Ana Sayfa Edebiyat AZİZ NESİN: TANIDIĞIM EN CİMRİ İNSAN, KOMÜNİST MANİFESTO’YU TÜRKÇEYE ÇEVİREN KERİM SADİ

AZİZ NESİN: TANIDIĞIM EN CİMRİ İNSAN, KOMÜNİST MANİFESTO’YU TÜRKÇEYE ÇEVİREN KERİM SADİ

Kerim Sadi

Sürgün anılarımda Hoca diye sözünü ettiğim kişi Kerim Sadi’dir. Ben onu, sürgüne gelmeden önce bulunduğum Harbiye Askeri Cezaevinde tanımıştım. O da sürgün bulunduğu Konya’dan kaçıp Istanbul’da yakalandığı için askeri cezaevine konulmuştu. Benden yaşlı ve duyduğuma göre Marksizmi en iyi bilenlerden biriydi. Almanca ve Fransızca bilir, sürekli bu dillerde kitaplar okurdu. Kendisine olağanüstü saygı duyardı. Cezaevindeyken kendisiyle bir dil tartışmamız olmuştu. Ben o zamanlar Türkçesi yayımlanmadığı için Kapital’i okumamış ve sosyalizmi kuramsal olarak bilmeyen biriydim. Bu konuda bilgin olduğunu duyduğum Kerim Sadi’ye olağanüstü saygım vardı. Ondan çok şey öğreneceğimi sanıyordum. Ben Bursa’ya gittikten bisüre sonra Kerim Sadi de Bursa’ya sürgün olarak geldi. Ben o sırada Bursa’daki otelden ayrılmış, iki odalı bir eve kiracı çıkmıştım. Kerim Sadi de benim kiracı olduğum eve taşındı.

Ne yazık ki yakından tanıdıktan sonra Kerim Sadi’nin o saygı duyduğum insan olmadığını gördüm. Yaşamımda tanıdığım en bencil insandı. Kerim Sadi’ye, o dönemi yazmaya yaşamım elverirse “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez” adlı özyaşamöykümde geniş yer vereceğim. Sürgünden sonra da cezaevinde birlikte kaldım ve ilişkilerimiz sürdü. Onu daha da yakından tanıdım. Belki o dönemi özyaşamöykümde yazamam diye şimdi ona değgin bikaç not eklemek istiyorum.

Sultanahmet Cezaevinde siyasi koğuşta elli kişi kadardık. Bunların çoğu üniversiteli idi. En yaşlımız Kerim Sadi’ydi. Hepimizden saygı görmekteydi. Yemeklerimizi ortaklaşa yapar ve ortaklaşa yerdik. Bu ortaklaşalığa “komuna” denirdi. Hepimiz ne kadar paramız varsa komunaya haftalık para verirdik. Ben komunaya ancak 10 lira verebiliyordum. Bu komunaya verilebilen en yüksek paraydı. Bunun dışında ziyaretçilerin getirdikleri yiyecekler de komunaya bırakılırdı. Benim hiç ziyaretçim yoktu. Parası olmayanlar komunaya para ödemezlerdi. Kerim Sadi de parası olmadığını söylediğinden komunaya para ödemeyenlerdendi. İlginç olanı şudur: Çamlıca’daki evinin bahçesinde sebze yetiştiriliyordu. Kız kardeşi Cazibe haftalık ziyaretlerinde Kerim Sadi’ye bu sebzelerden getirirdi. Örneğin ençok getirdiği, domates ve biberdi. Kerim Sadi bu domates ve biberleri komunaya satardı. Daha da ilginç olanı şudur: Komuna üyeleri günde 4-5 bardak çay içebilirlerdi. Kimi şekersiz, kimisi 3-4 şekerli içerdi. Kerim Sadi her bardak çayı 3 kesme şekerle içerdi. Ama çaya şekeri koymaz, kesme şekerleri biriktirirdi. Ve sonra da biriktirdiği bu kesme şekerleri dışarda tarttırıp komunaya satardı. Bu onun kişiliğine değgin önemli bir olaydır. Kerim Sadi’yle sürgünde, Bursa’da gezer, iyi havalarda kır kahvelerinde otururduk. Sürgün süresinde hiçbir gün para harcamadı. Ben de o zamanki anlayışıma göre bunu çok doğal karşılıyordum. Ona sonsuz saygım vardı. Ondan iyi bir öğrenci gibi bişeyler öğrenmeye çalışıyordum. Bigün Muradi denilen semte gitmiştik. Caminin avlusunda oturuyorduk. Hamama gitmemden sonra beni eve almamasının kızgınlığıyla, ilk kez kendisine saygı dışı sözler söylemiştim. Şimdi sözcüklerini anımsayamıyorum. Ama örnek olması gereken eski solcuların bencilliğinden yakınmıştım. “Aranızda bir Nâzım var, geri kalanı bencil ve çıkarcı,” diye söylemiştim. O zaman Kerim Sadi’nin bana söylediğini hiç unutmuyorum. Şöyle demişti: “Nâzım’ı yakından tanımıyorsun da ondan böyle konuşuyorsun.”
Evet Nâzım’ı çok yakından tanımıyorum. Ama mektuplarıyla, şiirleriyle ve dolayısıyla bütün kişiliğiyle yakından tanımaktayım. Her insanda zorunlu olarak bulunan doğal kusurlarıyla birlikte, benim için Nâzım, dört dörtlük bir insandı.

Kerim Sadi için yazacaklarım bu kadar değil, ilerde yazmaya zaman bulabilirsem “Birlikte Öldüklerim”de yada “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez”de geniş olarak anlatacağım. Kuramsal olarak, Marksizmi ve Marx’ın yaşamını en iyi bilen bir Türk aydınıydı. Ama insancıl değerlerden yoksun bir kişiliği vardı.

Aşağıdaki notu “Bir Sürgünün Anıları” kitabımın 13. basımına ekliyorum.

Kerim Sadi, Bursa’da sürgünde bulunduğumuz sırada salt bikez bana yemek ısmarlamıştı. Bunun dışında bütün giderlerimizi ben karşılardım. Bundan dolayı, ona büyük saygım olduğu için, hiç yüksünmezdim. Kerim Sadi’nin tıp fakültesi öğrenciliği sırasında bir sınıf arkadaşı Bursa’da hekimdi. Bursa’nın ünlü hekimlerinden Dr. Neşati, soyadını unutmuşum. Bildiğimce, o zamanlar tıp fakültesinin birinci sınıf öğrencilerinden bir grup sol eğilimliymiş, Kerim Sadi, Dr. Neşati, Prof. Dr. Rasim Adasal bunlar arasındaymış. Çok değerli tıp yazılarını ve kimi kitaplarını okuduğum, Giritli olan Rasim Adasal, Karl Marx’ın Komünist Bildirgesini [Manifesto] öğrenciliği sırasında, ilk Türkçeye çevirendi.

Kerim Sadi, paraca çok sıkıştığı zamanlar, beni, sınıf arkadaşı doktor Neşati’nin muayenehanesine gönderirdi. Arada sırada Dr. Neşati’den aldığım 10-20 lirayı Kerim Sadi’ye götürürdüm. İşte öyle bir günde Kerim Sadi, bana da yemek ısmarlamıştır.

Aziz Nesin
Bir Sürgünün Anıları

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version