Ana Sayfa Genel Kültür İyiyle Kötünün Savaşı: Dünyada neden kötülük vardır? – Yuval Noah Harari

İyiyle Kötünün Savaşı: Dünyada neden kötülük vardır? – Yuval Noah Harari

Tektanrılı dinlerin her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve tamamen iyi olan bir Tanrının dünyadaki bunca acıya neden müsaade ettiğini açıklayabilmek için ciddi zihinsel çaba harcamaları gerekir. Bu konuda en çok bilinen açıklamalardan biri, bunun Tanrı’nın insanların iradesini özgür bırakma yöntemi olduğudur.

Düalist dinler birbirine karşıt iki gücün varlığına inanırlar: iyi ve kötü. Tektanrıcılığın aksine düalizmde kötünün Tanrı tarafından yaratılmadığına veya onun kontrolüne girmemiş bağımsız bir güç olduğuna inanılır. Düalizm tüm evrenin bu iki güç arasındaki mücadeleye sahne olduğunu ve dünyada olup biten her şeyin bunun eseri olduğunu söyler. Düalizm çok çekici bir dünya görüşü olmuştur, çünkü insanlığın önemli dertlerinden olan meşhur Kötülük Problemi’ni çok kısa ve basit bir biçimde açıklar. “Dünyada neden kötülük vardır? Neden acı vardır? Neden iyi insanların başına kötü şeyler gelir?” Tektanrılı dinlerin her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve tamamen iyi olan bir Tanrının dünyadaki bunca acıya neden müsaade ettiğini açıklayabilmek için ciddi zihinsel çaba harcamaları gerekir. Bu konuda en çok bilinen açıklamalardan biri, bunun Tanrı’nın insanların iradesini özgür bırakma yöntemi olduğudur. Kötülüğün olmadığı yerde insanlar iyiyle kötü arasında seçim yapamaz ve dünyada hür irade olamazdı. Fakat bu sezgiye dayalı bir cevap olmadığı gibi başka sorular da doğurur. Hür irade insanların kötüyü seçmesine izin verebilir ve gerçekten de pek çoğu kötüyü seçmektedir. Bu da tektanrıcı yaklaşıma göre ilahi cezalandırma gerektiren bir seçim olacaktır. Eğer Tanrı birinin kendi iradesiyle kötüyü seçeceğini ve bu yüzden de cehennemde sonsuz işkencelerle cezalandırılacağını önceden biliyorsa, onu neden yaratır? İlahiyatçılar bu tip soruları cevaplamak için sayısız kitap yazdılar. Bazıları bu cevabı inandırıcı bulurken, bazılarıysa bulmadılar. Kesin olan şey tektanrılı dinlerin Kötülük Problemiyle baş ederken zorlandıklarıdır.

Düalistler içinse iyi insanların bile başına kötü şeyler gelir çünkü dünya her şeyi bilen, her şeye kadir ve tamamen iyi bir Tanrı tarafından yönetilmemektedir. Dünyada kötü şeyler yapan başıboş bir kötü güç vardır.
Düalist görüşün de kendi zorlukları vardır. Kötülük Problemi’ne çok basit bir açıklama getirmekle birlikte Düzen Problemi’yle baş edememektedir. Eğer dünyada birbirine karşı iyi ve kötü iki güç varsa bunların arasındaki mücadeleyi yönlendiren yasaları kim buyurdu? İki rakip devlet birbirleriyle mücadele edebilir çünkü ikisi de zamanda ve mekanda var olmaktadır ve aynı fizik kurallarına tabidir. Pakistan toprağından fırlatılan bir füze Hindistan topraklarında bir hedefi vurabilir çünkü iki ülkede de aynı fizik kuralları geçerlidir. İyi ve Kötü savaşırken hangi ortak yasalara bağlıdırlar, bu yasaları kim koymuştur?
Önceki durumun aksine tektanrılı dinler Düzen Problemi’ni açıklamakta mahirdir ama Kötülük Problemi’ni açıklamakta zorlanırlar. Bu bulmacayı çözmenin bir tek mantıklı yolu vardır: Tek ve her şeye gücü yeten (kadiri mutlak) bir Tanrı’nın olduğunu ve bu Tanrı’nın da kötü olduğunu iddia etmek. Doğal olarak, tarihte kimse böyle bir inancı iddia etmeye cesaret edememiştir.

* * *

Düalist dinler bin yıldan uzun bir süre boyunca gelişti. MÖ 1500’le 1000 yılları arasında Zerdüşt adlı bir peygamberin görüşleri nesiller boyunca aktarılarak zamanla düalist dinlerin en önemlisi oldu (Zerdüştlük). Zerdüştler dünyayı iyi tanrı Ahura Mazda’yla kötü tanrı Ehrimen arasında geçen kozmik bir savaş olarak görür. Bu savaşta insanlar iyi tanrının yanında olmak zorundadır. İlk Pers devleti olan Ahameniş İmparatorluğu döneminde (MÖ 550-330 arası) önemli bir din haline gelen Zerdüştlük, daha sonra Sasani İmparatorluğu döneminde (MS 224-651 yılları arası) resmi din oldu. Kendisinden sonra gelen tüm Ortadoğu ve Orta Asya dinlerine büyük etki yapan Zerdüştlük, Gnostisizm ve Maniheizm gibi diğer düalist dinlere de ilham kaynağı oldu.

3. ve 4. yüzyıllarda Çin’den Kuzey Afrika’ya kadar yayılan Maniheizm, bir ara Roma İmparatorluğu’nda baskın hâle gelerek Hıristiyanlıktan daha etkili olmak üzereydi. Fakat Maniheistler Roma’yı Hıristiyanlara kaybettiler, Zerdüşt Sasani İmparaorluğu Müslümanlar tarafından ele geçirildi ve düalizm dalgası duruldu. Günümüzde sadece Hindistan ve Ortadoğu’da bir avuç Zerdüşt topluluk hayatta kalabildi.
Bununla birlikte, tektanrıcılığın yükselişi düalizmi tam olarak ortadan kaldırmadı. Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman tektanrıcılar pek çok düalist inanç ve pratiği benimsedi, ayrıca bugün “tektanrıcılık” olarak adlandırdığımız sistemin bazı en temel fikirleri aslında köken ve anlayış olarak düalisttir. Sayısız Hıristiyan, Müslüman ve Yahudi kuvvetli bir kötü güce inanır (Hıristiyanlar bunu Şeytan veya İblis olarak adlandırır), bu kötü güç bağımsız hareket eder, iyi Tanrı’ya karşı mücadele eder ve Tanrı’nın izni olmadan ortalığı karıştırarak her şeyi altüst eder.

Tektanrıcılık nasıl böyle düalist bir inanca bağlı kalabilir (bu arada Eski Ahit’te böyle bir inanç kesinlikle söz konusu değildir)? Mantıksal olarak bakılırsa bu imkansızdır. Ya tek ve kadiri mutlak bir Tanrı’ya ya da ikisi de kadiri mutlak olmayan iki karşıt güce inanırsınız. Oysa insanların çelişkili şeylere aynı anda inanabilme kapasitesi muazzamdır. Bu yüzden milyonlarca Hıristiyan, Müslüman ve Yahudi’nin aynı anda hem bir mutlak güç sahibi Tanrı’ya hem de ondan bağımsız bir Şeytana inanmasına şaşırılmamalıdır. Sayısız Hıristiyan, Müslüman ve Yahudi, iyi Tanrı’nın Şeytan’la mücadelesinde bizim yardımımıza ihtiyaç duyduğunu düşünecek kadar ileri gittiler. Bu yaklaşım diğer başka şeylerin yanında Haçlı seferlerinin ve cihatların da ilham kaynağıydı.

Özellikle Gnostisizm ile Maniheizm’de hâkim olan diğer bir düalist kavram ise ruhla beden ve maddeyle mana arasındaki keskin ayrımdır. Gnostikler ve Maniheistler iyi tanrının ruhu ve manayı, kötü tanrının ise madde ve bedeni yarattığını öne sürerler. Bu görüşe göre insan iyi ruhla kötü bedenin savaş alanıdır. Tektanrıcı bir bakış açısıyla bu anlamsızdır. Neden bedenle ruh veya maddeyle mana bu derece keskin ayrılsın, ayrıca, neden madde ve beden kötü olsun ki? En nihayetinde her şey aynı iyi Tanrı tarafından yaratılmıştır. Bununla birlikte, tektanrıcılar düalizme özgü ikiliklerden de kaçamamıştır, çünkü bu ikilikler en başta Kötülük Problemi’ni aşmaya yöneliktir. Bu yüzden bu tür itirazlar zamanla Hıristiyanlık ve Müslümanlık düşüncesinin temelini oluşturdu. Cennete (iyi tanrının diyarı) ve cehenneme (kötü tanrının diyarı) inanma mantığı da köken olarak düalistti. Eski Ahit’te bu inancın izi yoktur, ayrıca insanların bedeni öldükten sonra ruhunun yaşamaya devam edeceği de iddia edilmez.
Aslında tektanıcılık, çoktanrıcılık ile düalizm ve animizm miraslarının kaleydoskopudur ve hepsini tek bir ilahi şemsiye altına toplar. Sıradan bir Hıristiyan veya Müslüman tek Tanrı’ya inanırken, aynı zamanda düalist bir kavram olan Şeytan’a, çoktanrılı azizlere ve animist hayaletlere de inanmaya devam eder. İlahiyatçıların bu eşzamanlı olarak inanılan farklı, hatta birbiriyle çelişen inançlarla çeşitli kaynaklardan alınarak benimsenmiş ibadet ve ritüeller için kullandığı bir tanım vardır: Bağdaştırmacılık. Aslında bağdaştırmacılık tek başına dünyanın en büyük dini sayılabilir.


Yuval Noah Harari
Hayvanlardan Tanrılara – Sapiens

İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi, Çevirmen: Ertuğrul Genç, Yayınevi : Kolektif Kitap

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version