TEZER ÖZLÜ: ARTIK BİR KENT İNSANI DEĞİLİM, DOĞAYI VE SESSİZLİĞİ SEVİYORUM

Hemen hemen bir aya yaklaşıyor İstanbul’dan ayrılışımız. Annem telefonda sınav günü sana geldiğini, birçok konuları konuştuğunuzu iletti. Annemin de seni böyle sevmesi beni sevindiriyor. Çünkü annem kimseye karşı duygularını belli etmeyen bir insandır. Fatoş’u beklediğini söyledi. Kim bilir nasıl sevinmişindir Fatoş’un gelişine. Paskalya tatili için mi geldi? Fatoş senin yanında olunca, senin gözlerinde bambaşka bir mutluluk parlıyor. Fatoş’u benim için öp.

Nisan sonunda İstanbul’a dönecek olan Sezer, seyahatimizin ayrıntılarını sana anlatır. Gemiler müthiş salladı. Ben ancak yatarak gittim. İzmir sıcak ve güzeldi. Ancak İzmir’den kalkan gemi korkunçtu. Hem eski, hem biz 4 yolcu… böyle kendimi 18. Yüzyıl’da yeni kıtalara taşınan göçmenler gibi duydum. Atina ilk bakışta eski, 1950’li yılların İstanbul’undan çok izler taşıyor. Sait Faik’in “Kalinihta” öyküsünde geçen Omonia Alanı’nda Büyükada’nın büyük kahveleri gibi bir kahvede halk oturuyor, orada kahveni yudumluyorsun. Her yer kahve ve lokanta… İstanbul’un tüm eski kahve ve güzel lokantaları şimdi adetâ Atina’ya taşınmış. Ancak tüm ülke nüfusunun yarısının Atina ve Pire’de oturduğu düşünülürse, ne denli güç ve yorucu bir kent olduğu anlaşılıyor. Bizim Atina’da kaldığımız günlerde tatildi, herkes kent dışındaki evlerine gitmişti.

Roma, grotesk, kalabalık ve müthiş bir araba gürültüsü içinde. Floransa civarında küçük bir ortaçağ kentinde, tüm Toscana tepelerini ve ovalarını, selvi ve zeytin ağaçlarını gören şato gibi bir otelde kaldık. Böylesine güzel bir görünüm enderdir. Artık bir kent insanı değilim. Doğayı, sessizliği ve küçük kasabaları seviyorum. İzmir, Atina ve Roma’nın baharından sonra, İsviçre’de dağlarda kar ile karşılaştık, burada bahar henüz lodos rüzgârı, geceleri yağan yoğun yağmur ile geliyor. Yamaçlar yavaş yavaş bozkırlığını atıyor, yeşilleniyor.

Ormanların yarısı yapraklarını dökmüş ağaçlardan oluşuyor. Hepsi yeşerince müthiş bir bahar gelecek.

Bir cumartesi Eray ile oturduk, uzun uzun. O denli doğru, güzel, duyarlı, içten şeyler anlatıyordu ki… Yakında 5 ay için Türkiye’ye gelecek, belki karşılaşırsınız.

Üç gün önce Ferit Edgü’den uzun bir mektup aldım. Kitabımı “müthiş” olarak nitelendiriyor. Uzun yıllardan beri, Kafka’yı, Dostoyevski’yi, Rimbaud’yu okuduğundan bu yana, hiçbir metnin kendisini bu denli heyecanlandırmadığını yazıyor. Kitabın dizgide olduğunu, Svevo’nun Zeno Cosini’siyle birlikte Nisan’da çıkacağını yazıyor. Hemen aklıma sen geldin. Çok olmasa da, birazcık yazı yazmaya devam etmemin baş nedeni senin desteğindir. Beni her zaman o denli yüreklendirdin ki, bir şeyler yazabileceğime beni inandırdın. Bu yeni kitapta da kendi soluğundan çok şey bulacağına eminim.

