YAŞAR KEMAL: BİZİM AYDINLARIN BİLİMDEN, AYDIN NAMUSUNDAN BİR HABERLERİ VAR MI?

Bizim aydınları, özür dilerim, okur yazarları ele alalım. Politikacılarının epeysi yalancı. Gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar. Yalan söylediklerini bile bile yalan söylüyorlar. Arkadaş, şu senin konuştuğun göz göre göre yalan, dedin mi, o politika, diyorlar.

Tavus Kuşu, Tavus Kuşuyken…
Aydın demeye dilim varmıyor. Biliyoruz, şu dünyada, aydın dedikleri başka türlü insanlar var. Bunlar, bizimkiler okur yazarlar. Okur yazardan daha artı bir yönleri yok mu? Olmaz olur mu, o da var.
Gidiyorlar okullara, birincisini, ikincisini, sonuncusunu bitiriyorlar. Ellerine kocaman, kapı kadar diplomalarını alıyorlar. İş bitti, diyorlar. Bundan sonra canım cennette diyorlar. Yan gelip yatıyorlar. Bir iş, bir aylık da uyduruyorlar kendilerine. Gel keyfim gel. Doğuda okur yazar az olduğu için, bunlar başımıza çiçek. Bilimden, aydın namusundan bir haberleri var mı, umurumuzda mı, bu kadarı, yaldızlı diplomaları bile cana minnet. İşte bu canımıza minnet dedik diye, onlar da ges ges geriniyorlar.

Bir gayret, seninki Doçent, Profesör de oluyor. Buraya kadar bir gayret de harcıyor. Varacağı yere vardı mı, orada uyuyup kalıyor. Bir adım attığı yok. Kessen bir adım ileri atmıyor.

Bilimin sonu yoktur, demişler. Şu bizimkiler için her şeyin sonu var. Her şeyleri bir yere kadar. Varılacak bir yere varıldı mı, iş rahat. İşte, varılacak yere varıp da orada duran kişiye aydın demezler.

Bu aydınlarımız niçin böyle pısırık? Niçin böyle, bir yere kadar canlı da, oraya varınca, istediğini elde edince ölü? Bu bir ilkel düşünceden, yaşayıştan gelse gerek. Bakın, köylümüzün çoğu da bulduğuyla yetiniyor. Bir lokma ekmek, biraz giyecek ver bizim köylünün çoğunluğuna, onunla yetinir, kıpırdamaz. Çelişmeye düşmüyorum. Köylüye iyi şeyi göster, ardınca gider. Pısırıklığını, donmuşluğunu üstünden atar. Bunu çok gördük. Dünya da çok gördü. Deneyleri var. Ama bizim aydınları, yani okur yazarları yerinden kıpırdatamazsın. Tamam, demiş, olduğu yerde kalmış. Vinçle yerinden kaldıramazsın. Neden kalksın, okur yazarlıklarına, palavralarına, belledikleri dört-beş gavurca sözcüğü sıralayışlarına bakarak, insanlar onlara önem veriyorlar. Başlarına geçiriyorlar. Şu hayatımızı bir hale yola sokarsan sen sokarsın, diyorlar. Onlar da böbürleniyorlar babam, böbürleniyorlar. Cakalarından yanlarına varılmıyor.

Bunlar tavus kuşu. Tavus kuşları tüylerine, yaldızlı, güzel, cümbüşlü tüylerine bakıp kabarırlarmış. Tavus kuşlarının ayakları çirkinmiş. Bir de ayaklarına bakarlarmış ki, berbat. Kubartıları hemen inermiş.

Bizim aydınları, özür dilerim, okur yazarları ele alalım. Politikacılarının epeysi yalancı. Gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar. Yalan söylediklerini bile bile yalan söylüyorlar. Arkadaş, şu senin konuştuğun göz göre göre yalan, dedin mi, o politika, diyorlar.

İnanmış görünüyorlar. Başları dara gelince, inançları yüzünden tekerlerine taş konunca, iğne sokulmuş balona dönüyorlar. İnançları bir yanda kalıyor, kendileri bir yanda kalıyorlar. Başları daha da sıkışınca, tam inançlarının tersini söylüyorlar. Ama hiç de utanmıyorlar.

Çoğu dalkavuk. Ya hükümetin, ya da halkın dalkavuğu. Halkın dalkavuğu daha beter. Halkın görünen çıkarıyla değil de, donmuş, uyuşuk yanıyla birlik olup onu her yönüyle sömürüyorlar. Düpedüz halkı kandırıyorlar. Onun donmuş duygularını okşayarak.

Üniversitede profesörü kitap çalıp üstüne adını yazıyor.

Adam kırk yıl profesörlük ediyor, doğru dürüst bir araştırma yapmak değil, kitaba benzer bir ders kitabı bile yazmıyor. Haydi yazmıyor, diyelim, çevirmiyor bile.

Gazetecisi… Bir memleket sorununu alıp da sonuna kadar giden, kendisine iş edinen…

Bir düşünce uğruna, birtakım zorluklara katlanan kaç tane?

Şu okur yazarlarda bir çürüme ki, olmaya gitsin… Daha bir sürü kötü örneklerini gösterebilirim. Ne gereği var, hepsini hepimiz biliyoruz.

Avur zavurlarından yanlarına yaklaşılmıyor, demiştim. Dillerinde gavurca sözcükten geçilmiyor. İşte bunlar, o yukarda söylediğim tavus kuşunun tüyleri. Ayaklarına gelince, ayakları da, şu sözümona aydınların işleri.

Tavus kuşunun onuru var. Ayaklarını görünce, çirkinliğine bakıp kubartısı geçiyormuş. Aydınların geçmiyor. Yaptıkları işleri görüp de, biz çok az şeyiz, diyemiyorlar. Biz azıcık adam olsak, bu memleket bu halde olmaz, diyemiyorum. Tavus kuşu kadar onurumuz yok. Avurundan zavurundan vazgeçen yok.

İşin belası da bu. Bütün kötü işlerin sorumlusu aydınlar. Utanmamız gerekir. Kimse utanmıyor. Tavus kuşu tüylerimize bakıp kubarıyoruz. Yaptığımız işleri gözümüz görmüyor.

Eeeee, ne yapalım, şu aydınları ortadan kaldıralım mı? Yoook, hiçbir şey yapmayalım onlara. Belki bize de iyi, namuslu bir aydın kuşağı gelecek. Dünyadan umut kesilir mi? Yalnız bir şey yapalım, arada bir ayaklarımıza bakalım. Yani işlerimize. Övünüp kubarmayalım. Şu toplumda yerimizi bilelim de, halkın üstünde, kendimizi bir şey sanmayalım.

Halk ve hayat güçlü. Doğa, halk ve hayat bir yerde saplanıp kalmaz. Çürümüşleri atıp yeni yeşerenleri, güçlüleri onun yerine koyar.

Ne kadar direnirsek direnelim, biz çürüğüz, yerimizi halis aydınlar alacak. Bir şey var, şu halka ettiğimiz kötülük yanımıza kar kalacak.

7 Mayıs 1961

Yaşar Kemal
Kaynak: Ustadır Arı

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz