Çıplaklıklar: Dünya Tarihinin Son Bölümü – Giorgio Agamben

Kuklada, ya da Tanrı’ da -Heinrich von Kleist, “Kukla Tiyatrosu”

Şeyleri bilmeme hallerimiz onları bilme hallerimiz kadar, hatta belki daha da önemlidir. Sakarlık ve çirkinliğe yol açan bilmeme halleri vardır, düşüncesizlik, dikkatsizlik, unutkanlık gibi. Ama bazılarının da kusursuzluğuna hayran kalırız, Kleist’in delikanlısının kendini bilmezliği, bir çocuğun büyüleyici aldırışsızlığı [sprezzatura] gibi. Bir yandan bastırma psikanalizde bir tür bilmeme haline verilen isimdir, bilmeyen kişinin hayatı üzerinde sık sık uğursuz etkiler ortaya çıkarır. Ama öte yandan biz, bedeninin gayet iyi uyum sağladığı bir sırdan zihninin memnuniyetle habersiz göründüğü bir kadına güzel diyoruz. O halde, kendini bilmemenin başarılı halleri vardır ve güzellik bunlardan biridir. Aslına bakılırsa, cahil kalabiliyor olma halimizin bilebiliyor olduklarımızın mertebesini tanımlaması ve bir bilgisizlik bölgesinin eklemlenmesinin bizim bütün bilgimizin koşulu-ve aynı zamanda mihenk taşı-olması da mümkündür. Eğer bu doğruysa cehaletin kipleri ve türleri için bir catalogue raisonne düzenlenmesi bilgi aktarımını dayandırdığımız bilimlerin sistematik sınıflandırılması kadar yararlı olacaktır.

Bununla birlikte insanlar yüzyıllardır bilgilerini korumayı, geliştirmeyi ve kesinleştirmeyi düşünmüşken, cehalet sanatının temel ilkelerinden bile mahrumuz. Epistomoloji ve yöntembilim, bilmenin şartlarını, paradigmalarını ve yasalarını araştırıp tespit ediyor ama bir bilgisizlik bölgesinin eklemlenmesi konusunda reçete yok. Bir bilgisizlik bölgesinin eklemlenmesi aslında sadece bilmeme anlamına gelmez, mesele bir eksiklik ya da bir kusurdan ibaret değildir. Aksine cehaletle ilişkiyi doğru sürdürmek, jestlerimize rehberlik ve eşlik edecek bilginin yokluğunu kabul etmek, sözlerimize net karşılık verecek inatçı bir sessizliğe izin vermek anlamına gelir. Ya da modası geçmiş kelimelerle ifade edecek olursak, bizim için en mahrem ve besleyici olan, bilim ve dogma değil, inayet ve şehadet biçimini alır. Bu anlamda yaşama sanatı, bizden kaçanla ilişkiyi ahenkli sürdürme becerisidir. Bilgi de son tahlilde cehaletle bir ilişkiyi sürdürür. Ama bunu bastırma yoluyla yapar, hatta etkili ve inandırıcı bir yolla, varsayımla yapar. Bilgi, bilinmeyeni fethedilmesi gereken keşfedilmemiş ülke varsayar; bilinçdışı bilincin meşalesini götüreceği karanlıktır. Her iki durumda, daha sonra nüfuz ve idrak edilmek üzere ayrılan bir şey vardır. Öte yandan bir bilgisizlik bölgesiyle ilişki, bu bölgenin öylece kalakalması için bekçilik eder. Oranın karanlığını yücelterek (mistisizmde olduğu gibi) değil, gizemini kutsayarak (ayinde olduğu gibi) değil, hatta fantezilerle doldurarak (psikanalizin yaptığı gibi) değil. Burada gizli bir öğreti ya da daha yüksek bir bilimden söz edilmiyor, bilmediğimiz bir bilgiden de. Bilgisizlik bölgesinin sahiden özel hiçbir şey içermemesi, şayet içine bakılabilecek olsa, terk edilmiş eski bir kızağın ancak göze ilişmesi (kesin olmamakla birlikte), bizi oynamaya çağıran küçük bir kızın hırçın işaretinin ancak göze ilişmesi (açık olmamakla birlikte) mümkündür. Belki bir bilgisizlik bölgesi hiç yoktur, belki yalnız jestleri vardır. Kleist’in çok iyi anlamış olduğu gibi bir bilgisizlik bölgesiyle ilişki bir danstır.

Giorgio Agamben
Çıplaklıklar – Alef Yayınları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir