Ana Sayfa Edebiyat Varolmak Gelişmek Uzlaşmak: Edebiyatta Varoluşçuluk – Üstün Dökmen

Varolmak Gelişmek Uzlaşmak: Edebiyatta Varoluşçuluk – Üstün Dökmen

Varoluşçu felsefe, psikolojinin yanı sıra çeşitli sanat eserlerinde de kendisine yer bulmuştur. Örneğin pek çok edebiyat eserinde varoluşçu felsefenin izlerine rastlamak mümkündür. Varoluşçu felsefeyi yansıtan edebiyat eserlerini iki gruba ayırabiliriz. Birinci grubu, varoluşçu felsefe bilinen adıyla ortaya çıkmadan önce yazılmış olup bu felsefeden esintiler taşıyan eserler oluşturur. İkinci grubu ise varoluşçu felsefe sonrasında yazılan eserler oluşturur.

Varoluşçu felsefe oluşmadan önce yaşadığı halde varoluşçu kabul edilen yazarların başında Dostoyevski ve Kafka akla gelir. Benzer şekilde Tolstoy’da da güçlü varoluşçu çizgiler görmek mümkündür. Örneğin Yalom’a? göre Tolstoy’un “İvan İlyiç’in Ölümü” adlı eserinde, temel varoluş endişelerimizden birisi olan ölüm endişesi işlenmektedir. Bu eserin kahramanı, öleceğini anladığında kendisine sık sık “Gereken şekilde yaşadım mı?” sorusunu sormaya başlar.

Varoluşçu felsefe öncesinde, şiirde de varoluşçu sayabileceğimiz temalara rastlanmaktadır. Örneğin Mevlana’da ve Ömer Hayyam’da belirgin varoluşçu motifler vardır. Günümüz varoluşçuları tarafından varoluşçuluğun atalarından sayılan Nietzsche “Neysen o ol” demişti. Bu ifadenin bir benzerini Mevlana

“Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” şeklinde dile getirmişti. Öte yandan Hayyam’ın da, varoluşçu felsefenin temel ilkelerini yansıtan ilginç şiirleri vardır. İşte Hayyam’ın rubailerinden iki alıntı:

Geçmiş gitmiş gün üstüne ne söylesen boş:
Bırak dünü, hoş et gönlümü, bak bugün ne hoş. ”

Ölmemek elimizde değil ki bizim:
İyi yaşamamak beni tek korkutan.”

Yukarıdaki şiirlerinden birincisinde Hayyam, anı yaşamanın önemini, İkincisinde ise temel varoluş endişesini / kaygısını dile getirmektedir. İyi yaşamamaktan korkan Hayyam ile gerektiği şekilde yaşayıp yaşamadığını sorgulayan Tolstoy’un İvan İlyiç’i arasındaki benzerlik açıkça görülmektedir.

Varoluşçu felsefenin tanınmasını izleyen dönemde, varoluşçu edebiyatın önde gelen isimleri Sartre, Frisch, Camus ve Kundera olmuştur. Sartre’ın hemen tüm romanları ve oyunları, Frisch’in oyunları, Camus’un özellikle “Yabancı” ve “Veba” adlı, Kundera’nın ise “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” ve “Kimlik” adlı romanları, varoluşçu felsefenin günlük yaşam içinde irdelendiği ilginç yapıtlardır.

Kimi eleştirmenler Kundera’ya “son varoluşçu” diyorlar. Ancak bu doğru değil.

Son yıllarda, benzeri akademik özgeçmişe sahip iki bilim insanı Irvin Yalom ve Engin Geçtan, psikiyatri alanındaki birikimlerini romana dönüştürmeye başlamışlardır. Yalom’un “Nietzsche Ağladığında” adlı romanı varoluşçu esintiler taşıyor. Geçtan’ın tüm romanları, örneğin “Bir Günlük Yerim Kaldı İster misiniz?” adlı romanı ise, Yalom romanlarına oranla daha da belirgin şekilde varoluşçu çizgide yapıtlardır.

Varoluşçu felsefe, absürt (uyumsuz) tiyatroda, güçlü bir şekilde kendini göstermiştir. Absürt tiyatronun önde gelen isimleri arasında Samuel Beckett, Eugene İonesco, Harold Pinter, Edvvard Albee sayılabilir. Beckett’in “Godot’yu Beklerken” adlı ünlü eserinde, önemli bir varoluşsal sorun olan eylemsizlik (irade sergileyememe) anlatılmaktadır.

Vercors’un “Hayvanlar ve İnsanlar” adlı oyununun, varoluşçu çizgiler taşıyan önemli bir eser olduğunu düşünüyorum. İnsanın kendisini oluşturma gücüne sahip bir canlı olduğu görüşü, kanımca bu eserin sonundaki “İnsanı insanda aramayın; insanı insanda yaratın!” cümlesiyle veciz bir şekilde ifade edilmektedir.

Behçet Necatigil’in, Orhan Veli’nin ve Cahit Sıktı Tarancı’nın şiirlerinde çok miktarda varoluşçu tema bulabilirsiniz. Özellikle Tarancı’nın Otuz Beş Yaş isimli şiiri bu konuda bir abide sayılabilir.

Yirmi birinci yüzyıla girerken yaşam biçimleri giderek monotonlaşıyor, mekanikleşiyor ve hızlanıyor. Bu durumda, bugün olduğu gibi gelecekte de varoluşçu bakış tarzının romanda, tiyatroda, sinemada etkisini sürdüreceğini ve bu durumun işlevsel olacağını ileri sürebiliriz. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için, yirmi birinci yüzyıldaki varoluşçuluğun, güler yüzlü, iyimser bir varoluşçuluk olması gerektiğini düşünüyorum.

Üstün Dökmen
Varolmak Gelişmek Uzlaşmak

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version