Kahraman uluslar yoktur hiçbir zaman. Her ulusun kendi kahramanı ve korkakları vardır. Hiçbir kahramanlık çağı da yaşanmadı henüz, her çağ kendi kahraman, düzenbaz ve soytarıları yaşadı. Simone Weil ‘in yaşamı özgeciliğe, insanlık ülküsüne adanmış son çağ heroslarından. Dostlarım bağışlasınlar ne zaman güzelliği, erdemliliği düşünsem eski yunanca sözcükler geliyor aklıma hep.
Dupduru Türkçesine hayran olduğum Melih Cevdet üstadın, Zülfü Livaneli’ce ezgilendirilmiş anı şiirini herkes bilir. 50’li yılların başında ABD’de haksız bir suçlamayla elektrikli sandalyeye gönderilmiş Rosenberglere adanmıştır o şiir. “ Sevdiğim çiçek adları gibi, sevdiğim sokak adları gibi tüm sevdiklerimin adları gibi adınız geliyor aklıma”. İşte böyle düşer benim aklıma Simone Weil adı.
Simone Weil, varsıl bir Yahudi ailenin kızı olarak 1909’da Paris’te doğdu. Elverişli sosyal koşullar içerisinde çok hızlı ve yetkin bir gelişim sağladı. Pek genç bir yaşta felsefe doktoru olarak akademik yaşama katıldı. Farklı üniversitelerde felsefe dersleri verdi. İnsancıl kişilik yapısı onu hemen sol siyasi akımlara ve toplumsal devinimlere çekti. Devrimci siyasal çevrelerle ilişkilendi, işçi topluluklarının arasına katıldı. Başlangıçta işçiler bu son derece entelektüel “cici hanımı” yadırgadılar. Bu yabancılamayı içten ve sahici kişiliğiyle çarçabuk gidermesini bildi. Emekçi dostlarına, İlyada’nın özgün metninden eski yunanca dizeler okuması bilgiçliğinin değil değerbilirliğinin bir kanıtıydı. İspanyol İç Savaşı patladığında Falanjistlerine karşı Cumhuriyetçilerin arksında İspanya’ya koşturdu. Ancak silah kullanarak bir insanı zedelemeyi kabul etmedi, daha çok cephe gerisinde görev aldı.
Weil ‘in ilgi çekici bulduğum şu görüşünü de değerli okurlarla paylaşmak isterim. Doğrusu ben de hep düşünmüşümdür ne kadar toplumsallığa ne kadar yalnızlık uygun ve sağlıklı bir yaşama bireşimi oluşturur diye. Simone Weil sağlıksız topluma veya toplumsal sağlıksızlığa karşı bir panzehir olarak toplumsal sağlığı düşünmeyi öneriyor, çıkartıyor. Tıpkı tıbbi olarak doğrulanmış bir yöntemle bilincini bedeninin belirli bir kesimindeki ağrıya odaklayan kişinin o ağrısını hafifletmesi olgusunda olduğu gibi. Sanırım bu düşüncesinde çok iyi incelediğini bildiğimiz kadim Hint düşüncesinden esinlenmiş olsa gerek. Sanırım yine Simone Weil ozanca duyuşlu olmalıklarından olsa gerek Pitagoras ve Platon ‘u tüm bir ağırbaşlılık insanı olan Aristoteles’e yeğliyor.Bilgiye ve bilgeliğe dönük eski Grekleri yaşama dönük Romalılara üstün sayıyor.
Yaşam Adına
Kahramanlık sevginin bilincidir aslında
Emektir çabadır birlikte ya da bir başına
Gül yaprağından ince analık gibi derin
Ayak direyeceksin kıracaksın ölümü
Yaşam için yaşam adına
Arif Damar
Bu toprakların yetiştirdiği en gür seslerden en temiz Türkçe en sarsılmaz vicdanlardan en ihtiyar delikanlı Arif Damar ustamızın ömrüne bereket.
Mert Sarı
www.insanokur.org