♦ Halka umut vermek için bir düşman gereklidir. Biri ırkçılığın alçakların son sığınağı olduğunu söylemişti. Ahlaksal ilkeleri olmayanlar genellikle bir bayrağa sarılırlar, soysuzlar da daima ırklarının saflığıyla övünürler. Milli kimlik, mirastan yoksun kalanların son pınarıdır. Şimdi kimliğin anlamı, nefret üzerinde temelleniyor, aynı olmayana duyulan nefret üzerine. Nefreti uygar bir tutku olarak beslemek gerekir. Düşmanı, halkların dostudur. İnsanın kendi sefilliğine mazeret bulabilmesi için nefret edecek birine gereksinmesi vardır. Nefret insanların en kadim tutkusudur. Anormal olan durum sevgidir. İsa bu nedenle öldürüldü, doğaya karşı olan bir şeyden söz ediyordu. İnsan birini, bütün bir ömrü boyunca sevemez, bu olanaksız umuttan zina, ana katli, dosta ihanet doğar. Oysa insan ömür boyu birinden nefret edebilir. Yeter ki nefretimizi körüklesin. Nefret yüreği ısıtır.
Gülün Adı
♦ … Tüm dilleri konuştuğunu ama hiçbir dili bilmediğini anladım. Ya da, işittiği dillerin parçacıklarından yararlanarak, başlı başına bir dil icat etmişti kendine – bir kez de, onun dilinin, dünyanın başlangıcından Babil Kulesi’ne değin tek bir dille birleşmiş mutlu bir insanlığın konuşmuş olduğu Âdemce ya da o uğursuz insanların bölünmesi olgusundan sonra ortaya çıkan dillerden biri değil, kutsal cezadan sonraki ilk günün Babilcesinin ta kendisi, ilkel kargaşa dili olduğunu düşündüm.
Gülün Adı
♦ … Devlet bunların mallarına el koyuyor ve bunu mahalle papazlarının maaşlarını onlara layık biçimde ödemek için yapacağını söylüyor ama bu kurumların mal varlıklarını bir araya koyarsan kraliyetin verdiği çeklerin on hatta yüz katı eder ve hükümet bu paraları sıradan insanların işine yaramayacak halk okullarına ya da gettolara kaldırım taşı döşemeye kullanacak! Ve bütün bunlar ‘özgür devlette özgür kilise’ deyişiyle pazarlanacak ama burada görevini kötüye kullanma özgürlüğü sadece devlete tanınmış olacak. Gerçek özgürlük, insanın Tanrı’nın yasasına göre hareket edebilme özgürlüğü, cenneti ya da cehennemi hak edebilme özgürlüğüdür. Oysa şimdi özgürlük deyince en çok hoşuna giden inanç ve görüşü seçebilme özgürlüğü anlaşılıyor; zaten bunların birbirlerinden farkları yok – devlet için senin mason, Hıristiyan, Yahudi ya da Osmanlı Sultanı hayranı olmanın hiç önemi yok. Bu durumda insan Gerçek’i umursamaz oluyor.”
Prag Mezarlığı
♦ Belki de insanları sevenlerin görevi, onları gerçeklere güldürmektir; gerçeği güldürmektir; çünkü biricik gerçek, gerçeğe duyulan çılgınca tutkudan kendimizi kurtarmayı öğrenmektir.
Gülün Adı
♦ Ne çok zaman geçti, neler neler oldu! Ne çok sınadı Tanrı bizi!
Gülün Adı
♦ Birçok kez ölür korkaklar, ölmeden önce…
Foucault Sarkacı
♦ Gençler artık hiçbir şey öğrenmek istemiyorlar, bilim geriliyor. Tüm dünya tepetaklak olmuş, körler körleri yönetiyor ve onları uçuruma sürüklüyorlar. Kuşlar, daha uçmayı öğrenmeden yuvadan ayrılıyor, eşekler çalıyor, öküzler oynuyor…
Gülün Adı
♦ Gerçeklik düşten daha iyidir. Bir şey gerçekse gerçektir,senin yapabileceğin hiçbir şey yoktur.
Foucault Sarkacı
♦ Ne zaman, bir vaiz, bir şef, bir ozan, yada büyücü ağzından anlamsız homurtular çıkarsa, insanlık onların bildirisini çözmek için yüzyıllar harcar.
Foucault Sarkacı
♦ Şimdi, şunu bilmelisiniz ki; dünya, hayatlarını bomba biriktirmekle geçiren generallerle de doludur.
Cecünün Yer Cüceleri
♦ Şimdi hangimiz, çoktan toprak olmuş bir kadının güzelliği uğruna savaşmış olan Achilles’in mi, Hector’un mu, Agamemnon’un mu yoksa Priam’ın mı haklı olduğunu söyleyebiliriz ?
Gülün Adı
♦ Bilim, yalnızca insanın yapması gerekeni ya da yapabileceğini bilmesinden ibaret değildir; Yapabileceğini, ama belki de yapmaması gerekenin bilinmesini de içerir.
Gülün Adı
♦ Ve gerçek,onunla yüzyüze gelmeden önce, dünyanın yanılgısı içinde,parça parça gösterir kendini…
Gülün Adı
♦ İnsan kendine özgü şekilde olağandışı bir yaratıktır. Ateşi keşfetti, şehirler inşa etti, muhteşem şiirler yazdı, dünyaya çeşitli yorumlar getirdi, mitolojik imgeler yarattı. Ama aynı zamanda hemcinslerine savaş açmaktan, çevresini yok etmek gibi yanılgılara düşmekten bir türlü vazgeçmedi. Terazinin bir kefesine yüksek zihinsel meziyeti, öbür kefesine aptallığı koyduğunuzda neredeyse dengede kalır.
♦ Aydınlanmış entelektüel ahlakın vazgeçilemez koşulu, tüm inançları, hatta bilimin mutlak gerçek dediklerini de eleştiriye tabi tutmaktan geçer.
♦ Aptal, davranışlarında yanılmaz. Mantık yürütmede yanılır. Aptal şöyle der: Aptal, davranışlarında yanılmaz. Mantık yürütmede yanılır. Aptal şöyle der:
Bütün köpekler evcil hayvanlardır, bütün köpekler havlar; kediler de evcil hayvanlardır; demek ki onlar da havlar. Ya da, bütün Atinalılar ölümlüdür, bütün Pireliler de ölümlüdür; demek ki bütün Pireliler Atinalıdır. Ki bu, doğrudur. Ama rastlantı olarak. Aptal doğru bir şey söyleyebilir; ama yanlış mantık yürüterek. İnsan yanlış şeyler söyleyebilir; yeter ki doğru mantık yürütsün.
Umberto Eco sözleri
İnsanlar yaşamın akışında yoksunlukları daha ön planda seyreder. Bu her zaman olağan yoksunluktur. Alimlik, azınlıkta olsa, cehaletten alır mertebesini. Kurnazlığın temel bilgeliği, kendini ulaşamadığı seviyede gösterme yoksunluğudur. İşte bir araya gelen yoksun sürüler, Faşizmi inşaa etmişlerdir. Nükleer enerji santralleri nin bu kadar küreyi tehdit etmesinin alt yapısında aşağılık yönetim ve lider sultalarının zihni işgal ettikleri gibi dünyayı işgal etmeleridir. Sabır gösterimi karşısında şiddetle daha azıyorlar, ülkemin ucubeleri gibi. Elbet bilimle karşılık bulacaklardır. Dünyanın gün ışığı insanları buna cevapları elbet olacaktır!
Dünya bu sınırsız saldırılardan çok yoruldu. Mutlaka cevap verilecektir!