Roma’da Anders’e gönderdiği son kitabını karıştırdım C.’nin. İnan, hayatımda bu denli aşşağlık bir şey okumadım. İlk kez bir kitap için yazı yazacağım. Ama elime metin geçsin. Gövdesini satsa daha mübarek, herkesi satıyor. Aziz Nesin’e ne hakaretler karının yeni kitabında, herkes salak, herkes satılmış, o dürüst, devrimci, ilerici, kadıncı (ama erkek de seviyor)… böyle bir rezalet olamaz. A. onun yanında zemzemle yıkanmış. Berlin’de bir fırsat bulup, bu durumu herkesin önünde açıklayacağım. Bir yabancı ülkede kalabilmek için herkesi satmak bence çok büyük bir ayıp. Neyse, pis pasak, çirkin yürekli karı.

İsviçre’ye geldiğimden beri öfkelenecek hiçbir şey olmadı, bir tek aspirin bile almadım. Sakin sessiz bir kent burası. Geceler pırıl pırıl, sessiz. Çıt çıkmıyor. Fırtınaları dinliyorsun, yağmuru dinliyorsun. Çayırlarda orman ve gübre kokusu duyarak dolaşabiliyorsun. Gözü ve kulağı rahatsız eden hiçbir şey yok. Süratle ev arıyoruz. Bulduğum tüm evler, kent dışında, yeni yapılar. Kişiliksiz evler. Kiralar 1.500 franktan başlıyor. Henüz bir sonuç alamadık. Ama evlerin içinde her şey var.

Halılar döşeli, buzdolabı, bulaşık, çamaşır makinesi, dolaplar vs… O bakımdan rahat olacak. Bizim arabayı da Hans Peter ülkesine dönüş yaptığı için gümrüksüz sokabiliyoruz.

Buraya geldiğimizde bütün kâğıtlarımız hazırdı. 2 Nisan günü saat 16’da evlenmek için gün aldık. Sezer de burada olacak, benim arkadaşım Annita da şahidim olacak. Nikâhtan sonra da pasaportumu veriyorlar. Yabancılar polisinde İsviçre pasaportuma imza attım. Deniz de 6 yıl aynı kantonda kalırsa, İsviçre pasaportu alabilecek. Onun için iyi olur, bizim çektiklerimizi çekmemiş olur.

Hans Peter, sevgi dolu bir insan. Bütün istediklerimi yapıyor ve bana
doyumsuz sevgisini sunuyor. İnsanın sevgi özleminin doyurulması o
denli başka bir duygu ki

Seni çok özlüyorum. Bakalım ne zaman görüşeceğiz. Kitabını bekliyorum. Ver birine yazsın. Sürekli değiştirmekten vazgeç. Müşterek dostlarımıza selam, sevgiler ilet. Mehmet’i öp. Alev’i. Aziz Nesin’i özellikle öp benim için. Harald ne âlemde, ona bir türlü yazamıyorum. Zaten o da yazmaz. Ama geldiği zaman telefon eder.

Kendini evler için üzüp yorma. Özal için de. İsviçre basını Özal’ı öyle destekliyor ki… yeni zengin toplum lâyık olduğu biçimde bir adam çıkardı. Karısı da Ajda’yı sevmiyor muydu? Önemli yazı vs. gözüne ilişirse, bana kesip gönder. Şimdilik bu adrese yaz. Ev tutar tutmaz bildireceğim yeni adresi.

Bir isteğin varsa yaz, Sezer’le gönderirim.

Gözlerinden özlemle öperim. Hans Peter Zürih’te. Zaten her gün Zürih’e gidiyoruz, ev bakmaya 75 km. gidiş.

Onunla sık sık sizleri konuşuyoruz. Hepinizi çok seviyor. Türkiyeli aydınlardan çok memnun.

29 Mart 1984, Ennenda
Leyla Erbil – Tezer Özlü’den Leyla Erbil’e Mektuplar

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz