Hayvanlardan Tanrılara – Sapiens: Fareler ve İnsanlar – Yuval Noah Harari

Biyoloji mühendisliği, önceden belirlenmiş bir kültürel tasarıyı gerçekleştirmek için bir organizmanın biçimi, becerileri, ihtiyaçları ve istekleri üzerinde değişiklikler yapmayı amaçlayan, (gen aşılama gibi) biyolojik düzeydeki kasıtlı insan müdahaleleridir.
Biyoloji mühendisliği başlı başına yeni bir şey değildir; insanlar binlerce yıldır kendilerini ve diğer organizmaları değiştiriyorlar. En basit örneklerden biri hadım etmektir. İnsanlar, öküzler daha az uysal ve dolayısıyla tarla sürmeye daha uygun oldukları için, belki de 10 bin yıldır boğaları hadım ediyorlar. İnsanlar ayrıca kendi genç erkeklerini de, tarih boyunca büyüleyici sopranolar veya sultanın haremine göz kulak olabilecek güvenilir kişiler olsunlar diye hadım ettiler.
Organizmaların nasıl işlediğine ilişkin yakın tarihli buluşlar, hücresel seviyeye, hatta atom seviyesine kadar ilerleyerek, daha önce hayal bile edilemeyen olanakların önünü açtı. Örneğin bugün bir erkeği sadece hadım edebilmekle kalmıyor, birtakım cerrahi ve hormonal tedavilerle cinsiyetini de değiştirebiliyoruz. Hatta becerilerimiz bu kadarla da kalmıyor, 1996 yılında gazetelerle televizyonlarda yayınlanan aşağıdaki fotoğrafın yarattığı şaşkınlık, tiksinti ve dehşeti bir düşünün.

Bilim insanlarının inek kıkırdağı hücreleri kullanarak sırtında “kulak” büyüttüğü bir fare. Stadel mağarasındaki aslan adam heykelinin ürkütücü bir yankısı. 30 bin yıl önce insanlar, farklı türleri bir araya getirmenin hayalini kurarlarken bugün artık bu ejderhaları üretebilecek noktadalar.

Hayır, bu fotoğrafta Photoshop yok. Gerçekten de bilim insanlarının inek kıkırdağı hücreleriyle sırtında kulak büyüttükleri bir farenin fotoğrafı. Bilim insanları yeni dokunun büyümesini kontrol edebiliyorlardı ve kıkırdağa da insan kulağına benzer bir şekil verdiler. Bu süreç, kısa süre içinde bilim insanlarının insanlara da nakledebilecekleri yapay kulaklar üretmesini mümkün kılabilir.

Genetik mühendisliğiyle daha mucizevi şeyler de gerçekleştirilebilir; bu yüzden bu alan bir dizi etik, siyasi ve ideolojik tartışmaya sebep oluyor. Muhafazakarlar insanın Tanrı’dan rol çaldığına, ateistler bilim insanlarının doğanın işine burunlarını soktuklarına inanıyorlar. Hayvan hakları savunucuları hayvanların genetik mühendisliği deneylerinde acı çekmesine ve çiftlik hayvanlarının ihtiyaçlarının hiçe sayılarak yetiştirilmesine karşı seslerini yükseltiyorlar. İnsan hakları savunucuları, genetik mühendisliğinin insanları köle olarak kullanacak süper insanlar yaratmasından korkuyorlar. Bazı dini akımlar, korkusuz askerler ve itaatkar işçiler kopyalayarak dünyanın başına musallat olacak biyolojik diktatörlüklerle ilgili kıyamet senaryoları anlatıyorlar. Yaygın kanıya göre, önümüzde hızla beliren çok fazla sayıda fırsat var ve genleri dönüştürme becerimiz, bu durumu akıllı ve ileri görüşlü bir şekilde kullanma kapasitemizin önüne geçiyor.
Sonuçta, genetik mühendisliğinin potansiyelinin henüz çok küçük bir bölümünü kullanıyoruz. Şu an tasarlanan organizmaların çoğu siyasi lobileri en zayıf olanlar: bitkiler, mantarlar, bakteriler ve böcekler. Örneğin insanın dalağında insanla simbiyoz halinde yaşayan (ve oradan çıkıp ölümcül enfeksiyonlara sebep olunca haberlerde adını duyduğumuz) E. Coli [koli basili] bakterisinin çok değişik türleri biyoyakıt üretmek için genetik mühendisliğine tabi tutuldu.E. Coli ve pek çok mantar türü insülin üretmek için genetiği değiştirilerek şeker hastalığının tedavisini ucuzlattı. Kuzey Kutbu’ndaki bir balıktan alınan genler patatese aktarılarak patates soğuğa daha dayanıklı hâle getirildi.

Bazı memeliler de genetik mühendisliğinden kaçamadı. Her yıl süt endüstrisi mastit adı verilen ve süt ineklerinin memelerini etkileyen bir hastalık yüzünden milyarlarca dolar kaybediyor. Bilim insanları şu anda sütlerinde bu hastalığa sebep olan bakteriyle savaşan bir biyokimyasal madde olan lisostafin bulunan genetiği değiştirilmiş inekler üzerinde deneyler yürütüyorlar. Domuz jambonu ve pastırmasında bulunan sağlıksız yağlar yüzünden düşen satışlardan endişelenen domuz endüstrisi, bir kurtçuktan elde edilen genetik malzeme eklenmiş ve hâlâ deney aşamasında olan domuzlardan medet umuyor. Bu yeni genler domuzların kötü omega 6 yağ asitlerini sağlıklı omega 3’e çevirmesini sağlıyor.

Genetik mühendisliğinin bir sonraki nesli için, iyi yağ içeren domuzlar üretmek çocuk oyuncağı olacak. Genetikçiler sadece bu kurtçukların yaşam süresini altı kat uzatmakla kalmadı, aynı zamanda çok daha gelişmiş bir hafızaya sahip ve daha kolay öğrenen zeki fareler üretmeyi de başardılar. Tarla fareleri, fareye benzeyen küçük ve şişman kemirgenlerdir ve çoğu çeşidi rastgele cinsel ilişkiye girer, ancak içlerinde bir çeşit vardır ki, hem erkeği hem de dişisi tek eşli uzun ilişkiler kurar. Genetikçiler bu tek eşliliğe sebep olan genleri tespit ettiklerini iddia ediyorlar. Bir gen Don Juan gibi bir tarla faresini sadık ve âşık bir kocaya çevirebiliyorsa, kemirgenlerin —ve insanların— sadece bireysel özelliklerini değil, toplumsal yapılarını da değiştirmeye yakın olduğumuzu söyleyemez miyiz?

Neandertallerin Dönüşü

Genetikçiler sadece yaşayan türleri değiştirmeyi amaçlamıyor, ortadan kalkmış canlıları da yeniden yaratmak istiyorlar ve bunu da Jurassic Park’taki gibi sadece dinozorlar için düşünmüyorlar. Rus, Japon ve Koreli bilim insanlarından oluşan bir ekip, yakın zamanda Sibirya’da donmuş hâlde bulunan eski mamutların genom haritasını çıkarmayı başardılar. Şimdi de günümüzdeki bir filin yumurta hücresini alıp DNA’sını yeniden üretilmiş bir mamut DNA’sıyla değiştirerek yumurtayı tekrar bir filin rahmine koymayı planlıyorlar. Hesaplarına göre yirmi iki ay içinde 5 bin yıl aradan sonra ilk mamut doğacak.
Bu neden mamutlarla sınırlı kalsın ki? Harvard Üniversitesi’nden Profesör George Church yakın bir zamanda Neandertal Genom Projesi’nin tamamlanmasıyla birlikte yeniden üretilmiş Neandertal DNA’larını Sapiens yumurtalarına yerleştirerek 30 bin yıl sonra ilk Neandertalleri üretebileceğimizi açıkladı. Church bunu 30 milyon dolar karşılığında kendisinin de yapabileceğini ileri sürdü. Pek çok kadın şimdiden taşıyıcı anne olmak için başvurdu bile.

Neandertallere neden ihtiyacımız var? Kimileri canlı Neandertalleri inceleyebilirsek Homo sapiens’in kendine has özellikleriyle ilgili hâlâ cevaplanamamış birtakım sorulara yanıt bulabileceğimizi ileri sürüyor: Bir Neandertal’le Homo sapiens’in beynini karşılaştırabilirsek yapısal farkları ve bilincin oluşmasını sağlayan biyolojik değişimin ne olduğunu ortaya çıkarabiliriz. Bu çabanın etik bir önemi olduğunu düşünenler de var; eğer Homo sapiens Neandertallerin yok olmasından sorumluysa, onları geri getirmenin ahlaki bir görev olduğunu ileri sürüyorlar. Ayrıca, etrafta Neandertallerin olması işimize de yarayabilir. Pek çok sanayici, iki Sapiens’in işini yaptırmak için tek bir Neandertal’e para ödemeyi tercih edecektir.
Peki neden Neandertallerde duralım? Neden Tanrı’nın tuvalinin başına geçip daha iyi bir Sapiens tasarlamayalım? Homo sapiens’in becerilerinin, ihtiyaçlarının ve isteklerinin genetik bir temeli var, üstelik Sapiens genomu farelerinkinden daha karmaşık değil (fare genomu yaklaşık 2,5 milyar nükleobaz, Sapiens genomu 2,9 milyar nükleobaz içeriyor, farenininkinden sadece yüzde 14 daha büyük).[140] Orta vadede (belki on yıllar içinde) genetik ve biyoloji mühendisliğinin diğer biçimleri sadece fizyolojimiz, bağışıklık sistemimiz ve ortalama yaşam süremiz değil, entelektüel ve duygusal becerilerimizle ilgili de çok ciddi değişiklikler yapabilecek. Genetik mühendisliği dâhi fareler yaratabiliyorsa, neden dâhi insanlar yaratmasın? Tek eşli tarla fareleri yaratabiliyorsa, neden partnerlerine sadık insanlar yaratmasın?

Homo sapiens’i önemsiz bir maymundan dünyanın efendisine çeviren Bilişsel Devrim, anlaşıldığı kadarıyla beynin içyapısındaki ufak birkaç değişiklikten başka Sapiens’in fizyolojisi veya beyninin biçimi ve büyüklüğünde fark edilebilir hiçbir değişiklik yaratmadı. Belki başka birkaç ufak değişiklik de İkinci Bilişsel Devrim’i başlatıp yepyeni bir bilinç türü yaratarak Homo sapiens’i tamamen farklı bir şeye dönüştürecektir.

Evet, belki bunu henüz yapamıyoruz ama süper insanlar yaratmamızın önünde aşılmaz teknik engeller var gibi görünmüyor. Asıl engel insanlar üzerindeki araştırmaları yavaşlatan etik ve siyasi itirazlar. Bu ahlaki argümanlar ne kadar ikna edici olursa olsun, bir sonraki adımı ne kadar yavaşlatabilecekleri şüphelidir; özellikle de söz konusu olan insan ömrünü uzatabilmek, çaresi olmayan hastalıkları tedavi edebilmek ve bilişsel ve duygusal becerilerimizi geliştirebilmek olduğunda.
Örneğin Alzheimer’ı iyileştirmenin yanında sağlıklı insanların hafızasını da bariz biçimde geliştiren bir tedavi yöntemi bulursak ne olur? Böyle bir araştırmayı durdurmak mümkün mü? Ayrıca bu tedavi geliştirildikten sonra herhangi bir yönetim bunu sadece Alzheimer hastalarıyla sınırlı tutarak, sağlıklı insanların süper hafızalara sahip olmalarını engelleyebilir mi?
Biyoloji mühendisliğinin Neandertalleri geri getirip getiremeyeceği belirsizken, Homo sapiens üzerindeki perdeyi kaldıracağı kesin gibidir. Genlerimizle oynamak bizi öldürmez, ama belki Homo sapiens’le o kadar çok oynarız ki, sonuçta Homo sapiens olarak kalamayabiliriz.

Yuval Noah Harari
Hayvanlardan Tanrılara – Sapiens


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir