Ana Sayfa Edebiyat “Behçet Necatigil’e ayrıntılar şairi desek yeridir” Üzgünüm Leyla – Cemal Süreya

“Behçet Necatigil’e ayrıntılar şairi desek yeridir” Üzgünüm Leyla – Cemal Süreya

Ben artık bulunduğun şehirden gittim,
İnsan kuş misâli!
Sen hâlâ
O kalabalık evde olmalısın,
Gelip gidenin çok mu bari?
Üzgünüm Leyla,
Dünya hali!
Behçet Necatigil / Sevda Peşinde

Behçet Necatigil’in şiirleri saksı çiçekleri gibi gelir bana. Beşiktaş’ta, Fatih’te ya da İstanbul’un başka bir bucağında birçok katlı ahşap evlerden, ahşap, eski ama ana caddeye çok yakın evlerden birinin önce sokağa, sonra İstanbul’a, daha sonra da yeryüzüne açılan bir penceresine koyulmuş, bakımlı saksı çiçekleri.

Yağmur yağınca, kar yağınca, soğuk olunca eve sığınır, sokaktan kurtulamaz. Hava açtı mı, gök güzel bir mavilik edindi mi taçyapraklarını sokağa uzatır, bu sefer ev bırakmaz. Behçet Necatigil’in şiirlerinde günümüz küçük adamının bunalımını görüyoruz. Sanki bir yerinden incinmiş, sessiz ama gururlu bir şiir “haysiyef’i ile yüklü mısralarında hep günü birlik yaşantılarımızla, insanın en olağan davranışlarının hikayesiyle dolup taşan bir şey var.

Behçet Necatigil yüksek sesle konuşamaz. Belki bir korktuğu kimse, bir çekindiği şey vardır. Vardır belki, vardır ya, o yüksek sesle konuşmayı zaten oldum bittim sevmez. Behçet Necatigil mırıldanan bir şairdir. Sözgelimi “Üzgünüm Leylâ” der. Bu “Üzgünüm Leylâ” mısraını Behçet Necatigil’in şiirinin bütün özelliklerini taşıdığı için aldım. Behçet Necatigil üzgündür, kötümserdir, sanki bir şeyden boyuna kaçıp kurtulmak istemektedir. Bununla birlikte o kaçıp kurtulmak istediği şeyin ne olduğunu hem bilmez, daha doğrusu bilmek istemez, hem de kaçıp kurtulmanın mümkün olamayacağı gibi bir duygu vardır içinde. Ona ayrıntılar şairi desek yeridir. Kesik, ufak çağrışımlı küçük adamın psikososyal davranışlarını incelemektedir. Yaşamadaki dengesizlikler, imkânsızlıklar onu feylesofça bir vazgeçişin ifadesi olan ironiye alıp götürüyor. Onu, yani küçük adamı. Gerçekten hüzne batık bir humour çizgisi Behçet Necatigil’in mısralarında hem çevreye karşı dayatmanın değişime uğramış bir sembolü, hem de kendi kendini oyalamanın, özürler bulmanın tipik bir örneği olarak uzar gider. Sözünü ettiğimiz mısrada bir başka özellik olarak da klişecilik, ama son derece inceltilmiş bir klişecilik görülüyor.

Genç kuşak yazarlarının haksız yere yüklenmeye kalkıştıkları cins birkaç sanatçı var. Behçet Necatigil bunlardan. Çok emeği geçmiştir. Orhan Veli ve arkadaşları kadar atılgan ve pionier olmamasını çekingen huyuna ve şiirimizde yıkıcıdan çok yapıcı bir rolde görünmesine bağlayalım. Yoksa yeni şiirimizi kuran birkaç kişiden biri de o. Ama şiire sadece kuru anlam bağlantıları arayanlar onun mısralarındaki inceliği güç anlayacaklardır. Yukarıda klişeci dedim. Behçet Necatigil klişe kullanarak klişeyi aşan sanatçılardandır. Okuyunuz bakın, onun o tutuk, o girişik, o atlamalı mısralarında asıl olan kişiliktir. Ben, bir şiir onu yazan şairden başka bir şey değildir diyorum. Eğer bu sözümü kabul ederseniz Behçet Necatigil’i çok iyi bir şair olarak düşünmeniz gerekecek, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı büyük bir şair olarak düşünmek gerekeceği gibi…

Çevre’de, Evlerde Behçet Necatigil yukarıda anlattığımız gibiydi. Son kitabı Eski Toprakta onu oldukça değişmiş bulduk. Daha soyuta, daha olağanüstüye giden bir eğilim var Eski Toprakta. Şairin üzgünlüğü de hasta bir üzgünlük olmuş. Humouru biraz biraz kaybetmiş. Saksıdaki çiçekler büyümüş ama artık pek budanmamaya, eski bakımını yitirmeye başlamışlar. Oysaki bir saksı çiçeğini saksı metodlarıyla yetiştirmek en iyi yoldur.

18 Eylül 1957
Şiir Üzerine Yazılar

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version