Yaşar Kemal, Almanya’da yayınlanan Der Spiegel dergisine “Yalanlar Seferi” başlıklı bir yazı yazdı. “Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923 tarihinden bu yana, kendi içinde insanlara baskı ve vahşet uygulayan bir sistem yarattı” diye başlayan yazı, Kürt ulusal sorunu üzerineydi. Vay sen misin konuşma cüretini gösteren! Ardından medya bombardımanı geldi. Kalemini satma konusunda deneyimli olanlar hemen satılmışlıkla suçladılar büyük romancıyı. Çölaşan, Özkök, Türenç, Hasan Cemal ve köyler yakılırken yaklaşık üç milyon insan göç etmek zorunda bırakılırken, Kürt illerinde açlık ve sefalet kol gezerken susanların bilcümlesi makaleler düşendiler ardı ardına.
Yaşar Kemal Türkçe’nin en büyük ustalarından biri. Anadolu halkının ve Mezopotamya’nın sevdalısı bir Çukurovalı. Otuzaltıyı aşkın roman yazmış ve yazdıkları başka dillerde yayımlanmış, başka halklarca sevilmiş, dünyayı bin çiçekli bir bahçe olarak gören, halkların kardeşliğine inanmış bir destan yazıcısı.
Ne yapmış? Kardeşliği anlatmış, haksız bir savaşı kınamış. “Kendisi ‘Nobel Edebiyat Ödülü’nü yıllardan beri gönlünde taşıyor! Ancak alması bir türlü olanaklı olmuyor! Şimdi yabancı dergilere bu demeçleri verince, kendi ülkesine küfredince, belki ahimi?” diyor Çölaşan. “Kim bilir!.. Acaba Avrupa’da böyle bir güvence mi verdiler?” diye de ekliyor ardından. İkitelli’nin savaş çığırtkanı medyası için bile düzeysizlik gibi geliyor bu yazılanlar. Ama onlar yalnızca satmayı ve satılmayı biliyorlar. Toprağın ve insan soyunun ümitle yarattığı her şey; daldaki tomurcuk, çatlayan tohum, ana şefkati, yar yüreği, yaşamı anlatan şiir, kardeşliği söyleyen türkü, mücadele eden roman, büyük hasreti çizen resim, aşka, kardeşliğe, umuda, barışa, sevgiye ilişkin ne varsa yabancıdır onlara.
Yaşar Kemal yüreciğindeki insan sevgisini harç yapmış yazdıklarına ve bu zulüm bitsin diye haykırmış. Kimimiz geç kaldığını düşünmüşüz: “Eh, geç de olsa, bu da onurlu bir davranıştır” demişiz. Bayan sultanlar da “baldırı çıplak” deyivermiş. Yazıldığına göre; “baldırı çıplak” Osmanlının son dönemlerinde ayaklanan ve dağa çıkan veya kazan kaldıran, dizden yukarı, şalvar, şort arası bir pantolon giyen asilere denirmiş. Fransız devrimcilerinin bir kısmına da “baldırı çıplak” deniyordu bildiğim kadarıyla. Yaşar Kemal sömürü düzenine karşı yazar kimliğiyle “asilik bizde kalsın” diyebilir pekala.
Yazarın silahı kalemidir. Söylemek istediğini en iyi onunla der. Yaşar Kemal de sömürü ve de sömürgeciler hakkında düşündüklerini daha 1977 yılında söylemiş. Onun Filler Sultanı İle Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanı bir sınıfın sömürüye, bir halkın sömürgecilere karşı savaşımını anlatır. Ülkelerini işgal eden Fil ulusundan sömürücülere karşı kendi dağlarında direnmeyi öğrenen Kırmızı Karınca ulusunun öyküsüdür bu.
Bir çocuk romanı olarak düşünülmüş Filler Sultanı, ama çocuk romanı da değil. Tüm unsurlar baskı altına alınmış bir halkı anlatıyor. Ulusal değerleri, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, sanatı, kültürü talan edilmiş. Kendini yadsıması için ne gerekiyorsa yapılmış, dili yasaklanmış, sesi yasaklanmış, ihanete zorlanmış ve bir bölümü açısından başarılı da olunmuş…
“Fil askeri acımaz. Fil askeri son fil devletini korumak için acımayı yüreğinin yakınına getirmez” diyerek karınca ülkesini yerle bir etmiş Filler Sultanı. Sonra danışmanı hüdhüd kuşu Ulke- pez’le binbir oyun çevirmiş baskı ve zulüm düzenini sürdürmek için. İşbirlikçi sarıca karıncaları bulmuş. Nefes alışlarını bile dinlemiş karıncaların. “Aslımız fildir bizim” dedirtmiş onlara. “İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz” sözünü kakmış kafalara.
Ama özgürlük düşmanı kırmızı sakallılar da varmış karıncalar arasında. Bunlar karınca, bunlar fil düşmanıymışlar. Özgürlük, din, eşitlik düşmanı karıncalanmış bunlar. Bunlar ırz düşmanı imiş. Bunlar ırk, soy, kan, gelenek, tarih tanımazmış. Bunlar kapılara şapka da asarlarmış. İşte bir sınıfı bir başka sınıfa düşman etmek isteyen ve terörist ve bölücü olan kırmızı sakallı karıncalar karşı çıkmış topal karıncanın önderliğinde filler düzenine. Oysa filler sultanı karıncalarını bir güzel yönetiyormuş. “Onları ne aç bırakacak, ne çok doyuracaksın. Ne çok yoksul, ne çok zengin olacaklar. Onları düşündürmemek için her şeyi yapacaksın. Karıncalığın huyunda başkaldırma, değiştirme, kırmızı sakallı olma huyu vardır. Onlara gece gündüz fil olma düşü kurdurmanın yolunu bulacaksın… Onlara böylelikle karıncalıklarını unutturacaksın… Onun için de yeni biçimler, yöntemler bulacaksın” diyormuş da başka , şey demiyormuş.
Karıncaları fil yapma okulları kurmuş, karınca dilini yasak , etmiş, ülkeyi borazanlarla donatmış, yani medyatik bir propaganda bombardımanına tutmuş onları. Karıncalar dillerini, türkülerini, karıncalıklarını unutmuşlar, fil sanmaya başlamışlar kendilerini. Ama kırmızı sakallı topal karınca dağlardaymış. Ve bir tek karınca, karınca olduğu günleri anımsamıyormuş bile. Çünkü hiç, hiç düşünmüyorlarmış. Kendilerini fil sanıp fil gibi davranıyorlarmış. Yine de dağlara gidiyormuş açlığa, sefalete ve kırıma dayanamayan kırmızı karıncalar.
Sonra bir türkü duymuşlar tüm borazanın sesini bastıran. Karıncalar bu sesi, bu türküyü çok eski zamanlardan beri tanıyorlar
deş bir halk yok mu yanıbaşınızda? Ünlü usta yerinde alegorilerle, kimi zaman ezilen halkı, kimi zaman ezilen ulusu öne çıkarıyor. Bir kardeşlik başkaldırısı ve barış türküsü söylüyor yıllar önce. Üstelik geleceğe ilişkin öngörüde de bulunuyor, usta bir yazarda daima var olan sezgisiyle.
Filler Sultanı İle Kırmızı Sakallı Topal Karınca’yı her okuyuşumda Yaşar Kemal’e haksızlık etmişiz gibi gelir bana. O sözünü çocuklara ve büyüklere ayırımsız söylemiş, ama duyuramamış. Sağır yürekler duymak istememiştir belki, kimbilir? O da artık yüksek sesle bağırmak zorunda kalmış. Bu kez sağır yürekler, hainliğini haykırmışlar onun. “Yazarını, sanatçısını, şairini kısaca ‘düşünce ve duyguyu’ susturan bir ülkenin geleceği yoktur” diyor içlerinden biri. Çok doğru!
Yaşar Kemal’in kırmızı sakallı topal demircisi “Savaşın umutsuzu olur mu?” diyor. “Umutsuz girilmiş savaş, savaş değil ölümdür, savaşın biçimi türü var. Savaşa umutla girersin, yenilirsin o başka, ama umutla girersin.” Umutlu bir savaşın koşulları var, kardeşlik ve barış adına. Yeryüzünün bütün karıncaları birleşince…
1999
Sanat ve Mücadele
Kutsiye Bozoklar