Yazarların Uykusuz Yaşamları: Uykusuzluk Sıkıntı ya da Yaratıcılığın Sonucu mu?

Franz Kafka uyuyamıyordu. 1910’da, “uykuya dalarken burun kemiğinden kafama, sanki alnıma bastırılmış keskin bir kırışıklıktan, dikine hareket eden bir sancı” hissediyordu. Ertesi yıl, birbirini izleyen uykusuz geceleri not etti. “Yazdığım için bu uykusuzluğun başladığını düşünüyorum. Ne kadar az ve ne kadar kötü yazsam da, bu küçük sarsıntılara karşı halen hassas olabiliyorum… Gün boyu görünen dünya bana yardımcı olurken, gece boyunca engellenemeyen bir şekilde parçalara bölmekte.” 1912’de: “Uyuma isteği başımın etrafını sararken, kafatasımın üst kısmının iki yanında gerginlik var.” Her ne kadar uykusuzluk Kafka için üretkenlik sağlasa da –“Öyküleri gece boyunca izleyemezsem, kaçarlar ve kaybolurlar”– yetersiz dinlenme sağlığına zarar verdi.

Uykusuzluk sıkıntının ve yaratıcılığın olduğu bir mekândır. Uykusuzluk ile sorunu olan şairler hakkında yazan Lisa Russ Spaar, “iyi veya kötü bir kriz, ruhun karanlık gecesini kutsayan ya da lanetleyen, bazı durumlarda aydınlanmaya yönlendiren ve kaos ile yüzleşen veya ölümün kendisi” olarak tanımlıyor. Elizabeth Bishop “Uykusuzluk / Insomnia” adlı yapıtında “tersine çevrilmiş bir dünya”dan bahsediyor:

Sol her zaman sağ
Gölgelerin gerçekte vücut olduğu yerde
Bütün gece uyanık kaldığımız yerde
Göklerin deniz gibi sığ olduğu yer
Şimdi derin ve sen beni seviyorsun.

Uyku haz dolu bir kaçış. Uykuya istemsiz teslim olunuyor. Dinlenmek vücudumuza karşı koymamak ve onun içinde yüzmek. Uyku bir inanç eylemidir: tekrar uyanacağımızı umarız ve bu yüzden o karanlığa gireriz.

Ölümün karanlığına yaklaşan Gerard Manley Hopkins annesine yazdığı şiirde:

Uykunun bahçesinde,
Gelinciklerin yayıldığı yerde,
Yaşamak için bekliyorum,
Ölüler ile yalnız!

Yazarlar gecenin boşluğunu korkusu ve büyüsüyle yazarlar. Emily Brontë “Gece beni saran / The night is darkening round me” diye yazar. Başka bir yerde yas tutar:

Uyku bana huzur vermiyor;
Ölülerin gölgesi,
Uyanık gözlerimin göremeyeceği,
Yatağımın etrafında.
ınsomnia

Dana Gioia gecenin sıradan endişelerini sıralıyor: “Şu an evin ne dediğini duyuyorsunuz. Şıkırdayan borular, karanlıkta akan su, / huzursuzluk içinde hareket eden ipotekli duvarlar.” Uyuyamadığımız zaman, geceden kaçamayız; kendimizden kaçamayız.” Bu ânın ürkütücü netliği / kullanışsız iç görü, bölünmemiş karanlığı getiriyor.”

Yaratmak için uyanık olmalıyız, ama ayrıca hayal kurmaya ihtiyacımız yok mu? Uykusuzluk, aklımızdaki sözlerimizin ve fikirlerimizin arasında ancak ulaşılamadığı yerdir.

Uykusuzluk yaşamadığım için beni hep etkilemiştir.

Uyumayı seviyorum. Kısa ve hafif uykulara bayılıyorum. Yatakta ilk anın çekiciliği: örtüleri açmak, yatağa yerleşmek, biten günün ardından rahatlamak. Uykuya çabuk geçiyorum, ama bunun uyuduğum, ancak dinlenmediğim zaman olduğunu düşünüyorum. Uyanık olmadığım yıllar boyunca, bedenim dinlenmemiş oluyordu.

O zamanlar, masamda uyuyakalırdım. Çoğunlukla geceleri yazmayı tercih ederdim ve bir dakika sonra sözdizimime yeniden katılarak, cümlenin ortasında dalıp giderdim. Taslaklar anlamsız bir hal alırdı. Ertesi sabah karıma satırları okurdum ve düşüncelerimin tuhaf akışına gülerdik.

Otuzlu yaşlarıma kadar tam, huzurlu bir uyku bilmiyordum. Karımın horlamamdan korkması nefesim durması ile daha da kötüye gitti. Beni uyandırır, sırtımdan yanıma kaymamı söylerdi ama horlama tekrar başlardı. Hayatımı kurtardığı için ona teşekkür etmeliyim – doktorlar uyku apnemin akut olduğunu söylediler. Metaforik bir uykusuzluk hastasıydım: uyuyor, ama dinlenmiyordum. Uyanık, gözlerim kapalı. Gece boyunca dalan, ama asla huzur içinde değil.

Tedavim ilginçti. “CPAP”’lar (sürekli pozitif havayolu basıncı makineleri) hacimli, engelleyici ve tuhaftı. Bir hortuma bağlı bir maske nem makinesine tutturulmuştu. Kızlarım, bu acayip aletin uzaydan geldiğini düşünüyor ve sabahları yatağımıza dalmadan önce hortumun etrafından parmak uçlarında geçiyorlardı. Makineyi kullanmaya başlamadan önce, bitkin günlerim boyunca yorgundum. Şimdi, kendimi canlı, farkında ve huzurlu hissediyorum.

Fakat geçmişteki uyku korkusunun beni asla terk edeceğini sanmıyorum. Uykunun bu mekanik hediyesi gerçek olamayacak kadar iyi hissettiriyor. Fırtına sırasında bir gece, elektrikler kesilip CPAP susunca, başağrısı ile sersemlemiş olarak uyandım ve uykusuz geçmişim bir kabus gibi geri döndü.

Ölüm en güçlü metaforu olmasına rağmen uykusuz yaşayamayız. Linda Pastan, yeni kitabının adını Insomnia olarak seçmesini şu şekilde açıklıyor “çünkü bu kelime bilinçli bir mücadelenin yanı sıra pencerenin hemen dışında beliren karanlıkla mücadele etmeyi de çağrıştırıyor.” WB Yeats “Şiirin Sembolizmi ”adlı makalesinde, ” uyku ve uyanık durumlar arasında kaydığımız hoş anları yazdığını; “Ritmin amacı, bana her zaman uyandırdığı izlenim, düşünme anını, hem uykuda hem de uyanık olduğumuz anda, yaratılışın tek anını” sürdürmektir. Belki de uykusuzluk, “hipnotik trans”tır. Sanatın en büyük başarısı bizi uykuya sokmak olabilir – can sıkıntısından ya da ihtiyaçtan değil, bu dünyadaki yorgun halimizi döndürerek, vücudumuzun sıcak ve minettar olmasını sağlaması. Yeats için müthiş olan “bizi uyku eşiğine çekerken” “desen ve sembollerle ve müzikle dolu” olması.

Nihayetinde dinlendirici bir uykuya sahip olduğumdan gece yazabiliyorum. Ev sessiz. Arkamızda, baykuşların sesi ve rüzgar ormandan akıp geçiyor. Kitaplarla kaplı küçük bir odada kendimi rahat hissediyorum. Her nasılsa uyuduğumu hissediyorum ve yine masamdayım, lambanın ışığı ve bilgisayarın beyazlığı ellerimi aydınlatıyor. Gece yarısı yazmayı seviyorum – bu yüzden yazmak yeni günün ilk eylemi. Birazdan uyuyacağım. Ama henüz değil.

Nick Ripatrazone
Kaynak: Lithub | Çeviri: Bige Süslü – oggito

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz