Tutkuların Arınması – Aristoteles

Tragedya, sonuna kadar götürülen ve belirli bir süreyi kaplayan soylu bir olayın, yapıtın değişik bölümlerine göre farklı anlatım biçimleriyle süslenip yüceltilmiş bir dille canlandırılmasıdır; dramanın kişilerince gerçekleştirilen canlandırma öykülemeye başvurmaz; ve, acımayı ve ürküntüyü canlandırarak bu tür heyecanların arınmasını sağlar.
“Yüceltilmiş dil” ile, ritmi, ezgiyi, bestelenmiş lirik şiiri , “farklı anlatım biçimleri’ ile bazı bölümlerin yalnızca ölçü, bazılarının da ezgi kullanılarak canlandırılmasını anlatmak istiyorum.
Canlandırmayı gerçekleştirenler eylem halindeki kişiler olduğuna göre, tragedyanın öncelikli öğesinin gösterinin düzenlenmesi olması gerekir; sonra ezginin bestelenmesi ve ifade gelir, çünkü bunlar canlandırmanın gerçekleştirilmesini sağlayan araçlardır. “İfade”, şiir ölçülerinin düzenlenmesi anlamına gelir, “ezginin bestelenmesi”ne gelince, anlamı bütünüyle açıktır.

Tragedya, eylemin canlandırılması, bu eylemi canlandıranlar da oyun kişileri olduğuna, ayrıca bu kişilerin canlandırdıkları karakter ve düşünce bakımından (gerçekten biz eylemleri bu verilere göre de nitelendiririz -eylemler iki doğal nedenden kaynaklanır, düşünce ve karakter- ve insanlar bu iki öğeye bağlı olarak başarılı ya da başarısız olurlar) belirli niteliklere zorunlu olarak sahip olmaları gerektiğine göre, eylemi canlandıran, öykülemedir (“öyküleme’yi burada, olaylar dizgesi anlamında kullanıyorum); karakterler bizim eylem halindeki insanları nitelendirmemizi sağlayan , düşünce de onların sözlerinden çıkarılacak bir kanıtlamayı ya da özlü sözün ileri sürülmesini sağlayan şeydir.
Yorum:
Katharsis ya da tutkuların arınması kuramı en çok yankı uyandıran kuramlardan biridir; bu yankı yalnızca dram türünün tarihi için değil, genelde sanat tarihi için de söz konusudur, öyle ki, üzerinde en çok konuşulup tartışılan, buna karşılık ne ifade ettiğini kimsenin tam olarak anlamadığı bir kurama dönüşmüştür. Bununla birlikte bu kuramın başarısı, ortaya koyduğu izleklerin öneminden, yani sanat yapıtının etkilerini ve işlevini konu etmesinden kaynaklanır.

Aristotelesçi katharsis’in oluşumu, çelişkili özelliği ve farklı görünümlü formülleştirmeleri içinde, bu sorunlara verdiği önem bakımından son derece anlamlıdır. Poetika ‘da, gerçekten, bizim burada yaptığımız alıntıda olduğundan daha geniş bir tanımlama yapılmaksızın Katharsis ‘e iki yerde değinilir (tragedya, “acıma ve ürküntü duygularını canlandırarak […] bu tür heyecanlarda bir arınma sağlar”), buysa Aristoteles ‘in bu konudaki düşüncesi üzerinde bugün bile uzlaşma sağlamaktan hâlâ uzaktır.

Bununla birlikte bu kavram, Aristoteles’in Poetika’sının yeniden bulgulanmasından başlayarak Rönesans, özellikle de Klasisizm döneminde gerçek bir ilgiyle karşılaşmıştır. Bu olguda, haya duygularına aykırı düşen her şeyi doğrulamaya yarayan bir kavramın basit yararlılık etkisini görmemek gerekir. Bu kavram gerçekten de tutkulara ilişkin daha geniş, klasik tragedyanın tam özünde yer alan bir düşünceyle bütünleşir. Tutkuları nasıl etkilemeli? Akıl yoluyla mı? Katarsis bu durumda, kavrama yetisinin heyecanlar üzerindeki etkisi olarak anlaşılır. Aristoteles’in düşüncesine en uygun düşen yorumun da zaten bu olduğuna kuşku yoktur; acıma ve ürküntü, eylemi etkileyen zorunluluğun kavranmasıyla yatıştığından, tutkunun yerini hayranlık alır. Bu arada, tutkularla belki yalnızca başka tutkular aracılığıyla savaşılabileceği düşünülebilir: tragedya bu durumda, yüce tutkuları uyandırır, bunlar en bayağı tutkulara egemen olur ve bunlar aklın yanında yer alır Corneille’in hayranliğı da eklediği acuna ve ürküntü duygusu, bu durumda izleyicinin, deneyim kazandığı ölçüde artan gönül yüceliğinin ifadesine dönüşür.

Bir başka Katharsis açıklaması da ahlak alanım bir yana bırakarak bu olguya fizyolojik yorum getirir: arınma ya da “iç söktürme”den, sözcük anlamıyla, beden içinde yoğunlaşmaları tutkuların bozulmasına yol açabilecek “suyukların” boşaltılmasırun anlaşılması gerekir. Zevk alma duygusu, ancak bu etkinin ortadan kalkmasıyla geri gelebilir

TUTKULARIN ARINMASI -Aristoteles
Poetika . Bölüm VI.
————————————————-
Aristoteles (İ.Ö. 384-322), antik Yunan felsefesinin en önemli adlarındandır. Akılcı yaklaşımı ve bilimsel görüşleriyle felsefede gerçekçiliğin “baba”sı ve mantığın öncüsü kabul edilir. Aristoteles, yirmi yıl boyunca Platon’la onun Atina’daki Akademia’sında diyaloglarda bulundu, sonra Assos’ta (bugün Çanakkale ilinde Behramkale) bir Akademia kurdu. Büyük İskender’in öğretmenliğini yaptıktan sonra Atina’ya dönüşünde Akademia’nın başına getirilmeyince, kent dışında kendi okulu Lykeion’u (“lise” adı buradan gelir) kurdu. İ.Ö. 323’te, Büyük İskender’in ölümünden sonra, eski bir şiirinden dolayı dinsizlikle yargılandı; Sokrates’in akıbetine uğramamak için Khalkis’e gitti ve orada öldü.
Aristoteles, felsefe tarihine en özgün katkısı olan metafizik için protophilosophia (“ilk felsefe”) adını kullanıyordu. Lykeion’un son yöneticisi Rodoslu Andronikos, İ.Ö. 60 yıllarında Aristoteles’in yapıtlarını derlerken, “varlık” konusundaki görüşlerini Physike’den (Fizik) sonraki kitaba koyarak ta meta physike (“fizikten sonra gelen”) adını verdi ve “metafizik” sözcüğünün isim babası oldu.
Türkçeye çevrilen başlıca yapıtları: Fizik, Metafizik, Poetika, Retorik (İngilizceden çeviren Mehmet H. Doğan, YKY, 1995), Nikomakhos’a Etik, Organon (altı kitaplık bu yapıtın bir bölümü Türkçeleştirilmiştir).
Aristoteles, felsefe tarihine en özgün katkısı olan metafizik için protophilosophia (“ilk felsefe”) adını kullanıyordu. Lykeion’un son yöneticisi Rodoslu Andronikos, İ.Ö. 60 yıllarında Aristoteles’in yapıtlarını derlerken, “varlık” konusundaki görüşlerini Physike’den (Fizik) sonraki kitaba koyarak ta meta physike (“fizikten sonra gelen”) adını verdi ve “metafizik” sözcüğünün isim babası oldu.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz