Ana Sayfa Genel Kültür İnadın ve inancın öteki ismi; Dr. Hikmet Kıvılcımlı hayatı mücadelesi ve eserleri

İnadın ve inancın öteki ismi; Dr. Hikmet Kıvılcımlı hayatı mücadelesi ve eserleri

Dr. Hikmet Kıvılcımlı tüm ömrünü mücadele adamış, bunun 22 yılını hapiste geçirmiş, onlarca kez gözaltına alınıp en vahşi işkencelere karşı direnerek doğrudan haklıdan yana olmaktan vazgeçmemiş bir direnişçi. Onbinlerce sayfayı bulan bilimsel, inceleme, araştırma  yapmış, yazılarına bakıldığında bilim konusundaki titizliğine “somut şartların somut tahliline” gösterdiği özen ile dikkat çeken, dogmatizmi bilimsel yaklaşımın düşmanı olarak gören bir  bilim adamı. Çalışkan, fedakâr,  halk sevgisiyle dolu,  sosyalizme sarsılmaz inancla bağlı etten kemikten sıra dışı bir insan. Hayatı, mücadelesi, eserleri, inadı ve ısrarcı kişiliğiyle ile örnek bir devrimci…

Bu genel değerlendirmenin ardından Kıvılcımlı`nın hayatını kısaca incelemeğimizde de görüyoruz ki, o çocukluğunda da sıra dışı bir insan ve içinde yasadığı günler 1. dünya savasının Balkanları ve Anadolu’yu saran yangının içi. Ve iste bu kızıl yangın ortamında Kıvılcımlı`nın kişiliği sekileniyor. Ve çelik böyle sertleşiyor. Kaya gibi sağlam, çelikten bir yay gibi esnek, prensiplere-ilkelere Ortodoks bağlılık ama bunun yani sıra Marx’ın da en çok sevdiği söz olan “insanim insancıl olan hiçbir şey bana yabancı kalamaz.” özdeyişini adeta bir yasam felsefesi haline getirmesi…
En büyük yanılgılara düşen yoldaşlarına bile olağanüstü toleransla yaklaşma. Çünkü onlar Kıvılcımlı`ya göre insandırlar ve “insan yanlışlar ve hatalar karmaşası” dır. Ona göre, “hatasız insan ölü insandır.” yine “iş yapan hatada yapar.” yeter ki bunları telafi etsin ve kendini yanlışlarının okulunda eğitsin. İste Kıvılcımlı böyle yasamış bir insan ve onu böyle yaşatan şartlar çocukluğundan itibaren ilmek ilmek örülmüş.
Kıvılcımlı 1902 yılında Makedonya`nin Piritsine kasabasında doğuyor. Babası posta telgraf müdürü, annesi Münir’e hanim ev kadını. Kosova`da bulundukları sırada çocuk Hikmet hastalanıyor ve Bektaşi türbesinde yatan Ali baba bir gece sandukasından fırlayarak Seher teyzesinin rüyasına giriyor ve diyor ki; eğer çocuğun iyileşmesi isteniyorsa Ali adıyla adlandırılmalı o zaman Hz. Ali gibi kuvvetli olacak yoksa ölecek. Böylece Kıvılcımlı`nin adi Hikmet Ali oluyor. Yine Hikmet Ali henüz konuşmasını beceremezken, Pakize teyzesinin okuduğu kız mektebine götürüldüğünde sıraların üzerine çıkıp nutuk atar türde taklitler yapıyor. Iyiye alamet degil.
Küçük Hikmet`in babası Hüseyin Bey Yemen-Hicaz posta başmüdürlüğüne gönderiliyor. Ve bu tayin Hikmet`in bir daha babasını görmemesi ve babasız büyümesi sonucunu doğuruyor. Bu dönemde Seher Teyzesi ve subay eniştesinin yanında yaşıyor. Önce Bulgar eşkıya baskınları atlatılarak Drama`ya, oradan Serez`e geçiyorlar. Bu sırada Aptülhamit devrilmiş meşrutiyet ilan edilmiş, vagonlara sinmiş sarıklı Aptülhamit paşalarının kırmızı feslerini didik didik yırtıp havaya atan “hürriyet” e tanıklık ediyor Hikmet`in küçük gözleri. Oradan İzmir-Aydin-Mugla’ya gidiyorlar ve daha sonra tekrar İzmir İki Ceşmeli`ge dönüyorlar.
Balkan harbi patladığı gün çocuk Hikmet kendini tekrar Istipte buluyor. Ulusların kanlı göçü başlamıştır. Ve küçük Hikmet bu göçmen kafilesi içindedir bu kez. Bir omzunda taşımakta zorluk çektiği; Manliher tüfeği, yollarda kaybola kaybola yaya olarak köprülüye bir buğday vagonuna ulaşıyor. Trenle yarı aç inilen Selanikte; çocuklari insan ve hayvanların ayakları altında çiğneyen paniğin, bezirgan(tüccar) yanında bir hafta çıraklığın, kırk para kazanmak için yarım saat süren tesadüfi hamallığın, yatılıpta bir daha kalkılmayan ölümün ne olduğunu acı acı ögreniyor. Daha sonra bir aile kolunun bulunduğu Istanbul`a geciyor. Zabit Murat dayısıyla oradan Kuşadasına geçip, Delice Emin Efendinin iptadai Rüstiye mektebinde egitime başlıyor. Burada tahta tüfekle asker talimleri, ates-barut-bomba lakaplari. Efes harebelerinde sahici mavzerle hedefi 12`den vuruyor Hikmet ve ödül olarak Celal Nuri`nin “Tarih`i Istikbal” kitabını kazanıyor.
Bu günlerde dünya yangın yeri gibi, Nihilistlerin bombalarıyla havaya uçan saltanatlar… Avusturya veliaht prensinin öldürülmesi ve ardından patlayan birinci dünya savaşı… Hikmet bu dönemde Kuşadası’nda ve kasabanın, her puslu günde Sisam adasından sökün edip gelen İngiliz Fransız savaş gemilerince bombalanması ve 3-5 yapısının delik deşik olması, Hikmet’in teyzesi Pakize hanimin 38`likle vurulması, insanların tavuk gibi öldürülüşü onun yaşamının bu dönemde içinde geçtiği ortam.
Hikmet yeniden Muğla`ya gidiyor. Aydın Söke yollarında dağılmış Osmanlı ordusunun askerlerinin açlıktan bitkinlikten can vermiş hallerini görüyor. Burada eğitimine devam ediyor. Mezarlıkta kurşuna dizilmiş asker kaçaklaşırını, her gece bir karakol basan eşkıya Demirci`nin kestiği başları, karakolda yapılan çesit çesit işkenceleri görüyor. Bu yıllarda yanında yasadığı Murat dayı ölüyor. Okul tatilinde vergi memurluğu yapıyor. Bu günlerde ekin harmanlarının güzelliğini yaşıyor. Ve her şeyden önemlisi o yıl tarih Osmanlı`nın bozgununa taninlik ediyor. Bu olay O´nu derinden etkiliyor. Yenilginin ardından, Anadolu emperyalist güçlerce işgal ediliyor.
Bilindiği gibi emperyalist işgale karşı halk kendiliğinden kuvayi milliye adı altında silahlı direnişe-gerilla savaşına başlamıştı. iste Hikmet, emperyalizme yenilmiş ve teslim olmuş Osmanlı ordusunun depolarından silahların çalınıp kuvayi milliye saflarına ulaştırılması eylemine başlayarak ulusal kurtuluş devrimciliğine ilk adımını atmış oluyordu. Bu adımı Ege bölgesinde faaliyet yürüten Yörük Ali Efe çetesine “kuvayi milliye gönüllüsü” olarak katılmak izledi. Yine aynı dönemde gizli gençlik örgütlenmesi yoluyla emperyalizmle işbirliğine girişen yerel yöneticilere yönelik hücumların organizatörlerindendi genc Hikmet.Yanında kaldığı yakınlarının yöreyi terk etmesi üzerine, tekrar Marmaris’te sıtmanın mezarlığa çevirdiği köylerden geçerek Rodos adası üzerinden İstanbul’a gelinir. Genç Hikmet burada Vefa lisesine devam eder. Okula kuvayi milliye kalpağı ve çizmeleri ile gitmektedir. Okul müdürü bu kıyafeti öğrenciliğe uygunsuz bulur. Daha sonra Sultani mektebi 9. sınıftan sınavı kazanarak İstanbul Tıp Fakültesine girer. Tıp Fakültesi’nin ilk günlerinde genc Hikmet’i bir mistisizm sarar. Ancak bu uzun sürmez.
İşgal altındaki İstanbul’da ise sosyalistlerin mücadeleleri, dünyayı sarsan ekim devrimi, broşürler, “Kurtuluş” ve “Aydınlık” dergileri kanalından genç Hikmet’in sosyalizme varması kaçınılmazdı. Üstün zekası ve çalışkanlığıyla hızla partide sevilen bir insan konumu kazandı. 1925’de TKP’nin Beşiktaş Akaretlerde gerçekleştirdiği 2. kongrede TKP merkez komitesine seçildi. Ve MK içinde gençlik sorumlusu oldu. Aydınlık dergisinde çeşitli yazıları yayınlanmaya başladı. Ve yine bu dönemde Aydınlık özel gençlik eklerini yazan ve yayına hazırlayan genç Hikmet’ti.
Şeyh Sait isyanı
O dönemde ortaya çıkan Şeyh Sait isyanı ardından istiklal Mahkemeleri kuruldu. İstiklal mahkemeleri döneminde isyancılar kursuna dizilir veya idam edilirken batıdaki komünistlere yönelik tutuklamalar ve ağır hapis cezaları peşi sıra geldi. 1925’teki Takriri Sükûn kanunu ardından komünist hareket legal imkânlarını tümden kaybederek illegale itildi. Ve tutuklananlar İstiklal Mahkemelerinde yargılandı. Hikmet Kıvılcımlı da bu tutuklanma ve yargılanmalarda 10 yıl kürek cezasına çarptırıldı. Ancak TC isyanları bastırdıktan sonra tüm siyasi tutuklular için af çıkardı. H. Kıvılcımlı cezasının1 yılını yatmıştı ve aftan yararlanarak diğer cezasını yatmadan tahliye edildi.
Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir’in kemalime çark etmesi
Ancak bundan yaklaşık bir yıl sonra 1927 sonlarında Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir; komünist partisinin bu iki ileri geleni komünist düşünceden, kemalime çark ederek saf değiştirdiler ve burjuvazinin saflarına geçtiler. Bu öyle masumane bir inanç değiştirmenin ötesinde, bu şahısların partinin arşivini de siyasi polise teslim etmesi gibi bir provokasyonla birlikte gerçekleşti. Hemen tüm parti kadroları tutuklandı ve deşifre oldu. TKP fiilen likide (tasfiye) edilmiş oldu. Dr. Hikmet Kıvılcımlı bu provokasyon sonrası üç ay kadar hapiste kaldı. Hapisten çıkar çıkmaz güvendiği arkadaşlarıyla birlikte partiyi yeniden inşa çalışmaları içindeyken bu kez “yukardan” Sovyetlerden partinin başına yeni önder olarak gönderilen Laz İsmail’in (I.Bilen) 1929 baslarında bir tevkif atta, İzmir davası sırasında poliste birkaç sopa yer yemez tüm partiyi ele vermesi üzerine 4,5 yıllık yeni bir mahkûmiyetle yüz yüze kaldı.
“4,5 yıl kızıll bir profesör olmak için iyi bir süre”
1929 yazında, henüz 26-27 yaşlarındaki genç Dr. Hikmet arkasında çetin mücadelelerle dolu 10 yıllık bir deney hazinesi, yüreğinde en ağır işkencelerden bile temiz ve sağlam çıkmış olmanın güveniyle; kendisine 4,5 yıllık cezayı tebliğ eden hakim, cezayla ilgili ne diyeceğini sorduğunda “4,5 yıl kızıl bir profesör olmak için iyi bir süre” cevabini vermişti. İste daha komünist hareketin ilk kuruluş yıllarında hareketimizin temellerini atan insanin böylesine onurlu, aman dilemeyen, baş eğmeyen direnişçi bir kişiliği vardır. O çocuk yasta ulusal kurtuluşla, ilk gençlikte sosyalizmle buluşmuş, 23 yaşında komünist partisi MK gençlik sorumluluğuna yükselmiş, parti içindeki bütün provokasyon ve ihanetlerden inancında en ufak bir sarsıntı olmadan alnının akıyla, ifade bile vermeyen bir direniş sergileyerek çıkmıştır. Bu 10 yıllık savasın verdiği müthiş azim ve kendine güvenle 1929 sonlarında Dr. Hikmet kızıl bir profesör olmak kararlılığıyla Elazığ cezaevine, kendi deyimiyle “Elazığ Üniversitesine” doğru yola çıkıyordu.
Gerçekten de öyle oldu. Dr. Hikmet Kıvılcımlı Elazığ cezaevini tam bir üniversiteye çevirdi. Parti saflarında verdiği 10 yıllık mücadelenin derslerini sistemleştirdiği YOL isimli eserini burada yazdı. YOL esas itibariyle partinin geçmişini kritik ederek yola çıkıyor. Ve partiye hemen her konuda yeni bir politik perspektif sunuyordu. Partinin geçmişte yasadığı dönemler, gerek Mustafa Suphi dönemi, gerekse de sonrasının bütün yanılgıları sistematik bir şekilde inceleniyor ve partiye örgütlenme, strateji ve taktikler anlamında yeni bir hat öneriliyordu. YOL çalışması her biri 100-150 sayfalık 8 ayri kitaptan oluşmaktaydı. Bu kitaplarda, ideoloji, sosyal gelişim, parti tarihi, strateji planında: Burjuvazi, proletarya, köylülük, Kürt sorunu ve taktikler, bütün ayrıntılarıyla ve bu konuda yapılan yanlışların eleştirisinden çıkarılan derslerle ayrıntılı olarak yeniden ele alınıyordu. Daha YOL çalışmasının basında Dr. Hikmet kendi önüne iki temel prensip koymuştu.
1-Diğer ülkelerin deneylerini özümlemek,
2-Kendi ülkesinin orijinalliklerini araştırmak.
İste yolun temelini de bu iki prensimin sentezi oluşturmuştur. Amacı itibariyle YOL ancak böylesine bir çalışmanın ürünü olabilirdi. Ve öylede olmuştur. Elazığ hapishanesindeki 4,5 yıllık üniversite hayatinin ürünü sadece YOL değildi. Dr. Hikmet Elazığ cezaevinden bir kısmı tercüme olmak üzere bir kısmıda kendi yazdığı daha bir yığın eserle dönmüştü. Ve bu çalışmalarını kitlelere ulaştırmanın sabırsızlığı içindeydi. Ve o yine YOL çalışmasının taktikler bölümünde “Legaliteyi istismarın (kullanmanın) bir komünist partisinin ustaca uygulaması gereken bir taktik olduğu sonucuna varmıştı. Geniş kitlelere ulaşmada ve Marksizmi yaygınlaştırmada komünist partisinin illegal çekirdeği sürekli geliştirilip ve güçlendirilirken, legal yayın vb. araçlarda kitlelere açılmada nefes borusu rolü görüyordu ve bu nedenle legal yayın Dr. Hikmet’in önüne koyduğu önemli bir isti.
YOL incelemesinde legaliteyi zorlama taktiğinin gerekliliği sonucuna varan Doktor, Elazığ dönüsü, legal yayın faaliyetine geçmeyi partide kabul ettirir. Ve 1923 yılı Marksizm Bibliotegini kurar. Ayrıca Emekçi Kütüphanesi ve Güncel Sorunlar (orijinal ismi Günün Meseleleri) yayin evleri de kurulur ve bu yayın evlerinden hapishanedeki yoğun çalışmaların ürünleri gün yüzü görmeye baslar.
Yayınlanan kitaplardan bir kısmi Marksizm’in klasikleri sayılabilecek eserlerdir. Marks-Engels, Lenin eserleri ağırlıktadır. Bunlar, K. Marks’tan “Ücret Fiat Kar Gündelikçi iş ile Sermaye”, “Enternasyonal işciler Cemiyeti Acış Hitabesi”, F. Engels’den “Ailenin Özel Mülkiyeti Devletin Nereden ciktigi”, “Almanya’da Devrim ve Karsi-devrim”, “Anti-Dühring”, “Marksizmin Prensipleri” , “Ütopik Sosyalizmden Bilimsel Sosyalizme”, “Ludvig Föyerbah” , “Maymunun insanlasma Prosesinde Emegin Rolü”, Lenin’den “K. Marks’in Hayati, Felsefesi, Sosyolojisi”, “K.Marks’in Ekonomi Politiki, Sosyalizmi, Taktigi”, Plekhanov’dan “Marksizmin Temel Meseleleri”, Buharin’den “Tarihi Materyalizm Nazariyesi”, Lapidüs-Ostrovityanof’dan “Kisaca Ekonomi Politik”, John Reed’den “Dünyayi Sarsan On Gün”, kendi eserlerinden yayinlanmis olanlar: “Türkiye isci Sinifinin Sosyal Varligi”, “Sosyete ve Teknik”, “Emperyalizm Geberen Kapitalizm”, “Edebiyat-i Cedide’nin Otopsisi”, “inkilapci Münevver Nedir? Hanri Barbüs”, “Marksizm Kalpazanları Kimlerdir? Tip No.1-Kerim Sadi”, “Sovyetler’de Stahanof Hareketi”, “ispanya’da Neler Oluyor?”, “Marks-Engels Hayatları”. Yayınlanamamış olanlar: “Ekonomi Politik”, “Tarihi Materyalizm”, “Mantıkin Mantıksızlıkları”, “Diyalektik Materyalizm”, “Marksizm Nedir?”, “Leninizm Nedir?”, “Sosyal Rejimler”, “Sosyalizm Hareketleri”, “Din Tarihinin Materyalizmi”, “İslam Tarihinin Materyalizmi”, “Osmanlı Tarihinin Materyalizmi”, “Asri Sofizm: Faşizm veya Kadronun Kadrosu” isimli eserlerdir. Yayın planı içine aldığı bu eserleri, bilinen o ünlü “Donanma Tevkifati” nedeniyle yayınlayamaz.
1930’lu yılların ortasında hepsi topu topu 3-4 yıl süren (hazırlıklarıyla birlikte) bu faaliyete bugünden baktığımızda küçümseyebiliriz. Ancak 1935’ler 1938 “donanma davasına” kadar gecen sürede bugünlerle asla kıyaslanmayacak günlerdir. Ayrıca komünizm tüm ülkede kötü olan, her şeyin ortak adidir. Komünist=vatan haini, komünist= ahlaki olarak çarpık annesiyle-babasıyla yatan kişidir. Siyasi polisin ise tüm isi, bir elin parmakları kadar olan komünistleri sürekli takip, baskı, provakasyon ve tutuklama, işkence, hapis süreçlerinde tutarak geliştirtmemektir. Yukarıda bahsedilen yayın evlerinden yayınlanmış bir kitabi alan bir kisi takip, baskı hatta tutuklanmayla karşı karşıyadır. Nitekim günümüzde yayın evleri sahiplerinden hiçbirine 15 yıl ağır hapis cezası yayınladığı kitaplardan dolayı verilmez. Ama Doktora bu faaliyetleri sonrası, 1938’de 15 yıl ağır hapis cezası verilmiştir. Ayrıca 1938’ler TC’nin kapı arkasında gizli gizli Nazi Almanya’sı yöneticileriyle flört ettiği, devletin içinde bir hayli Nazi hayranının türediği bir dönemdir. Yine ırkçılık, Turancılık (Türk faşist ideolojisi) bu dönemde heyecanlı bir doğuş içindedir. Anti-komünizm ise o dönemin en yaygın tutumudur. Tüm bu şartlarıyla birlikte düşünüldüğünde, Doktorun çabası çöle tohum serpme gibidir. Tabii aydınlık ve demokratik bir Türkiye arayışında olan insanlar için yapılanların anlamı çok acıktır. Nitekim ortamın tüm çoraklığına rağmen Dr. Hikmet Kıvılcımı’nın yayınladığı kitaplar belli bir okuyucu kitlesi bulur. Hatta genç subaylar, Harbiyeliler arasında da bir hayli okuyucu kazanır. Bu genç subaylar aralarında toplanarak bir temsilci vasıtasıyla Dr. Hikmet Kıvılcımlı ile ilişki kurmak isterler. Ayrıca yine, sanatsal faaliyetlerle uğrasan Nazım Hikmet’e de bir temsilci göndererek ilişkiye geçerler. Doktor kendisiyle ilişkiye geçenlerle sohbet eder. Ve bu onlarla Doktor arasında bir sır olarak kalır. Sair Nazım Hikmet’i bir kişinin subay kıyafetiyle ziyaret etmesi (bu ilerici subay A.Kadir’di) Nazım’ı paniğe kaptırır. O günlerde Türkiye’de Nazizmcin yükselişi zaten Nazım Hikmet’i çok korkutmakta ve sürekli kendisine yönelik bir provokasyon yapılacağı endişesiyle yasamasına neden olmaktadır. Bu görümse düşündüğü provokasyonun tezgahlandığı hissine onu sürükler ve “provokasyonu” boşa çıkarmak için siyasi polisi arar onlara “artik ajanlarınızı asker kılığında mı gönderiyorsunuz?” sorusunu sorar. Bu soru üzerine Nazım’a karsı sorular soran polis şefleri, görüşmeye gelen subayın eşkalini belirler ve bilinen donanma tevkifatları baslar. İlerici subaylar dolaplarında çıkan Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın yayınladığı kitaplar nedeniyle tutuklanırken Dr. Hikmet ise Donanmayı isyana tevsikten gözaltına alınır, mahkemelerde yargılanır. Günlerce Yavuz zırhlısının küçücük kamaralarında katıksız hücre hapsinde tutulur.

Donanmayı isyana tahrikten kendine dava açan savcıya bir ara Dr. Hikmet Kıvılcımlı kendisi hakkında hiç bir delil ortaya koyamadığını söyler. Savcı ise Kıvılcımlı’ya, “Biz Doktor Hikmet için delil arayacak kadar safdil değiliz.” der ve Dr. H. Kıvılcımlı’ya 15 yıl ağır hapis cezası verir.

İste Doktor’un ilk 20 yıllık mücadele hayatinin en özlü ifadesi savcının bu sözlerinde dile geliyordu. Hala pek çok solcunun-demokratın kabul etmekte zorlandığı bu gerçek 1938 de TC’nin savcısının bu veciz sözüyle Türkiye devrimci hareketinin tarihine kan, can, emek ve direnişle kazınmış oluyordu. Ancak Türkiye’deki pek çok solcu-ilerici Doktorun bu mücadelesini yok sayabiliyor veya görmezden gelebiliyor. Tabii geçmişini böylece karartanlar, geleceklerini de karartmış oluyorlar.
Donanma davasıyla birlikte Dr. Hikmet Kıvılcımlı için bu sefer en uzun hapishane hayati baslar ve 1950’ye dek tam 12 yıl sürer. 1929’dan 1950’ye 22 yıl eder. Dr. Hikmet Kıvılcımlı bu sürenin ancak 4-5 yılını dışarıda geçirmiştir. Dışarıda geçen yılların belli başlı çalışmalarını gördük. Marksizm ve Emekçi Kütüphanesi ve Günün Meseleleri dizi yayınları..
Donanma davası mahkûmiyetinin baslarında, harp okulu ve donanma davası mahkûmlarının bir ara tahliye dönemi olmuştur. Bundan yararlanarak Dr. Hikmet Kıvılcımlı kacak olarak Suriye’ye geçer. Paris’te bulunan TKP genel sekreteri Şefik Hüsnü ile temas kurmaya çalışır. Ancak kuramaz. Suriye komünist partisinden bu konuda yârdim talep eder ancak bu talebinde sonuçsuz kalır. Geri Türkiye’ye dönerken yakalanır ve cezaevine gönderilir. Dr. Hikmet Kıvılcımlı Hatay’dan İstanbul’a, oradan Çankırı hapishanesine gönderilir. Sonra kısa bir süre Amasya’da kalır. Ve nihayet Kırşehir hapishanesine gider. On yıl kadar bir süreyi orada geçirecektir.
1939 yılının ikinci dünya savasının patladığı yıl olduğunu düşünelim. Öte yandan Kırşehir’de hapishane yöneticilerinin onu diğer mahkumlardan tecrit etmek maksadıyla hapishanenin arka bahçesine acılan bir odaya yerleştirdiklerini göz önüne getirelim. Bu şartlarda en az on yil Dr. H. Kıvılcımlı hiçbir diş olayın aksatamayacağı kendi çalışma düzenini kurar ve daha önce başlamış olduğu teorik çalışmalarını alabildiğine derinleştirmeye girişir. Çalışmalarının ağırlığını felsefe ve tarih konularına vermiştir.
Bu dönemde Dr. Hikmet Kıvılcımlı felsefe konusunda pek çok eser kaleme alır. Bunlar; metafizik felsefe, diyalektik felsefe, Bergsonizm, Hegel, Diyalektik nedir?, Diyalektik nasıl kullanılır?, Diyalektik ne değildir?, Metafizik sosyolojiler, Diyalektik sosyoloji, ayrıca da felsefe ismiyle bir kitap olmak üzere on kadardır.
Tarih üzerinde yaptığı çalışmalarının ise incelediği kitapların, araştırdığı yazdığı konuların baslıklarını vermek bile sayfalar dolusudur. Sonuçta Ortadoğu, genel insanlık, Osmanlı, Türkiye, genelde İslam toplumları üzerine yazdıkları, toplum biçimlerinin gelişimi vb. konularla birlikte on binlerce sayfayı bulmaktadır. Tabii ki Doktor tarih üzerine çalışmaları, sadece bir entelektüel heves gereği değil, o günkü Türkiye gerçeğini araştırırken, Osmanlıya, Osmanlıyı araştırırken protosümerlere kadar uzanan; güncel mücadelenin ihtiyaçlara cevap verme kaygısının sonucu olarak bu tarih serüvenine sürüklenmesindendir. Tarih tezi ciddi ciddi ele alınıp tartışılmadığı ve bu temelde devrimci hareket üzerinde bastığı zeminin tarihi ve güncel gerçekliğini kavramakta zorluk çektiği için ikide bir tasfiye ve katastroflar kaçınılmaz olmaktadır. Bizde genelde sol hareket daha çok baksa devrim yapmış ülkelerin deneylerini kopya ederek olduğu gibi Anadolu coğrafyası üzerinde uygulamaya kalkmıştır. Ancak Anadolu halk gerçekliği ne Cin ne de Slav ve bati Avrupa halklarıyla kültür, tarih ve güncel toplumsal yapı bakımından uzaktan yakından bir benzerlik taşımadığından bu türde abartma ideolojilerde Anadolu halkları içinde mayalanamamaktadır. Dr.H.Kıvılcımlı’nin eserlerini incelemek tartışmak buradan kendi halk gerçekliğimize ve ülke, halk gerçekliğine uygun bir ideolojiyi halk içinde mayalandırmak ise Türk soluna çok zor gelmekte zor gelmeninde ötesinde, bu konudaki bir takim komplekslerle kendi önlerinde engel olusturmaktadirlar.

Kırşehir cezaevinde yattığı 10 yıllık süre boyunca Dr. Hikmet Kıvılcımlı, ideolojik konularda, Devrim Nedir? Ve bilimsel sosyalizmin doğusu gibi, ayrıca başka pek çok konuda da onlarca teorik eser yazmış, roman, şiir, heykel akla gelebilecek pek çok konuda sayısız üretkenlikler ortaya koymuştur. Yani öyle bir mahpusu düşünün ki çılgınca bir heyecanla 10 yıllık cezayı her gününün belli saatlerini okuma, belli saatlerini yazma ve belli saatlerini de diger mahkum arkadaşlarının sorunlarına eğilerek değerlendirsin. Yani cezaevlerini adeta kızıl profesörlükte derinleşme için bir üniversite gibi ele alma ve asla tembellik etmeme, sürekli çalışma ve üretme yine üretme iste Doktor’un Kırşehir günlerinin özeti.
Doktor’un roman yazdığından da söz etmiştik. Bu ihtiyacı neden hissetmiştir? Bu sorunun kestirme cevabi su olabilir; öyle olaylar vardır ki, bunlar ancak roman, hikaye türünden yazılarla anlatılabilir. Dr. Hikmet Kıvılcımlı, uzun mücadele ve özelliklede hapishane yıllarında bu tür olaylarla karsılaşmıştır.
Örneğin; baslıca romanlarından birinin konusuyla nasıl karsılaştığını kendisi söyle anlatmıştı: Yine bir hapishaneye yolu düşmüştür. Hapishane müdürü Doktor’a bir oyun yapmak ister. Mahkûmlar arasında herkese illallah dedirtmiş, çok belalı bir cinayet suçlusu vardır. Müdür, Doktor’u onun yanına yerleştirir. Yukarıdan: “bu adamı temizletmeye bakin” gibilerden bir emirde almış olabilir Ne var ki isler müdürün umduğunun tam tersi yönde gelişir. “Katil” ile doktor arasında büyük bir dostluk doğar. Doktor, adamın hayat hikâyesini dinler; ondan o usta yöntemiyle, Anadolu’nun toprak iliksilerine dayalı sosyal hayatıyla ilgili öyle somut malzemeler toplar ki, bunlar sonunda büyük bir roman olur.
Bu vesileyle belirtmiş olalım: Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nin -teorik eserler ve romanlar – siir, tiyatro gibi yazı türlerinin yanı sıra mars, resim, heykel, halıcılık gibi diğer türlerde de cesitli denemeleri ve eserleri vardır.
Ayrıca, hayati boyunca doktorluk mesleğini de çok ciddi bir şekilde sürdürmüştür. El yazmaları arasında tip konusunda 800 sayfalık bir bölüm vardır. Psikanalizin eleştirisi ve geliştirilmesi üzerine de yazıları mevcuttur.
1950 yili DP(Demokrat Parti) iktidara gelince genel af çıkar. Dr. H. Kıvılcımlı da Kırşehir’den İstanbul’a döner. Kendisi Günlük anılarda bu dönüsü “15 yılın 13-14’ünü yattıktan sonra, alnımın akıyla yüzlerce kitap dolusu yazı ile legal yayınlara, hem roman hem bilimsel eser ile girişmeye kararlı olarak çıkınca…” diye belirtir.
O günler Şefik Hüsnü’nün içeriye döndüğü ve TKP’ni yeniden toparlamaya, örgütlemeye çalıştığı günlerdir. Ancak yeniden örgütlenme çok sağlıksız gelişmekte, daha önceki TKP tevkikatlarinda çözülende, direnende hiçbir ayrıma tabii tutulmadan örgütlenme sürecinde yer almaktadır. Bazı yönetici konumunda görünenlerin geçmişte Mit’le olan iliskileri (daha doğrusu bu konudaki şaibeli durumları) yaygınlaşmış değildir. Ve yine bu kişiler yeniden örgütlenmenin en önünde görülmektedir. İstanbul il komitesinin başında Tevfik Dilmen gibi ajanlar yer almaktadır. Dr. H.Kıvılcımlı TKP’nin bu yeniden toparlanması çalışmasında bir provokasyon kokusu almıştır. Bunu Şefik Hüsnü’ye anlatir ancak onu ikna edemez. Zaten geçmiş tevkifatlarda çözülenler ve sahibeli unsurlarda Dr. H. Kıvılcımlı’yi yeni örgütlenmeden uzak tutmaya çalışmakta “boyu çok uzun illegaliteye uygun değil” gibi söylentiler yayarak Doktor’un olayın dışında kalmasını ve bu provokasyonu engellemesini istememektedirler. Zaten Dr. H. Kıvılcımlı da 1951-52 tevkifatinin aglarinin acık acık örüldüğünü hissettiği bu örgütlenmenin dışında kalır. Ve önce S.Belli üzerinde dışarıya çıkarılmak istenen parti belgeleri ve yine Tevkif Dilmen’in düzenlemesiyle yapılan tüm toplantıların bant kayıt ve belgelerin inkâr edilemeyeceği netlikte polisçe ele geçirilmesiyle bir komünist tevkifati olur. Tüm bu olaylar ve ardından Doktor’un VP.’ni kurması ve bununda bir tevkifatla kapatılması ardindan cezaevi derken, Dr. H. Kıvılcımlı’nin legal yayınlara girişme planı en az 10 yil geri gitmiştir.
DP (Demokrat Parti) iktidarı kamuoyunun beklediği gibi bir demokrasi degil, ilk birkaç aldatıcı özgürlük günlerinin ardından koyu bir faşizme evrilir. Hem uluslararası emperyalizme ülke peşkeş çekilirken buna muhalefet eden, isçi örgütleri ve sosyalist partiler kapatılarak, tüm üye ve yöneticileri cezaevlerine doldurulur. Bunlar; şefik Hüsnü’nün önderliğini yaptığı Emekçi Sosyalist Partisi ile Esat Adil’in önderliğini yaptığı Sosyalist Partidir. Ayrıca kurulmuş ve kurulma aşamasında olan bağımsız isçi sendikalarının tümü kapatılır. Yöneticileri tutuklanır. Bir sosyalist sürek avıyla örgütlü örgütsüz tüm sosyalistler cezaevine konulur. İste bu şartlarda Dr. Hikmet, isçi sınıfının hak ve varlığının yasama savasının bayrağını yere düşürmemek gerekçesiyle VP (Vatan Partisi)’ni kurar.
Parti, anti-emperyalist ve emperyalizmle etle tırnak gibi ic içe geçmiş içteki sömürücü sınıflara karsı bir ikinci kurtuluş savaşı vermek gerekliliği şiarıyla mücadeleye atılır. Güncel konularla ilgili oldukça esnek ve halkın anlayacağı dilde politikalar üretir. Anayasa teklifi, tüzük program, sendika, parti, grev nedir? Sendikalar tarihçesi vb. konularda pek çok broşür yayınlar.
Vatan Partisi 1957 secimlerine katildi. Eyüp’te, Sirkeci’de, Sarachane’de ve daha on yerde mitingler düzenlendi. Secim kampanyasinda cesitli bildiriler ve konusmalarla, VP’nin programi ve hedefleri halkin anlayabilecegi bir dille anlatildi. Yine düzen partilerin ic yüzleri teshir edildi.
VP 4 yil çeşitli provokasyon ve saldırıları gögüslüyerek yaşadı. 1957 secim kampanyaları kitlelerde belli bir yankı uyandırınca iktidarı telasa düsürdü. Binbir provokasyon ve iftira kar etmiyordu. Bir yurtdışı gezisinden dönen başbakan Menderes ve kendisine yakin bakanlardan, Zorlu ve Namık Gedik’in İstanbul valiliğinde bantlara alinmiş secim konuşmalarını dinlemeleri üzerine hicbir mahkeme kararina gerek duyulmadan bir emirle süratle kapatıldı. Üyelerinden 38 kişi 2 yil gün yüzü gösterilmeksizin Harbiye ve Sultanahmet hücrelerinde en ağır işkencelere uğratıldı.
27 Mayis 1960’da bilindiği gibi Menderes-Bayar iktidarı devrilerek yönetime MBK (Milli Birlik Komitesi) el koydu. 27 Mayis sola sosyalist örgütlenmeye belli sevilerde özgürlük tanıdı. Yeni bir anayasayla daha önceki dönemlere göre Türkiye’ye nispi demokratik bir ortam getirdi. cikarilan bir afla tüm siyasi tutukluları serbest bıraktı. Bu dönemde Dr. Hikmet Kıvılcımlı öncelikle 27 Mayis ve Yön hareketinin eleştirisine girişti ve bu daha sonra kitap olarak yayınlandı. Kirsehir cezaevindeyken hazirlanmis oldugu onbinlerce sayfayi bulan tarih üzerine incelemelerinden en carpici bölümleri Tarih-Devrim-Sosyalizm isminde kalin bir kitap halinde yayınladı. 1960 ordu müdahalesiyle Türkiye’de yeni bir dönemin acildiginin farkindaydi. Toplumda hizli sinifsal ayrisma ve kopusmalar yasaniyor ve siniflar hak mücadelelerine girebilmek icin hizla örgütleniyorlardi. Gerek isciler, gerekse de ögrenciler, aydinlar hatta köylüler üzerlerindeki on yillarin ölü topragini atarcasina mücadele alanina cikiyorlardi. Dr. Hikmet Kıvılcımlı bütün bu kesimlere yönelik o dönem cikmis tüm yayin organlarini degerlendirerek egitici, aydinlatici yol gösterici yazilar yayınladi.
Pekcok konferans, seminer verdi. Genclik hareketinin önderleriyle birebir iliskileri oldu. Etrafindaki insanlari bu dönemde Türkiye’nin tek legal sosyalist partisi olan TiP’te calismaya yöneltti. Kendiside TiP’ne üye olmak istedi. Ancak TiP’in yöneticileri Dr. Hikmet Kıvılcımlı’yi “üye yaparsak parti kapatilir” gerekcesiyle onu partiye üye yapmayi göze alamadilar. Ancak o sabirla israrla TiP icine ve disindaki devrimci ortama yönelik politika yapmayi araliksiz sürdürdü. 1967’de bunun icin bir süreligine kendi bagimsiz yayin organi “Sosyalist’i” cikardi.Yine bu dönem cikan Türk Solu, Aydinlik, Devrim gibi dergilerde pekcok makale ve güncel sorunlara yanit veren yazilar yazdi.
1960’li yillarin ortalarindan itibaren Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nin kurdugu Tarihsel Maddecilik yayinevinden pekcok kitabi yayinlandi. Tarih-Devrim-Sosyalizm, Türkcenin üreme yollari ve Dil devrimciligimiz, Kapitalizme ilk gecis ingiltere, Marks-Engels hayatlari, Osmanli toplumunun maddesi, Karl Marx’in özel dünyasi, Türkiye köyü ve sosyalizm, Uyanmak icin uyarmali, uyarmak icin uyanmali, TiP’e teklifler, Dinin Türk toplumuna etkileri, Türkiye’de kapitalizm vb. bunlarin bir kismidir.
Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nin bu dönemde, günlük gazetelerden tutunda, YÖN, Sosyal Adalet, Eylem, imece vb. gibi dergilerde cesitli yazilari cikmistir. TiP’in 1966 sonbaharinda yapilan kongresinde partinin basina gecen Aybar-Aren-Boran yönetimince iflah olmaz bir oportünizme sürüklendigini ortaya koydu. Parti, legalizm, parlementarizm, senkikalizm hastaliklarindan kurtulacak gibi görünmüyordu. Bunun üzerine Sosyalist gazetesi yayinina baslar.
Ne var ki, Sosyalist’in gerceklesebilmesi, 1966 yili boyunca Yapi Iscileri Sendikasi (YIS)’in yürüttügü sendikal calisma ve özellikle 1966 sonlarinda kazanilan Batman-Iskenderun petro hatti insaati greviyle mümkün olmustu. YIS’in basarisi ve olanaklari, en mirasyedice hovardaliklarla carcur edilince, Sosyalist ile birlikte her sey sil bastan oldu. Meydan, “tavan arasi tikirtilariyla kosusarak, senin dükkan kapansin, benim dükkan acilsin” diye bekliyen “kücük burjuva sosyalizmi”ne kaldi.
Bundan sonra, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, 1967 sonlarinda 1970 baslarina dek iki yili askin süre, hep baskalarinin mevzilerinde dövüserek yeni birikimler saglamaya calisacaktir.
Bir yandan da, “derinliklerin derinliklerinde” bekliyen kimi eserlerin yeni yaziya aktarilmasi sürdürülecektir. Bu eserler arasinda sunlar sayilabilir: “Diyalektik Nedir?”, “Metafizik Sosyolojiler”, “Devrim Nedir?”, “Kisaca Marksizm Düsünüsü(Gercek Bilim)”, “Bilimsel Sosyalizmin Dogusu (Marks-Engels cagi)”, “Partide Konaklar ve Konuklar”, “Parti ve Fraksiyon”, kismen “YOL: Genel Düsünceler”, “Osmanli Tarihinin Ruhu”, “Dirlik Düzeninin Kurulusu ve isleyisi”, “Osmanliligin Dünya Tarihi icindeki Yeri”, “Toplum Bicimlerinin Gelisimi (Marks’ta ilkel Komüna ve Tarih)”, “Diyalektik Materyalizm”, sonradan “Tarih Tezi” adiyla yayinlanan metinler, “27 Mayis ve Yön.. ” gibi..
Bunlardan bazirlari, daha sonra cesitli yayinevlerince yayinlacacaktir. Örnegin, “Metafizik Sosyolojiler” 1970 baslarinda Arafat Yayinevince, “27 Mayis ve Yön..” Ant yayinlari tarafindan gene 1970 baslarinda ve “Toplum Bicimlerinin Gelisimi” 1970 sonlarinda Ekim Yayinlari taradindan yayinlanmistir.
Türk Solu-Aydinlik: Sosyalist 1967 Temmuzunda kapandi, kasimda Türk Solu yayina baskadi. Dergide yazi yazmasi talebini olumlu karsilayan Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Türk Solu’nun hemen ilk sayisinda: “Tartisabilir miyiz? Birinci Basamak: Türkiye’nin Düzeni” basligini tasiyan kücücük bir yazi ile ise girisir.
Türk Solu’nda, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, -diger aktüel olaylarla ilgili cesitli yazilar yaninda- bilimsel sosyalist teoriyi en temelinden alip gelistirerek vermek istemektedir. 4. sayidaki “Türkiye’nin Düzeni”yle girisi yapar. 8. sayidan itibaren, “Üretim” konusuyla ilgili seriye baslar. Fakat yazilar Türk Solu’nda adeta sabotaja ugramaktadir: Derginin en ücra köselerine konuluslari bir yana; yer darligi bahane edilerek, koca koca pragraflar atilmakta, konular pic edilmektedir.
Türk Solu cevresinin o günkü mantigi bellidir: Proletarya Sosyalizminin söylediklerini hic kavramis degillerdir; sirf Dr. Hikmet Kıvılcımlı da bizimledir görüntüsünü yaymak hesabi icindedirler.
Bunu daha ilk sayilarda gören Dr. Hikmet Kıvılcımlı Türk Solu’ndan sogur. Düsündügü seri yazilari orada sürdürmekten vazgecer. Günlük yazilarla yetinir. Bunlardan en önemlileri: “Genclik Yeni Bir Dünya istiyor, Gencligi Azicik Anliyalim”, Ismet Pasa’nin o siralarda yayinlanmaya basliyan anilarini degerlendiren “Birinci Emperyalist Evren Savasi ve Türkiye” basligi altinda toplanabilecek seri yazilar ve “Cekoslovakya Meselesi” üzerine yazilan yazilardir.
1968 sonlarinda Aydinlik dergisi cikmaya baslar. Aydinlikcilar da yazi isterler. Dr. Hikmet Kıvılcımlı Türk Solu icin planladigi yazi serisini Aydinlik’ta sürdürür.
Türk Solu’nda “Üretim temeli” konmustu. Aydinlik’ta önce “Genel Olarak Sosyal Siniflar” (sayi 2), arkasindan “Genel Olarak Sosyal Partiler” (sayi 3) cikar. Daha sonra “Türkiye’de Siniflar ve Politika” (sayi 5), “isveren Sosyalizmi-isci Sosyalizmi” (sayi 8), “Türkiye Halkinin Teskilatlandirilmasi” (sayi10) ile seri devam eder. Nihayet, Strateji-Taktik konularina gecilir: “Klasik Anlamiyla Strateji-Taktik Nedir?” (sayi 11) ve “Genellikle Askercil ve Sosyal Strateji -Taktik” (sayi 14)…
Iste bu siralarda Aydinlik ikiye bölünür. Bundan sonra, her iki taraf ta, ellerinde bekletmekte olduklari degisik türden yazilari, sirf Dr. Hikmet Kıvılcımlı’yi kendilerinden göstermek kurnazligiiyla, zamanli zamansiz basmaya koyulurlar. Örnegin, AL-AYDINLIK’ta “Dinin Türk Toplumuna Etkileri” yayinlanir. Öteki AK-AYDINLIK’in elinde “Deccal Nasil Kapimizi caliyor?” yazisi vardir, o da onu basmaya koyulur.
“Deccal..” yazisi 1969 yazinda kaleme alinmisti. Hatta o siralarda, AKSAM gazetesi yaziyi basmak ister mi? gibilerden, bir sondaj da yapilmisti. Fakat cevap olumsuzdu. Secim dönemi oldugundan yer darligi bahane ediliyordu.
Dikkat edilirse, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Türk Solu ve Aydinlik’taki yazilarla, tipki 40 yil önce “YOL”‘da oldugu gibi, “bir tartisma platformu” olusturmak istemektedir. Fakat, genc kusaklar arasinda belli bir birikim saglama ötesinde, özlenen sonuc elde edilemez.
Baskalarinin mevzilerinde dövüs ancak bu kadar olurdu. Nitekim, Dr. Hikmet Kıvılcımlı da isin böyle yürümiyecegini gördügü icin, 1969 sonlari ve 1970 baslarinda, gecmis yazilarin bir kismini da yeniden degerlendirerek, “Oportunizm-Halk Savasi-Demokratik Devrim Zorlamasi” üclüsünü kaleme alir. Hatta bunu yapmakta gec bile kaldigini söyler.
Önce Tarihsel Maddecilik Yayinlari ve Sosyalist gazetesi, arkasindan Türk Solu ve Aydinlik dergilerindeki yazilar, Dr. Hikmet Kıvılcımlı adinin en yeni kusaklar arasinda yavas ta olsa yayilmasina yol acmisti. Öte yandan, Türkiye’nin siniflar savasi pratigi, bu pratigin icindeki kimi elemanlari burjuva sosyalizmi ve kücükburjuva devrimciligi etkilerinden kurtulma yönünde arayisa zorluyordu.
iste bu sartlarda, 1967 baslarindan itibaren, Dr. Hikmet Kıvılcımlı cesitli yerlerde konferanslara seminerlere cagrilmaya basladi. Önce FKF, sonradan Dev-Genc gibi ögrenci genclik örgütleri, daha sonralari kimi TIP ilce örgütleri bu iste önayak oluyordu.
Dr. Hikmet Kıvılcımlı her tarafa kosup bu talepleri yerine getiriyordu. Hele son zamanlarda, bir yandan hastalik, öte yandan taleplerin cogalmaya baslamasi, isini epey güclestirdigi halde, gene de sik sik konusma ve tartismalarda yer almaktan, bunlar icin uzun yolculuklari göze allmaktan geri durmuyordu.
Bu siralarda alevlenen “Strateji” tartismalari, TIP icindeki gelismeler ve dolayisiyla Parti sorunu, Cephe sorunu, Türkiye’nin düzeni, genclik olaylari, milli mesele, ordu meselesi ve daha yiginla meseleler bu toplantilarda tartisiliyor, cözüm yollari gösteriliyordu.
Bu konferans ve seminerlerin, pek cok genc elemanin proletarya sosyalizmine kazandirilmasinda önemli rolü olmustur.
1967 Sosyalist’leri cikarken, Issizlik ve Pahalilikla Savas Dernegi (IPSD) adiyla bir örgütün kurulmasi gündeme gelmis, fakat hersey gibi bu tasari da gerceklesme olanagi bulamamisti.
1968 baslarinda DEV-GÜC girisimleri ortaya cikinca, IPSD konusu gene gündeme geldi ve 19 mayis 1968 günü kurulus yapildi. Kurucular arasinda cok degisik cevrelerden kimseler yer almisti.
iPSD, 12 mart fasizmine dek üc yil mücadele vermis, Ankara ve Izmir’de ve Itanbul’un bazi ilcelerinde subeler acmis, cesitli gösteri yürüyüsleri ve toplantilar düzenlemisti.
Halkimizin en önemli iki ana sorunu olan Issizlik ve Pahalilik manivelasini kendine bayrak yapmış olan IPSD, bu dönemde Dr. Hikmet Kıvılcımlı cevresinde sinirlari belrisiz bir derlenisi gerceklestirmis ve belli bir birikim saglamistir.
Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nin 1960’larin baslarinda cevresindeki genc elemanlari sendikaciliga yöneltmisti . Bu yönelis, ürünlerini 1965 yili kurulan Yapi Iscileri Sendikasi (YIS) ile vermeye basliyacak, Boru-Hatti grevinin basarisiyla doruk noktasina ulasacakti.
Fakat tüm olanaklarin 5-6 aylik bir süre icerisinde carcur edilmesiyle YIS fiilen cökmüs oldu. 1967 mayis’inda yapilan genel kurul bu cöküse en güzel örnektir.
YiS’in temeldiregi olan ismet Demir, diger yöneticiler gibi, bu cöküsten yilmadi. O siralar, gencligin isci sinifina karsi gelismekte olan ilgisini degerlendirerek, bu elemanlarla YIS’i yeniden diriltti. Bu sekilde, hem isci sinifimiza yeni yeni mücadele gelenekleri kazandirdi, hem de pekcok aydin gencin proletarya sosyalizmi saflarinda yerlerini almalarina zemin hazirladi.
1970 baslarina gelindiginde Türkiye’nin manzarasi sudur: Siniflar savasi, 1968’lerden beri, hizli bir yükselis durumundadir. 15-16 Haziran 1970’le birlikte bu gelisim büsbütün belirginlesecektir.
Öte yandan, gerek Burjuva Sosyalizmi (ABA’ci TIP oportünizmi), gerekse kücükburjuva sosyalizmi (Türk solu-Aydinlik) kriz icinde debelenmektedir. Ortada proletarya partisi yoktur. isci sinifimiz gerci sendikalarda örgütlü sayilabilir ama, sendikalarin da basini gangsterler tutmustur. Geri kalan halk kesimleri tamamen örgütsüzdür. En örgütlü sayilan genclik devrimci egilimiyle cikis yolu arayisi icindedir.
Bütün bu hengame ortasinda “kafasini yitirmemis tek insan” vardir: Dr. Hikmet Kıvılcımlı. Ama, ise bakin ki, tam bu sirada kanser illeti gelip O’nu kemirmeye basliyacaktir.
iste, hasta haliyle, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, önce kafalari karistiran tüm yanlis görüs ve egilimlere mücadele acar, dogrularini ortaya koyar: “Oportünizm Nedir?”, “Halk Savasinin Planlari”, “D.Devrim Zorlamasi” üclüsü hazirlanir. Tarihsel Maddecilik Yayinlari yeniden faaliyete gecer.
Arkasindan, 1970 yazinda, Aydinlik dergisinin bir “cagri” si üzerine, yakalanacak ana halka (alabildigine dar proletarya partisi, olabildigine genis devrimci gücler cephesi) en somut bicimde parolalastirilir: “Anarsi Yok, Büyük Derlenis!” brosürü yayinlanir.
Ve nihayet, Sosyalist gazetesi yeniden yayina baslar. “Bassiz Develigimize Son” verilecektir. Bunun somut anlami:örgütlenme ve önderlik sorununun cözümü “Proletarya Partisi’nin Reorganizasyonu” dur.
Sosyalist gazetesinde, herseyden önce, “Bugünkü Türkiye Ekonomi Politikasi” seri yazisiyla “ekonomi temeli” bir kere daha konur. “Bunalim Patliyor” “Bunalimin Kökü” gibi yazilarla ülkenin icinde bulundugu kriz göze batirilir, 12 mart darbesi önceden haber verilir.
“Halk Savasinin Planlari” kitabindan devrim stratejisiyle ilgili bölümler ve “Türkiye’nin Teorik Devrim Orijinalligi”, “Pratik Devrim Orijinalligimiz” yazilariyla devrim sorunlari islenir. Bu arada “Devrim Nedir?” eseri teksir edilir.
“Bassiz Develigimiz” seri yazisiyla, genel krizin subjektif gücler planina yansimasi gözler önüne serilir. “Sosyalistlerin Birinci Görevi”, “Isci Sinifinin Tarihcil Görevi”, “Proletarya Partisi Nedir?” yazilariyla, “Bassiz Develige Son” verecek olan “Proletarya Partisinin Reorganizasyonu” yönünde aciklamalar yapilir. “Vatan Partisi Tüzügü ve Programi”nin yeni baskisi hazirlanir. “Sosyalizm Tarihimizden Teorik Bir Belge” seri yazisiyla hareketin tarihiyle bag kurulur.
Bu arada, Ortanin Solu’ndan, Maoculuga dek, cesitli sapik egilim ve provakasyonlarla polemik yürütülür: “Ortanin Solu ve Kücük Üretmenlerimiz”, “It Ürüyor, Demek Kervan Yürüyor”, “Yeter Be! (duyuru ve cagri)”, “Zuhur”, “CIA Sosyalizmi Nasil Yapilir?” vb…
Daginikligi gidermek üzere pratik bir girisim olarak Ankara’da 5 Mart 1971 tarihli Acik Oturum düzenlenir. Acik Oturum’un diger iki sözcüsü olan Milli Belli ile Mahir Cayan toplantiya gelmezler. Bir gece önce de Doktor, Sosyalist’in Ankara Bürosu’ndaki sohbet toplantisinda konusur.
Bu iki konusma “Proletarya Partisinin Reorganizasyonu” konusunda Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nin ne düsündügü bakimindan epey aydinlaticidir.
“Durum Yargilamasi”nda, “yerüstü”ndeki bes egilimden ikisini (TIP ve Maoculugu) ihanet bataginda sayar. Diger üc egilimden Genclik “cete yaraticiligi” yoluna girmistir. “Gercege en yakin” olan Al-Aydinlik ise “Parti Yapiciligi” telasina düsmüstür. Oysa konu: “Parti’nin Reorganizasyonu”dur. Sosyalist’in Ankara Bürosu’ndaki konusmada ise, diger iki egilim gelmese de, Partinin Reorganizasyonu’nun elbet gerceklestirilecegi belirtilir.
Ankara’daki konusmalarin üzerinden bir hafta gecmeden 12 Mart gelir. Dr. Hikmet Kıvılcımlı, IPSD kongresine katilmak ve Ege Üniversitesinde bir konferans vermek üzere Izmir’dedir. Olayi: “Ordu Kilicini Atti” yazisiyla degerlendirmeye calisir.
Bundan sonra, Sosyalist’te, baslica, finans-kapitalin iki kanadi (asker-sivil) arasindaki catlaktan yararlanarak celiskileri derinlestirici yönde yazilar yer alacaktir: “Türkiye’yi Kim Yönetir?”, “Hükümet-Ordu-Sinif”, “Sapa Oturan Parlamentarizm”, “Karma Degil: Karmakarisik”, “Hükümet-Adalet-Insan” ve gazete icin kaleme alinmis, fakat sikiyönetim gelince gazetenin kapanmasi üzerine yayinlanamamis olan “Para-Altin-Vatan”, “Tek cikar Yol: Isci Sinifinin Minima Programidir” gibi.
SON GÜNLERI
Daha sikiyönetim gelmeden (12 nisan günü) eve ugrayan bir polis memuru Dr. Hikmet Kıvılcımlı icin uyarici olur. Bu olayin anlami sudur: Sonradan “83’ler Davasi” diye anilacak olan deniz subaylari davasinin muhbiri rolündeki Kubilay Kilic, aciklamalarinda, 10 nisan günü deniz subaylari arasindaki devrimci kipirdanislari MIT’e haber verdigini söyler. O siralarda genc deniz subaylarinin bir kismi tutuklanmistir. Bunun üzerine, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, nezarete alinmaktan kurtulmak icin evden kacar ve artik gizli yasamaya baslar.
26 Nisan’da Sikiyönetim gelir. Mayis sonlarinda, iki arkadasiyla birlikte, Alanya civarindan bir motorla Türkiye’yi terkeder. Kibris’a, oradan Lübnan’a ve nihayet Suriye’ye gidilir.
Suriye makamlari Dr. Hikmet Kıvılcımlı ve arkadaslarina cok iyi muamele ederler. Ne var ki, O, sosyalist ülkelere gitmeye kararlidir. Belirli temaslar sonuc vermeyinca, ucaga atlanip Sofya’ya gidilir. Orada haftalarca bir takim perde gerisi tartismalarin sonuclari beklenir. Nihayet, temmuz ortalarinda, Sofya’dan Dogu Berlin’e oradan da Bati Berlin’e atilirlar.
Dr. Hikmet Kıvılcımlı, buradan, artik bir arkadasiyla önce Paris’e, oradan da Yugoslavya’ya gider.
Yugoslav makamlari da Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ya cok iyi muamele ederler. Eylül ortalarinda ücüncü ameliyatini Belgrat’ta gecirir. Ne yazik ki hersey boşunadır.
Bu çok kısa özetin tüm ayrıntılarını bizzat Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın kalemınden okumak mümkündür. Kendisi, gizli yaşamaya başladığı günlerden itibaren ölümüne yakin günlere dek, “Günlük Anılar” adı altında yüzlerce sayfayı bulan notlar tutmuştur.
Sosyalist ülkelerden geri püskürtülüsünün ilk belirtileri Sofya’da “Partiden tard” havadiscigiyle ortaya cikmistir. Dr. Hikmet Kıvılcımlı bu sözleri duyunca cok sarsilir. “Günlük Anilar” da konuyu desmeye calisir. ilk akla gelen Dr. Sefik Hüsnü olur. Eski iliskileri gözden gecirir, fakat bir sonuca varamaz: “Eger öyleyse cok sasarim!” der.
Kapitalist ülkelere püskürtülüs gerçekleştikten sonra, artık mesele dupduru ortaya çıkmıştır: Bu isin gerisinde Laz Ismail ve benzerleri vardir.
Yugoslavya’daki bekleyis döneminde Dr. Hikmet Kıvılcımlı oturup “Parti anilarim” dedigi “Kim Suclamis?”i kaleme alir. Nazım Hikmet, Laz Ismail, Zeki Bastimar ve diğerleri hakkındaki izlenimlerini sergiler.
Niyeti, bundan birer nüshayi “Parti Sekreterlerine” göndermektir. Sonradan bundan vazgecer. “Kim Suclamis?”in özeti mahiyetinde bir mektup kaleme alir. Hem Fransızca, hem de Türkçe olarak kaleme alınmış bulunan mektubu SBKP Birinci Sekreteri Brejnev’e gönderir. Eğer herhangi bir tepki görülmezse, “mektup” çogaltılıp “parti sekreterlerine” gönderilecektir.
Bu arada, ölümünden birkaç hafta önce, sıkıyönetim mahkemesine de iki mektup yazarak, hastalığı ve yurt dışında bulunusu dolayısıyla kullanamadığı savunma hakkını kullanır.
Büyük acılar içinde bulunmasına rağmen, metanetini ve zihni faaliyetini hiç aksatmadan son günlerine dek örnek davranışını sürdürür. Mektupların yerlerine gönderilmesi bittikten sonra, bos durmamak icin, “beynimdekileri sagayim” diyerek,aklinda kalan devrimci siir ve marslari cevresindekilere yazdırmaya girişir.
Son birkaç gününü uyuşturucu ilaçlarin etkisinde geçirir ve 11 Ekim günü hayata gözlerini kapar.

1 Yorum

  1. Bu güzel yazıyı hazırlayanlara teşekkürler…
    Dr. Hikmet KIVILCIMLI İnsanın insanca yaşaması için 69 yıllık ömrünün -yalnızca 69 saatini savaş dışı bırakarak- savaşmış bir üst insandır. Savaş-dışı kaldığı o 69 saat te, kanser ağrıları içinde kıvranacak kadarcık bile davranacak gücü, takati kalmamış olduğu baygın saatleridir.
    Onu çok yakından tanıdığım için kendimi Türkiye’nin şanslı Devrimcilerinden sayıyor, onurlanıyorum…Dr. Hikmet KIVILCIMLI gibi “Devrimci Önderler”, yedi milyarlık insanlık içinden, yetmiş yılda bir tane bile zor çıkar…
    Nedir insan ömrü…?! En kabadayısı yüz yıl yaşar. Değer mi yüz yıl için insanın insanlıktan çıkması…? İnsan, İnsana ve İnsanlığa sunduğu yararları kadar yaşar…
    Dr. Hikmet KIVILCIMLI, Ölmedi; yaşıyor. İnsanlık var olduğu sürece de yaşayacaktır…!

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version