Ana Sayfa Öteki Tarih Müslümanlarla Hıristiyanların birlikte insan öldürmesinin uzun tarihi – Ishaan Tharoor

Müslümanlarla Hıristiyanların birlikte insan öldürmesinin uzun tarihi – Ishaan Tharoor

Viyana Çarpışması 1683 – Jerzy Kossak
Viyana Çarpışması 1683 – Jerzy Kossak

Devasa bir Osmanlı ordusu 1683 yılında Viyana kapılarının önündeydi. Kuşatma ve sonrasında yaşanan nihai savaş, yüzlerce yıl sonra bir medeniyetler çatışmasının – İslam güçlerinin Hıristiyanlığın kapılarında durdurulduğu – belirleyici an’ı olarak tarihteki yerini alacaktı.

Ama biraz dikkatli bakınca, bu anlatı her yandan dökülüyor. Osmanlı taarruzu, Fransız Kralı Louis XIV ile işbirliği içerisinde gerçekleştirilmişti. Ve Avusturya başkentini ele geçirmek isteyen askerlerin belki de yarıdan fazlası Hıristiyan’dı. Yunanlar, Ermeniler, Macarlar, Bulgarlar, Romanyalılar, Sırplar… tümü birden Araplar, Türkler, Kürtler ve diğerleriyle yan yana Osmanlı saflarında savaşmaktaydı.

Türk taarruzuna katılmış önde gelen şahıslardan biri de, bugünkü Slovakya topraklarında doğmuş Protestan bir Macar milliyetçisi olan Tökeli İmre idi. Katolik Kilisesinin açgözlülüğünden ve imparatorluk merkezi Viyana’daki Habsburg hanedanlığından usanmış on binlerce Macar köylü Tökeli’nin bayrağı altında katıldı taarruza. Osmanlı, Avusturya başkentine Tökeli ile ittifakı sayesinde hızla ilerleyebildi.

İngiliz akademisyen Ian Almond, 2009 tarihli “Two Faiths, One Banner: When Muslims Marched With Christians Across Europe’s Battlegrounds” (İki İnanç, Tek Bayrak: Müslümanlar Avrupa’nın Savaş Meydanlarını Hıristiyanlarla Birlikte Arşınlarken) kitabında, bunun, Avrupa tarihinin büyük kısmını şekillendiren “sürekli değişen ümitsizce karmaşık güç ilişkileri, feodal ittifaklar, etnik sempatiler ve tarihsel kinler ağını açıklamak için ‘Müslüman’ ve ‘Hıristiyan’ gibi terimlerin ne kadar az işe yaradığını gösterdiğini” yazmış.

Bu nüans algısı yüzyıllar içinde ortadan kalktı. Geçtiğimiz yıl bir başka Macar milliyetçisi, ülkenin şu anki başbakanı Viktor Orban, Suriyeli mültecileri Macaristan sınırlarından geçirmemelerini haklı göstermek için Osmanlı fethinin mirasına göndermede bulunduğunda ise, kesinlikle belirgin değildi.

“İş Müslüman toplumlarla birlikte yaşamaksa, bu konuda bir tek bizim deneyim sahibi olduğumuzu söylemek zorundayım çünkü biz bunu 150 yıl yaşamak zorunda kaldık,” diyordu Orban muhabirlere geçen yıl. Anlaşılan, 16. yüzyıldaki Osmanlı işgalinin ardından başlayan hanedanlık savaşları ve fetret dönemine atıfta bulunarak.

Orban bu cins bir tarihsel retoriği kullanan tek lider değil. Çeşitli merkez sağ milliyetçi hükümetleri temsil eden bir sürü Doğu Avrupalı lider, göçmen akınını varoluşsal bir tehdit, kültürel kimlikleri Avrupa’ya tamamen yabancı insanların bir “işgali” olarak gösterirken Orban’la aynı hattı izliyorlardı. Bölgedeki aşırı sağcı aktivist grupların oluşturduğu bir koalisyon, geçen hafta “İslam’ın Avrupa’yı fethi” konusunda uyarıda bulundu ve ortak protestolar planlandığını duyurdu.

Daha batıda, Fransa’dan ABD’ye dek muhafazakar politikacılar da – Cumhuriyetçi başkan adayları dahil – mültecilere, hatta hepten Müslüman göçüne yasak konmasını önerirken, medeniyetler çatışmasından dem vuruyorlar.

“Bugün, ‘İslam’ ve ‘Avrupa’ gibi kelimeler yağ ve su kadar uyumlu,” diye yazmış Almond. Ama sonra şöyle devam etmiş: “Avrupa tarihinde Müslümanlarla Hıristiyanların yüzlerce yıl ortak kültürleri paylaştıkları, ortak dilleri konuştukları ve birbirlerini illa ki ‘yabancı’ veya ‘öteki’ olarak görmedikleri de hakikat.”

Bunun en kesin kanıtı, Müslümanlar ile Hıristiyanların yüzlerce yıl yan yana düştüğü savaş meydanlarında yatıyor.

Çok dinli bir orduya sahip olan sadece Osmanlı değildi. Müslümanlar ve Hıristiyanlar, son Müslüman krallığın ancak 1492’de sönümlendirilebildiği ortaçağ İspanyasındaki mücadelelerin tüm saflarında yer aldılar. Kötü ünlü bir paralı asker birliği olan Grand Catalan Company (Büyük Katalan Şirketi), Türklerle savaşmak için maaş aldıktan sonra bile saflarına binlerce Türk almıştı.

Sonrasında Kutsal Roma İmparatoru olacak bir 13. yy. kralı olan Frederick II, papanın orduları da dahil İtalya’daki rakip hiziplerle savaşı sırasında binlerce Arap Müslüman okçu ve savaşçı kullandı. Dönemin vakanüvisleri, imparatorun ordusunda Sarazen veya Müslüman askerlerle dolu ahşap kuleler taşıyan fillerin varlığını kayda geçirmişlerdi.

Günümüzdekine bir miktar daha yakın bir çatışma olan 19. yy. ortasındaki Kırım Savaşı, benzer bir kimlikler ve bağlılıklar karmaşasına şahit olmuştu. Cezayirli askerler Fransız ordusuna alındı; Tatar Müslümanlar Rus ordusu saflarındaydı; her çeşit Hıristiyan – Kazaklar, Romanyalı milisler ve Yunan doktorlar dahil – Osmanlı’nın hizmetinde idi.

Mesele geçmişi romantize etmek değil ki her halükarda çok daha kanlı ve gaddar. Ama geçmişin ideolojik ayrımları ve siyasi retoriği üzerine düşünürken bu tarihsel dipnotları akılda tutmak gerek.

“Dini farklılıklar üstüne ne zaman konuşup ne zaman susacağını stratejik olarak belirlemek tarihteki en eski hiledir,” diye yazıyor Almond. Politikada da epey kullanışlı bir taktik bu.

Çeviren: Serap Güneş
Kaynak: The Washington Post | Dünyadan Çeviri

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version