Londra’da yapılan bu araştırmanın ortaya koyduğu sonuca göre erkeklerle, kadınların aile içindeki rolleri aileler arasında muazzam farklılıklar gösteriyor. İki aşırı durumdan birisinde, ailelerden birinde erkek ve kadın günlük yaşayışlarının birçok cephesini tamamen birbirlerinden müstakil olarak yürütüyorlardı. Bir defa bu ailede katı bir iş bölümü vardı. Erkek kendi işinde, kadın da kendi işinde. Erkek, kadına mutfak masrafı için belli bir miktar parayı her hafta muntazaman veriyordu. Kadın, kocasının ne kadar kazandığını ve nasıl harcadığını bilmiyordu. Erkek boş zamanlarında kendi arkadaşları ile birlikte futbol maçlarına gidiyordu. Kadın da ya akrabalarını ziyaret ediyor veya komşularla sinemaya gidiyordu. Bayramlar hariç bu karı koca boş zamanlarının çok az bir kısmını beraber geçiriyorlardı. Eşlerden hiçbiri bu tip davranışlarının anormal olduğu düşüncesinde değildi. Hatta davranışlarının kendi sosyal muhitlerindeki tipik davranış şekli olduğunu söylüyorlardı.
Bunun tam zıddı durumdaki ailede kadın ve erkek mümkün olduğu kadar zamanı beraber geçiriyor ve müşterek faaliyetlerde bulunuyorlardı. Eşler, erkek ve kadının eşit olmaları gerektiğini vurguluyor, bütün önemli kararların müşterek alınması lüzumundan bahisle, eşlerin mümkün mertebe birbirlerine yardımcı olmaları üzerinde duruyorlardı. Bu söylediklerini uygulamaya da çalışıyorlardı. İşbölümünde görevleri paylaşmışlardı. Erkek çoğu zaman yemek pişiriyor, bazen de bulaşıkları yıkayıp ütüyü yapıyordu. Kadın da bahçe bakımını yapıyor gerektiğinde evdeki tamir işleriyle de uğraşıyordu. Boş zamanlarının çoğunu birlikte geçiriyor ve politikada, müzikte, edebiyat ve eğlencede aynı zevk ve ilgileri paylaşıyorlar; aynı arkadaş grubunun içinde bulunuyorlardı. Tıpkı birinci ailedeki eşler gibi, bu karı koca da davranışlarının içinde bulundukları sosyal muhitin tipik davranışları olduğu kanaatinde idiler. Sadece ev işlerinde rol paylaşmasında arkadaşlarından ve çevrelerinden biraz daha ilerde olduklarını düşünüyorlardı.
Bu iki aşırı aile arasındaki farkı özetlemek istersek, birinci ailede rol münasebetlerinde erkekle karısı arasında bir ayrıcalık (tefrik) hüküm sürdüğünü, ikinci ailede ise evliliğe ait rollerde müşterekliğin hakim olduğunu söyleyebiliriz. Tabii ki araştırmamızda bu iki aşırı örnek arasında yer alan muhtelif davranış şekilleri vardı.
“Evlilikte müşterek rol” dediğimiz evlilik şeklinde eşler (karıkoca), birçok faaliyetleri beraber yapar, aynı merakları paylaşır ve evde çok az bir iş farklılaşmasına giderler, bu tip rol müşterekliğinde ailenin bütün faaliyetleri beraberce planlanır ve boş zamanın hemen hepsi bir arada geçirilir. Öte yandan “evlilikte farklı rol dağılımı” şeklinde eşler, açık bir şekilde belirlenmiş iş farklılaşması ile farklı meraklar ve faaliyetler takip ederler. Bu tip rol dağılımında eşler, iş bölümünü “erkek işi”, “kadın işi” diye ayırırlar; birbirlerinin farklı eğlence zevkleri ve arkadaşları olabileceğini kabul ederler. Tabii bu söylediklerimiz derece farklılıklarıdır. Yoksa, her ailede, karıkoca arasında iş bölümü olacağı gibi; yine her ailede karıkocanın müşterek yapacağı işler ve faaliyetler vardır.
Araştırmanın ilk safhasında ailelerdeki bu rol dağılımı farkının, içinde yaşanılan sosyal muhitlerdeki bazı faktörlerden kaynaklandığı ihtimali ve düşüncesi hakimdi. Bu faktörlerin kaynağına inmek için ilk olarak sosyal sınıf kavramı üzerinde duruldu. Bu başarılı sonuç vermedi. İlk “farklı rol” tipi ailedeki erkek işçi idi, ikinci “müşterek rol” tipi ailedeki erkek ise meslek sahibi birisiydi. Ama örnekleme ailelerimiz arasında başka işçi erkekler (aileler) olmasına rağmen, onlar arasında “müşterek rol” dağılımı ve diğer meslek sahibi olanlar arasında da “farklı rol” dağılımı görülüyordu. İkinci olarak durumu yaşanılan yer (mekan) veya mahalle ile izah etme yoluna gidildi; çünkü verilere bakılırsa “farklı rol” tipi aileler nüfusun çok az değişime uğradığı mütecanis (homojen) yerlerde; “müşterek rol” tipi aileler ise yüksek nüfus değişiminin olduğu gayri mütecanis yerlerde yaşıyorlardı. Ama bu da izah edici bir faktör olarak bulunmadı. Çünkü yine istisnalar vardı. Şu da var ki, bizim araştırmamız, aslında bu iki faktörün rol dağılımı tipleri ile olan korelasyonunu bulmaya pek elverişli değildi. Bunun için daha başka bir metod gerekecekti. Bizim asıl araştırmak istediğimiz bir sosyal sistem olarak her ailedeki sosyal ve psikolojik faktörlerin karşılıklı tesirleri ve işleyişleri, etkileşimleri idi. Basit istatistiki korelasyonlar bir faktörün diğer bir faktörü nasıl etkilediğini pek açıklamadı. Dolayısıyla aile içindeki rol dağılımı şeklini genel sosyal çevreden seçilen faktörlere bağlamak pek anlamlı görünmedi. Sosyal sınıf ve komşuluk kompozisyonunu, geçici olarak bir tarafa bırakıp, aileyi çepeçevre kuşatan daha yakın ortama, dost ve arkadaşlarla olan ilişkilere yani komşuluk ilişkileri, akrabalık ilişkileri, kulüp, dernek, alış veriş ve işyeri ilişkileri gibi faktörlere eğildim. Bu yaklaşım izah getirme açısından çok daha faydalı oldu.
Bir defa, bütün ailelerin dış sosyal münasebetlerinin, teşkilatlı bir grup münasebeti şeklinden ziyade bir “ağ” görünümünde olduğu ortaya çıktı. Teşkilatlı bir grupta, grup mensupları, aynı gayeye yönelik, farklı rollere sahip ve değişik alt kültürü olan daha büyük bir sosyal topluluk meydana getirmiş olurlar. “Toplum Ağı” dediğimiz şekilde ise, mensup birimlerin hepsi değil sadece bir kısmı birbirleri ile münasebette bulunurlar. Mesela, farzedelim ki, X ailesi arkadaşları, komşuları ve akrabaları ile münasebetler içinde bulunsun. Bunlara da A, B, C, D, E, F … N diyelim. Görülecektir ki, “toplum ağı” dediğimiz bu ikinci şekilde X’nin münasebetle bulunduğu A, B, C, D, E, F… N’nin ancak bir kısmı birbirlerini tanımaktadırlar. Diğer bir deyişle bunlar “teşkilatlı bir grup” meydana getirmemektedirler. B; A’yı ve C’yi tanıdığı halde diğerlerinin hiçbirisini tanımayabilir. D; A, B, C ve E’yi tanımayıp sadece A’yı tanıyabilir. Bununda ötesinde bütün bu diğer birimlerin X tarafından bilinmeyen ya da tanımayan arkadaşları, komşuları ve akrabaları vardır. “Toplum ağı”nda, bu ağın içinde olanlar kendilerinden daha geniş bir “toplumsal bütün” meydana getirmezler; onları dışardan ayıran bir sınır görülmez.
İkinci olarak, her ne kadar araştırmaya dahil bütün aileler gruplardan ziyade “toplum ağı’na dahil idiyseler de, ağa bağlı olmak yönünden önemli farklılıklar gösteriyorlardı. Bağlı olmakla kastettiğim, bir aile tarafından tanınan kimselerin, o aileden müstakil olarak başkaları ile tanışıp, görüşmeleri halidir. Bu noktada iki kavram üzerinde durmak istiyorum; i) “gevşek (dağınık) toplum ağı”. Bu sistemde ağa mensup birimler arasında cereyan eden münasebet seyrektir, ii) “oldukça sık toplum ağı”. Bu sistemde münasebetler sayı olarak oldukça fazladır. Bu iki “toplum ağı” arasındaki fark aşağıdaki şekille gösterilmiştir. Şekilde görüldüğü gibi her aile beş birimli bir toplum ağı içindedir. Ama X ailesi Y ailesine göre “daha sık” bir toplum ağı içindedir. Şekilden de anlaşılacağı gibi X ailesinin bulunduğu ağı içinde dokuz münasebet kombinezonu vardır. Halbuki Y ailesinin içinde bulunduğu toplum ağı çerçevesinde bu münasebetler kombinezonu ancak üçtür. Demek ki, X ailesinin “toplum ağı” oldukça sık”, Y ailesinin “toplum ağı” “gevşek”tir.
İki ailenin Toptum ağı şekli. Siyah daireler aileleri temsil etmekledir. Beyaz daireler de ailelerin içinde bulundukları ağı. Kırık çizgiler ailenin dış birimlerle olan münasebetlerini göstermektedir. Kalın düz çizgiler de “toplum ağı”ndaki birimlerin birbirleri ile olan münasebetlerini göstermektedir. Öte yandan beyaz dairelerin dışa açılan kıstı kesik çizgileri ağ içindeki ailelerin ağ dışında kalan kimselerle ve birimlerle olan ilişkilerini belirtmektedir. Tabiatıyla bu şema ile gösterilenler oldukça semboliktir. Gerçekte bir aile kendi toplum ağı içinde beşten fazla aile ile münasebet halindedir.
Araştırmamızın verileri derinliğine incelendiğinde, evliliğe ait rollerin dağılımının, toplum ağının kesafetine bağlı olarak değiştiği sonucu çıkmaktadır. Rol dağılımı bakımından karıkoca arasında kesin ayırımlar olan ailelerin “oldukça sık ağ” içinde bulundukları ve bunların arkadaşlarıyla, komşu ve akrabalarının birbirlerini tanıdıkları görülmektedir. Öte yandan karıkoca rol dağılımının benzer ve müşterek olduğu ailelerin ise “gevşek ağ” içinde bulundukları ve bunların akrabaları ile komşu ve arkadaşlarının ise çok azının birbirlerini tanıdıkları görülmektedir. Yine bu iki aşırı kalıp arasında diğer değişik kalıpların mevcudiyetiyle de karşılaşılmıştır. Verilerimizin ışığında şöyle bir hipotezi öne sürüyorum: Rol dağılımı şeklinde rollerin farklılaşması veya benzeşmesi (müşterekliliği) ile ailenin içinde bulunduğu toplum ağının kesafeti (gevşek veya sık oluşu) arasında doğru orantılı bir münasebet vardır. Ağ ne kadar sık ise erkekle kadın arasındaki rol farklılığı o derece artmaktadır. Aynı şekilde ağ ne kadar gevşek (dağınık) ise, erkekle kadın arasındaki rol benzerliği (müşterekliliği) de o derece fazla olmaktadır.
Toplum ağı şeklinin ailevi rol dağılımı üzerinde tek etkili faktör olduğunu elbette iddia etmiyoruz. Diğer değişkenler arasında rol dağılımını etkileyen en önemli faktörlerden bir diğeri hiç şüphesiz karı ve kocanın şahsiyetleri, kişilikleridir. Bizim “toplum ağı” faktörü üzerinde daha fazla durmamız bu faktörün daha önceki aile içi rol dağılımı araştırmalarında ihmal edilmiş olmasındandır.
Görüldüğü üzere aile içi rol dağılımını anlamak için ailenin en yakın sosyal muhitine, arkadaşlarına, komşularına, akrabalarına ve diğer benzer müesseselere bakmak lazımdır. Bu ise beraberinde hemen başka bir soruyu getirmektedir: Neden bazı aileler “gevşek dağınık toplum ağı” içinde, diğerleri ise “sık toplum ağı” içindedirler. Büyük oranda ağın seçimi bizzat ailenin kendisine bağlı olan bir husustur. Bir aile, arkadaşlarını, komşularını ve akrabalarını birbirlerine tanıtmayı tercih ederken, bir başka aile bunu yapmak istemeyebilir. Keza bir aile herkesle kaynaşma, tanışma, buluşma isteği ile sosyal çevre içinde hareket edip dururken, diğer bir aile daha durgun bir yaşama şeklini seçebilir, ne var ki, bu tercihler de ailenin doğrudan kontrol edemediği birtakım dış faktörlerle sınırlı olup onlar tarafından şekillendirilebilmektedirler. İşte bu noktada sosyal muhit (veya çevre) önem ve alaka kazanmaktadır. Ekonomik ve mesleki sistem, resmi müesseselerin yapısı, şehirlerin ekolojik (çevre) şartları diğer birçok faktörlerle birlikte hem toplum ağı ile olan bağları tayin etmekte, hem de ailelerin yapacakları tercihleri şekillendire bilmektedirler. Diğer faktörler arasında sosyal sınıf ve komşuların durumu (kompozisyonu) da sayılabilir. Yalnız bunlar doğrudan değil, dolaylı olarak ailenin yapısı üzerindeki tesirlerini, etkilerini icra ederler. Nazari olarak “toplum ağı”, aile ile daha büyük olan “toplam sosyal muhit” arasında durur. Bir ailenin içinde bulunduğu toplum ağı bir taraftan toplam çevre içindeki yukarıdaki faktörlere, diğer taraftan da aile üyelerinin şahsiyetlerine ve onların bu büyük çevre faktörlerine karşı olan tepkilerine bağlıdır.