UNUTMAK VE UNUTTUĞUMUZU UNUTMAK – DANIEL GOLEMAN

Eğer baskılanma çok fazla ise, acılar dışarı sızarlar

Epstein’in yansımaları, analitik seansın iç yüzünü akla getiriyor. Doğrusu baskılaması ve becerikli bir biçimde çözülen sırları bir lakuna olarak karşımıza çıkabilir. Travmatik merkez, babasının cenazesi yerine sinemaya gittiği gündür. Bazı çıkarımlar ile birlikte hala aynı zihinsel “dosya”da bulunan (Freud’un tabiriyle), Musevi Katliamı’nın yazar tarafından gördüğü kaygısız muameledir. Bu yaraların kaynaklarını birleştiren koza -ve tahminen hayatındaki buna benzer başka anlarınkini- duyguların bastırılması ve acıların zihinsel olarak dağlanmasıdır. Acıların dağlanması da bireyi yenilgiye uğratan özelliktedir. Eğer baskılanma çok fazla ise, acılar dışarı sızarlar. Çevresindeki yaşamları ve bir başkasının duygularını anlayabilme yeteneğini ve kendi duygularını tam anlamıyla yaşayabilme kapasitesini kaybeder kişi. Yaratıcı yanı ona acının -farkındalık bölgesinde olmamasına rağmen saklanma halinde pusuya yatmış olduğunu söyler: Epstein’ın Kaliforniya romanı bir Musevi Katliamı kitabı gibi okunmaktadır. Epstein’ın zihinsel manevrasının sadece acı verici bir hatırayı baskılamak için olmadığına dikkat edin. Ayrıntıları, kaçırılan bir cenazeyi ve görülen filmi hatırlıyor.

Baskılanan, bunun acısı; gerçekleri zihnine alıyor fakat bunlarla birlikte gelen hisleri almıyor. Musevi Katliamı’nda öldürülenlerle ilgili okuduklarında da -ki bu kişilerle ölmüş babası arasında bir bağlantı kurduğunu yazısının başka bir bölümünde belirtmiştir- aynı hileye başvuruyor. Kendisini bu şiddetli ıstırapların ayrıntıları içerisine gömüyor fakat bu ıstırapları kendi içerisinde hissetmede başarısız oluyor. Epstein’in dikkatsel taktiği, baskılanmanın pek çok çeşidinden biridir sadece. Freud’un baskılanma ile ilgili düşünceleri incelikle işlenirken, zihnin acı veren düşünceleri ve anıları bilinçten uzak tutabilmesinin çeşitli yolları da ayrıntıları ile açıklandı. Basit ama geniş kapsamlı bir unutma, buna uygun olan çok sayıdaki zihin çarpıklıklarından biridir. Freud ve etrafındakiler psikoanalizlerden her seferinde daha fazla veri topladıkça, Freud bu gibi lakunaların artan sayılarını tanımladı. Vaka tartışmaları, kısmen, bu manevraların anlaşılması güç yanlarını çözmek çevresinde dolanıyordu. Örneğin, psikiyatrik incelemelerde kullanılmak üzere toplanan bilgilerde, “Fare Adam” ve “Dr. Schreber”, Freud bir düzineden fazla şeye değiniyor ve bunlar daha sonra tanınabilecekleri için her zaman isimlerini kullanmıyor. Freud’un bu zihinsel manevralar için kullandığı genel terim “savunma” idi, ama bununla eş anlamlı olan “en yaygın hislerde baskılanma” terimini de kullanmıştı. Çünkü Freud’un görüşüne göre bütün savunma teknikleri bir dereceye kadar baskılanmayı icap ettiriyordu. Bu savunmaların kendilerine has özellikleri ne olursa olsun, baskılanma ile tek bir vasıta ve amaç paylaşırlar: Bunların hepsi acılardan sakınmak için gerçekleri değiştirip bozmaya yarayan bilişsel aygıtlardır.

UNUTMAK VE HATIRLAMAK ÜZERİNE – SİGMUND FREUD

Epstein’in baskılaması sadece olayları beyan etme yeteneğinde eşsizdir. Freud şöyle belirtiyor:30 “Bir zamanlar bize sıkıntı veren olaylarla ilgili … bu kolay ve usule uygun sakınma … bizde baskılama prototipini meydana getirir … Üzüntü veren olaydan sakınmanın çoğunun -bu bir devekuşu politikasıdır- yetişkinlerin normal zihinsel hayatlarında da hala görülebileceği bilinen bir gerçektir.” Savunma mekanizmaları aslında acıdan sakınmak için kendi üzerimizde oynadığımız dikkatsel oyunlardır. Bunlar devekuşu politikasını yerine getirmek için ihtiyaç duyulan gereçlerdir. Bu kendini kandırmalar psikoanalitik seanslarda geçerli değildir. Freud’un değindiği nokta iyice özümsenmiştir: Hepimiz bunları kullanırız. Elde olan bir savunmanın kendi kör noktasını yaratma yolu, Bölüm 2’de tanımlanan zihin modeli kullanılarak analiz edilebilir. Her bir savunma stratejisi biraz farklı yollar ile çalışır. Ve bir bütün olarak alındığında bunlar, zihnin normal mekaniklerinin kaygıdan sakınma amacıyla nasıl ustalıkla altüst edilebileceklerini ortaya koymaktadırlar. Erdelyi ‘nin belirttiği gibi, bu tür algısal eğitim gerçekte, zihnin akışında uyarı ile karşılaşmanın ilk milisaniyesinden çok uzak bir anının hatırlanmasına dek her yerde ortaya çıkabilir. Bir kör nokta oluşumuna yol açan algı eğilimi yaratılmasına özgü taktiklerin potansiyel olarak sonsuz çeşitleri vardır. Erdelyi şöyle söylüyor: “Eğitim başlangıçta başlar ve bilgi işlenmesinin en sonunda son bulur.” Bu sebepten ötürü, “Savunma amacıyla sayısız yollarla çarpıtılabilir.” Aşağıda, psikoanalitik literatürde tanımlanan en yaygın savunmalardan bazılarının kısa tariflerini ve -bizim zihin modelimizle yorumlandığı gibi- herbirinin nasıl iş görebileceğinin bir deneme analizini bulacaksınız:
Freud “baskılama” sözcüğünü en dar anlamda, bir düşünce, uyarı veya hatırayı direkt olarak farkındalıktan uzak . tutmak için yapılan basit bir savunmayı anlatmak için kullandı. Baskılama, içinde “bir kimsenin unuttuğu sonra da unuttuğunu unuttuğu” olan bir savunmayı ifade eder. Bütün savunmalar, gerçek üzerinde, bu tip boşlukların neden olduğu temel bozukluklar ile başladıkları için baskılama diğer savunmaların da yapı taşıdır. R. D. Laing faaliyet halinde olan baskılamayı örneklerle anlatan bir hikaye anlatıyor kendisi hakkında:
On üç yaşındayken çok utandırıcı bir deneyim yaşamıştım. Bu olayı sizlere naklederek sizleri de utandırmayacağım. Bu olay olduktan yaklaşık iki dakika sonra, bu olayı zihnimden atma süreci içinde yakaladım kendimi. Şimdiden yarısından fazlasını unutmuştum bile. Daha kesin olarak söylemek gerekirse, bu olayı unuttuğumu unutarak bu işlemlerin tamamını mühürlemek süreci içerisindeydim. Bunu daha önce kaç kez yapmış olduğumu söyleyemem… Eminim ki bu oyunu oynayışını ilk değildi ve son da olmayacaktı. Ama inanıyorum ki bu durumların pek çoğu halen o kadar etkili bir biçimde bastırılmış durumdalar ki, bunları unutmuş olduğumu· bile unutmuşum.

Baskılama için olgun adaylar, kabul edilemez cinsel arzuları (birinin ebeveyni ile cinsel ilişkiye girme arzusu gibi), saldırgan dürtüleri (bir ebeveyni veya kardeşi öldürme ile ilgili arzular gibi), utanç verici fantazileri ve dehşetli duyguları ve özellikle de rahatsız edici hatıraları ihtiva ederler.

Baskılamanın anatomisi: Baskılanan bilgiler, bu bilgilerin orijinal yörüngeleri bir zamanlar farkındalık alanının içinden geçmiş olsalar da, hafızadan geri çağrılamazlar. ma belirtileri, tabii ki, zihnimizde bu gibi parçaları baskılarsak bunu yaptığımıza dair hiçbir iz bulunmayacağı ile ilgili paradoksu içerirler. Düşünceler görünüşte yok olmuşlardır. Bizim zihin modelimiz kalıp olarak kullanılarak, baskılanmış bilgilerin uzun süreli hafızaya geçtikleri görülebilir. Bu geçiş farkındalık yolu ile olabilir. Fakat baskılama, farkındalığa giden sonraki giriş yolunun etrafını çevirir. O bilgiye ait şemalar hafızada kaldıkları halde geri çağrılamazlar (veya alışılmış koşullar altında bulunamazlar – diğer taktikler arasında, psikoanaliz bu kuşatmayı ortadan kaldırabilir). Dahası, bir bilgi bir kez baskılandığında, bunun baskılanmış olduğu gerçeği unutulur; böylelikle bunu hatırlamaya çalışmak için de hiçbir dürtü harekete geçmez.

İNKAR VE TERSİNE CEViRME: GERÇEKTE OLAN DEĞİL BUNUN TAM TERSİ SÖZ KONUSU EDİLİR
İnkar, olayları oldukları gibi kabul etmeyi reddetmektir. Olayın tamamı baskılamada olduğu gibi farkındalık alanından silinmese de, gerçekler olayın aslını karartmak için değiştirilirler. “Senden nefret ediyorum”, “Senden nefret etmiyorum” haline gelir. İnkar, harap edici kayıplara karşı verilen en genel ilk reaksiyondur; kendilerine yaşamaları için sadece bir kaç aylan olduğu söylenen hastalar sıklıkla bu gerçeği inkar ederler. Hayatını tehdit eden bir hastalığı olan hasta için inkar tipik olarak hamle yapar ve bunu şiddet gibi bir başka reaksiyon takip eder. Bir sinir hastası için inkar, bilincin bir demirbaşı ve işleri kolaylaştıran bir savunma haline gelebilir. Olayları tersine çevirme, inkarı bir adım ileriye götürür. Gerçek inkar edilir ve sonra da tam tersine dönüştürülür: “Senden nefret ediyorum”, “Seni seviyorum” olur; “mutsuzum”, “mutluyum” olarak değiştirilir. Bazen “reaksiyon oluşturulması” olarak da adlandırılan tersine çevirme, idare edilemez uyaranları sterilize etmenin elverişli bir yoludur. Pasaklı olma dürtüsü aşırı temizliğe dönüştürülür; öfkenin yüzeyi, baskı altına alınmış bir beslenme ile kaplanır. Bizim çevremizde inkar, ilk önce farkındalık içine geçmeden bilinçsiz hafızaya giren bilgilerle tamamlanır. İnkar edilen bilgi bir kez bilinçaltına girdiğinde burada tersine çevrilme işlemlerinden geçer ve farkındalık alanına girer.

ATIŞ: İÇERİDE OLAN DIŞARIYA ATILIR
Eğer bir kimsenin duyguları başedilmeyecek kadar fazla ise, zihin onları uzaklarda bir yerlerde idare edebilir. Duyguları uzaklaştırmanın bir yolu, onlar kendine ait değillermiş gibi davranmaktır. Birinin duygularını başka birine atmanın formulü iki bölüm içerir: İnkar ve yerinden çıkarma. İlk olarak kaygı uyandıran bir duygu, fikir veya uyaran inkar edilir ve farkındalık alanından uzak tutulur. Sonra kişi bu duyguları dışarıda bir yerlere, başka birinin üzerine yerleştirir: Benim ona karşı öfkem buharlaşıp gider, onun bana karşı öfkesiyle gizemli bir şekilde yer değiştirir. Bir kez başka birinin üzerine atıldığında, bireyin bu atılan parçası ile tamamen bir yabancıymışçasına karşılaşılır – hem de unutulmuş orijinali ile esrarengiz bir benzerlik taşıdığı halde. Tersine çevirme gibi atış da, inkar edilen ve bilinçaltına geçen verileri başka biçimlere dönüştürür. Bir kez değiştirilen bilgiler de farkındalığa ulaşırlar.

İZOLASYON <AYIRMA): DUYGULARDAN YOKSUN OLAYLAR
İzolasyon deneyimlerin kısmi olarak boş bırakılmaları, yani bir yarı-inkardır. Tatsız bir olay değil fakat bu olayın uyandırdığı duygular baskılanır. Bu yol ile ayrıntılar farkındalık alanında kalabilirler fakat istenmeyen niteliklerinden temizlenmişlerdir. Dikkat, buna bağlı duyguları boş bırakırken, gerçekler üzerine sabitlenir. Sonuç, deneyimlerin yumuşak bir versiyonudur. Burada gerçekler aynı olarak kalırlar fakat bunlarla birlikte ortaya çıkması gereken duygulardan yoksundurlar. Bu tahminen Epstein’in kendisini babasının ölümünün etkilerinden izole etmek için uyguladığı taktikti ve bu, Epstein’ın Musevi Katliamı ile ilgili gözle görülebilir aldırmazlığının sebebini izah etmektedir.

BAHANE BULMAK: KENDİME SIĞINABİLECEĞİM BİR HİKAYE YARATIRIM
En yaygın ve sıradan stratejilerden biri olan bahane bulma, tatsız uyaranların üzerini makul olan bir paravan ile örterek, birinin gerçek güdülerinin inkar edilmesine olanak verir. İzolasyon ile hileli bir benzerlik içerisinde dikkat, elde bulunan gerçeklerle birlikte kalır fakat bunların arkasındaki gerçek uyaranları, bunun yerine sahtesini koyarak kuşatır. Bahaneler sadece kendimize değil fakat başkalarına da çekinmeden söylediğimiz ve hiç şüphe uyandırmadan atlattığımız kurnaz yalanlardır. “Bu senin iyiliğin için” ve “Bu seni yaraladığından daha fazla beni yaralıyor” gibi tabirler iş üzerindeki bahanelerin sinyalleridir ve bunlar, zihinsel işlemler arasında, yetenekleri arasında inandırıcı mazeret ve özürler icat etmek olan uygun savunmalardır.

YÜCELTME: TEHDİT EDENİN YERİNE TEHLİKESİZ OLANI GECİKMEK
Yüceltme yolu ile kişi uygun olan bir objeyi alarak kabul edilemez bir uyaranı indirekt dolaylı olarak ikna eder. Bunun formülü şudur: Sosyal olarak itiraz edilebilir bir dürtü akılda tutulur fakat bu dürtü, objesini sosyal olarak istek uyandıran bir sona götürür. Bununla bağlantılı bir manevra olan yerinden çıkarmada, dürtü, kabul edilebilir veya edilemez, bütün başka objeleri de alır. Yüceltme, içgüdüleri baskılamaktansa onların kanallara dökülmelerine izin verir; tıpkı daha sinirsel savunmalardaki içgüdülerde olduğu gibi. Dürtüler, her ne kadar değiştirilmiş şekillerde olsalar da onaylanırlar. Çalma dürtüsü, bankacılık mesleğinde başarı kazanmak olarak yeni bir bedene girer; çığlık, bir şarkı şeklinde görünür; tecavüz etme dürtüsü, kur yapma kıyafetini giyinir; sakat etmenin içten gelen itici hissi, cerrahın sanatkarlığı olarak yeni bir şekle girer. Freud yüceltmenin muazzam bir uygarlaştırıcı olduğunu, insanoğlunu idare edilebilir bir hale getinm ve insanın ilerleyişini mümkün kılan bi.r güç olduğunu ispat etmiştir. “Atış”ın temelini teşkil eden dikkatsel dinamik, izolasyon, bahane bulma ve yüceltme gibi diğer savunmalarda da işler. Bunların her birinde hadiselerin asıl durumları inkar edilir – bunlar farkındalık alanına ulaşmadan önce bilinçaltına geçerler. Bir kez bilinçaltına giren bilgiye burada çok çeşitli yollarla makyaj yapılır. İzolasyonda, olumsuz duygular dikkatten uzaklaştırılırlar; oysa olayın kendisi farkındalık alanına girer. Bahane bulmada, parçalara ayrılan bireyin gerçek güdüleridir; bunların yerine daha kabul edilebilir olanlar tekrar birbirlerine eklenirler. Ve yüceltmede, sterilize edilen, dürtülerin doğası ve bunların gerçek objeleridir. Olaya dikkatsel bir görüş açısından bakılırsa, bu savunmaların hepsi “atış” ile ortak bir prosedür paylaşırlar. Birinci adım inkardır; ikinci adımda bilinçaltında bir değişim meydana gelir; üçüncü adımda ise değişime uğramış (biçim) farkındalık alanına girer.

Daha önce gördüğümüz gibi, Freud’un, zihnin dikkati başka yöne çevirerek kaygıya karşı korunma sağladığına dair fikri, ne psikoloji için ne de Freud’un, gerilimi yatıştırmak için başvurulan yegane dikkatsel hileler olarak adlandırdığı savunmalar için tektir. Savunma mekanizmaları hafızaya sansür koyarlarken, güvenlik işleri de dikkatin biçimini şimdiki ana uyacak şekilde bozarlar. Freud’un savunmalarının listesine biz de Sullivan’dan bazı güvenlik işlemleri ekleyebiliriz. Bunlardan iki tanesi, kaygıya karşı savunmak için dikkatin çarpıtılmasının başka yollarına işaret etmektedirler.

SEÇİCİ DİKKATSİZLİK: HOŞUMA GİTMEYENLERİ GÖRMEM
Seçici dikkatsizlik, elemanları birey tarafından farkedildiğinde tedirgin edici olabilecek olan deneyimlerden hazırlanır. Bu, geniş olarak yaygın bir operasyon olup günlük kaygıları savuşturur – yanlışlık yapılan bir faturayla hoşa gitmeyen borçlar unutulur. Seçici dikkatsizlik, günlük mücadelelere karşı verilen tamamen maksatlı tepkilerdir. Bunlar, Neisser’ın şaşırtıcı bir şemanın en basit örneği olarak tanımladığına çok yakındırlar. “Bu mini-inkar yolu ile” diyor Sullivan, “bir kimse yaşantısının fazla veya az anlamlı ayrıntılarının sonsuz sayılarının farkına varmaz.” Seçici dikkatsizliğin son derece kolay oluşu -ve günlük yaşantılarda her yerde mevcut olması- bunu geniş kapsamlı bir savunma olarak nitelendirmektedir, belki de en yaygını, en geneli olarak.

OTOMATİZM <ÖZDEVİM>: YAPTIĞIMIN FARKINDA DEĞİLİM
Bölüm 2’de gördüğümüz gibi, yaptıklarımızın çoğu farkındalık dışında bir yerlerde otomatik olarak yapılırlar. Bu otomatikleşmiş aktivitelerin bazıları, güdülerimizi ve dıştan gelen etkileri tam olarak anladığımız takdirde bizi rahatsız edebilecek deneyimlerin unsurlarının üzerini kaplarlar. Otomatizm, bu gibi davranışların birbirini, izleyen bütün sıralarının, bunların meydana geldiklerinin veya ifade ettikleri sorun yaratıcı dürtülerin farkına varmamıza gerek kalmadan sürüp gitmelerine imkan verir. Sullivan, Manhattan ‘da caddede yürüyüşünü ve bu sırada insanların büyük bir kısmının kalpleri fırlayacakmış gibi çarparak telaşlı telaşlı bakındıklarını farkedişini örnek olarak aktarıyor … Pek çoğu gözlerini sizin gözlerinize doğru kaldırır – galiba … farkedilip edilmediklerini görmek için. Garip olan şudur ki, bunların bazıları sizin bakışlarınızla karşılaştıklarında, sanki hiçbir şey olmamış gibi duygusuz ve kaygısızdırlar… Bu, bunu açıkça gösteren kişinin dikkatine üzerinde önemle durularak getirilmiş olsa da, kişinin doğal eğilimi her zaman, bunun ortaya çıkmış olduğunu inkar etmek olacaktır. Hem seçici dikkatsizlikte hem de otomatizmde savunmanın yer aldığı asıl mevki süzgeçtir. Seçici dikkatsizlikte, algılananların bir kısmı, farkındalığa ulaşmadan önce çıkarılır. Otomatizmde, dikkatsizlik kişinin vermiş olduğu tepkiye dek uzanır.

Savunmalar farkındalık yüzeyinin altında işlediklerinden, bazen geçmişe dönüp baktığımızda bunlardan birini kullanmış olduğumuzun farkına varırız, tıpkı Epstein ‘in hatırladıklarının kanıtladıkları gibi. Gerçekten de, Matthew Erdelyi psikoloji sınıfındaki öğrencilere bir anket uyguladığında, hemen hemen hepsinin bir zamanlar, acı veren düşünceleri veya hatıraları farkındalıktan uzak tutmak için kasıtlı baskılama uyguladıklarını söylediklerini gördü. (Bunun tek istisnası, tahminen baskılamış olduğunu baskılayan bir öğrenciydi). Erdelyi şöyle söylüyor: “İnsanların çoğu, psişik acılardan kaçınmak için önceden bilinçlerinin dışında bıraktıkları bazı maddeleri hatırlayabilirler; dahası, bilinçten atılmayı gerçekleştiren spesifik savunma tekniklerini de hatırlayabilirler.”

Erdelyi’nin resmi olmayan anketinde kişilerin yüzde 72’si “atış” yöntemini kullandıklarını, yüzde 46’sı tersine çevirmeyi kullandıklarını, yüzde 86’sı yerinden çıkarmayı ve yüzde 96’sı da bahane bulma yöntemini kullandıklarını hatırlamışlardı. Her seferinde bu savunmalar kullanılmıştı. Öğrenciler geriye dönüp baktıklarında bazen bunları kullanmış olduklarını görebilseler de, bu faaliyet farkındalık alanı dışında gerçekleşmiştir. Savunmalar -yani acı veren bilgilere karşı oluşturduğumuz kaleler- farkındalık alanının kenarlarının ötesinde, karanlık bir bilinç dünyasında işlerler. Bizler sıklıkla bunların işleyişlerinden haberdar olmayız ve bunların, bilgi alanımıza girmesine müsaade etttikleri gerçek versiyonunun habersiz alıcısını geride bırakırız. in vivo koşullarda (iç koşullarda) sa. vunmalara takılma ve onları zorla ele geçirme sanatı ustalık isteyen bir çabadır. İnsanlar bir zamanlar bir savunmaya güvendiklerinin muhtemelen farkına varsalar da, özel koşullar olmaksızın bizim kendimizi aldatışlarımız büyük ölçüde aniaşılması imkansız ve farkedilmezdirler. Savunmaların peşine iş üzerindeyken düşmenin iyi işlenmiş bir yolu, tabii ki psikoanalizdir.

Daniel Goleman
Hayati Yalanlar Basit Gerçekler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial