürbüz:

“Kadın mı, bir daha tövbe!” dedi. “İlkin sevgisi ile boğdu beni. Sonra bitmek tükenmek bilmeyen istekler… Feministmiş, yok bilmemne. Ben her gece bulaşık yıkıyorum, önümde önlük. Yatak yaşamında da uyuşamadık. Burnumdan geldi. Bir de utanmadan getirip beni geri verdi,” dedi.

Müntekim Bey;

“Oğlum üzülme. Kısa yoldan kurtulmuşsun sen. Benimki de hastalık derecesinde kıskançtı. Yok pencereden nereye baktın? Yok telefon niçin ben açınca kapandı? Sabah neredeydin? Nereye çıkıyorsun? Niçin gözün daldı? Ne düşünüyorsun Müntekim, şu an ne düşünüyorsun? Öldürdü beni, suyumu sıktı sizin anlayacağınız… Çirkin de bir kadındı. Allah kurtardı beni oğlum,” dedi.

Sucu Ayetullah Efendi:

“Benimki hizmetçilik yapıyordu. Gündelikçiydi. Bürolara da giderdi. Oralarda iş karıştırmış. Odacının biri ile mercimeği firma vermiş. Geliyor bana, ‘Ayetullah Efendi, sen yaşlısın… Ateşin sönmüş senin… Ayetullah Efendi damacanaya sardır gibi sarılma bana. Ayetullah Efendi, sen galiba defolusun… Ayetullah Efendi bir eksikliğin var’.”

“Allah belanı versin,” dedim bir akşam. Patlattım suratına şamarı.

Ertesi sabah getirip iade etti beni işte!” dedi.

“Boşver baba,” dedi Veysel İbar. “Senin de kıymetini bilecek bir kadın elbette bulunur.”

Tümgeneral Memduh Bey,

“Bir rahat soluk aldırmadı benimki,” diye söze başladı. “Kalabalığın içine düştüm. Çocuklar, torunlar, gelinler, damatlar, emireri, şoför… Alışmamışım, bunaldım. Sıkıntı geldi. Durup dururken daralıyorum. Hanım bütün gün orduevinde saçını yaptırır, güne gider. Evde bir disiplin, bir disiplin.

“Bir gece zamanı,

“Hanım oynatacağım, beni geri ver,” dedim.

“Zaten sende iş yokmuş!” demez mi? Tansiyonum fırladı. Fludeks’le zor düşürdük. İşte şimdi buradayım, ama huzurluyum,” dedi.

Bir süre iade odasındaki erkekleri dinledikten sonra, odama döndüm.

Her gün burada da değişik öyküler dinler olmuştum. Erkekler de bambaşka bir dünyayı anlatıyorlar, sigaralarını tellendirirken, kimi ezik oturuyor, kimi de “Kurtuldum!” diye seviniyordu.

… Telefon durmaksızın çalıyordu. Açtım, dört ay sonrasına bir randevu verdim. Bilgisayara işledim. Tam bir sigara yakıyordum ki, muhteşem bir kadın girdi içeriye.

Parfümü Diva olmalıydı, hani şu Ungaro’nun yeni kokusu… Kürkü yerleri süpürüyordu, kızıl saçları omuzlarındaydı.

Kıpkırmızı, upuzun tırnaklı parmaklarının arasında tuttuğu bir tutam kılı verdi bana.

‘Roberto… Musevi asıllı… Zeytuni ten, yeşil gözler, ince uzun parmaklar… Afgan tazısı gibi duygulu… Nikahsız yaşıyorduk. Benden oldukça genç… Anlıyorsunuz. Yirmi beşinde. Ona armağan ettiğim hardal rengi Jaguar ile iki ay önce yok oldu, gitti,” dedi.

‘Tamam hanımefendi,” dedim. ‘Notları bilgisayara verdim. Akşamüstü bay Roberto’nun bir takım elbisesi ile uğrayınız lütfen. Kendisini size teslim edeceğiz. Ama hardal rengi Jaguar’ı unutun.”

“O önemli değildi,” dedi kadın.

“Çok iyi,” dedim. “Hoşçakalın.”

O çıkarken, başörtülü bir başka kadın girdi içeriye. Ekranı kontrol ettim. Hacer hanımmış.

“Hani nerede kıllar, saç telleri?” diye sordum.

“Sormayın, yok. Bulamadım bizimkinin hiçbir şeyini. Nasıl yapacağız?”

“Bir dakika,” dedim. Telefonun düğmesine bastım. Karşı taraftan Nizami Bey açtı. Kısaca durumu özetledim.

“Yokmuş… Hayır… Hiçbir şey… Tek bir kıl bile…”

Nizami Bey,

“Recep Kiraz’ı çağırın,” dedi.

Hacer hanıma döndüm.

“İyi huylu, olgun bir bay var elimizde. Çile çekmiş. Mutlu olmak onun da hakkı… İster misiniz?”

Kadın bir an düşündü. Sonra,

“Neden olmasın?” dedi. “Nikah kıyar mı?”

“Adamı beğenirsen kıydırırsın nikahı Hacer Hanım,” dedim. “Hele bir dene.”

On dakika sonra ücreti alıp kasaya kilitlemiş, Recep Kiraz ile Hacer Hanım’ı uğurlamıştım.

Tam gazeteye göz atacağım, telefon çaldı.

“Alo,” dedim. “Ancak dört ay sonrasına randevu verebiliyoruz efendim… Ama acele arzu ederseniz, elimizde hazır olanlar var. Evet… Asker var. Bir Tümgeneral… Çok saygın bir kişi. Sağlıklı tabii. Tamam, yarın saat sonra uğrayın lütfen. İyi günler efendim.”

Kapattım telefonu.

Bir sigara yaktım.

Anlıyorsunuz değil mi, öyle bir iş ki bizimki; bir dakika dinlenecek zaman olmuyor.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz