Ana Sayfa Güncel Hayat ve Siyaset “En iyi hükümet en az hükmedendir” Sivil İtaatsizlik – Henry David Thoreau

“En iyi hükümet en az hükmedendir” Sivil İtaatsizlik – Henry David Thoreau

İnsanlar, devlete hizmet etmekte, ama insan olarak değil bedenleri olan makineler olarak. Onlar: Sürekli ordu, asker, gardiyan, memur, yasa uygulayıcı… Çoğu örnekte, duygu ya da düşünce ne olursa olsun, özgürce hareket etmek mümkün değildir; bu insanlar taş gibi toprak gibi değerlendirilmektedir. Aslında, bu hizmetlere koşmak için belki de taştan ve topraktan insanlar üretilmelidir. Onlar ancak atlar veya köpekler kadar değer görmektedir. Kaldı ki, onlar bile saygın bir vatandaş olarak kabul edilmektedir. Diğerleri — milletvekilleri, politikacılar, avukatlar, bakanlar ve ofis sahipleri — devlete üst kademelerde beyinleri ile hizmet edenler, ki çok nadir ahlaki kararlar alırlar, Tanrı diye daha çok, istemeden de olsa, Şeytana hizmet eder gibidirler.

“En iyi hükümet en az hükmedendir”

Bu sözü içtenlikle kabul ediyorum ve bu yönde daha sık ve sistematik olarak harekete geçilmesini diliyorum. Sonuçta, açığa çıkan ve benim de inandığım düşünce şudur ki, “Hükümetlerin en iyisi hiç hükmetmeyendir”. İnsanlar hazır olduklarında, hükümetler bu tipte hükümetler haline gelecektir. Hükümet, bir hizmet sunabiliyorsa iyidir, ama çoğu hükümet genellikle ve tüm hükümetler de kimi zaman yersizdir. Sürekli bir ordu fikrine karşı getirilen itirazlar ki bunlar çok sayıda ve ağır itirazlardır ve yürürlüğe girmeyi hak etmektedirler, sürekli bir hükümet için de düşünülebilir. Sürekli bir ordu yalnızca, sürekli hükümetin bir silahıdır.

Hükümet, insanların iradesiyle seçilmiş ve bu iradeyi yürüten bir kanaldır, ama halkın iradesinden önce, eşit miktarda istismarı ve sapkınlığı getirir. Sürmekte olan Meksika Savaşı düşünülecek olursa, birkaç kişinin hükümeti kullanarak sağladığı yarar, başlangıçta, bu hükümeti oluşturan insanların iradesi dışında kalmaktadır.

Bu Amerikan hükümeti ki yeni olmasına rağmen bir gelenekten başka bir şey değildir, kendini nesiller boyu yaşatmaya çabalıyor, ancak geçen her bir saniye saygınlığını ve gururunu kaybederek mi gerçekleştirecek bunu? Bir tek kişi onu kendi isteği doğrultusunda kullanabiliyorken, yönetim, tek bir adamın bile canlılığına ve gücüne sahip değildir. Bu, insanlara doğrultulmuş bir silaha benzer. Ama bu yüzden daha az gerekli değildir, insanların sahip oldukları yönetimle tatmin olmaları için, bu makinelerin ateş alması gerekir. Hükümetler, insanların nasıl empoze edileceğini çok iyi göstermektedir, hatta kendi çıkarlarını birbirlerine nasıl empoze edebildiklerini de. Bunu hepimiz kabul etmeliyiz, ama içindeki canlılığı ve gücü kaybetmek dışında hükümet kendi başına hiçbir şey başaramamıştır. Ülkeyi özgür kılamamaktadır. Batıdaki problemleri çözememiştir. Eğitim verememektedir. Tüm bunları, Amerikan halkı başarmaktadır. Daha fazlasını da başarabilirdi tabii, hükümet tarafından yolundan alıkoyulmasaydı. Hükümetin hizmet sunduğu tek şey, insanları yalnızlaştırmak olmuştur ve daha önce belirtildiği gibi, en büyük yararı gösterdiğinde, yönettikleri yalnız kalmıştır. Ticaret ve iş dünyası hint kauçuğuna bağımlı olmasaydı, milletvekillerince sürekli önlerine çıkarılan engelleri asla aşamazdı ve biri bu adamları, niyetlerine göre değil, tamamen yaptıklarının sonuçlarına göre yargılayacak olsaydı, demiryollarına engeller koyarak kazalara sebep olan insanlarla benzer şekilde cezalandırılmaları ve hapse atılmaları gerekirdi.

Ne var ki bir vatandaş olarak konuşacak olursam, kendilerini hükümet karşıtı olarak niteleyenlerin aksine, hükümetin feshedilmesini değil, hükümetin işe yarar olmasını isterim. Herkes, kendi saygısını kazanacak bir hükümet isterse, daha iyi bir hükümete doğru bir adım yaklaşılmış olur.

Sonuçta, gücü elinde bulunduran insanların çoğunluğa göre hareket etmeleri, bunun haklı olduğunu ya da azınlığa göre adaletli olduğunu göstermez. Sadece bu insanların fiziksel olarak çok güçlü olduklarını gösterir. Ne var ki, çoğunluğun yürüttüğü bir yönetim hiçbir şekilde, insanların anladığı şekliyle, adalete dayalı olamaz. Çoğunluğun doğruya ve yanlışa karar vermediği, vicdanlı bir hükümet var olamaz mı? Çoğunluğun yararlılık kuralı göz önünde bulundurularak karar verdiği bir hükümet? Vatandaşın, hiçbir an için milletvekilini vicdani reddi olamaz mı? Niçin vicdan vardır o halde? Ben, önce insan olmamız gerektiğini, daha sonra başka sıfatları edinmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yasalara duyulan saygının doğrulara duyulan saygıyı geçmesi istenen bir şey değildir. Hak saydığım tek zorunluluk, her zaman doğru olduğunu düşündüğüm şekilde davranmaktır. Bir kurumun vicdanı olamayacağını daha önce belirtmiştim, ama vicdanlı kimselerden oluşan bir kuruluş, vicdanlı bir kuruluştur. Hukuk asla zerre kadar eşitlik getirmemiştir ve en çok saygı duyulan kararlar bile, adaletsizlik için günlük vasıtalardır. Yasaya duyulan yersiz saygının en yaygın ve doğal sonucu, yüzbaşı, onbaşı, er ve tüm orduyu bir anda hayran olunası bir düzenle dere tepe aşarak, kendi istekleri, kendi mantıkları ve vicdanları dışında, ki bu işi onlar için iyice zorlaştırmaktadır, savaşa gittiğini izlemektir. Onların, kendi istekleri dışında bu lanetli işe dahil olduklarından şüpheleri yoktur. Onlar nedir? Yalnızca birkaç adam mı? Ya da gücü elinde bulunduran vicdansızların hizmetinde hareket edebilen kaleler ve silahlar mı? Deniz kuvvetlerini bir ziyaret edin, bir denizaltını gezin, Amerikan hükümetinin yarattığı bir adam gibi ya da karanlık güçler yaratılmış bir adam olarak; insanlığın soluk bir gölgesi gibi, canlı canlı silahların altına üstelik de cenaze töreni yapılmış bile, gömülmüş, gerçi şöyle de olabilir:
Bir tek ses, bir tek nota dahi yok,
Cesedini surlara taşırken biz;
Tek bir askerden dahi veda atışı yok
Kahramanımızı gömerken biz.

İnsanlar, devlete hizmet etmekte, ama insan olarak değil bedenleri olan makineler olarak. Onlar: Sürekli ordu, asker, gardiyan, memur, yasa uygulayıcı… Çoğu örnekte, duygu ya da düşünce ne olursa olsun, özgürce hareket etmek mümkün değildir; bu insanlar taş gibi toprak gibi değerlendirilmektedir. Aslında, bu hizmetlere koşmak için belki de taştan ve topraktan insanlar üretilmelidir. Onlar ancak atlar veya köpekler kadar değer görmektedir. Kaldı ki, onlar bile saygın bir vatandaş olarak kabul edilmektedir. Diğerleri — milletvekilleri, politikacılar, avukatlar, bakanlar ve ofis sahipleri — devlete üst kademelerde beyinleri ile hizmet edenler, ki çok nadir ahlaki kararlar alırlar, Tanrı diye daha çok, istemeden de olsa, Şeytana hizmet eder gibidirler. Yalnızca çok az insan — kahramanlar, yurtseverler, şehitler, devrimciler ve insanlar — devlete vicdanları ile hizmet ederler ve bu sebepledir ki çoğunlukla direnişle karşılaşır ve düşman gibi görülürler. Bilge bir kişi, ancak bir insan olarak faydalıdır; toprak olarak değil, ama sonunda sadece külleri kalır:
Zengin olmaya geldim bu dünyaya,
Almaya yerini ikincinin,
Faydalı bir aracı, hizmetçi ya da,
Dünyaca güçlü bir devletin.
Kendini tamamen yoldaşlarına adamış bir adam, onlar için faydasız ve bencildir, ama kısmen onların yanında olduğunda, onlara hayırsever ve insancıl görünür.

Bugün, Amerikan hükümetine yakın davranmak bir insan için nasıl olabilmektedir? Cevaplayayım, ancak utanması olmayan biri bunu yapabilir. Benim hükümetim dediğim bu politik kurumun aynı zamanda bir kölenin hükümeti olduğunu düşünüyorum.
Herkes, hükümetin zulmü ve yetersizliği dayanılmaz olduğunda, devrim yapmanın; direniş ve biat etmeyi reddetme hakkı olduğunda hemfikirdir. Ama hemen herkes, şu anda böyle bir durum olmadığını söyleyecektir. 1775 yılında da böyle olduğu düşünülen durum tam şu anki gibiydi. Eğer ki savınız, belli yabancı malların vergisini artırdığı için bu hükümetin kötü bir hükümet olduğu ise, ben bu konuda yaygara yapmazdım, çünkü onlar olmadan da yaşayabilirim. Tüm makineler aşınır ve bu aşınma iyiyi ve kötüyü dengeler diye düşünebiliriz. Her neyse, bu konuda bir karmaşa yaratmak büyük kötülüktür. Ama ne zaman ki aşınma, makinenin kendisi olur, o zaman baskı ve soygun organize olur; böyle bir makinaya ihtiyaç olmadığını söylememe izin verin. Diğer bir deyişle, ne zaman ki özgürlüğün sığınağı olmayı üstlenmiş bir milletin altıda biri kölelerden oluşmaktadır ve tüm ülke yabancı bir ordu tarafından fethedilerek adaletsizce yönetilmekte ve askeri hukuka maruz kalmaktadır, zannımca o ülkede dürüst insanların isyan etmesine ve devrim yapmasına ramak kalmıştır. Durumu daha vahim kılan ise, bize ait olanın bu durumdaki ülke değil işgalci ordu olduğu gerçeğidir.

Ahlaki konuların çoğunda bir otorite olarak kabul edilen Paley, “Sivil Hükümete Teslim Olma Görevi”ndeki bölümünde, faydaya dair tüm sivil yükümlülükleri açıklamıştır ve “tüm halkın çıkarı bunun üzerindeyse ki kamuda rahatsızlık oluşmadan mevcut yönetim değiştirilemez ve karşı durulamaz, artık iş Tanrı’ya kalmıştır… Kabul edilen bu prensip, direnişin her bir örneğindeki adalet bir taraftan bir tehlike ve şikâyet unsuruna indirgenirken öbür yandan telafisinin imkânı ve fiyatıyla değerlendirilir.” Paley bunun, herkesin kendi içinde karar vermesi gereken bir şey olduğunu söylemektedir.
Ne var ki Paley, yararlılık kuralının uygulanmadığı, insanların birey olarak adaleti uygulamak zorunda kaldığı durumları ve bunların bedelini tartışmamıştır. Boğulan bir adamın elinden tutunduğu dalı aldıysam eğer, kendim boğulma pahasına da olsa ona geri vermeliyim. Bu, Paley’e göre uygunsuz bir davranıştır. Ama hayatını kurtaracak olan bu davranış aslında hayatına mal olur. Bu insanlar, köleliği ve Meksika Savaşı›nı durdurmalıdır, çünkü bunlar onların insanlığına mal olmaktadır.
Pratikte, uluslar Paley ile aynı fikirdedir, ama sürmekte olduğu görülen bu krizde, Massachusetts’in doğru olanı yaptığını düşünen var mı?
İşten bile değil,
Gümüşten bir entari ile,
Bir fahişe var etmek,
Ve ruhunu çamurlarda sürümek.

Eğer pratikte söyleyecek olursak, Massachusetts reformuna muhalif olanlar Güneyli yüz bin politikacı değil, oralı yüz bin tüccar ve çiftçidir; bu kimseler, ticaret ve tarımla insanlıktan daha fazla ilgilenmektedirler ve köleliğe ve Meksika’ya, her ne pahasına olursa olsun, adalet getirmeye hazır değildirler. Asıl kavgam, uzaktaki düşmanla değil, en yakında olan ve uzaktaki düşman ile birlik olan ve fırsat sunan düşmanladır ve bu kimseler olmasa, zaten uzaktaki düşmanın hiçbir zararı olamayacaktır. Kitlelerin hazır olmadığını söylemeye alışkınız ve bunun suçunu da azınlıktaki kimselerin yeterince akıllı veya donanımlı olmadıklarından ilerlemeyi yavaşlattıklarında buluruz. Çoğunluğun sizin kadar iyi olması çok da önemli değildir, yeter ki bir yerde bir iyilik olsun, o bütün hamuru mayalamaya yeter. Kölelik ve savaşa fikren karşı olan fakat bunları bitirmek için hiçbir şey yapmayan; Washington ve Franklin’in çocukları olduğuna inanan, ama yine de eli cebinde oturup ne yapacaklarını bilmediklerini söyleyen ve hiçbir şey yapmayan, hatta özgür ticareti insan özgürlüğüne tercih eden ve akşam yemeğinin üzerine sessizce okudukları piyasa haberleri ve Meksika haberleri sonrasında uyuyakalan binlerce insan var. Piyasa haberleri bugün dürüst ve yurtsever birine ne ifade etmektedir? Duraklar ve pişmanlık duyarlar, belki bir dilekçe yazarlar ama etkili hiçbir şey yapmazlar. Beklerken, bertaraf edilmişlerdir, bir başkasının gelip kötülüğü durdurmasını ve bu sayede pişmanlıktan kurtulmayı beklerler. Çoğunlukla, basit bir oy verirler ve Tanrı yanlarından geçip giderken hepsini Tanrı’ya havale ederek tevazu gösterirler. Tek bir güçlü patronun dokuz yüz doksan dokuz güçlü patronu vardır, ama bir şeyin gerçek sahibi ile uğraşmak geçici bekçileri ile uğraşmaktan daha kolaydır.

Oy vermek oyun oynamak gibidir, dama veya tavla gibi, çok az ahlaki düşünceye bağlıdır, ama yanlış ve doğruyu seçmek için ahlaki değerleri sorgulamak gerekir, burada ise bahis eşlik etmektedir. Ama gerekliliği asla faydalılığın gerekliliğini asla geçmez. Doğru olana oy verseniz bile, bu hiçbir işe yaramaz. Bu sadece kimin egemen olması konusunda sizin düşüncenizi gösterir.

Akıllı biri asla doğru olanı şansa bırakmaz ya da doğru olanın çoğunluğun gücü ile iktidara gelmesini beklemez. Ama bazen çoğunluğun tavrında ufak erdem belirtileri görülebilir. Çoğunluk, köleliğin kaldırılması için oy verirse, ya köleliğe karşı kayıtsız olduklarından ya da onların oyları ile kaldırılacak köleliğin zaten çok azalmış seviyede olduğundandır. Sonra, onlar köle olurlar. Sadece onların, kendi özgürlüğünü feda edeceklerin, oyu köleliğin kaldırılmasını hızlandırır.
Baltimore’da ya da bir başka yerde, yapılacak olan, çoğunlukla editörlerin ve profesyonel politikacıların katılacağı başkanlık aday seçimleri kongresini duyuyorum, ama bu seçimden çıkacak kararlar bağımsız saygın ve zeki herhangi bir vatandaş için ne ifade edebilir? Peki biz de o bilgelik ve dürüstlüğe erişemez miyiz? Birkaç bağımsız oya kendimizi mecbur mu bırakmalıyız? Bu ülkede oylamalara katılmayan çokça insan yok mu? Ama hayır: Bu ülkesi hakkında endişelenen adam hemen görevinden alınır ve endişelerden uzaklaştırılır, çünkü ülkesi onun hakkında çok daha fazla endişelidir. O da derhal adaylardan uygun olanı seçer, böylece kendisinin de o lafebesinin amaçlarına uygun olduğunu kanıtlar. Oyu, bir yabancının oyundan ya da satın alınmış bir oydan daha kıymetli değildir. Adam gibi adamlarda, komşumun da dediği gibi, kemikten bir omurga olmalıdır! İstatistiklerimiz hep hatalı: Nüfusun çoğu ülkede bile değil. Metrekareye kaç kişi düşmekte? En fazla bir kişi. Yoksa Amerika, insanlar için yeterince çekici bir yer değil mi? Amerika tuhaf bir adam olmuştur — sürü halinde yaşayan, zekâsı, neşesi ve kendine güveninden yoksun; dünyaya gelmekteki birincil amacı, sağlam düşkünler evleri görmek ve dullara ve yetimlere yardım eden ve onu da düzgünce gömeceğine söz veren ortak sigorta şirketlerine, buna gücü yetmeyecek olsa da para ödemek olan tuhaf biri.

Kendini, büyük ya da küçük, hiçbir yanlışı düzeltmeye adamak, temelde tabii, kimsenin görevi değildir; bundan daha önemli saydığı meşguliyetleri olabilir, ama görevi olan, en azından, kötülüğün içinde olmamak ve artık düşünmek istemiyorsa, kötülüğe hiçbir destek vermemektir. Eğer kendimi bir fikre adayacaksam, en azından önce o fikrin kimsenin hakkını gasp etmediğini görmeliyim. Eğer öyleyse, onu bu durumdan kurtarmalıyım ki hakkını gasp ettikleri de kendi fikirlerini bulabilsin. Hoşgördüğümüz genel uyuşmazlığı görünüz. Bazı hemşerilerimin şunu dediklerini duyuyorum: “Başımızda biri olmalı ki kölelerin ayaklanması önlensin ve Meksika’ya girilebilsin — ben girmeyeceğim nasılsa — ve bu kimseler, doğrudan itaat ederek ya da dolaylı yoldan, en azından para ile buna destek vermekteler.
Adaletsiz bir hükümet ve onu ayakta tutan destekçileri tarafından sebep olunmuş adaletsiz bir savaşa isteksizce gönderilen askerler, kendi davranışlarından bile memnun olmayan kimselerce alkışlanmaktadır, devlet ise bir günahı cezalandırmaktadır, kendi bir tövbekârmışçasına. Böylece biz, Düzen ve Sivil Yönetim adı altında, kendi ettiğimiz kötülüğü desteklemek ve ona saygı duymak zorunda bırakılırız. Günah yüzünüzü bir kez kızarttıktan sonra, alışkanlık yapar, ahlaksızlıktan kayıtsızlığa dönüşür ve sanki kurduğunuz hayatlar için bir gereksinim halini alır.

Sivil İtaatsizlik
Henry David Thoreau

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version