“Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum!” diye sorar anne yengeç yavrusuna ve arkasından da ekler: “Düzgün yürüsene!” “Pekâlâ, anne!” der yavru yengeç, “Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim.”
İyilik yapmak için insanların elinden bir şey gelmez. Onlar sadece kötülük yaparlar.
Voltaire
Montaigne şöyle yazar: “Aynı şeyin bir ulus bir yüzüne, bir ulus başka yüzüne bakar.”
Diyojen, bir gün lahanalarını sularken oradan geçen Aristippos’a, “Lahana ile yaşamasını bilseydin, bir zorbaya dalkavukluk etmezdin,” der. Aristippos’un karşılığı ise şöyle olur: “Sen de insanlar arasında yaşamasını bilseydin, böyle lahana sulamazdın.”
* * *
“Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum!” diye sorar anne yengeç yavrusuna ve arkasından da ekler: “Düzgün yürüsene!” “Pekâlâ, anne!” der yavru yengeç, “Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim.”
* * *
Ellerini öylesine havaya kaldırmış, daha önceki hatalarından arınmak istercesine gözlerini toprağa dikmiş, “Büyük beklentilerim yok, bu nedenle hayal kırıklığına ve umutsuzluğa kapılmam söz konusu değil; yine de şunu biliyorum ki, bilgi geçmişi kapsar, gelecek açıktır. Bugünün planlarını biliyor görünenler sana inanmayabilirler, toprağa düşen her çocuk yakacak yarınlarınızı…
“O köprüden, sizden söz etmeye değmeyeceğini bilerek geçecekler, bunu bilin…”
* * *
Herkes dediğim -topu topu altı kişi- ona küçümser gibi bakıyor, bir mağarası bile yok diye hor görüyordu. O ise nedenini anlamasa da, çok üzülüyormuş gibi yapıyor, dışlanmışlığının kabulünü mantar toplayarak geçiştiriyordu. Çünkü o zamanlar onu beğenmeyenler gibi hayatı tanımıyordu; gelişmiş duygular üzerine de bilgisi pek yoktu.
Hava karardığında, ayışığının yardımıyla yoluna devam etti. Bir mağaranın ne olduğunu yeni öğrenmiş, duvarlara sürekli bir şeyler çizdiği için kovulmuş, yalnızlığına geri dönmeye zorlanmıştı. Köpeğinin çağrısı ona rehberlik ediyordu ağacına ulaşmak için.
Yıldırım düşmüş bir ağacın gövdesine yaslanmıştı köpeği, onu görünce bir memnuniyet işareti olarak sol arka ayağını öne uzattı. O da patisini okşadı köpeğinin. Yorgun görünüyordu. Daha sonra, ilkbahar denecek cıvıltılarla dolu atmosferde nehre doğru ilerledi, birkaç balık yakalamayı umuyordu karnını doyurmak için. Bir şanssızlık eseri ayağı kaydı, suya düştü, başını vurdu bir taşa. Ayağa kalktığında, avucunda bir balık vardı.
Her yerde mağara yoktu tabii o zamanlar, kendisine de tarih öncesi insanı -onu çağırmak için Ku diyorlardı- denmesine çok kızıyordu. Resim yapmanın duvarları kirletmek olarak algılandığı yıllar…
Yattığı yerle mağara arasındaki uzaklık zaten hep canını sıkmıştı. Kovulmanın hayırlı olabileceği geçti aklından.
* * *
Bir kış sabahı Ku, köpeğiyle ava gitmişti. Donmuş nehirde ilk kez yüzünü gördü, gözlerindeki ürkekliği ve özellikle, mağarada yaşayan adamlara ne çok benzediğini o gün keşfetti. Ona kızmalarını da duvara çizdiği hayvan figürlerine bağladı.
Yansıtmanın bedeli henüz bir kavram olarak belirmemişti.
* * *
Artık mağaralardan kimse gelmiyordu yanına. O da gündüzleri avlanıyor, nehrin öbür yanındaki bir kayaya rastladığı bizonları çizmeyi deniyordu. Hiç aksatmadan sürdürüyordu gördüklerini aktarmayı.
Bir gece yıldızları seyre dalmıştı köpeğiyle.
* * *
İnsan çalıştığı yere çok uzakta yaşamamalı.
* * *
Ne zaman göğü seyretse uykusu kaçar, etrafında mevcut olmayan kıpırtıların, var olmamış nesnelerin mevcudiyetinden sıkılır, kendine dönerdi. Hayatında gördüğü birkaç kişinin benzeri olduğunu, onların bilmemiş olmalarını anlamak istemiyordu. Bir mağaraya sahip olmak için yollara mı düşmeliydi yoksa?
Sabah uyandığında yerinde kalmayı seçti.
* * *
Yüzyıllar sonra Ku’nun torunlarından biri olduğunu iddia eden ünlü sahaf Oka, günlüğünde şöyle yazar: “Hiçliği andıran varlığı onu hiçbir zaman yıldırmamış, yalnızlığını bir destana dönüştürmeyi başarmış, ilk köprüyü o yapmış, köpeği de ilk geçen olmuştur.
“İnsan güzel sözlerle yaşamayı sevmişse, kendinden az söz etmeyi de bir prensip haline getirebilmeli.
“Tarih öncesi insan, dili keşfetmeden önceki dönemde nasıl yaşardı?
“Bir köstebek gibi yerin altına girip çıkmadan hayatın ne tadı var ki? Yaşam savaşında, değer ve kriterleri bilmeden, geceyi tanımadan korkuyu taşımak…
“Meyve bahçelerinin ortasında bir ağaca ilk kez o ev demişti kısaca…”
* * *
Eğer birinin verdiği görevi hiç anlamadan yapmaya girişmişseniz, hiç tahmin edemeyeceğiniz sonuçlara da katlanırsınız veya şaşırmamaya hazırlanmış olmanız gerekir.
* * *
Tarih öncesi insan, doğal olarak tabiatı anlamıyordu, şimdi ise insanoğlu kendi yarattığı toplumu anlamıyor.
Boğulur şiddet gösterisi…
İyi görmeyen birileri bile görmeye başlayacak…
Ahmaklar kaybolacak.
Mehmet Güreli
Hayaller ve Sokaklar