Ana Sayfa Felsefe İnsan başkasını kurtarmak için neden kendisini tehlikeye atar? – David Robson

İnsan başkasını kurtarmak için neden kendisini tehlikeye atar? – David Robson

Paris saldırıları gibi korkunç olaylarda fedakarlık ve kahramanlık hikayeleri de duyarız. Başkalarını kurtarmak için insanı kendi hayatını tehlikeye atmaya iten nedir?
13 Kasım 2015’te yapılan Paris saldırılarında La Belle Equipe adlı restoranda silah sesleri yükselirken Ludovico Boumbas arkadaşının doğum günü partisi için orada bulunuyordu. Silahlı kişinin yakınındaki bir kadına nişan aldığını gördüğünde korkuyla bir köşeye sığınıp kendisini koruyabilirdi; ama başka bir içgüdü devreye girdi. Arkadaşları Boumbas’ın silahın önüne kendini atarak kadının hayatını kurtardığını, kendi hayatını ise sona erdirdiğini söylüyor.

Paris saldırılarından bir gün önce ise 3000 km uzaktaki Beyrut’ta Adel Termos da benzer bir cesaret örneği sergilemişti. Patlayıcı yüklü giysileriyle bir adamın kalabalık bir gruba yaklaştığını gören Termos onu durdurmak için üstüne yürüyüp yere devirmiş ve bombanın uzakta patlamasına neden olmuş, çok sayıda hayat kurtarmıştı.
İki sıradan insanın sergilediği olağanüstü cesaret örnekleri bunlar. Dünya son birkaç günün olaylarını sindirmeye çalışırken başka kahramanlık hikayeleri de duyabiliriz.

Bencillik mi, fedakarlık mı?
Peki, bazı insanlar neden böylesine cesaret gösteriyor? Kendilerini feda edenlerin o anda aklından ne geçtiğini öğrenmemiz mümkün değil. Fakat Yale Üniversitesi’nden David Rand birçok kahramanlık örneklerini inceleyerek bu türden fedakarlık eylemlerinin ardındaki nedenleri anlamaya çalışıyor.

Rand önceki çalışmalarında daha temel bir soruyu araştırdı: Bencillik mi yoksa fedakarlık mı insanın temel özelliğidir? Bazıları insanın herhangi bir olaydaki otomatik tepkisinin önce kendisi için fayda sağlamak olduğunu, ancak daha sonra daha büyük bir ödül elde edeceği kanısında ise başkaları yararına bir şey yapacağını iddia ediyor. Bu psikologlara göre, iyilik yapmak kendi en kötü güdülerimizi bilinçli olarak bastırmakla mümkündür.
Oysa laboratuvardaki deneylerinde Rand tam tersini gördü: Teste tabi tutulan insanların düşünüp tartmak için zamanları ne kadar kısa ise o kadar fedakar davranıyorlardı. Örneğin deneklere para içeren basit bir oyun oynamaları söylendi. Düşünmeden davranmalarını sağlamak için acele etmeleri istendiğinde, paraları paylaşma ihtimallerinin arttığı görüldü.
Aynı şekilde deneklerin bilinçli düşünmelerini bastırmak için oyun sırasında bir sayıyı ezberlemeleri istendiğinde daha cömert davranıyorlardı. İnsanlar arasında farklı davranışlar görülüyordu elbette, fakat ortalama olarak birbiriyle işbirliği ve dayanışma eylemlerinde bulunmaya meyilli oldukları görüldü. Bu eylemlerde bulunmak için düşünmeleri gerekmiyor, sezgisel olarak adil davranıyorlardı. Rand bundan şu sonucu çıkarıyor: “Dayanışma doğamızda var.”
Ancak bu, bu türden davranışın uzun vadede yarar getirmediği anlamına gelmiyor. Dayanışma gösteren kişilerin gelecekte bu davranışlarının meyvesini toplama ihtimali yüksek olduğundan belki de iyilik yapmanın yararını göreceğimizi öğrendik. Fakat insanın doğasında cömertlik olduğu fikrinin, bencil isteklerimizin hesaplı ve rasyonel bilincimiz tarafından bastırıldığı fikrinden daha iyimser bir yaklaşım olduğu kesin.

‘Aşırı fedakarlık’
Rand deneylerinde paradan farklı şeylerin paylaşılması konusuyla da ilgileniyordu. Daha riskli şeyler devreye girdiğinde de aynı şekilde davranılıp davranılmadığını merak eden Rand, Paris ve Beyrut’ta yaşanan türden “aşırı fedakarlık” örneklerini ele aldı.
Başkalarının hayatını kurtarmak için kendi hayatını tehlikeye atarak Carnegie Kahramanlık Madalyası alan sıradan insanları inceledi. Bunlardan biri, Pensilvanya’da bir emekliyi arabası içinde boğulmaktan kurtarmak için derin sel suları içine kendini atan Christine Marty idi. Ya da mahallesindeki fırında birinin bıçaklanmasına tanık olduğunda aklından iki şeyin geçtiğini söyleyen Kermit Kubitz. “Birincisi, ‘onu buradan çıkarmalıyım’, ikincisi ise ‘aman tanrım, bu adam beni de öldürebilir’. Sonunda yaralıyı sırtımda, bıçağı kaburgalarımda buldum” diyordu Kubitz.

Rand madalya sahibi 50 kişiyle görüşerek yaptıkları iyilikler konusunda bilgi aldı. Daha sonra oluşturulan bağımsız bir ekip çeşitli psikolojik faktörleri inceleyerek bu eylemlerin içgüdüsel olarak mı yoksa yapılacak doğru şeyin bu olduğu yönünde bilinçli bir karar sonucu mu gerçekleştirildiğini değerlendirdi.
Bu fedakarlıkların yüzde 90’ının içgüdüsel davranışlar sonucu gerçekleştiği görüldü. En önemlisi ise bu insanlar düşünüp taşınacak ve tereddüt edecek zamanları olduğunda bile yardım etme yönünde karar vermişti. Fakat birçok durumda bu şüphelere bile kapılmamışlardı. Kendi yaşamlarını tehlikeye atıyor olsalar bile diğer insanın iyiliği için yardım etmeleri gerektiğine o anda karar vermişlerdi. Rand bunu “otomatik, içgüdüsel bir tepki” olarak görüyor.

Geliştirilebilir alışkanlık
Örneğin 70 yaşındaki Daryl Starnes, alev almış bir araca girerek içindeki kadını kurtarmış, sonra da “Yapmam gereken şeyi yaptım” demişti. Boğulmakta olan adamı kurtaran Marty’nin tepkisi de aynı şekilde anlık olmuş ve “Çok şükür ki üzerinde düşünmeden hemen harekete geçebildim” demişti.
Rand bunu şu şekilde açıklıyor: Beyinde iki tür işlem tarzı vardır. Kabaca bunlara hızlı ve yavaş düşünme sistemi denebilir. Yavaş düşünme bilinçli, analitik ve mantıklı iken, hızlı düşünme alışkanlıklar sonucu oluşmuş, anlık harekete geçmeyi sağlayan otomatik bir sistemdir. Kahramanlık apansız ortaya çıkmış görünse de Rand, aşırı fedakar davranışlar sergileyen insanların günlük yaşamlarında bu türden eğilimleri barındırdıklarını, böylece başkalarına yardım etmenin, otomatik davranışı tetikleyen hızlı düşünme sisteminin bir parçası haline geldiğini söylüyor.
Bu durum, genel bir içgüdüsel davranışla birleşiyor olabilir ve diğer aşırı fedakarlık örneklerinde gözlenen yüksek empati yeteneği, bu insanların beyinlerinin korku ve sıkıntının duygusal göstergelerine güçlü tepki verdiğini gösteriyor. “Bu içgüdülere sahip olduğunuzda sizi iten güç duygulardır” diyor Rand. Bunun sonucunda, kriz anında hızlı düşünme sistemi hakim hale gelerek şüphe devreye girmeden önce harekete geçmiş olursunuz.
Rand, bu davranışlardan çıkarılacak dersler olduğunu söylüyor. “Dayanışma alışkanlığını geliştirirseniz, bu içgüdü haline gelecek ve başka durumlarda da bu şekilde davranmaya itecektir. Yani erdemli davranma alışkanlığının ürününü toplamış olursunuz.”
Terörizmle karşı karşıya geldiğimizde insanlığa dair karamsar düşüncelerin gelişmesi, korku ve şüphenin düşüncelerimize hakim olması doğaldır. Ancak Boumbas, Termos ve Carnegie Kahramanlık Madalyası almış birçok insanın hikayesi, fedakarlık ve kahramanlığın da doğamızda olabileceğini hatırlatıyor.


18 Kasım 2015
Bu makalenin İngilizce aslını BBC Future’da okuyabilirsiniz.

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version