Ana Sayfa Edebiyat “Ölürüz diye mi üzülüyoruz? Ne ettik, ne gördük şu fâni dünyada” Orhan...

“Ölürüz diye mi üzülüyoruz? Ne ettik, ne gördük şu fâni dünyada” Orhan Veli’nin Şiirlerinde Uyum Öğeleri

Bir soruşturmaya yanıtımda “Garip” şiiri konusunda şunları söylemiştim:
“Garip şiiri, herhangi bir koşuk (vezin), herhangi bir uyak, herhangi bir benzetme ya da süsleme, herhangi bir önemli konu olmaksızın da, günlük konuşma dilinin ve sıradan bir durumun şiir olabileceğini kanıtlamıştır…
Bu şiir anlayışını konusal ya da dilsel bir espri olarak algılamak da yanlıştır.
Garip hareketi, günlük konuşma dilinin ve yaşadığımız sıradan hayatın içindeki gizli şiir potansiyellerinin altını çizmiştir…
Şiirin konuda, biçimde, söyleyişte ‘belagat’e saplandığı her durumda Garip (ve özellikle Orhan Veli) şiiri, yeniden bir arınma ve çıkış noktası olabilecek güçtedir… “Bu özet ve genel değerlendirmede, biçime ilişkin olan (ve herkesçe de “Garip” ve O. Veli şiiri konusunda kabuledilegelen) saptamayı biraz açmak ve genişletmek istiyorum.

Ataol Behramoğlu

Orhan Veli, (M. Cevdet ve O. Rifat’la) ortak çıkışlarından önce koşuklu ve uyaklı şiirler yayımlamıştı. Bunlar 14 heceli “Oarystys”, “Ebabil”, vb., 11 heceli “Masal”, 10 heceli “Dar Kapı”, 9 heceli “Açsam Rüzgâra” ya da 15 heceli “Helene İçin” gibi, ilk ikisi dışında bizim hece şiirimizde pek kullanılmayan, kimileri hiç kullanılmayan koşuklarla yazılmış şiirlerdir. Duraklama yerleri de hece şiirinde genellikle uygulanmakta olandan farklıdır. Bir örnek olarak, Necip Fazıl’ın “Ayrılık Vakti” adlı 11 hecelik şiiriyle Orhan Veli’nin aynı koşukla yazılmış “Masal”ını karşılaştıralım: İlkinde, “Akşamı getiren / sesleri dinle” dizesiyle başlayan şiirin bütün dizelerinde 6/5 genel kuralı geçerli iken, Orhan Veli’nin şiirinde ilk dörtlüğün 4/4/3, ikinci dörtlüğün 4/7 duraklama ölçüleriyle okunması gerektiği görülecektir… “Helene İçin” adlı şiirin (son dörtlüğün 14 heceli ilk dizesi dışında) eşit hece sayısında dizelerle yazıldığı ise, (anlamın gerektirdiği duraklamalar, tonlamalar dışında) herhangi bir zorlayıcılığı bulunmayan duraklama yerleriyle değil, ancak parmak hesabına vurularak anlaşılabilmektedir… Eşit sayıda hecelerle yazılmış olmakla birlikte bu şiir bir konuşma dili rahatlığıyla okunabilmektedir… Orhan Veli’nin (Mehmet Ali Sel takma adıyla Varlık dergisinde yayımladığı, sonra toplu şiirlerinde yer alan) ölçülü-uyaklı bu ilk şiirleri, koşuk, uyak, metafor, içerik vb. özellikleri bakımından geniş incelemelere konu olabilecek değerde ve çeşitliliktedir…

Orhan Veli’nin “Garip”te ve sonraki kitaplarındaki şiirlerinde koşuk ve uyak kullanmadığı, yazımın girişinde de belirttiğim gibi herkesçe kabul edilegelmektedir. Yine de daha yakından bir bakış bunun tam olarak da böyle olmadığını gösteriyor. Bir başka deyişle, koşuk ve uyak öğelerinin yanı sıra başkaca uyum öğeleri açısından bu şiirlerin incelenmesi oldukça ilginç bir araştırma alanıdır.

Özgür koşuğun ilk örneklerinden “Montör Sabri”yi bu açıdan gözden geçirelim:

Montör’ Sabri ile
Daima geceleyin
Ve daima sokakta
Ve daima sarhoş konuşuyoruz.
O her seferinde
“Eve geç kaldım” diyor
Ve her seferinde
Kolunda iki okka ekmek

Sekiz dizeden oluşan bu şiirde üç dizenin (2, 3 ve 6. dizeler) 7’şer heceli olduğu görülmektedir. Şairin bilincinden bağımsız bu olgunun kendiliğinden (konuşma dilimizden gelen) bir uyum öğesi olduğu kuşkusuzdur. Üç kez “daima” ve iki kez “her seferinde” yinelemeleri de Orhan Veli’nin özgür koşuklu şiirlerinde sıkça rastlanan bir başka uyum öğesidir…

Yine ilk özgür koşuk örneklerinden “Oktay’a Mektuplar”ın ilkini gözden geçirelim:

Kış, kıyamet
Macar Lokantası’nda yazıyorum
İlk mektubumu.
Oktay’cığım
Bu gece sana bütün sarhoşların
Selamı var

Altı dizelik şiirde üç dize (1,4,6) 4’er heceden, iki dize de (2,5) 11’er heceden oluşmaktadır…

Bir uyum öğesi olarak yineleme, dört dizelik “Quantitatif”de “kadınları” ve “severim” sözcüklerinin ayrı ayrı üçer kez yinelenmesinde görülmektedir. Dize sonlarındaki yinelemeler aynı zamanda bir tür uyak işlevi de görmektedir.

“Rönesans”ta soru cümlelerinin art arda gelişi ise bir kipsel yinelemedir:

Yarın rıhtıma gitmeli,
Rönesans çıkacak vapurdan
Bakalım, nasıl şey Rönesans?
Kılığı, kıyafeti nasıl?
Şık mı, sünepe mi?
Siyasi mi, bastonu var mı elinde?
Hokkabaza mı benziyor?
Ambardan mı çıkacak, kamaradan mı?
Yoksa ateşçi filân mı?
Çalışarak mı geliyor gemide?

Dize sonlarındaki ” gitmeli”, “sünepe mi”, “elinde”, ” gemide” “kamaradan mı”, “filân mı” sözcüklerinin aynı ünlü ve ünsüzler ya da aynı takılarla bitmesi de uyak işlevi görmektedir.

“Resimler” adlı yedi dizelik bir şiirde üç dize (3,4,5) 5’er hecelidir.

“Çok Şükür” adlı 4 dizelik şiirde “çok şükür” sözü üç kez yinelenmektedir :

Bir insan daha var, çok şükür, evde;
Nefes var,
Ayak sesi var;
Çok şükür, çok şükür

Bu yineleniş, uyumsal bir işlev taşımanın ötesine geçerek “çok şükür” sözünün biçimiyle (fonetiğiyle) birlikte anlamını da öne çıkararak yoğunlaştırmakta, gündelik dilde ayırdına varmaksızın kullanageldiğimiz bu deyim şiirsel bir güç kazanmaktadır… Aynı saptamaları “Ne Kadar Güzel” şiirindeki “ne kadar güzel” ve “çay” yinelemeleri için de yapabiliriz:

Çayın rengi ne kadar güzel,
Sabah sabah
Açık havada!
Hava ne kadar güzel!
Oğlan çocuk ne kadar güzel!
Çay ne kadar güzel!

Sonraki yılların ürünlerinden “Sizin İçin”de şiirin adı olan bu sözcükler yedi kez, “Karşı” adlı şiirde yine şiirin adı olan sözcük sekiz kez yinelenmektedir.

“İstanbul’u Dinliyorum”da şiirin adı olan bu sözcükler her kıtanın ilk ve son dizelerinin başında yineleniyor. Bu şiir, örnekleme gerekmeyecek kadar uyaklarla örülüdür. “Gün Olur”da, şiirin bitiş dizelerinde “gün olur” sözü üç kez yinelenmektedir. Orhan Veli’nin en güzel şiirlerinden biri olan bu şiirinde “kokusunda / peşisıra”, telâş / güneş”, “açar / martılar” sözcüklerindeki ünlü ve ünsüz yinelemeleri de (“assonance” ve “alliteration”lar) güçlü uyum öğeleridir…

“Şiirin Dili – Ana Dil” adlı bir yazımda “İstanbul’u Dinliyorum”daki “güvercin dolu avlular” dizesine bu açılardan ve benim için taşıdığı duygusal anlam bakımından da değinmiştim… “Pırpırlı Şiir” ise sözcük, ünlü ve ünsüz harf yinelemeleriyle oluşturulan şiirsel uyumun eşsiz bir örneğidir:

Uyandım baktım ki bir sabah,
Güneş vurmuş içime;
Kuşlara, yapraklara dönmüşüm,
Pır pır eder durur, bahar rüzgârında.
Kuşlara yapraklara dönmüşüm;
Cümle azam isyanda;
Kuşlara, yapraklara dönmüşüm;
Kuşlara,
Yapraklara.

“Hürriyete Doğru”da kısalan-uzayan dizelerin oluşturduğu “serbest müstezat”ımsı koşuk duygusu, üzerinde ayrıca durulmaya değer.

Orhan Veli’nin hemen hemen her şiiri bu türden uyum öğeleri içermektedir. Bir başka deyişle, dilin kendinden gelen, yapma-yapay-yapmacık olmayan bu uyum öğeleri, onun şiirlerindeki, eskimeyen şiirselliğin en önemli bir nedenidir… Yahya Kemal’in “bir dilin yalnız kendine mahsus, süssüz, tabii, samimi, yalın ifade özellikleri vardır…” sözleri sanki Orhan Veli’nin şiirleri için söylenmiş gibidir… Simgeden, metafordan, süsten, yapmacıktan böylesine uzak, konuşma dilinden yola çıkarak onu yeniden üretebilen, aynı zamanda hem halksal hem modern olabilen bu gösterişsiz ve büyük şiirden günümüzün genç şairleri çok şey öğrenebilir.

1994
Ataol Behramoğlu

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version