Bertrand Russell: Tabu ahlâkı ilkel anlayışın gösterisidir

Örneğin insan kurban etmek. Yunanlılar, tarihlerinin başlarında, öz geleneklerinden birisi iken, insan kurban edilmesine yavaş yavaş karşı durmuşlardır; kaldırmak istemişlerdir bu geleneği, ama bir başka grup böyle bir devrimin söz konusu bile edilmesine katlanamıyordu.

Tabu ahlâkından ne anlıyorsunuz, Lord Russell?
Bertrand Russell — Size gerekçesini vermeden, yasakları gösteren bir dizi ahlâk. Bu nedenleri kimi zaman bulabilirsiniz, kimi zaman da boşuna ararsınız. Ama herhalde kesindir bu düzen ve yapılmaması gereken şeyler vardır.

Neler?
Uygarlık düzeyine bağlı bunlar. Tabu ahlâkı ilkel anlayışın gösterisidir. Sanırım bu, başkasının çanağından yemenizi yasaklayan ilkel toplumlar-dan kalan tek ahlâk türüdür. Yese idiniz ölürdünüz belki: bunun gibi bir sürü düzen var. Hatırlarım, Dahomey kralının belirli bir yöne bir süre bakması yasaklanmıştı. Çünkü ülkelerinin bu bölgelerinde fırtınalar yaratmasından korkuluyordu. Boyuna çevresine bakmak zorunluluğunda idi.

İlkel toplumların tabuları bunlar. Ya bizim toplumumuz?
Bizim ahlâkımız da tabularla dolu. En güçlü şeylerde bile her türüne rastlama olanağı var. Düzenlerin dikkatimizi dürttüğü herkesçe kabul edilen bir günah var: «Komşunun öküzüne göz dikmeyeceksin.» Bu günahı ben hiç işlemedim.

Evet, ama bundan daha pratik düzenler var, her günkü düzenler? Bunda tabu ahlâkı örnekleri var mı?
Tabiî var. Elbette bazı noktalarda tabu ahlâkı rasyonel ahlâka uygun düşüyor. Çalmamak, öldürmemek gibi. İnsan mantığına yatkın şeyler bunlar. Önce tabu idiler ama çıkan sonuçlar hiç de gerekli değildi. Böylece, öldürme yasağı; kanımca aklı başında kişilerin uygulayacağı ötanazi’ye kadar uzanıyor.

Bir Hintli, «öküz eti yememeli» dediği zaman tabu ahlâkına göre mi konuşuyor?
Evet, öküz eti yememek tam bir Hintli öğütüdür. Müslüman ve Yahudiler de domuz yemezler. Nedenini aramamalı: Sadece bir tabudur bu.

Bu tabuların herhangi bir yararı olabileceğini düşünmüyor musunuz?
Bazıları yararlıdır, bazıları değildir; duruma göre değişir. Ahlâk inancınızı mantığa dayandırıyorsanız, çeşitli tabuları inceler ve hangilerinin yararlı olduğunu görürsünüz. Ama ne olursa olsun bence öküzün yasaklanması büyük bir hatadır.

Eğer dine inanmıyorsanız — ki siz de bunlardansınız— ve tabu ahlâkının akıl-dışı düzenleri konusunda düşünce sahibi değilseniz, bir ahlâk sistemine inanıyor musunuz?
Evet, ama ahlâk görüşünü politikadan ayırmak çok güçtür. Ahlâk anlayışı başka türlü düşünülemez zaten. Birisi, kendi işine elveren, ama komşularına zarar veren bir şey yapmak ister. Komşularına zarar verirse onlar da birleşip: «Bu iş hiç de hoşumuza gitmiyor, yararlanmaması için gereğini yapalım» derler. Bu da bizi ceza hukukuna götürür ki tamamıyla rasyoneldir. Uygulanacak metot genel çıkarlar ile özel çıkarları bağdaştırmaktır.

Genel bir sistem kabul etmektense herkesi özel ahlâk görüşü ile başıboş bırakmak, sakıncalı değil mi?
Dediğiniz gibi olsa idi, evet. Gerçekte ahlâk görüşleri pek öyle kişisel bir iş değildir. Ceza hukuku ile, kamunun onaylaması ya da onaylamaması ile birlikte giderler. İnsanlar, halk önünde onay görmemekten pek hoşlanmazlar; ahlâk düzeninin büyük etkinliği de buradadır.

Günah var mı?
Hayır. Günahı deyimlemek de çok zor. Sizce bu, istenmeyen davranışlar ise, istenmeyen davranışlar var elbette. Sonu iyi olanlardan, çok kötü olan davranışlardan söz ediyorum, böyleleri de çok tabiî. Ama günah kavramı pek işe yarar bir şey değil. Bence günah cezalandırılmak istenen bir tutum. Örneğin, adam öldürmek: Amaç yalnızca cinayeti önlemek değil, öldüren de acı çekmeli.

Günah kavramının çok kez zalimliğin bir özürü olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?
Çok, genel olarak evet. Cehennem düşüncesini ortaya atanlar sanırım zalim olanlardır. İnsanların, yeryüzünde iken toplumlarının ahlâkına karşı geldikleri için bağışlama şansı tanımadan ebediyen acı çekmeye mahkûm edilebilmelerini düşünmekten zevk almak, insancıl duygularla bağdaşamaz. Böyle düşünmek, dürüst kişilerin harcı değildir.

Size göre günah kavramı saldırgan duygulardan kurtulmanın bir yolu mu?
Sanırım öyledir. Şiddet ahlâkı diyebileceğimiz bir ahlâkın ruhunu teşkil ediyor. Vicdan azabı duymadan başkalarına acı çektirmek olanağı veriyor size; o halde kötü bir şey.

Günahın varlığı kabul edilmezse, bir şeyi kabul etmemenin yolu ne olacak?
Ceza hukuku ve yalnızca onaylamamak, elde başka şey yok. İnsan kendi içinde de bir çeşit kamuoyu taşımalı. Bunun önemi çok büyük. İtalyan Rönesansının tarihini, —Makyavel’in görüşüne götüren tarihi— okuyunca kendiniz de göreceksiniz. Kamuoyu, başka çağlarda genellikle hoş görmediği şeylere her zaman göz yummuştur.

Kötü davrandığımız anlar da olduğunu kabul ediyor musunuz?
Kötülük, hoşlanmadığım bir kelimedir. Fena yönü, iyi yönünü aşan davranışlar diyeceğim; bunu öncelikle görebiliyorsak, yapmamamız daha doğrudur. Eğer kötülük yapmak deyimi hoşunuza gidiyorsa, kullanın. Ama ben faydasını göremiyorum.

Tabu ahlâkının ucu özellikle cinsî ilişkilere dokunuyor. Yazılarınızda bu sorunlara büyük bir yer veriyorsunuz. Bu alanda akla uygun bir yol tutmak isteyenlere verecek birkaç öğütünüz var mı?
Önce bir gözlem: Cinsiyet konusuna ayırdığım sayfalar tüm yazdıklarımın aşağı yukarı yüzde biridir. Ama bu cinsiyet işleri halkın çoğunluğunun öylesine başına vurmuş ki, geriye kalan doksan dokuzunu gözü görmüyor. Bire yüz oranı akla yatkındır diyeceğim önce; bu, konuya verilebilecek insancıl ilginin ölçüsüdür. Ama cinsî ahlâkı tüm ahlâk gibi ele almak gerek. Bu davranışın kimseye zararı olmayacaksa, o davranışı suçlamak için sebep yoktur. Pek eski bir tabunun kötü kabul ettiği gerekçesiyle bile suçlamamalı. Bu tutumdan çıkan iyilik ya da kötülüğe bakmalı. Cinsî ahlâkın temeli budur, tüm ahlâkların temeli budur.

O halde size göre cinsel saldın suçlanmak, ama cinsel sevişme kimseye dokunmuyorsa, suçlanmamak?
Evet. Bir kadına saldırı, ötekiler gibi, bir saldırıdır. Cinsel sevişmeye gelince, koşullara bakmak, belirli bir durumda, karşı koymayı gerektiren nedenlerin bulunup bulunmadığını bilmek gerek. Ama tümden, sürekli ve kesin olarak suçlanma-malı.

Yayın konusunda sınırlamalar konulması sizce doğru mudur?
Bu konuda biraz ileri gidiyorum belki. Korkarım, tutumum sadece birkaç kişinin hoşuna gidecek. Hayır. Hiç bir düzen alışılmamış yayınlara engel olmamalıdır kanısındayım. Çünkü önce, bu kurallar darkafalı kişilere gerçek değerdeki yapıtlara salt hoşlarına gitmedikleri için, el uzatmak olanağı verecektir. Sonra, yasaklamak, kamu merakını harekete getirmek demektir; açık konularda olduğu gibi, her şeyde bu böyledir. İçki yasağı zamanında birkaç kez Amerika’ya gittim. Eskisinden çok, hem de pek çok içki içiliyordu. Açık yayınlarda da böyledir. Yasaklama yansılarının işte bir örneği: Filozof Empedocle defne yaprağı çiğnemeyi çok ayıp bulurdu; kendi de çiğnediği için karanlıklarda geçireceği on binlerce yılı düşündükçe hayıflanırdı. Kimse bana defne yaprağı çiğneme demedi; ben de zaten çiğnemedim; Empedocle, çiğnenmemesi gerektiğini öğrenmişti, ama gene de çiğnedi.

Herkes, her türlü açık-saçık şeyi yazabilse idi, insanların ilgisi artmaz mı idi, diyorsunuz?
Azalırdı. Açık kartpostallara izin verildiğini düşünün. Bir iki yıl ilgi göreceklerdir, sonra bıkkınlık gelecek, kimse yüzlerine bile bakmayacaktır.

Yazılar için de mi?
Evet, akıllıca oldukları oranda, insanlar bir yapıta, açık oldukları için değil, güzel olduğu için ilgi duyacaklardır.

Hareket noktamıza dönelim: Tabu ahlâkına ve akıl-dışı düzenine. Şu anda zararlı etkileri olduğu kanısında mısınız?
Evet, hem de birkaç türlü. Çok kez, bizimkinden çok değişik bir toplumdan kalan eski kurallardır bunlar. Modern gereksinimlere değil, kendi gereksinimlerine uydurulmuş bir toplumun ahlâk bilgisidir. Örneğin sunî dölleme uygulamasını düşünün: böyle bir şey, eski çağ ahlâkçılarının aklına bile gelmemiştir. İşte birinci zararı. Bir zararı daha var, tabu ahlâkı eski çağın zalim geleneklerini sonuna dek sürdürme eğiliminde. Örneğin insan kurban etmek. Yunanlılar, tarihlerinin başlarında, öz geleneklerinden birisi iken, insan kurban edilmesine yavaş yavaş karşı durmuşlardır; kaldırmak istemişlerdir bu geleneği, ama bir başka grup böyle bir devrimin söz konusu bile edilmesine katlanamıyordu. Batıl inançlarla yaşar, bunların son bulmasını istemezdi. İşte bunun içindir ki Yunanistan’ın geri kalan kısmı insan kurban etmek geleneğinden çoktan caymışken, Delphes bu inanca bağlı kalmıştır. Önemli bir başka örnek: dedelerimizin çok ayıp gördüğü bir başka şey de, bir cesedi kesmektir! Charles Quint çağının ünlü doktorlarından Vesale, kadavra üstünde çalışılamadığı sürece tıp biliminin gelişemeyeceğini anlar ve başlar kadavraları kesmeye. Charles Quint, bozuk sağlığını ancak Vesale iyileştirebildiğinden, onu korurdu. Ama imparator günün birinde tahtından ayrıldı; koruyucusuz kalınca Vesale’in başı derde girdi. Henüz canlı bir vücudu kesmekle suçlanıyordu. Ceza olarak İsa’nın yaşadığı kutsal toprakları ziyaret edecekti. Yolculuğu sırasında yelkenlisi battı, kendisi de öldü. Sonu bu oldu işte Vesale’in. Bütün olan bitenlerin nedeni de kadavraya el sürmeme tabusundadır. Evet, tabu ahlâkı hâlâ var. Topluluğun bazı bölgelerinde doğum kontroluna karşı duran güçlü bir tabu. İnce hesaplara dayanıyor bu tabu; ve sonsuz, feci kötülükleri oluyor. Bu hesap yoksulluğu ve savaşı körüklemek ve pek çok sosyal sorunların çözümünü engellemek. Sanırım tabuların en önemlisi bu; tabiî başkaları da var. Örneğin boşanma yasağı kesinlikle zararlı. Bu yasak gerçek durumlara değil, yalnızca eski geleneklere dayanıyor.

Bertrand Russell
Dünya Görüşüm (Tabu Ahlakı) 

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz