“Bir yanda, insanlık tarihinin hiçbir devresinde akıllardan bile geçmeyen endüstriyel ve bilimsel güçler hayata geçirilmiş. Öte yanda, Roma İmparatorluğunun son anlarının dehşetini kat be kat aşan çürüme belirtileri var. Yaşadığımız günlerde, her şey kendi karşıtına gebe görünüyor. İnsan emeğini azaltmak ve verimlileştirmek gibi harika bir güç bahşedilmiş olan makinelere aç açına sahip oluyor, onlar için çalışıp duruyoruz. Yepyeni servet kaynakları, meşum bir büyüye ihtiyaç doğuran kaynaklara dönüşüveriyor. Sanatın zaferleri kişiliğin yitirilmesi, insan öteki insanlara ya da kendi lanetine köle oluyor. Bilimin saf ışığı bile, etrafı cehaletin karanlığıyla kaplanmadıkça parlayamaz gibi görünüyor. Tüm icatlarımız ve ilerlememiz, sonuçta sanki maddi güçlere zihinsel bir güç bağışlayıp insan hayatını maddi bir güce çeviriyor.” Karl Marx, Halkın Gazetesinin Yıldönümünde konuşma
“Savaşlar için paraları var ama fakirleri doyuramıyorlar.”
Tupac Shakur İkinci Dünya Savaşı bittiğinde Avrupa düşüncesi büyük bir kriz içindeydi, felsefi krizi besleyen insana olan derin inançsızlıktan kaynaklanıyordu, sanat dahi kendisi için anlamlı bir şekilde adayabileceği bir toplum ve toplumsal hedef bulamıyordu, kısacası Avrupa kendine dair gelecek haritasını kaybetmişti. Derin acılar, Avrupa’da insana inançsızlık şekline büründü ve bu tarih hiçbir zaman halkın diliyle ve onların sesiyle tarihe aktarılmadı, Avrupa kendi tarihiyle yüzleşmek yerine büyük oranda unutmayı seçti, savaş sonrası Avrupa’nın ortak duygusu acıyla yüzleşmek değil, onu unutmaktır. Dönemin sembol eserlerinden birisi Godot’yu Beklerken, özünde ve esasında Kurtarıcı mitosuna saldırıyor, Godot sözcüğünü eşelediğinizde karşınızda God ve Idiot kelimelerinden birleştirilip kısaltılmış bir ifade çıkıyor.
-İşte karşınızda tüm yönleriyle insan, suçlu kendi ayağıyken ayakkabısına kızıyor.
Tamam, buldum, şu hırsız öyküsü. Anımsıyor musun?
– Hayır .
– Anlatayım mı? İster misin?
-Hayır .
–Vakit geçirtir. (bir süre) İki hırsız varmış. Kurtarıcıyla aynı zamanda çarmıha gerilmişler. Bunlardan…
-Kiminle?
–Kurtarıcıyla. İki hırsız. Bunlardan biri kurtulmuş, ötekiyse… (“Kurtulmuş” kavramının karşıt anlamlısını arar.) … lanetlenmiş deniyor.
– Neden kurtulmuş ?
– Cehennemden .
– Ben gidiyorum. (yerinden kıpırdamaz)
– Ama… (bir süre) Nasıl oluyor da… Umarım canını sıkmıyorumdur.
– Dinlemiyorum .
– Nasıl oluyor da dört Havariden yalnızca biri olayları böyle veriyor? Oysa dördü de oradaydılar – yani çok uzakta değillerdi. Ve içlerinden yalnızca biri kurtulan bir hırsızdan söz ediyor. (bir süre) Bak, ama, Gogo, arada bir iki laf etsen hiç fena olmayacak.
– Dinliyorum .
-Dördünden biri. Öteki üçünden ikisi bundan hiç söz etmiyor, üçüncü de ikisinin ona ana avrat düz gittiklerini söylüyor.
-Kim ?
-Nasıl ?
-Hiçbir şey anlamıyorum… (bir süre) Kime ana avrat düz gitmişler?
-Kurtarıcıya.
-Niye ?
-Onları kurtarmak istemedi diye.
-Cehennemden mi?
-Ne münasebet canım! ölümden
-Ne olmuş, peki?
-O zaman ikisi de cehennemlik olmalı.
Bunları niye anlatıyorum? Şunun şurasında daha düne kadar 30 yıl süren bir savaş yaşadık, nice acılara yıkıntılara beşiklik yaptı bu savaş, bugün ise savaş tamtamları ne yazık ki barış rüzgârlarına yerini bırakmadı, hepi topu silahlara biraz ara verilmiş gibi, o zaman da kayıpların acıları o hafif rüzgârda bile insan benliğini sarsıyor.
Türkiye böyledir, insan kanıyla oynar, büyük hareketler artlarında sonu anlamsızlıkta biten kanlı olayları barındıran ve siyasi iktidarın toplum mühendisliği için yaptığı deneylerle şekillenmiş yıkıntılar bırakır, nedense bizim siyasi iktidar puslu havaları çok sever.
İkinci savaştan sonra, bütün Avrupa için geçmişte yaşanan her küçük olayın bile kaydedilmesi ve bu korkunç savaşın tarihe nakşedilmesi gibi bir hedef vardı, yapamadılar, ama biz en azından bunu yapabiliriz. Bugün teknolojinin ulaştığı seviye göz önüne alındığında, 30 yıl içindeki büyük yıkıntılara tanıklık eden, sıradan insanların anıları, acıları ve yaşadıkları artık bir arşivde biriktirilmeli, bugünün ve yarının sanatçıları için rehberlik edecek, insanı sorgulamamız için bilgi belgelerden oluşan merkezileşmiş bir arşiv olmalı.
Sonuçta Fransız İhtilalinden beri şunu çok iyi biliyoruz: Büyük devrimci her isyanın ardından burjuvazi geçmişin tanıklarını ve eserlerini tarihten temizlemeye çok özen gösteriyor, hatta şehrin planını bile ona göre yenileyebiliyor. Bu anlamda sanatçıya, aydına ve gelecek kuşaklara tarihi gösterecek bütün bu süreçlerin en tam görüntüsü için hemen hiçbir ciddi bütçe ayırmadan ve üstelik gerekli kısıtlı bütçeyi de tamamen çeşitli kuruluşlardan edinilebilir bir arşivin edinilmesi mümkün. Peki, bunu kim yapabilir? Siyasi iktidar bu tarihin izlerini silmeye çalıştığına göre, elbette mazlumun tarihini mazlumun örgütleri ve mazlumun aydınları yapacak.
Örneğin, bugün Avrupa’daki Dersimli ve Maraşlı insanların sayısı o yerelliklerden bile daha fazlaysa, bunun ardında geçmişin tanıkları ya da o kültürün doğrudan mirasçılarının birer tanık olarak etkisinin daha az olduğu yerlere iktidarın sürgün yolunu açmasından değil midir?
İnternetten açılacak görüntülü, yazılı, çizili, ses arşivlerinden olacak sitenin güvenliğini sağlanmış ve erişim belirli sistematik yollarla olması sağlanarak, bir toplumun alternatif tarihine, resmi tarihe karşı çıkan dile getirilmemiş bir Kürt geçmişi,
özellikle savaş yıllarına odaklanarak ve bizzat halk tarafından yazılmış haliyle, bir tarihin derlenerek yazılması, görüntülenmesi ve çizilmesi izleri silinmeye çalışılan bir tarihin ortak hafızası olarak yaşatılabilir mi?
En azından bu kolektif tarih, Avrupa’nın savaş sonrasında yaşadığı gibi derin bir anlamsızlığa bürünmeden, çekilen acıların tarihin sessiz ve karanlık yüzü içinde kaybolmasına izin vermeden kolektif bir bilinç ve vicdan yarası olarak, doğrudan birinci elden yaşayan insanların dili ve duyguları ile toplumsal belleğe aktarılması için,
Bugün hemen hiçbir büyük maddi yatırıma ihtiyaç duyulmadan toplumsal bir çabayla ve hatta bu yaraları yaşayan insanlar için de bir terapi anlamına gelecek, kimsesizlerin kimi olacak bir arşivle tarihin yeniden gündeme gelmesi kadar,
Çekilen acıların da gelecekte her türlü sanatsal üretim için de bir kaynağa dönüşerek aktarılması mümkün hale gelebilir mi?
Başta Diyarbakır Belediyesi olmak üzere, Kürt belediyelerinde bu arşivin kurulması, merkezileştirilmesi, bütün sanatçılara kaynaklık etmesi, aydınları beslemesi, toplumun tarihine iktidarın aracılığı olmadan insanların erişebilmesi için alternatif bir Kürt belgeleri üretilebilir mi?
Hele İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa düşünüldüğünde, sanatın içine düştüğü derin anlamsızlık duygusu ve aydınların bunalımı göz önüne alındığında,
Sanatçıların bugün ve yarın anlamsızlık içinde kaybolmalarına yol açacak nihilizme gitmelerine engel olsa bile, aydınlar ve sanatçılar için kaybedilmemesi gereken bir rehber olsa bile,
Bu toplumsal tarih belgeleri çok kıymetli olmaz mıydı? Ki böyle bir arşiv yapılırsa, bunun sonuçlarının aydın ve sanatçılara seslenmenin çok ötesine geçeceğinden eminim.
Benim derdim budur, tarihimizle yüzleşirsek ancak barışabiliriz, acılar yok sayılarak insanlar onların üstesinden gelemezler, yasın yaşanması ve dile gelmesi insanın kendisiyle barışabilmesi için en sağlıklı yoldur.
Zahit Atam
Sinema Tarihçisi