Ana Sayfa Psikoloji Saldırgan (Agresif) Tipin Bir Karakter Özelliği: Hasetlik (Çekemezlik) – Alfred Adler

Saldırgan (Agresif) Tipin Bir Karakter Özelliği: Hasetlik (Çekemezlik) – Alfred Adler

Güçlülük ve üstünlüğe kavuşmak için çalışanlar, kendilerinde çoğu kez hasetlik gibi bir karakter özelliğini barındırır. Kişi, varmaya çalıştığı aşırı büyüklükteki amaçla arasındaki uzaklığı, bir aşağılık duygusu şeklinde algılar. Aradaki bu uzaklık tüm ağırlığıyla bastırır üzerine, varlığını öylesine avcunun içine alır ki, sanki saptadığı amacın çok uzağında bulunmaktadır. Kendini küçük görmesi ve kapıldığı hoşnutsuzluk sonucu çoğunlukla bitmez tükenmez kıyaslamalara girişir, başkalarının kendisine karşı tutumunu, başkalarının ele geçirdiği başarıları hesaplar, hakkının yenildiği gibi bir duyguya kapılır. Hatta kendisi başkalarından daha çok şeye sahip olsa bile böyle bir duygudan yakasını kurtaramaz. Haksızlığa uğramışlık duygusunun bütün bu dışavurum biçimleri, doyuma kavuşmamış, kamufle edilmiş bir kendini beğenmişliğin, sürekli daha çok şeye sahip olmak isteğinin, her şeyi ele geçirme tutkusunun dışavurumlarıdır. Bu kişiler her şeyin kendilerinin olmasını arzuladıklarını açık seçik söylemezler kuşkusuz, toplumsallık duyguları böyle bir şeyi akıllarına getirmekten onları alıkoyar: Ama sanki her şeyi elde etmek istiyorlarmış gibi bir davranış sergilerler.

Kendisini sürekli başkalarıyla karşılaştırmaktan doğan hasetlik duygusunun ilgili kişilerin mutluluk şansını olumlu yönde etkilemeyeceği doğaldır. Gelgelelim, içimizdeki toplumsallık duygusu nedeniyle hasetlik duygusunu ne kadar hoş karşılamasak, genel olarak bu duyguyu ne kadar sevimsiz bulsak da, şu ya da bu şekilde hasetlik duygusuna kapılmayan pek az kişi çıkar. İtiraf edelim ki, hiçbirimiz hasetlik duygusundan bağışık değilizdir. Bir karar üzere akıp giden yaşam seli içinde bu duygu kendini kuşkusuz her zaman açık seçik belli etmez. Ne var ki, dertten başını alamayan, sıkıntı çeken, yeterli para kazanamayan, gereği gibi beslenip giyinemeyen, doğru dürüst bir sevecenlikten yoksun yaşayan, gelecek konusunda giderek umutsuzluğa kapılan, içinde bulunduğu güç durumdan bir yol bulup çıkamayan insanın, henüz bir uygarlığın başlangıç dönemini yaşayan günümüz insanoğlunun ahlaki ve dinsel yasaklamalara karşın kendini kıskançlık duygusuna kaptırmasının anlaşılmayacak yanı yoktur. Bunun gibi, hiçbir varlığı olmayan kimselerin kapıldıkları hasetlik duygusunu da yine doğal karşılamak zor değildir. Söz konusu kimselerde böyle bir duyguyu doğal saymamak için, başkalarının aynı durumda hasetlik duygularına kapılmayacağını kanıtlamak gerekir. Demek istiyoruz ki, günümüz insanının ruhsal tablosunda hasetlik öğesini normal karşılamak zorundayız. Kısıtlamalarda aşırılığa kaçıldığı zaman, bu duygunun bireylerde ya da toplumlarda alevlenmesi önlenemez. Çekemezliğin, kendini açığa vururken bürüneceği çirkin şekilleri olumlu karşılamamız düşünülemese bile, şurasını ister istemez belirtelim ki, hasetlik ve çoğu zaman buna bağlı olarak görülen kin duygusunu saf dışı bırakacak bir çare doğrusu henüz bulunabilmiş değildir. Toplumumuzda yaşayan herkesin bilmesi gereken bir şey, söz konusu duyguyla oynamamak, onu davet etmemek, bu duyguyu kesinlikle ortaya çıkaracak durumlara yol açmaktan yerinde bir davranışla kaçınmak ya da böyle bir duygu ortaya çıkmışsa daha fazla onun üzerine gitmemektir. Böyle bir duygunun önüne geçemese bile, insanın en azından yapabileceği bir şey vardır: Bir başkası üzerinde sahip olduğu üstünlüğü açıkça sergilememek, bunun ilgili kimseyi incitebileceğini düşünmektir.

Söz konusu karakter özelliği, bize bireyin toplumla olan kopmaz ilişkisini gösterir. Bir kimsenin toplumdan kendini çekip alarak başkaları üzerinde otorite kurmak istemesinin, ilgili kişilerde böyle bir girişimi önlemeye yönelik güçlerin doğmasına yol açacağı kuşkusuzdur. Hasetlik, her zaman için bir eşitliğe, insanların eşdeğerliliğini sağlama amacı güden eylemlerde bulunmaya ve önlemler almaya zorlar insanı. Böylece gerek düşünsel, gerek sezgisel yoldan insan topluluğunun temel ilkelerinden birini ele geçirmiş oluyoruz ki, bu da insan sureti taşıyan tüm yaratıkların eşitliği yasasıdır; söz konusu yasanın, herhangi bir yerinde bir sarsıntıya uğraması, hemen bir başka yerinde sarsıntıyı dengeleyecek karşı güçlerin oluşmasına yol açar.

Hasetliğin dışavurumunu daha mimiklerde, özellikle bakışlarda kolaylıkla ele geçirebiliriz. Hasetin fizyolojik yoldan kendini açığa vurabileceği dildeki kimi deyimlerden de anlaşılmakta, sarı ya da soluk haset sözü, ilgili duygunun kan dolaşımımızı etkilediğini göstermektedir. Organik yoldan hasetin tek dışavurumu ise, periferik1 damarların büzülmesidir.

Pedagojik bakımdan hasetlik duygusunu yeryüzünden kaldıramayacağımıza göre, hiç değilse onu topluma yararlı bir biçime sokmamız ve ruhsal yaşamda pek fazla sarsıntıya yol açmadan verimli bir nitelik kazanacağı bir yola kanalize etmemiz gerekiyor. Hem birey, hem toplum için söyleyebiliriz bunu. İşi bireysel açıdan ele alırsak, hasetlik duygusunu kendilerinde barındıran çocuklara özsaygılarını yüceltecek alanlar bulmak zorundayız. Ulusların yaşamında ise izleyebileceğimiz hemen hemen tek çıkar yol, kendilerini ikinci plana itilmiş sayan ve başka ulusların refah düzeylerinin nasıl yükseldiğini hasetle izleyen uluslara boşta duran güçlerini geliştirebilecekleri etkinlik alanlarını göstermek ve bu alanları onlara hazırlamaktır. Yakasını ömür boyu hasetten kurtaramayan bir insan, toplumsal yaşam açısından kısır biridir. Böyleleri hep başkalarının elinden bir şey kapmak, başkalarının şu ya da bu şekilde hakkını yemek ve rahatını kaçırmak ister, hep bir bahane bulup başarısızlıklarının suçunu başkalarına yüklerler. Çevreleriyle bir çatışma durumunda yaşayanlar, başkalarıyla iyi ilişkiler kurmaya pek önem vermeyip, başkalarıyla bir arada yaşamalarını sağlayacak hiçbir hazırlığı yapma hevesi duymayan oyunbozan bir insan görüntüsü sergilerler. Kendilerini başkalarının yerine koyma zahmetine pek katlanamaz, insanları hep yanlış tanır ve haklarında verecekleri yanlış yargılarla onları kırıp incitirler. Davranışları bir başkasını üzüntüye sokuyormuş, hiç umursamazlar. Hatta hasetlik duygusuyla öyle bir duruma sürüklenebilirler ki, en yakınlarının bile acı ve ıstırabından zevk duyarlar.

İnsanı Tanıma Sanatı – Alfred Adler
Hasetlik (Çekemezlik) 

1- Organizmanın uç (kenar) bölgelerine ait olan.

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version