Ana Sayfa Kitap Avrupa entelektüelinin kırılma noktası: Direnmenin Estetiği – Peter Weiss

Avrupa entelektüelinin kırılma noktası: Direnmenin Estetiği – Peter Weiss

“Direnmenin Estetiği ne göre tarihin gerçek taşıyıcıları dilsizdir ve kendilerini ifade etmekten mahrumdurlar. Sözcüleri ise iktidarın dilini kullanır ve iktidarı anlatır Kendini bilme, kendini ifade etme anlamına gelir. Peter Weiss da önemli olan bireysel deneyim ve bunları bireyin kendisinin ifade etmesidir. Buradan çıkacak ifade biçimleri kendimizi tanımamızı sağlayacaktır. Peter Weiss korku ve endişeden bahseder. Bu nedenle gönüllü ya da zorunlu olarak çeşitli otoritelere boyun eğildiğini söyler. Ancak kendini bilme yalnızca şiddet, korku ve manipülasyonun tehditi altında değildir. Kendini ifade edememek bunlar arasında belki de en önemlisidir.”

Direnmenin Estetiği, ilk bakışta romandan çok ansiklopedi havası veren ürkütücü boyutlarıyla dikkat çekici bir kitap. 816 sayfalık hacmiyle roman olmasına roman, ama 19. yüzyılın ilk yarısının siyasi, ekonomik ve toplumsal meselelerini, İkinci Dünya Savaşı’nı, sol entelektüellerin kültür ve sanata bakışlarını barındıran hikâyesiyle doğrusu bir ansiklopedi kadar bilgi de içeriyor. Peter Weiss’a haksızlık yapmayalım; teori yapayım derken roman estetiğine gölge düşürmemiş yazar. Söz konusu bilgileri karakterlerin yaşantılarına, siyasi mücadelelerine ve olayların akışına yedirerek aktarmış. Zaman ilerleyip kişiler olgunlaştıkça, somut tarihi gelişmeler dogmaları yalanladıkça, idealler gerçeklerle çatıştıkça, düşünceler de serpilip gelişiyorlar. Weiss bilgilenmenin, düşünmenin ve eylemenin diyalektiğini çok iyi yansıtmış.

Uzun bir okuma zamanı gerektiren Direnmenin Estetiği’ni kısa bir yazma anına sığdırmadaki ilk güçlük, bunca önemli meseleyi barındıran bir metnin neresinden başlamak gerektiğine karar vermekti. Ama bu kararı kitabın önsözü büyük ölçüde kolaylaştırdı. Çeviri için beş yıllık bir çalışma yürüten Çağlar Tanyeri ve Turgay Kurultay’ın Direnmenin Estetiği’nin siyasi, kültürel ve edebi bağlamını ortaya koyan önsözleri gerçekten övgüye değer. Öyleyse önsözün öne çıkardığı meselelerden yola çıkabiliriz.

Gecikmiş bir roman
Direnmenin Estetiği Almanya’da 1975-1981 yılları arasında ve üç cilt hâlinde yayımlanmış. Ele aldığı meseleler itibariyle yayımlandığı dönemin Türkiye konjonktürüne müdahil olabilecek roman, ne yazık ki yirmi beş-otuz yıllık bir gecikmeyle katılıyor entelektüel dünyamıza. Muhalif siyasi hareketlerin marjinalleştiği, milliyetçiliğin ulusalcılık adı altında hortladığı, kültür, sanat ve edebiyat tartışmalarının cılızlaştığı, sinema izlemenin ya da roman okumanın hoşça/boşça zaman geçirme pratiğine indirgendiği günümüzde, Direniş Estetiği korkarım hak ettiği ilgiyi bulamayabilir.
Bergama’dan Berlin’e taşınan Zeus Sunağı önünde başlıyor hikâye. Farklı etnik kökenlerden, farklı sosyal ve sınıfsal kesimlerden gelen üç genç adamın sunağın üzerindeki kabartma resim üzerinden yürüttükleri tartışmanın yapıldığı tarih 1937. İspanya’daki savaşa katılmaya hazırlanan gençler, Almanya’daki yükselen faşist harekete, kısıtlanan özgürlüklere rağmen yine de umutla bakıyorlar geleceğe: “Kişisel gelişimimiz korkunç bir daralma içinde gerçekleşiyordu, kültürel bir hareket özgürlüğü mümkün değildi, ne öğreniyorsak oraya buraya sessizce sızarak öğreniyorduk ancak. Bir yandan tek sesli geniş bir cephe kurma çabası, öte yandan kendi içimizdeki karşılıklı güvensizlik, kendi saflarımızdaki parçalanma bir paradokstu, bindokuzyüzotuzyedi yılı bu paradoksa tanıklık ederken biz de bütün kıpırdanmaları kendi ölçülerimize göre, sık sık da bir gelecek vizyonu içinde anlamlandırmak ve ideal tasavvurumuz içine yerleştirmek durumunda kalmıştık. İspanya hakkında, Çin’deki devrimci hareket hakkında, Güneydoğu Asya’daki ve Latin Amerika’daki kaynaşmalar ve ayaklanmalar hakkında, Fransa’da sendikaların ve işçi partilerinin işbirliği ve toplu grevler hakkında duyduklarımız bize, dünyadaki gerici güçleri alt etme fikrinin ülkemizdeki dinlediğimiz tek sesli çığırtkan safsataların yarattığı havanın aksine hiç de o kadar uzak olmadığını düşündürüyordu.”
Ama tarihin saati ağır ağır ilerleyecek, İspanya yenilgisi, Almanya ve İtalya’nın saldırgan faşizmi, savaş çığlıkları, Sovyet dış politikasının güvenilmezliği, entelektüellerin hoşnutsuzluğu art arda gelecektir. Bütün bunlara rağmen üç gencin de dahil olduğu anti-faşist direniş yenilmez. Avrupa’nın dört bir yanına savrulan gençler, bir yandan mücadelelerini yükseltirken diğer yandan onları bu mücadeleye iten edebiyat ve sanata bağlılıklarını da sürdürürler. Sona gelindiğinde 1937 yılında Pergamon frizinin önünde yaptıkları konuşmayı hatırlayacaklardır: “O zamanlar kendilerini fatih olarak görmüşlerdi, kültür varlıklarını kendilerine mal ettiklerini, bu kadar bilgiyle ve entelektüel kazanımla, insan yaratımlarıyla alay edenlerin boyunduruğu altına sokulamayacaklarına inanmışlardı, ne var ki bu güçler onları yine alt etmişti, onlar tarafından derdest edilip balçığın içine atılmayı engelleyememişlerdi.”.
Elbette bu edebiyata, sanata, kültüre, bilgiye ve entelektüel kazanıma inançsızlık anlamına gelmiyor. Gençlerin farkına vardıkları, onların tek başlarına dünyayı değiştirmeye yetmediğidir; ama başka bir dünya kurmanın imkânları da yitirilmiş değildir.

Büyük yıkımlar, büyük romanlar
Savaş teması edebiyatta çok kullanılmıştır. Edebiyat tarihinin çöp sepetine atılan savaş çığırtkanlıklarından söz etmiyorum. Homeros’un İlyada’sından bu yana edebiyatın pek çok büyük eserinde savaşlar tarihsel süreçlerin insan kaderlerine yaptığı etkileri göstermek için ilham vermiştir. Çünkü bu karanlık zamanlar bireyin görev, sorumluluk, kin, nefret, korku, ihanet, kaçış, günah, vicdan azabı gibi insani duygularının en çıplak gözlendiği, çığlıklarla yatıştırılabilecek acıların daha çarpıcı biçimlerde dile getirilebileceği sahnelere gebedir. İnsana ve topluma sağırlaşmayan bir yazar bu sahneleri işleyerek savunduğu dünya görüşünü açıklıkla dile getirebilir. Tıpkı Tolstoy gibi, Şolohov gibi, Remarque, Malraux, Hemingway, Ehrenburg ve Sartre gibi!… Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen Peter Weiss da söylemek istedikleri için en uygun atmosferi İkinci Dünya savaşı döneminde bulmuş. Önsöz’den bir alıntı ile açıklamak istiyorum:
“Roman, metin kişilerinin öyküleriyle sinirli kalmayıp sanat ve siyaset tarihinin de temel sorunlarını, karakterlerin perspektifinden yansıtarak gündeme getiriyor. Bu bakımdan tarihsel/toplumsal gerçeklik, metne, karakterleri dolayımlı olarak belirleyen bulanık bir fon gibi değil, doğrudan doğruya entelektüel bir tartışmanın konusu olarak giriyor. Böylece okur, anlatılan dönemin ürünü olan pek çok siyasi ve sanatsal duruşun ve bu duruşların yarattığı tartışma ortamının tanığı oluyor. Peter Weiss’ın metin kişileri, iki düzlem üzerinden, yani siyaset ve sanat üzerinden dünyayı ve kendilerini anlamaya çalışmaktadır. Ancak birbirinden kopmaz bir bütün olarak beliren, ama birbirlerine indirgenemedikleri için birbirleriyle çelişen siyaset ve sanat, sadece dünyayı anlamanın araçları değil, aynı zamanda dönüştürmenin de araçlarıdır onlara göre. Metin kişileri bu anlama ve dönüştürme amacıyla hareket ederken kendileri de ucu açık bir süreç içinde belli tarihsel duraklardan geçmektedir.”
Romanın gündeme getirdiği siyasi meselelerse özellikle sosyalistler için hâlâ çok önemli. Kapitalizmi, faşizmi, bireysel ihtirasları, toplumsal çılgınlıkları biliyoruz zaten. Üzerinde durmak istediğim sosyalist bir yazar olan Weiss’ın solun tarihsel hatalarıyla hesaplaşması. O hatalar ki Avrupa entelektüelinde büyük hayalkırıklıkları doğurmuş, geleceğe inançsızlık sosyalizm mücadelesinin uzağına savurmuştu onları… Sömürüden kurtuluşun getireceği kazancın, kısıtlamaya, şiddete, hatta hafiyeliğe yatkın yeni düzenin götüreceğinden daha büyük olacağı konusunda kuşkuya kapılan entelektüellerin İspanya’da başlayan romantik isyanları buharlaşıp gitmiş, yerini sessizliğe bırakmıştı. Her ne kadar sonradan edinilmiş bir sol perspektifle yazıldığı açıkça belli olsa bile, Direnmenin Estetiği, söz konusu hayalkırıklığını yaratan ‘sosyalizm adına yapılmış hatalar’ı bireysel ve toplumsal etkileriyle birlikte ama bir roman kurgusu içerisinde canlandırmasıyla etkileyici.
Okuyucusunu çevirisinin güzelliği ile de sekiz yüz sayfalık bir edebiyat ziyafetine davet eden Direnmenin Estetiği, “gerçekliğin verilerinden yararlandığı için belgesel ve tarihsel, yazarının gerçek yaşamına göndermeleri olduğu için otobiyografik, metne giren parçaları kendine özgü bir biçimde yorumladığı ve birleştirdiği için kurmaca, metinde belirsiz bir imkân olarak yansıyan bir kurtuluş fikri bıraktığı için ütopik, yandaşı olduğu dünya görüşü karşısında eleştirel olduğu için yeniden kurucu, kullandığı farklı anlatım biçimleriyle hem belgesel-gerçekçi hem gerçeküstücü, Batı kültürünün siyasi tarihi ve sanat tarihiyle metinler üzerinden tartıştığı için metinlerarası ve kültür birikimini yeniden yorumladığı için ufuk açıcı özellikler taşıyan çok katmanlı bir derya metin.”
Peter Weiss ın Direnmenin Estetiği Yüzyılın Romanı na Yaklaşımlar /Orhan Kılıç
Goethe-Institut de 6 Mayıs 2006 da Peter Weiss ın Direnmenin Estetiği Yüzyılın Romanı na Yaklaşımlar başlıklı bir konferans gerçekleştirildi. Konferansta Direnmenin Estetiği nin çevirmenleri Çağlar Tanyeri ve Turgay Kurultay ın yanı sıra Peter Weiss ın eşi Gunilla Palmstierna-Weiss, yazınbilimci ve Uluslararası Peter Weiss Derneği Başkanı Arnd Beise, yazınbilimci ve sanat tarihçisi Martin Viaolon, Direnmenin Estetiğine Güven: Karşılaştırmalı Edebiyat Bağlamında Peter Weiss ve Vedat Türkali adlı kitabın yazarı ve yazınbilimci Mediha Göbenli söz aldılar. Konferans sonunda ayrıca, sunumunu film küratörü Florian Wüst ün yaptığı
Peter Weiss üzerine bir film gösterimi yapıldı.
Konferansta ilk konuşmayı Peter Weiss ın eşi Gunilla Palmstierna-Weiss yaptı. 1964 yılından ölümüne dek yazarla birlikte olan Palmstierna-Weiss, kısaca yazarın yaşamından ve sanatından bahsetti. Yazarın resimlerinin, filmlerinin ve Direnmenin Estetiği nden önceki eserlerinin sanat yaşamında hangi aşamaları temsil ettiğinin üzerinde duran Palmstierna-Weiss, ayrıca, Direnmenin Estetiği nin yazıldığı dönemin koşullarından da bahsetti. Peter Weiss için Nerede duracağını ve ne yapacağını bilen bir duruşa sahipti diyen Palmstierna-Weiss, yazarın estetik ve direnme kavramlarına yaklaşımını ele aldı ve Peter de estetik direnmedir tespitinde bulundu. Direnmenin Estetiği kitabı için Bu kitap sesli okunduğunda bir melodi ortaya çıkar; bu kitap aynı zamanda uzunca bir şiirdir nitelemesini yapan Palmstierna-Weiss yazarın Türkçe de de okunmasını sağlayan çevirmenlere teşekkür ederek konuşmasını bitirdi.
Daha sonra sözü Turgay Kurultay aldı. Kurultay, Direnmenin Estetiği üzerine kısa bir sunuş yaptı. Söz konusu konferansın Peter Weiss la ilgili Türkiye deki ilk etkinlik olduğunu belirten Kurultay, Türkiye de Peter Weiss ın ve en önemli kitabı olarak görülen Direnmenin Estetiği nin pek tanınmadığını, bu yüzden bu konferansın önemli bir başlangıç olduğunu vurgulayarak konuşmasını bitirdi ve sözü Uluslararası Peter Weiss Derneği başkanı Arnd Beise ye bıraktı.
Konuşmasına Türkiye de Peter Weiss üzerine böyle bir etkinliğin düzenlenmiş olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek başlayan Arnd Beise, Yazarak daha iyi anlamaya çalıştım – Kendisi de direnen bir sanat yapıtında kişisel deneyim ve başkalarının deneyimi üzerine- Peter Weiss ın Direnmenin Estetiği başlıklı bir konuşma yaptı. Weiss ın, başkalarının deneyimlerini kendi kişisel deneyimleri temelinde yansıttığını, ancak bunun yaşantıların aynılığına değil duygusal katılımların benzerliğine işaret ettiğini söyleyen Beise, Weiss ve estetik simulasyon kuramı ilişkisi üzerinde durdu: Weiss, Romanında çeşitli dönemlerin sanat yapıtlarıyla hesaplaşma içinde bir estetik simulasyon kuramı ve pratiği geliştirdi diyen Beise bu bağlamda mimesis (özdeşleşme) kavramından ve bu kavramın yazar açısından doğurduğu zorluk ve risklerden bahsetti. Direnmenin Estetiği kitabıyla ilişkili olarak direnme, tahammül, baskı ve ifade biçimleri üzerinde duran Beise buradaki direnme nin tahammül anlamına gelmediğini, bu kavramın baskı yla karşılıklı bir ilişki içinde olduğunu ve direnmenin, baskıya karşı çıkmak olarak ele alınması gerektiğini söyledi ve Peter Weiss da bu kavramların nasıl bir izlek çerçevesinde ele alındığının kitabın yazıldığı 1975-1981 yılları ve öncesini kapsayan dönemin baskıcı ortamına bakılarak da anlaşılabileceğini belirterek konuşmasını bitirdi.
Konferansın öğleden sonraki oturumunda sözü ilk alan yazınbilimci ve sanat tarihçisi Martin Vialon du. Vialon, Figürlere dayalı olay anlatımı olarak edebiyat tarihi Peter Weiss ın Direnmenin Estetiği ne yeni bir bakış başlıklı konuşmasına Türk edebiyat tarihine göndermeler yaparak başladı. Bu bağlamda Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Veli, Orhan Pamuk gibi Türk yazarları ele alan Vialon, bu yazarların dünya edebiyatı düzeyinde olduklarını ve hepsinin ortak yönünün insanı odağa yerleştirmeleri olduğunu söyledi ve Peter Weiss da aynı şeyi yapıyordu dedi. Peter Weiss ın tarihe yaklaşımını ele alan Vialon, bu yaklaşımı şu sözlerle anlattı: Direnmenin Estetiği politik bir eserdir ve Bergama sunağının dev fresklerini kendi tarih görüşü açısından ele alır. Onun tarihi, tarihi yazanların değil arkasındakilerin tarihidir. Vialon kunuşmasında genel olarak Direnmenin Estetiği romanının kuruluşunda figüratif anlatımın öneminden ve bu anlatım biçiminin, Arnd Beise nin de üzerinde durduğu estetik simulasyon, hatırlama ve tarih ile olan ilişkisi üzerinde durdu.
Martin Vialon dan sonra sözü Tarih ve bireysel tavır Direnmenin Estetiği ne siyaset felsefesi açısından bakış başlıklı konuşmasıyla Wofgan Bialas aldı. Bialas, konuşmasının çerçevesini şu üç alt başlıkla çizdi: Kendini bilme ve iktidar, kendini ifade etme ve kendi dilini oluşturma, Direnmenin Estetiği nin entelektüel dile katkısı. Bialas, kendini bilme ve iktidar, kendini ifade etme ve kendi dilini oluşturma başlıkları bağlamında şunları söyledi:
Direnmenin Estetiği ne göre tarihin gerçek taşıyıcıları dilsizdir ve kendilerini ifade etmekten mahrumdurlar. Sözcüleri ise iktidarın dilini kullanır ve iktidarı anlatır Kendini bilme, kendini ifade etme anlamına gelir. Peter Weiss da önemli olan bireysel deneyim ve bunları bireyin kendisinin ifade etmesidir. Buradan çıkacak ifade biçimleri kendimizi tanımamızı sağlayacaktır Peter Weiss korku ve endişeden bahseder. Bu nedenle gönüllü ya da zorunlu olarak çeşitli otoritelere boyun eğildiğini söyler. Ancak kendini bilme yalnızca şiddet, korku ve manipülasyonun tehditi altında değildir. Kendini ifade edememek bunlar arasında belki de en önemlisidir.
Bialas, Direnmenin Estetiği nin entelektüel dile katkısınıysa şu sözlerle ifade etti: Direnmenin Estetiği, yeni bir toplum vizyonunu ifade eder. Bilinen ve yeni olanı karşı karşıya getirir. Tanıdık da olsa eskinin yerine yeninin ikame edilmesi gerektiğini söyler. Bialas ve Viaolan dinleyicilerden gelen çeşitli soruları yanıtladıktan sonra konferansa kısa bir ara verildi.
Konferansın son oturumunda, Direnmenin Estetiği ile Vedat Türkali nin romanı Güven i karşılaştıran Mediha Göbenli den önce, kendisi de orada bulunan Vedat Türkali kısa bir konuşma yaptı. Türkali, konuşmasında şunları söyledi:
Direnmenin Estetiği sıradan bir roman değildir. Sadece roman da değildir. Benim idealimdeki romanın beni aşmış çok güzel bir örneğidir. Batıda birçok yazarla tanıştım, ama benim genellikle bu yönde pek bir girişimim olmamıştır. İlk defa çok üzüldüm; ki kendisiyle de aynı kuşağı paylaşıyoruz ve o dönemde de Almanya ya çok gittim geldim, ama maalesef Peter Weiss la tanışamadım. Bunu çok isterdim Bu roman beni aşan bir roman. Şu anlamda: Bir defa, tarihin estetik yükünü, emeğin o temel yapısını bu kadar güzel anlatmak çok zor. Avrupa tarihini çok güzel bir biçimde yansıtıyor. Gerçeği çok ince eleştirilerle sunuyor Romanla ilgili temel duygularım bunlar. Tabii ki eleştirilerim de var, ama hayatta eleştiriye konu olmayacak ne var ki zaten. Bence bu kitap okunmalı ve okutulmalıdır. Bana bu kitabı okuma şansı veren çevirmenlere de çok teşekkür ederim.

A. Ömer Türkeş
30/12/2005

Kitabın Künyesi
Direnmenin Estetiği
Peter Weiss,
Çeviren: Çağlar Tanyeri/ Turgay Kurultay, İletişim, 2014,

Yorum Yok

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version