Ana Sayfa Psikoloji AŞK VE İRADE: AŞKTAKİ TRAJİK ANLAM – ROLLO MAY

AŞK VE İRADE: AŞKTAKİ TRAJİK ANLAM – ROLLO MAY

Godot’yu Beklerken’de canlı bir biçimde resmedilen çelişkiyi ele alalım. Didi “gidelim” der ve oyunun sahne talimatları, “kıpırdamazlar” diye belirtir. Çağdaş insanın irade sorununu, önemli eylemlerde bulunamamasını daha iyi anlatan bir parça yoktur. Godot’yu beklerler: Fakat bu beklemede beklenti vardır; beklemenin kendisi umudu ve inancı ima eder ve birlikte beklerler.

Saygın bir psikoterapist meslektaş ve arkadaşımla Romeo ve Juliet trajedisinin önemi üzerine yaptığımız bir tartışmayı anımsıyorum. Arkadaşım Romeo ve Juliet’teki sorunun, ikisinin de yeterince danışmanlık almaması olduğunu söyledi. Alsalardı, intihar etmeyeceklerdi. Şaşkınlıkla, Shakespeare’in söylemek istediğinin bu olmadığım, bize çağlardan beri seslenen edebiyatı yaratan ve yoğuran diğer klasik yazarlar gibi, Shakespeare’in bu oyunda cinsel aşkın bir adam ile kadını yakalayıp onları yükseklere ve derinliklere -trajik dediğimiz eşzamanlı mevcudiyete- savurabildiğim gösterdiğini iddia ettim.

Fakat arkadaşım trajedinin olumsuz bir durum olduğunu ve bizim, bilimsel aydınlanmamızla bunu yürürlükten kaldırdığımız -veya en kısa sürede kaldırmamız gerektiği- konusunda ısrar etti. Burada yaptığım gibi, trajiği olumsuz olarak görmenin büyük bir yanlış anlama olduğunu söyleyerek ona karşı geldim. Yaşam ve aşkın inkarı olmanın aksine trajik, cinsellik ve aşk deneyimimizin soylulaştırıcı ve derinleştirici yanıdır. Trajiğin takdiri yalnızca yaşamdaki berbat bazı aşırı basitleştirilmelerden kaçınmamıza yardımcı olmaz, aynı zamanda bizi seks ve aşkın psikoterapide de sıradanlaşması tehlikesine karşı özellikle koruyabilir.

Elbette ki trajediyi yaygın olan “felaket” anlamında değil, aşkın hem neşe hem yıkım getirdiğinin özbilinçli, kişisel fark edilişi anlamında kullanıyorum. Bu bağlamda, insanlık tarihi boyunca bilinen, fakat çağımızın olağanüstü bir biçimde unutmayı başardığı bir gerçeği, yani cinsel aşkın, insanları sadece kendilerini değil aynı zamanda başka bir sürü insanı da yok edebilecek durumlara iten bir gücü olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Tarihsel kişilikler olsun veya olmasın, cinsel aşkın erkek ile kadını kavrayıp onları ussal denetime karşı koyan ve onu yok eden bir kasırganın içine atan gücünün mitsel sunuları olan Helen ve Paris’i, ya da Tristan ve Iseult’u anmamız yeterlidir. Bu mitlerin klasik Batı edebiyatında tekrar tekrar sunulması ve nesilden nesle aktarılması tesadüf değildir. Öyküler insanın, yalnızca seks ve aşk hakkında konuşmalarımız ve yazılarımızdaki fakirleşme pahasına ihmal edilen cinsel aşk deneyiminin mitsel derinliklerinden gelir.

Godot’yu Beklerken – Türkçe alt yazılı

Trajik, insan yaşamına zenginlik, değer ve saygınlık kazandıran bilinç boyutunun bir dışavurumudur. Bu nedenle, trajik sadece -eski Yunan anlamıyla acıma, hemcinsiyle duygudaşlık ve anlayış gibi- en insancıl duyguları mümkün kılmakla kalmaz, onsuz aşk aşırı tatlılaşır, yavanlaşır ve eros hiçbir zaman büyümeyen hastalıklı çocuğa dönüşür.

Ancak okurun buna bir itirazı olabilir. Trajedinin klasik anlamı ne olursa olsun, bugünün sanatındaki, sahnede ya da romanın sayfalarındaki sözde trajik sunumlar, anlamsızlığın bir resmi değil midir? O’Neill’ın Buz Adam Geldi’sinde gördüğümüz, insanda yücelik ve saygınlık eksikliği değil midir, ve Godot’yu Beklerken boşluğun bir sunumu değil midir?

Buna iki parçalı bir yanıt vereceğim. Öncelikle, insanda ve davranışlarında görünürdeki yücelik eksikliğini veya anlam eksikliğini sunarken, bu eserler çok daha fazlasını yapıyorlar. Günümüzde trajik olanla, yani tam karmaşıklıkla, sıradanlıkla, belirsizlikle ve ahlak kurallarının boşluğu ve de bunların sonucu olan yapamamayla veya Kim Korkar Virginia Woolf ‘tan?’ da olduğu gibi, kişinin kendi şefkatini yitirme korkusuyla yüzleşiyorlar. Doğrudur, Buz Adam Geldi’de gördüğümüz, yüceliğin insanı terk edişidir, fakat bu bir yüceliği, saygınlığı, anlamı önceden varsayar. Hiç kimse Yunan seyircisine, Orestes’in annesini öldürmesinin ne anlama geldiğini anımsatmayı düşünmez. Ancak Satıcının Ölümü’nde Willy Loman’ın karısı “dikkat edilsin” diye rica eder ve tamamen haklıdır. Bir adam, sadece bir gezgin satıcı da olsa yok ediliyorsa bir anlamı vardır. (Şimdilerde muhtemelen seyirciye Orestes’in annesini öldürmesinin neden anlamlı olduğunu anlatmamız gerekir: Çünkü biz böyle bir öldürmenin Öç Alma Tanrıçalarıyla mücadeleyi ve daha sonra bir suçluluk, sorumluluk ve af davası gerektiren bir sorun değil de, kısa bir süre için kontrolden çıkmış, eyleme vurulmuş, psikolojik, Oedipal karşıtı bir mekanizma olduğunu öğrenmiş nesiliz!) Yargıma göre, günümüzdeki en iyi roman, oyun ve resimler, bize anlamsızlık gerçeğinin korkunç anlamını sunanlardır. Uzun vadede en trajik şey, en son “fark etmez” tavrıdır. Olumsuz anlamda son trajik durumsa kayıtsızlıktır, gerçekten trajik olanı kabul etmeyi reddeden o inatçı, sert “serinkanlılık”tır.

Aşk, İrade ve Toplum Biçimleri: Tam tatmin insanın ölümü demektir!

Fakat bir de çürütme amacıyla, “Sıraladığımız bu eserler günümüzde aşk ve iradeyle ilgili sorunları tümüyle ortaya çıkarmaz mı?” diye sormak isterim. Godot’yu Beklerken’de canlı bir biçimde resmedilen çelişkiyi ele alalım. Didi “gidelim” der ve oyunun sahne talimatları, “kıpırdamazlar” diye belirtir. Çağdaş insanın irade sorununu, önemli eylemlerde bulunamamasını daha iyi anlatan bir parça yoktur. Godot’yu beklerler: Fakat bu beklemede beklenti vardır; beklemenin kendisi umudu ve inancı ima eder ve birlikte beklerler. Ya da Kim Korkar Virginia Woolf’tan? ’daki evli çiftlerin kıyasıya kavgalarında aşkı bağnazca inkar edişlerini alalım. İçimdeki aşk ve şefkatle yüzleşememenin bu sunumu, çağdaş insanın aşk sorunun ne olduğunu, araştırma yığınlarından çok daha canlı ve ikna edici bir biçimde gösterir.

Rollo May
Aşk ve İrade

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version