Ana Sayfa Felsefe “Gözlemle, dinle, sus, az yargıla, çok sor!” Platon’un Düşünce Kaynakları

“Gözlemle, dinle, sus, az yargıla, çok sor!” Platon’un Düşünce Kaynakları

Eski, orta ve yeni çağda yaşayan bütün filozofların en etkilisi, Platon’la Aristoteles’tir. Sonraki çağlar üzerine Platon’un etkisi şu iki nedenle daha büyük olmuştur: 1 – Aristoteles’i yetiştiren Platon’dur. 2 – Hristiyan Tanrıbilim ve felsefesi XIII. yüzyıla değin, aşaması ne olursa olsun, Aristotelesçi olmaktan çok Platoncudur.

Dolayısıyla bir felsefe tarihinde Platon’a ve daha küçük ölçüde de olsa Aristoteles’e ayrılan yerin, onların öncülerine ve ardıllarına ayrılacak yerden daha büyük olması gerekir.

Platon felsefesinin en önemli konuları şunlardır:
1 – Bu yoldaki uzun dizinin ilki olan Utopia,
2 – Günümüzde de çözülmeyen tümeller sorununu ele alma yolundaki ilk girişim olan düşünler (idealar) kuramı.
3 – Ölümsüzlük yolundaki kanıtlar.
4 – Evrenbilim (kosmogonia).
5 – Algılamadan çok anımsama biçimindeki bilgi görüşü.
Bu konulardan herhangi birini ele almadan önce, Platon’un yaşantı koşullarıyla siyasal ve felsefi kanılarını belirleyen etkiler üzerinde durmak istiyorum:
Peloponnessos savaşlarının ilk döneminde dünyaya gelen (İ.Ö. 428-427) Platon, hali vakti yerinde bir soyluydu ve 30 tiran yönetiminde bulunan değişik kişilerle akrabaydı. Atina’nın yenilgisi sırasında gençti henüz. Yenilgiyi, büyük bir olasılıkla, aile ilişkileri ve toplumsal makamı dolayısıyla küçük gördüğü halk yönetiminden (demokrasiden) bilmiş olabilir. Hocası olan Sokrates’e büyük bir sevgi ve saygı duymuştur. Sokrates’i ölüme mahkûm edense halk yönetimiydi. Dolayısıyla Platon’un kendi ideal devletinin sınırlarını çizmek için Sparta’ya yönelmesini doğal saymak gerekir. Liberal olmıyan düşünceleri enikonu allayıp pullamıştır. Böylece daha sonraki yüzyıllarda insanlar, önerileri altında neler yaptığını bilmeden Cumhuriyete hayran olmuşlardır. Her zaman Platon’u övmek doğru sayılmıştır, anlamak değil. Zaten bütün büyük adamların ortak yazıtı budur. Bense Platon’u anlamak ve totaliterliği savunması durumunda herhangi bir İngiliz ya da Amerikalıya göstereceğim saygı denli küçük bir saygıyla ele almak istiyorum.
Salt felsefi etkiler de Platon’u, Sparta’ya yöneltecek biçimde hazırlamışlardı. Daha açık konuşursak, bunların Pythagoras, Parmenides ve Herakleitos etkileri olduğunu söyleyebiliriz.
Pythagoras’tan Sokrates aracılığıyla olsun olmasın, felsefesinin Orpheosçu öğelerini almıştır. Dinsel eğilim, ölümsüzlüğe inanç, öbür dünyacılık, öğütçü din adamı tutumu, mağara istiaresi, matematiğe saygı, anlıkla (intellect) gizemciliğin kaynaşması hep bu ögeler arasında sayılabilir.
Parmenides aracılığıyla Platon, gerçekliğin ilksiz-sonsuz ve zamansız olduğu, bütün değişmelerin mantıksal bakımdan aldatıcı sayılması gerektiği inancına vardı.
Herakleitos’tansa, bunun tersi olanı, yani, dünyada değişmez hiçbir şey bulunmadığı konusundaki öğretiyi aldı.
Herakleitos’tan aldığıyle Parmenides öğretisini birleştirerek, bilginin duyular aracılığıyla türetilmeyeceği, zekâyla elde edilebileceği sonucuna vardı. Bu da Pythagorasçılığa uygundur.
Sağtöre sorunlarıyla uğraşmayı ve dünyanın mekanik olmaktan çok erekbilimsel (teleojik) açıklamasını araştırma eğilimini belkilikle (muhtemelen) Sokrates’ten öğrenmiştir. “İyi” kavramı Platon düşüncesine, Sokrates öncesi filosoflardan daha çok egemen olmuştur. Bu olguyu, Sokrates etkisine yüklememek güç.
Bütün bunlar siyasette dediğim dedikle (otoriterlikle) nasıl bağdaşabilir?
a. Önce, iyilik ve gerçeklik ilksiz ve sonsuz olduğundan en iyi devlet, göklerdeki modeli yakından kopya eden, en az değişme ve en büyük durağan (statik) yetkinlik olanağına sahip; yöneticileri, ilksiz ve sonsuz iyiyi en iyi anlamış olan devlettir.
b. Sonra Platon inançları, bütün gizemcilerde olduğu gibi, bir yaşantı yolu dışında gerçekten aktarılmaz olan bir kesinlik yoğunlaşması içerir. Gizemciliğe başlıyanlar için bir kural koymaya çalışmıştı Pythagorasçılar. Platon’un da isteği, kökçe buydu. Bir kişi, iyi devlet adamı olacaksa iyi’yi bilmelidir. Bu, anlıksal (intellectual) ve ahlaksal disiplinlerin birleşmesiyle başarılır ancak. Böyle bir eğitimden geçmemiş kişilere, yönetimden pay verilirse onlar bunu kaçınılmaz olarak kötüye kullanacaktır.
c. Platon ilkelerine göre iyi bir yönetici yetiştirmek için esaslı bir öğrenim gerekmektedir. Platon’un, Siracusae (Sirakuza) tiranı genç Dionysios’u iyi bir kral yapmak için ona geometri öğretmekte direnmesi bize bilgelik dışı görünür. Platon açısından, temel bir nokta bu. Gerçek bilgeliğe matematik: öğrenmeden varılamayacağına inanacak denli Pythagorasçıdır o. Böyle bir görüş, azınlık yönetimini (oligarchia’yı) içerir.
d. Platon, öbür pek çok Grek filosofu gibi, bilgelik için boş zaman gerektiği kanısındadır. Boş zamansa, yaşamlarını kazanmak için çalışmak zorunda olanlar arasında değil, ayrı geçin araçlarına sahip ya da geçimlerini devlet aracılığıyla sağlamış olanlar arasında bulunur. (Tümüyle aristokratik bir görüş.)
Modern düşünceler ışığında incelersek Platon’u, iki genel sorunla karşılaşırız:
1 – “Bilgelik” diye bir şey var mıdır?
2 – Varsa, ona siyasal güç verecek bir yapı kurulabilir mi?
Amaçlanan anlamda bilgelik, sözgelimi bir ayakkabıcının, bir doktorun, bir askeri taktikçinin sahip olduğu gibi, uzmanlaşmış bir ustalık türü değildir. Bundan daha genel bir şey olmalı. Çünkü, bilgeliğe sahip olmak, varsayıldığına göre kişiyi bilgelikle yönetime yetenekli kılıyor. Kanımca, Platon, bilgeliğin, “iyi” kavramında yer aldığını söylemiş ve bu tanıma, Sokrates’in, “kimse isteyerek günah işlemez” öğretisini eklemiş olacaktır. Bundan da, “iyi olanın doğru olanı yaptığı” sonucu çıkar. Böyle bir görüş, gerçeklikten uzak görünüyor bize. Daha doğal olarak, “ayrı çıkarlar vardır, devlet adamı, olanaklı, en iyi uzlaşıma varacaktır” diyeceğiz. Bir ulusun ya da bir sınıfın üyeleri ortak çıkara sahip bulunabilir. Kolaylıkla, başka sınıfların ya da ulusların çıkarlarına çatışkılı duruma gelebilecektir o. Kuşkusuz, bütün insanlık için ortak birtakım çıkarlar bulunmakta. Şimdilik, siyasal eylemi belirlemeye yetmiyor onlar. Belki ilerde yetecek. Egemen devlet bulundukça yetmeyeceği kesin. Genel çıkarı izlemenin en güç yanı birbiriyle çatışan karşılıklı özel çıkarlar arasında uyuşuma varmak olacak o zaman bile.
Bilgelik diye bir şey bulunduğunu varsaysak bile, yönetimi bilgelere teslim edecek bir düzen var mı acaba? Genel kamutaylar gibi, çoğunluğun da yanılabileceği ve yanıldığı açık. Soylular yönetimi (aristokrasiler) her zaman bilgeli değildir. Krallar aptal olur çok kez. Papalar yanlış iş görmekten münezzeh tutulmuşlarsa da korkunç yanlışlıklar yapmışlardır. Biri kalkıp, yönetimi, üniversite mezunlarına ya da tanrıbilim doktorlarına, ya da yoksulken zengin olmuş kişilere aktarmayı istemeli mi? Yasal olarak tanımlanabilir yöntemde seçilecek yurttaşların pratikle yurttaşların bütününden hiç de daha bilge olmayacağı belli sayılır.
Uygun bir eğitimden sonra insanlara siyasal bilgelik aşılanabileceği söylenebilir. Fakat, şöyle bir soru çıkacaktır ortaya: Nedir uygun eğitim? Bunun bir topluluk sorunu olduğu anlaşılır, düşünülürse.
Bilge kişiler bulup, yönetimi onlara aktarma sorunu, dolayısıyla çözülemeyecek bir sorun. Halk yönetiminin en son nedeni de budur.

Bertrand Russell
Batı Felsefesi Tarihi 1 – Antikçağ

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version